K24 ÖZEL - Kürt sanatçının George’la düellosu!

Emin Bozan - MARDİN

Son dönemlerde hem dünyada, hem Türkiye’de, hem de Kürtler arasında güncel sanat üretimleri hızla artarken, tartışmaları da beraberinde getiriyor. Kürt güncel sanatçılarının çoğu üretimlerini “kimlik” ve “coğrafya” eksenine oturturken, evrensel sanat camiasıyla buluşmaya çalışıyor.

Mardinli güncel sanatçı Fatih Tan ile sözkonusu sanat dalının tarihsel gelişimini, sorunlarını ve yaşanan tartışmaları konuştuk...

Güncel sanatın çıkışını ne kadar geriye götürebiliriz?

Duschamp’ın 1917 yılında ‘’Çeşme’’ adını verdiği ve bir Dada sergisine gönderdiği pisuara kadar götürebiliriz. Çünkü güncel sanatın olmazsa olmazlarından enstalasyon (yerleştirme) , onun ready-made’lerinden doğdu. Güncel sanatta endüstriyel objelere asli fonksiyonların dışında bir fonksiyon ve anlam yüklenince sanat eseri niteliği kazandırılmasına ready-made yani ’’Hazır Yapıt’’ denmektedir.

Dolayısıyla, o dönemin teknolojisini gözönünde bulundurursak, video ve fotoğrafın olmaması yahut gelişmemesini düşünürsek, sadece hazır malzemeyi esere dönüştürmesi dahi günümüzün sanatı olan güncel sanatın temelini oluşturduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Aynı zamanda yapısöküme uğratması postmodern bir anlatıya gitmesi, sanat tarihinin en büyük kırılmalarındandır. Bu açıdan da güncel sanata referans olduğunu söyleyebiliriz.

Dünyada nasıl tartışmalar yürütülüyor?

Teknik olarak, veyahut formel olarak aşağı yukarı dünyanın her yerinde aynı şekilde işliyor. İçerikler değişebiliyor. Fakat sanatın evrensel dili ve heterojen yapısından kaynaklı genelde benzer sorunlar ele alınıyor. Hele bugün küreselleşmeyi baz alırsak aslında birçok bienalin konsepti dahi birbiriyle örtüşüyor. Göç, Savaş, Ekoloji, Nükleer vs birçok üst başlık üzerinden tartışmalar yürütülüyor.

Özellikle bugün dünyada ve ağırlıklı olarak da Avrupa’da post- kolonyalizm üzerine durulduğunu söyleyebiliriz. Tabi her coğrafyanın mikro düzeydeki özgün sorunları için de ayrıca başlıklar açılıyor. Aslında o sene dünyada ne etkili ise daha doğrusu dünyayı ne kriminalize etmişse genelde temalar, konseptler onun etrafında dönüyor.

Güncel sanatta bir genel çerçeveden, disiplinden veya teamüllerden bahsedilebilir mi?

Kısmen bahsedilebilir belki, ama katı ilkelerden oluşan hiyerarşik bir durum sözkonusu değil. Güncel sanatın farklı disiplinlerle organik bağ kurup kendi meşrebinde ürettiği pekâlâ eser gösterebiliriz. Salt bir tanımlamaya sığdırmak imkânsız. Güncel Sanatın heterojen yapısı ve dili aynı zamanda kendi içinde bir bütünlüğü gerektirir.

Video, bilgisayar, animasyon, televizyon gibi akla gelebilecek pek çok teknolojik araç ile resim, heykel, seramik, karakalem gibi geleneksel malzemeleri bir arada kullanabilme rahatlığına sahiptir. Ayrıca sözgelimi tiyatro yahut müzik gibi farklı disiplinlerde güncel sanat işlerini kendi üretimlerinde kullandıklarını biliyoruz. Örnek verirsek: Nicki Minaj 2012 yılında yayınlanan ‘The Boys’’ kilibinde Yayoi Kusama’nın işlerinde enstantaneler görüyoruz.

Dolayısıyla, dönem gereği bir bakıma tüm disiplinler bir şekilde zorunluda olsa iç içe geçmiş durumda. Bu noktada güncel sanatı bir çerçeve ile sınırlandırmak değil belki de ama belli başlı teamüllerden bahsedilebilir.

Bilindiği gibi her türlü geleneği yok sayan ve hiçbir sınır tanımayan yapısının olduğu gerçeğini elbette inkâr edemeyiz. Fakat ’’Sınırsızlık’’ mefhumu ki ister düşüncede olsun ister malzeme kullanımında olsun yazılı maddeler halinde olmasa da bir sınırın olduğu daha doğrusu senin işaret ettiğin teamüllerin olduğundan bahsetmek doğru olur. Aksi takdirde her düşünce ve onu bir araya getiren malzemeye ’’iş’’ veyahut ’’eser’’ demek zorunda kalırız.

Güncel sanatta yazınsallık bağlamında dil-üretim ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu beni heyecanlandıran bir husus, şöyle ki; bununla ilgili benim bitmiş fakat tekrar tekrar üstünden geçmem gereken bir projem duruyor. Aslında bir üçleme şeklinde tasarlamıştım. İlkini daha hayata geçirmediğim için diğer ikisi maalesef duruyor.

Tüm dünya tarafından bilinen ‘John Steinbeck’in dünya klasikleri arasında yer alan ’’Fareler ve İnsanlar’’ kitabının devamını yazdım. Bir nevi ’’Fareler ve İnsanlar 2’’ de diyebiliriz. Orijinal hikayenin bittiği yerden, ’George’ karakterini Slinas Vadisi’nden alıyorum, Stockholm’e getiriyorum. Doğu Kürdistan’ın Sine şehrinin Palangan köyünden 60’lı yıllarda İsveç’e göç etmiş bir aile ile George’un bir devam hikayesi.

Hikâye 21’nci Yüzyıl’ın ikinci çeyreğinde geçiyor sözde, fakat olay örgüsü ve kurgusundan dolayı günümüzden de bazı emareleri görebiliyoruz. Birçok karakterden oluşuyor kimi isimler tüm dünya tarafından biliniyor. Flasbacklar ve orijinal kitaptan geçmişe yönelik alıntılar söz konusu.

Bu hikayeyi yazma nedenimi kitabın en arka sayfasında şöyle yazdım:

“Fareler ve İnsanlar’’ kitabını ilk kez lisede okumuştum. Bende büyük bir etki bırakmıştı. ’’George’un’’ ’’Lennie’ yi’’ öldürmesini hiçbir zaman hazmedemedim. Tabii o zamanlar 16 yaşındaydım ve yaşımdan dolayı George’tan hesap soramıyordum. Bugün ise 33 yaşındayım, bugün George ile hesap günüm yüzleşme günü!”

Öncellikle şuna bir açıklık getirmeliyim, ben bir yazar değilim. Bu proje güncel sanat düsturuyla yazılmıştır. Edebiyat yahut yazar disiplini söz konusu değil. Bu külliyen bir güncel sanat çalışması olarak tasarlandı. Hatta “Güncel Sanat Edebiyat Dizisi” ’’Roman’’ olarak nitelendirdim. Sadece yazı kısmını araçsal bir uzam olarak kullanıp mevcut bir eseri yeniden yorumlayıp yeni bir işe dönüştürdüm. Eğer kasttetiğiniz yazınsallık bağlamı bu noktaysa galiba bununla ilgili elimizde pek fazla done yok şimdi. Dünyada bunun örnekleri var mı emin değilim. Türkiye’de 90’lı yılların ortalarından 2000’li yılların başlarına kadar Şener Özmen’nin bu bağlamda ’’Plastik Anlatı’’ olarak isimlendirdiği bir takım üretimleri oldu. Kendisi ‘’Plastik Anlatı’’ olarak nitelendirmişti. Benim ise üstünde durduğum ‘’Güncel Sanat Edebiyat Dizisi-Roman’’ belki de tam da senin kastettiğin nokta, eğer hayata geçerse sanırım ilk olacak.

Kürt güncel sanatı Türk veya İngiliz güncel sanatı var mıdır yoksa böyle bir kategorizasyondan sözedilemez mi?

Böyle bir kategorizasyon hiçbir sanat dalında söz konusu edilmez daha doğrusu edilmemesi gerekir. Çünkü en nihayetinde sanat bir müsabaka değil. Ama öyle bir kategorizasyonun olmadığını söylemek saflık olur. Çünkü hassasiyetler bunun üzerine inşa ediliyor. Taraflar, sınıflar, partiler, programlar vs buna göre tasnif ediliyor. Tüm ideolojilerin altyapı temelini bu kategorizasyon teşkil ediyor. Bence denilmesi gereken ben önce sanatçıyım sonra Kürt’üm, sonra müslümanım…

Politik olarak yöneltilen eleştiriler var mı bunlara nasıl yanıt vermek istersin?

Genel olarak şahsa veyahut işlere yönelik eleştirilerin olduğunu pek sanmıyorum. Varsa da çok sınırlıdır. Fakat herkesin coğrafyaya dair tarihsel bir bagajı var muhakkak, kimisi aşırı romantizm dolduruyor ki bu ağırlıklı, kimisi aşırı jakobenizm, kimisi modernizm, kimisi Marksizm, liberalizm, postmodernizm vs ve fakat tüm bu bagajlar müktedir söyleme karşı doldurulmuş kendi şahsi histerik durumları. Aşırı bir hassasiyeti söz konusu ve bu hassasiyet bir yerden sonra politik bir angajmana dönüşüyor ve buna mukabil vicdani bir praksis devreye giriyor ki bu nokta tam da ödipal bir tezahürün isyanı kanımca. Bu semptom bana politik değil aksine aşırı pedagojik geliyor. Çünkü hiçbir politik referans böyle gelişmez. En azında bizler böyle yaşamadık. Hiç kimse sende ve sana dair bir bagaj aralamıyor, tüm mesele büyük bir tiyatral sitcoma dönüşüyor.

Bireysel olarak şimdi üretim anlamında hangi konuda yoğunlaşıyorsunuz?

Yukarda değindiğim gibi yazıya yönelmiş durumdayım ve üstesinden gelebilirsem uzun bir süre yazı üzerine farklı formatlarda işler üretmeyi düşünüyorum. Arada tabi farklı tekniklerden işlerde üretmeye çalışıyorum. Şuan yapım aşamasında (terzide) olan yeni işimi kısaca anlatayım; aslında sorunuza da cevap vermiş olurum.

Çalışma enstalasyon (Yerleştirme) bildiğimiz, giydiğimiz ‘’Gömlek’’. Fakat bu gömleğin diğer bütün gömleklerden şöyle bir farkı var, her bir kolu 3metre. Kolların genişliği standart sadece 3metre uzunluğunda. Gömleği kendi askısında duvarda asılı bir şekilde sergilemeyi düşünüyorum. Tabi kollar aşağıya doğru sarkmış ve ön tarafa doğru uzamış şekilde olacak.

Peki, neyi amaçlıyorsun diyorsan yahut bize ne anlatıyorsun diyorsan hemen kısaca değineyim; Türkiye Siyasal tarihinde meşhur bir gömlek metaforu vardır. Ki halen zaman zaman dile getirilir. Biz O gömleği çıkardık. Farklı bir gömlek giydik vs. İşte O farklı meşhur gömleği yapmaya çalıştım.

Müdahale ettiğim nokta ise uzun kolları, evet gömlek değişti fakat el çok uzadı. ‘’Eli uzun’’ deyimi üzerinden izleyici artık ne tür anlamlar çıkartırsa o izleyicinin ferasetine kalmıştır. Mahremiyete kadar uzanır gider.

1985 yılında Mardin’in Kızıltepe doğan Fatih Tan’ın katıldığı bazı sergiler şöyle:

2008 “İyi Kötü Çirkin” Ankara

2009 “Yer Olmayan” İstanbul

2010 “This is Propaganda” Brüksel

2011 “Ateşin Düştüğü Yer” İstanbul

2012 “Viennafair” Viyana

2013 “Bunu Bende Yaparım” İstanbul

2015 “Gizli Özne/Paralaks” Ankara

2016 “Seni Üzmeme İzin Verme” İstanbul