Yaslı Newroz, Ağlayan Kerkük ve Afrin, Acı Gerçekler…

Kurd24

21 Mart, baharın tam anlamıyla gelişinin müjdeleyicisi gün. Doğanın yeşerdiği ve üretkenliğin arttığı ayın ortaları. Havaların ısınmaya başladığı gün. Kürtlerin milli bayramı, Newroz’dur.

Mart ayı, Kürtler için çok özel bir ay. Kürtleri sevindirecek iyi şeylerin ve tarihi ilklerin yaşandığı ay. Bunun yanında Kürtlerin yaşadığı trajedilerin da ayı. Bu nedenle, Mart ayı hem Kürtlerin Baharı ve hem de Kürtlerin fırtınalı kışıdır.

Birkaç gün önce  Newroz’du. Ama ne yazık ki her zaman ki gibi bizim bu Newroz’umuz da yaslıydı.

Yaslıydı çünkü: 1-Kürtlerin kalbi Kerkük, bundan 5 ay önce yeniden işgal edildi. 2- Kürt Dağı (Afrin), 3 gün önce (18 Mart 2018), Suriye’de iç savaşın 7 yılını tamamladığı günden üç gün sonra, Türk Devleti tarafından işgal edildi. Afrin Halkı kendi doğal yaşamından zaten koparılmıştı. Türk Devleti işgali, halkımızın durumunu daha dramatik bir hale soktu.

Bu hayati önemli iki gelişme, başlı başına yeniden bir durum değerlendirmesini soğukkanlı bir şekilde yapmamızı emrediyor.

YASLI NEWROZ: MİLLİ MUHASEBE  VE KUTLU BİR GÜN. IRKÇI ULUS DEVLETLERİN HEDEFİ…

21 Mart, Baharın en güzel ve renkli günlerinden biri. Bu gün, Baharın hem başlangıcı ve hem de ortası. Doğanın bütün meziyet ve kerametlerini gösterdiği; dünyanın değişik nitelikteki gül ve çiçeklerle bezenmeye başladığı gündür.

Mart ayı Kürtler için, önemli ve olumlu ilk tarihi gelişmelerin olduğu bir aydır. Ama aynı zamanda, Kürtlerin en dramatik günlerinin, toplu kıyım günlerini de kapsar. Bundan dolayı Mart ayı, Kürtler için hem parlak, güneşli, verimli, güzel bir ay; hem de Kürtlerin dramatik tarihi olaylarının geliştiği bir ay.

Bundan dolayı, Mart ayını Kürtlerin hem baharı ve hem de fırtınalı kışı olarak nitelendiriyorum.

Kürtlerin Efsanevi Lideri Mustafa Barzanî bu ayda (1979) hayata gözlerini yumdu. “Kürtlerin güneşi” olarak nitelendirilen efsanevi liderin nefesinin tükendiği ay. Kürdistan Otonomisinin kuruluş (1970); Koçgiri Katliamının yapıldığı (1920); Halepçe ve Enfal Toplu Katliamının yapıldığı (1983-1988); 1925 Kürdistan Milli Ayaklanma Hareketinin Lideri Şeyh Sait Efendi ve arkadaşlarının idam edildiği aydır.

Ama aynı zamanda 21 Mart, Kürtler için, baharın en güzel günlerinden biri. Newroz günüdür. Kürtlerin milli ve toplumsal bayramıdır.

Kürtlerin en heyecanlı oldukları, en renkli kıyafetlerini giydikleri, en güzel yemeklerini yaptıkları, küskünlükleri geride bıraktıkları, sevgiyle kucaklaştıkları gündür.

Newroz, Kürtler için, dayanışma günüdür. Yoksullarla fakirler arasındaki duvarın kalktığı, eşitliğin gerçekleştiği gündür.

Kürtlerin, özgürlük ve bağımsızlık için heyecanlandıkları, bunun için kalplerinin çarptığı; pêşmergelerini kucakladıkları gündür.

Kürtler, milli bayramları olan Newroz’u ırkçı ulus devletlerin kurulduğu güne kadar; özgürce kırlarda, köylerde, şehirlerde, dağlarda, yaylalarda kutlardı. Toplaşırlar ve kucaklaşırlardı.

Ne zaman ki, Lozan Antlaşmasından sonra Kürdistan ve Kürt milleti dörde bölündü, ırkçı ulus devletler kuruldu ve Kürdistan’ı sömürgeleştirdiler, o zaman Kürtlerin milli bayramı Newroz, yasaklandı. O dönemden sonra, yani 100 yıldır Kürtlerin milli bayramı suçlu kategorisinde.

Newroz, Kürt milli ayaklanma hareketlerinin Kürdistan’da boy verdiği dönemde özellikle çok tehlikeli olarak karşılandı. Newroz’u kutlayanlar büyük cezalara çarptırıldı.

Buna rağmen, Kürtler milli bayramlarını kutlamak için, büyük riskleri göze almışlardır. Newroz’u kutlamak için mutlaka bir yol ve yöntem bulmuşlardır.

Ama Kürtlerin Newroz’u ve milli bayramı aynı zamanda yaslı olmuştur.

Bu yılda Kürtlerin milli bayramı yaslı oldu. Çünkü Kerkük ve Kürt Dağı işgali Kürtleri derinden yaralamakla kalmadı, Kürtlerde travmalara yol açtı. Milli şoklar yarattılar.

KÜRTLERDE SEVİNCİN VE HEYECANIN ZİRVEYE ÇIKTIĞI NOKTA: BAĞIMSIZLIK REFERANDUMUNDA KÜRDİSTAN DEVLETİ’NE EVET DENİLMESİ (25 EYLÜL 2017)…

Kürtler heyecanlı ve sıcakkanlı bir millet. Ama bir dönem var ki, o dönemde Kürtler daha heyecanlı ve daha sevinçliydiler.

Kürdistan’ın Güneyinde, bağımsızlık referandumuna Haziran 2017’de karar verildiği zaman, Kürtler bütün parçalarda ve dünyada daha fazla heyecanlandılar ve kararı içtenlikle desteklediler. Bunun için çalıştılar.

Bağımsızlık referandumunun yapılış tarihi 25 Eylül 2017 olarak ilan edildiği zaman, Kürtlerdeki sevinç ve heyecan tavan yaptı. Bağımsızlık referandumunun sağlıklı ve olumlu neticelenmesi için herkes referandum kararını çocuğu gibi sarıp sarmaladı, korudu ve büyüttü.

Bağımsızlık Referandumunun sonucunda Kürdistan Devleti’ne karar verilmesi, Dünyadaki tüm Kürtlerin sevincini ve heyecanını zirveye taşıdı. Kürtler, makûs talihlerinin değişmekte olduğuna inanç getirdiler. Devletsizlikten kurtulmak için her şeylerini feda etme ruh haline kavuştular.

Ama ne yazık ki, bu sevinç ve heyecan uzun sürmedi.

Kürdistanlıların devlet kurmaya karar vermeleri, sömürgeci devletlerin kimyasını bozmuştu. Onlar da olup bitenin şaşkınlığı içinde bu kararın uygulanmasını ve devletleşme için başlayan sürecin engellenmesi için, kendi içlerinde ve birlikte düşünmeye, yapacaklarıyla ilgili kötü ve insanlık dışı planlar yapmaya başladılar.

Irak merkezi hükümeti, referandum sürecinde bağımsızlık referandumuna karşıtlığını ifade etmesine rağmen, neden şiddetle engellemediğinin pişmanlığını duymaya başladı. Sömürgeci Türk, Suriye ve Fars devletleri, Kürdistan’ın Güneyinde devletin kurulmasının kendileri için bir model olacağının dehşetini yaşamaya başladılar. Kürdistan Federe Devleti ile stratejik çıkarları gereği ilişkisini devam ettiren, bu ilişkiden dolayı Irak Arap tarafını karşı alabilecek kadar zaman-zaman gözü kara olan Türk Devleti, yüzde yüzlük bir siyaset değişikliği yaptı. Kürdistan Devleti’nin kuruluşunu engellemek için, Irak Devleti ile olan bütün çelişkilerini bir tarafa bırakarak ilişkiye geçti.

Bağımsızlık referandumunu destekleyeceğini açıkça ifade eden, Kürdistan Devleti’nin kuruluşuna yeşil ışık yakmanın ötesinde, destekleyeceklerini ifade eden Batı devletlerinin ve en başta da ABD’nin, Kürdistan Devletine yönelik politikasındaki olumsuz değişiklik de sömürgeci devletlerin Kürdistan Devleti’nin kuruluşunu engelleme çaba ve planlarına çanak tuttu, cesaret verdi.

KÜRDİSTAN DEVLETİNİN KURULUŞUNDA DÖNÜŞÜN OLDUĞU DÜZEY: KERKÜK’ÜN İŞGAL EDİLMESİ (16 EKİM 2018)…

Bağımsızlık Referandumunun üzerinden daha bir ay bile geçmemişken, Irak Merkezi Hükümeti, İran’ın ve Türk Devletlerinin desteğini alarak saldırıya geçtiğini Kürtler ve dünya olarak ansızın öğrenmeye başladık.

Sömürgeci devletlerin, hızla ve beklenilmeyen bir beceriyle Kerkük ve Kürdistan’ın tartışmalı şehirlerini işgal etmek için harekete geçmeleri için, içerde de Kürdistan Devleti’ne karşı olan Kürtlerden önemli bir güç ve iktidar odağını YNK içinde de hazırlamayı çoktan örgütlediklerini ve harekete geçirme becerisini gösterdiklerini hem şaşırarak ve hem de dehşetle yaşayarak görme talihsizliği ortaya çıktı.

Kürdistan’da çok ihanetler görmüştük, ama bu ihanet gibi neticesi yıkıcı olan bir ihanetler yeni karşılaşılıyordu.

Sömürgeci Devletler, Kürdistan Yurtseverler Birliği içinde yaratılan ve örgütlenen ihanet Grubunun desteğiyle, büyük bir mukavemetle karşılaşmadan kısa bir zaman içinde Kerkük’ü işgal etmesi, Kürdistan Devleti’nin kuruluş karar ve iradesini kırdı. Devlet kuruluşunu engelledi.

PKK de bu İhanet Grubuyla birlikte oldu. Halen de onlarla işbirliği devam ediyor.

Kerkük’ün işgali, hiç tartışmasız Kürtler ve Kürdistanlılar için bir milattı. Kerkük’ün işgali ile Kürtler ve Kürdistanlılar büyük bir milli şok içine girdi.

Kerkük’ün işgaliyle birlikte Baas Döneminin ırkçı ve Kürdistan’ı Araplaştırma stratejisi açıkça devreye girdi. Günümüzde de bu strateji devam ediyor.

Kürdistan yönetimi bu stratejinin başarısız olması, olumsuz süreci tersine ve Kürdistanlıların lehine çevirme çalışmaları devam ediyor olması, Kürdistanlıların milli şoktan çıkmalarını sağlamış olmadığı gibi, o karanlık dönemin son bulması için daha gerekli temeller oluşmuş değil.

Ama Kürdistan Federe Bölgesi yönetiminin federalizmi stabilize hale getirmesi çabaları, devletleşme için yeni olanaklar hazırlar nitelikte görünmektedir.

Son aylarda, Kürdistan Başbakanı ve diğer yetkililerinin dünya çapındaki yoğun diplomatik çalışmaları ve ilişkileri bu yönde atılmakta olan adımlar olduğu siyasi yorumcuların, benim de tespit ettiğim bir temel konu olarak gündemdedir.

Buna rağmen Kürdistan’ın kalbi, Kürdistan’ın Efsanevi Lideri Mustafa Barzani’nin uğruna savaşı göze aldığı Kerkük, ağlamaya devam ediyor.

KÜRTLERİN GEÇİRDİĞİ ÜÇ ŞAŞKINLIK: TÜRK DEVLETİ’NİN SURİYE’DE RUSYA VE ABD’YE RAĞMEN OPERASYON YAPMASI VE AFRİN’İN BİRKAÇ SAATTE İŞGAL EDİLMESİ (18 MART 2018)…

Türk Devleti’nin Kürt Dağı’na (Afrin’e) işgal amaçlı operasyon yapacağı çoktan biliniyordu. Türk Devleti bu operasyonu yapacağını da gizlemeden açık seçik olarak Kürtlere, Kürdistanlılara, dünyaya ve Suriye’deki halklara ilan etmişti.

Türk Devleti’nin bu operasyonu yapıp yapmayacağı konusunda öncelikle tartışmalar başladı. Kürdistanlılar ve Kürdistan siyaset sınıfı arasında bu konuda iki görüş ortaya çıktı. Bir görüşe göre, Türk Devleti’nin Rusya, İran ve özellikle de ABD’ye rağmen bu operasyonu yapamayacağı ve Kürt Dağı’nı işgal etmeyeceğiydi. İkinci görüşe göre, Suriye’deki güç dengeleri ve oluşan denklemlere göre Türk Devleti’nin Kürt Dağı’na işgal amaçlı operasyon için mutlaka olanak bulacağına ilişkindi. Suriye’deki sürekli değişenlik durumu bu veriyi açıkça ve cömertçe sunuyordu. Ayrıca PKK’nın Kürdistan’ın Batısında yabancı bir güç olması, uluslararası güçler tarafından terörist kabul edilmesi, PKK’nın Suriye rejimi tarafından silahlandırılıp İran ve Rusya tarafından açıkça desteklenmekte iken, PKK’nın ABD’nin askerleri ve hem de sıkı askerleri haline gelmesi, Türk Devletine operasyon imkânını sunacağını ve operasyonun yapılacağını ortaya koyuyordu. Ayrıca, Türk Devleti’nin PKK’nın Suriye’deki varlığını ve Kürdistan’ın PKK kontrolünde bulunmasını beka sorunu görmesi de, operasyonu bir macera da olsa olanaklı kılıyordu.

Sömürgeci Türk Devleti, işgal amaçlı operasyonu başlattığı zaman, Kürtlerin büyük kesimi birinci şaşkınlık içine düştüler.

Operasyonun başlamasından sonra, ikinci evreye geçildi. Bu evrede iki konu stratejik ve hayati bir anlam kazandı. Bu konulardan biri, Türk Devleti’nin sonuna kadar bu operasyonu götürüp götüremeyeceği, Rusya ve ABD’nin müdahalesiyle bu operasyonun bir yerde, yarı yerde engelleneceğiydi. Türk Devleti, Kürt Dağı sınırlarına dayandığı zaman bunu da olmayacağı açığa çıktı. O zaman da Kürtler ve Kürdistanlılar ikinci şaşkınlığı yaşadılar.

Diğer şaşkınlığa yol açan üçüncü konu: PKK’nın direneceği, Kerkük’ün başına gelen “teslimiyetin” Kürt Dağı’nın başına gelmeyeceğiydi. PKK bu konuyu Kürdistan Başkanı Mesut Barzani ve yönetiminin Kerkük’te savaşmadıklarına, teslim olduklarına dair iğrenç propagandalarla da özellikle genç beyinlere zerk ederek zehirleme yapıyordu. Bu görüşe katılmayanlardan biri bendim.

Sömürgeci Türk Devleti’nin Kürt Dağı sınırlarına dayandıktan iki-üç gün sonra Kürt Dağı’nı teslim alması ve işgal etmesi, Kürtlerde ve Kürdistanlılarda üçüncü şaşkınlığı yarattı.

Bu şaşkınlık milli şoka dönüştü.

Kürt Dağı (Afrin), Newroz’u yaslı hale getirdi. Ağlamaya devam ediyor.

KERKÜK VE KÜRT DAĞI’NDAKİ ACI GERÇEKLER: İFLAH OLMAZ AKIL TUTULMAMIZ, İHANETİN SORGULANMAMASI, ULUSLARAASI İLİŞKİLERDE PERVASIZLIK, PKK’YI TANIMAMAK…

Biz Kürtler genel olarak bir akıl tutulması içindeyiz. Bu nedenle çağa ve döneme uygun davranma, projeler geliştirme olanağına sahip olamıyoruz. Tarih dışında kalıyoruz. Devlet kurma konusunda tarih dışında kalmaya devam ediyoruz.

Aynı şekilde biz Kürtler, Kürt Dağı konusunda da akıl tutulması içine girdik. Gerçekleri görmedik. Hislerimize hareket ederek, kendimize kötülük ettik.

Bu trajedik durumdan hızla kurtulmalıyız.

Kürtler, Kürt Dağı trajedisinde de PKK gerçeğini, PKK’nın sömürgeci devletlerin önünü açıcı kar temizleyici makine olduğu gerçeğini göremediler. İşleri hafife aldılar. PKK’nın Kürt Dağı ve Kürdistan’ın Batısındaki varlığını, benim işgal dediğim gerçeğin Kürtlerin başına büyük bela açacağını görmediler.

PKK işgali, üzülerek belirtmek gerekir ki Kürt Dağı’nın kolaylıkla işgal edilmesini sağladı.

Türk Devleti, operasyon yapacağını iki yıla yakın zamandır söylüyor. Biz bunu ciddiye almadık. En önemlisi de durumdan sorumlu olan PKK misyonu gereği bu tehlikenin oluşmasına yol açtı.

Operasyon başladıktan sonra, Rusya’nın, birçok Kürt aydını ve siyasetçinin, ENKS’nin, PKK’nın Kürt Dağı’ndan silahları adamlarını çekme talebini görmezlikten geldi. Son aşamada Kürt Dağı’nın işgalinin sağladı.

Bunun bile Kürtler ve Kürt Dağı için hayırlı bir olay olduğunu düşünenlerdenim. Hiç olmazsa bir toplu katliama ve daha büyük bir yıkıma yol açılmadı.

PKK’nın uluslararası güçlerle ve devletlerle ilişkilerini hafife alınmakla kalınmadı. Bir meziyet olarak savunuldu. Bunun felakete yol açacağı görülmedi. Kürdistan’ın Güneyinde devletin bütün şartlarının olgunlaşmasına rağmen devleti desteklemeyen ABD’nin, bir şehirde ve  Haseke’de PKK’ya bir şehir devleti kuracağını hayal edildi.

Kürdistan’ın başta Kuzeyinde olmak üzere PKK’nın Kürt bağımsızlık hareketine karşı tehlike oluşturduğu da görülmedi.

Kerkük’ün işgalinde iç ihanetin rolü belirleyici olmuştur. Ama halen ihanet edenlerin sorgulanması ve mahkeme edilmesi yoluna gidilmemektedir. Bu ihanet grubu halen KYB içinde ve Süleymaniye’de baş tacı edilmektedir.

Ama ne yazık ki, bu Kürtler için ilk iç ihanet de değildi. Ama ne yazık ki, iç ihanetler hep hafife alındı ve görülmezlikten gelinerek; devletin kuruluşunu engelleyecek bir iç ihanetin oluşmasının taşları döşendi.

Kerkük, aynı zamanda bir uluslararası ihanetle de karşı karşıya kaldı. Geçmişte de, Kürdistan Milli Hareketleri Sovyet Devrimi, Kürdistan Mehabad Devletinde Sovyetler birliği, Kürdistan Otonomisinin yıkılmasında ABD tarafından aynı uluslararası ihanetle karşılaşıldı. Bundan da ders çıkarılmadığı Kerkük’e karşı işlenen uluslar arası ihanette ortaya çıktı.

İbrahim GÜÇLÜ

[email protected]

Amed, 25 Mart 2018

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.