K24 RÖPORTAJ - Eski AK Parti’li vekil: Kürdistan bağımsız olmalı

Eski AK Parti Diyarbakır Milletvekili Abdurrahman Kurt, Türkiye’de ve Batı Kürdistan’da (Rojava) devam eden çatışma atmosferinin, yeni bir barış sürecinin başlamasını zora soktuğunu söylüyor.

Cesim İlhan / İSTANBUL

Eski AK Parti Diyarbakır Milletvekili Abdurrahman Kurt, Türkiye’de ve Batı Kürdistan’da (Rojava) devam eden çatışma atmosferinin, yeni bir barış sürecinin başlamasını zora soktuğunu söylüyor. 

Oslo’da yapılan toplantıya katılan Kurt, Türkiye’nin korkularının Türklerin endişelerinin giderildiği, Kürtlerin de taleplerinin karşılandığı bir sürece ihtiyaç olduğunu söyledi.

Kurt, Türkiye’de, Türkler dışında bütün kesimlerin Türkiyelileştiğini ifade etti.

Kürdistan’ın bağımsızlık referandumunun meşru olduğunu vurgulayan Kurt, Kürdistan’ın bağımsız olması gerektiğini kaydetti.

Abdurrahman Kurt, çözüm süreci ve son gelişmelerle ilgili K24’ün sorularını yanıtladı.

Sizin de içinde olduğunuz bazı isimler Oslo’da bir toplantı yaptı. Bununla birlikte “Yeni bir çözüm süreci mi başlıyor” sorusu sorulmaya başlandı. Yeni bir süreç söz konusu mu? 

Biz siyaseti partide çok aktif yapmasak da dışarıda bırakmadık. Buna sivil siyaset anlamında devam ettik. Çözüm süreci çöktüğünden bu yana biz boş durmadık. Sorunların barışçıl bir çerçevede çözülmesi için çalışmalarımıza devam ettik. Gazeteci ve akademisyenlerden oluşan bir grubumuz var zaten. Bu görüşmelerde dünyadan örnekler arayarak ‘Nasıl ders çıkartabiliriz’ şeklinde çözüm arayışları içerisindeyiz. Bu Oslo görüşmeleri de bu sivil siyasetimizin bir devamıdır. 

Toplumun bazı kesimleri bunun referansı AK Parti ve Erdoğan olduğunu düşünüyor.

Bu görüşmenin referansı AK Parti ya da Erdoğan değildi. Öyle bir görüşme olmadı. AK Parti’den olumlu ya da olumsuz hiç tepki gelmedi. Ama AK Parti’li bazı arkadaşlarla bunları konuşuyoruz. Bu görüşmelerin ve toplantıların özü itibariyle ne AK Parti’nin ne HDP’nin ne PKK’nın organik anlamda içinde olduğu bir süreç değil. Ama bu yapılara yakın olan insanların katkı sunması için davet yapıldı. Bunlar, Demokratik Gelişim Enstitüsü’nün (Democratic Progressive Institute -DPI) devamlı yaptığı çalışmalardır. Ben iki defa katıldım.  Bizim de ayrı olarak sağduyu çalışmalarımız 2-3 yıldır devam ediyor zaten.

Devlet Bahçeli'nin “Akıllı olun, çözüm çığlığı atmayın. Meydan boş değildir, MHP’nin gözü üzerinizdedir” sözlerini tehdit olarak algılıyor musunuz?

Bizim, Bahçeli’nin konuşmasını tehdit olarak algılamamızı engelleyecek bir şey yok, çünkü aleni bir tehdit. Fakat gereksiz bir tehdit. Belki de siyaseten kendi tabanını elde tutmak için böyle bir şey söyledi.

Peki, bu toplantı ve görüşmelerde neyi hedefliyorsunuz?

Çözüm arayışları içerisindeyiz. Hatalar nerde yapıldı neden çözüm süreci yürümedi, bunları tartışıyoruz. Bizim iddiamızda herkes kârlı çıkacak. İnsan merkezli, İslam merkezli, en önemlisi insan hakları evrenselliğini temel alıyoruz.  Eski görüşmelerimiz de bu yöndeydi. Bizim söylediğimiz çerçevede gidilseydi bu noktaya varmazdı.

Peki, çözüm süreci neden bitti sizce?

Süreç içerisindeki yapılar kendi hegemonyası üzerinde çözümü tek taraflı kazanım alanına sıkıştırdığı için bu süreç durdu. Beklentiler ve hedefler kazan-kazanın ötesinde ‘Ben kazandım, sen kaybettin’ meselesine dönüşünce maalesef süreç yürümedi. Karşılıklı yanlış okumalar işi çıkmaza sürükledi.

Suriye meselesi çözümün neresindeydi?

Suriye meselesi patlak verince Türkiye Rojava’daki Kürtlere yeterince sahip çıkmadı. Orada Kürt halkının haklarını garanti altına alan duruşu tam anlamıyla sergilemeyişi ve bana göre ÖSO’yu doğru okuyamayışıyla da ilgilidir. Ayrıca Esed de bir kurnazlıkla YPG’yi yanına alarak bir hegemonya kurulmaya başlandı. Daha sonra Tayyip Bey’in bu konularda ABD ile zıt düşmesiyle açılım Türkiye aleyhine evrildi ve çözüm süreci bozuldu. Çözüm sürecinin bozulmasındaki esas sebep budur. Gezi olayları, hendekler olayları da bunun parçasıdır. Tabi çözümün bozulması Tayyip Bey’in Batı’ya meydan okuyuşuyla da ilgilidir. Bu, Tayyip Bey’in ilk defa Türkiye’yi bağımsızlaştırma çabalarıyla da ilgilidir. Çözüm sürecinin bitmesinin arkasında böyle bir gerçeğin olduğunu görmek lazım. Başını ABD’nin çektiği Gladio ile zıtlaştı. FETÖ süreci bundan bağımsız değil. 15 Temmuz’a kadar geliyor. Yani çözüm sürecinin başarısızlığını sadece devletin ve örgütün yürüttüğü kendi iç dinamiklerinin başarısızlığı değildir aslında. Uluslararası konjonktürün aşılamayışıdır.

Yeni bir çözüm süreci mümkün mü?

Türklerin kaygılarının giderildiği, Kürtlerin taleplerinin karşılandığı uluslararası boyutta da anlaşılır hale gelmesi gerekiyor. Türkiye Kürtleri silahlı bir çatışma istemiyor. Silahlı bir arayış istemiyorlar. Türkiye’deki Kürtlerin bağımsız Kürdistan kurma gibi bir hayalleri de yok. Kürtler Türkiye’nin kurucu unsurudurlar. Çünkü Türkiye Kürtleri Türkiye’nin tamamını yaşamak istiyor. Kürtler İzmirlileşmiş, Mersinlileşmiş, Türkiyelileşmiş ama Türkleşmemiş. Türkleşmesi de gerekmiyor. Şimdi burada Türkiyelileşmeyen bir tek Türkler var. Türkler Türkiyelileşmiyor. Türkler her tarafı Türklükle tamamlamaya çalışıyorlar. Şimdi Türkler de Türkiyelileşebilirse eğer, etnik ulus devlet kimliği yerine Tayyip Bey’in 2005 yılında Diyarbakır’da bahsettiği anayasal vatandaşlık kavramı eğer topluma anlatılıp barışın anahtarı olarak sunulabilirse -ki sorun Türklerden kaynaklanıyor maalesef- başarılı olunur. Türkiye toplumu korkular ve kaygılar üzerinden siyasete angaje ediliyor. Oysa Türkiyelileşmek Türklere bir şey kaybettirmiyor.

HDP’nin Türkiyelileşme projesi yok muydu?

Söylem olarak vardı ama eylemsel olarak kavga gürültü bu projenin altını doldurmuyor. Her barış dediklerinde savaş çıkardılar. Barışın içini de boşaltılar. Dolaysıyla sözlerinin de karşılığı yok.

Rojava’nın yeni sürecin başlaması üzerinde bir etkisi var mı?

Yeni süreçte Rojava meselesi çok önemli. YPG üzerinden Türkiye’de tehdit algısı derin hissedilirken bu şartlarda yeni bir sürecin oluşması çok zor. Toplum da bu şekilde yeni bir çözümün olmayacağını kabul etmiş. Büyük bir fırsattı ve bu örgüt tarafından kaçırıldı. Tehdit algısı devlette çok üst düzeyde.  Bu güvenlik duygusu gelişmeden yeni bir çözüm süreci zor gibi görünüyor. Ama bunun hep böyle de süremeyeceğini söylüyoruz. Yeni bir zeminin oluşması için devletin kendini güvende hissetmesi, Türklerin korkularının giderilmesi gerekiyor. PKK silah bırakmadığı sürece kısa vadede Türkiye’de yeni bir çözüm süreci bir daha mümkün değil.

Neden kısa vadede mümkün değil?

Türkiye şu anda bir yandan kendini tehdit altında hissediyor, bir yandan da Suriye’de YPG’nin ABD ile heveslendiği bir alan elde etme arayışı var. Irak Kürdistan’ın durumunun referandumla birlikte Türkiye’de gerginleşmesi söz konusu. Burada her kesimin kendi açısından tehdit algıları yoğunlaşmış durumda.

Sizce HDP’liler çözüm sürecinde samimi değiller miydi? 

Hiçbir HDP’li yerel siyasetçi hendek politikasını bire bir görüşmelerde savunamıyordu, buna Selahattin Demirtaş da dahil. Ama Selahattin Bey Kandil’in sert tavırlarından sonra tersine döndü. Bütün HDP’li arkadaşlar öyleydi. Basına konuşmamayı tercih ettiler. Birçoğunun hendek politikasını engellemek için kendince çaba sarf ettikleri için geri püskürtüldüklerini de biliyoruz. Bu yerelde herkesin yanlış ve karşı çıktığı bir şeydi. Gezide de böyle oldu. Çok iyi hatırlıyorum bazı HDP’liler ‘Bunlar barışı engelliyor’ diyorlardı. Kürt halkı da Gezi olaylarını tasvip etmiyordu. Kürtler hendeklere de mesafe koydu. Örgütün ideolojik tarafı çözümden rahatsız oldu. Çünkü bunlar dış operasyondu, belliydi ve halk bunu hissediyordu aslında.  Bunu organize eden bir üst akıl vardı. 

Kürtlerin İstanbul, Ankara, İzmir gibi metropol şehirlerde temsil sorunları var mı sizce?

Elbette var. Ben bunu teyit edenlerden de duyuyordum. Partiler demografik anlamda bir yerde belediye başkanı seçerken burada kimlerin yaşadıklarına bakıyorlar. Diyarbakırlılar, Urfalılar, Kayserililer, Sivaslılar gibi. Burada en zayıf halka doğudan gelen Kürt kökenli insanlar maalesef. Ülkenin batısında yaşayan Kürtler de bugün artık sesli bir şekilde partilere söylüyorlar, hatta daha da güçlü söylemeleri gerekiyor. ‘Ya bana demokratik anlamda adil davranırsın ya da oy isteme nezaketsizliği gösterme, madem ben Türkiye’nin bir unsuruyum niye kendimi gurbette hissedeyim’ diyorlar.  

Diyarbakır ve diğer Kürt kentlerinde AK Parti için seçimler nasıl geçer?

Tahmin etmek zor. Eskisi kadar kolay değil ama şöyle bir gerçeklik var: Toplumun hendek ve çukurlardan dolayı HDP’ye ciddi anlamda bir tepkisi var. AK Parti’nin de buna tepki olarak geliştirdiği söylemler konusunda problemleri var. Mesela Irak Kürdistan Bölgesi’nin gerçekleştirdiği referanduma ilişkin çok aşırı sert söylemler yaralara sebep oldu. Bunu kabul etmek lazım. Bunu görmezden gelerek bir yere gidemezsiniz. Irak Kürtleri de Türkiye ile barışık olmak zorundadır. Bundan dolayı bunu sineye çekmek Kürt toplumunun kaderi ve zorunluluğudur. 

Peki, siz Kürdistan’ın bağımsızlık referandumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Irak Kürdistan’ı bağımsız olmalıdır. Kürdistan’ın bağımsız olması bölgeye huzur da getirecektir. Referandumu bilmeyeler korku heyulasını yarattılar. Bir sürü iftira attılar. Örneğin İslamcı bildiğimiz bazı gazeteler maalesef ‘200 bin Yahudi getirilmiş orada hazır bekletiliyor bağımsızlık referandumunda hemen sonra orası İsrailistan olacak’ gibi sapkınlığa girdiler. Barzani referandumu boşuna yapmadı. Keyfi bir referandum da değildi. 2005 yılında yapılan anayasa anlaşması çerçevesinde tartışmalı toprakların Kürdistan’da mı Irak’ta mı kalması için 2007’de referandumun yapılması gerekiyordu. Irak hükümeti bunu 2017 yılına kadar salladı. Oysa mesele şuydu: Saddam’ın para ile Kerkük ve diğer tartışmalı bölgelere yerleştirdiği insanlara yine para verilerek, yerlerine gönderileceklerdi. Buranın kendi halkı gelecekti. Ve burada referandum yapılacaktı. Bağdat’ın Peşmerge’yi resmi olarak tanıması gerekiyordu, bunu yapmadı. Aksine son dönemlerde Şii milislerden oluşan Haşdi Şabi’yi anayasal olarak meşrulaştırdı. Bu zaten Kerkük’ü işgal etme boyutuna getirileceğini gösteriyordu. Referandum ayrıca bağımsızlık ilanı da değildi. Bu referandumla bölgenin sosyal dokusu tescil edilmek istendi. Kerkük Kürdistan coğrafyasının bir parçasıdır. Kerkük’te Türkmenlerin varlığı inkar edilen bir şey değil. Oradaki Türkmenler Mardin’deki Arap kardeşlerimiz gibidir. Ama Kerkük ve Mardin’in nüfusuna baktığımız zaman da orası Kürt olan iki kenttir. Dolaysıyla referandum yapılmasaydı da Kerkük işgal edilecekti. Haşdi Şabi hazırlık yapmıştı ve Kerkük’e saldıracaktı. Burada sanki ABD Barzani’ye referandumu yaptırıyormuş gibi bir algı yarattılar. Şimdi bunların yüzlerinin kızarması gerekiyordu. Oysa ABD Barzani’ye her seferinde referandumu ertele diyordu. Ve Haşdi Şabi ABD askerleriyle Kerkük’ü vurdu.

Kürdistan’ın Mesrur Barzani başbakanlığı döneminde Türkiye’yle ilişkiler nasıl olur?

İkisinin ilişkileri iyi olmak zorunda. Türkiye de Kürdistan’a düşmanlık yaparak bir yere varamaz.  İki tarafın üreteceği birçok proje var. Oradaki Kürtlerin istediği başkasının hakkı değil, kendi hakklarını kullanmak istiyorlar. Türkiye’ye bunun anlatılması gerekiyor. Kürtler kendi hakkını kullanırken de Türkiye’ye dost olmak istiyor. Böyle de olmalıdır. Sayın Mesud Barzani bu şekilde iyi yönetiyordu. Mesud Barzani Türkiye’ye hiçbir zaman düşmanlık yapmadı. Oğlu da bu şekilde devam edecektir muhtemelen.