HDP’de ‘eş başkanlık’ tartışması büyüyor; Kaplan istifa etti

HDP’de Eşgenel Başkan Selahattin Demirtaş’ın 11 Şubat’ta ayında yapılacak olan kongrede aday olmayacağını açıklamasının ardından yeni eşgenel başkan kim olacak tartışması başladı.

Haber Merkezi

Selahattin Demirtaş’ın genel başkanlık için aday olmayacağını açıklamasının ardından HDP’de yeni başkan kim olacak tartışması baş gösterdi. Eski HDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, “Selahattin Demirtaş’ın yerine bir Türk göz dikmesin” deyince, HDP sert bir açıklamayla Kaplan’ı kınadı.

HDP’de Eşgenel Başkan Selahattin Demirtaş’ın 11 Şubat’ta ayında yapılacak olan kongrede aday olmayacağını açıklamasının ardından yeni eşgenel başkan kim olacak tartışması başladı.

Tartışmanın fitilini Eski HDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ateşledi.

HDP Genel Merkezi, Hasip Kaplan’ı ihraç talebiyle disipline sevk etmeye hazırlanıyor. Kaplan da Twitter hesabından paylaştığı bir mesajla, "Siyasetten de, partiden istifa ediyorum" dedi.

ÖNDER'DEN KAPLAN'A CEVAP

 

Kişisel Twitter hesabı üzerinden HDP Eş Genel Başkanlığı’na aday gösterilecek isimlere dair değerlendirmede bulunan Eski HDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’a HDP’den sonra bu kez HDP Ankara Milletvekili ve İmralı Heyeti’nde İdris Baluken’le birlikte yer alan Sırrı Süreyya Önder’den cevap geldi.

Hasip Kaplan’ı ‘İlkel milliyetçilik ve ırkçılıkla’ suçlayan Önder sözlerini şöyle sürdürdü: “İlkel milliyetçilik yani ırkçılık hastalıklı bir duygudur. Bazen Hasip örneğinde görüldüğü gibi insanı insanlığından eder. Bu siyasal çizgi Kürt, Türk, Ermeni, Süryani, Çerkez ve cümle Türkiye Halklarının evlatlarının Onur, Cesaret, Özgürlük İnancı ve eşsiz fedakârlıklarıyla bugüne gelmiştir. Rojava'da, Suruç'da, Şengal'de, Ankara Garı'nda Barış ve Özgürlük uğruna gözünü kırpmadan hayatını veren Türkler dâhil bütün dünya halklarının çocukları için Hasip zihniyeti, ancak tükürülecek değersizliktedir. İçinde zerre utanma duygusu olan birisi onların aziz hatırasından biraz olsa utanır, utanmalıdır.

Binlerce kamu çalışanı, barış akademisyenleri, öğrenciler, sanatçılar, basın emekçileri zor zamanlarda Kürt Halkıyla omuz omuza durmanın bedelini aşından, işinden, canından, özgürlüğünden mahrum edilmekle öderken ve bir tekinden bile bir ‘ah!’ işitilmemişken bu soytarılık hangi mazeretle açıklanabilir? Kürtlükle ve Kürt halkını gözetmekle olabilir mi? Öyle olsaydı eğer, Cizre, Sur, Nusaybin yanıp kül olurken bir kez olsun ekmeğini yediği, suyunu içtiği, vekilliğini yaptığı bu yerlere gelip bir dayanışma göstermek gerekirdi. İktidara ve zalimlere karşı o günlerde gayet ‘tutumlu’ ve ‘sinik’ davranan birisi, sıra yoldaşlık yapanlara gelince böyle salyalar saçıyor. İbretliktir.

Kendi adıma Kürt halkından öğrendiklerim ve bu halkın bana kattıkları benim verdiğim emeğin kat be kat üstündedir. Bu itibarla ben bu halkın öğretmeni değil, öğrencisiyim. Ve hep böyle kalacağım. Son nefesime kadar bu halka borçlu olduğumu biliyorum. Bu sorumluluk ve borçluluk duygusu, hayatı ve mücadeleyi milletvekilliğinden ibaret sayanların anlayacağı bir hal değildir. Burada olan Türklerin tek bir sevdası vardır: İnsan kalmak! Kürtlerle yoldaşlık etmek hep ağır bedeller pahasınadır. Burası ‘abad’ olunacak bir yer değildir, bu kesin. Ama insan kalınacak bir yerdir bu da kesin.