Krizden Müzakereye: Eylül Referandumu Sonrası Kürdistan

Kurd24

Kürdistan Hükümeti’nin beklenen bağımsızlık referandumunu karara bağlaması süreci Irak’ta IŞİD sonrası askeri ve siyasi dengelerin yavaş yavaş belirmeye başladığı döneme denk geldi. Hiç şüphesiz, referandumun 25 Eylül’de gerçekleştirilmesi kararı, üzerine düşünülmemiş bir süreç olmadığı gibi IŞİD sonrası dengelerden ayrı değerlendirilebilir bir karar da değil. Irak’taki yeni süreçle beraber düşünüldüğünde, planlanan referandum, Kürdistan halkının bağımsızlık ısrarını yinelemekten öte Kürdistan’daki tek işlevsel Kürt hükümetinin IŞİD sonrası sürece en az risk ile adaptasyonunu da öngörmekte. Başka bir deyişle, planlanan referandumun Kürdistan’ın 2014-17 arasındaki kazanımlarını koruyacak yasal ve meşru bir çerçeveyi merkezi Irak hükümetinin gündemine alarak Erbil-Bağdat arasındaki müzakere sürecine daha güçlü bir dönüş yapılabilmesinin ilk adımı olduğunu söylemek mümkün.

 

Irak’ta IŞİD’den sonra yeni bir Sünni-cihadist örgütün oluşabilmesi riski bir yana, Irak için IŞİD savaşının sonuna yaklaşılmakta. Bugün itibariyle örgütün Musul’daki kontrol alanı bir mahalleye sıkıştırılmış, Irak-Suriye sınırının önemli bir kısmı Şii milis güçlerce kontrol edilmiş ve IŞİD’in son kalan iki kalesi Telafer ile Havice’nin dış dünyayla bağlantısı tamamen kesilmiş durumda. Örgütün Irak’taki askeri kapasitesinin neredeyse tamamını yitirmesiyle beraber önümüzdeki bir kaç ay içinde Irak’ta hiç bir yerleşim bölgesini kontrol edemeyen bir vaziyete geriletilmesi bekleniyor. Fakat, askeri durumdaki bu büyük değişim Irak’ın genel durumunun 2014 öncesi haline döneceği anlamına da gelmiyor. IŞİD ile savaş konvansiyonel biçimiyle bitiyor olmasına karşın bu savaşın Irak’ın siyasi ve askeri durumunda yaptığı değişikliklerin savaş sonrası dönemde Iraklı tüm aktörler için çetin bir adaptasyon mücadelesini de beraberinde getirecek olması kuşku götürmez bir gerçek.

 

Savaş sonrası dönemde geçerliliklerini koruyacak olan askeri değişimlerin başında Irak’ın Lübnan gibi parçalı bir askeri yapısının olacağı sayılabilir. IŞİD’e karşı savaşta Irak ordusuna destek olmaları amacıyla Ayetullah Ali Sistani’nin fetvasıyla kurulmuş Şii milis örgütlerin güncel popülasyonunun resmi olmayan rakamlara göre 200 bine yaklaştığı varsayılıyor. Bununla beraber, Irak ordusunun da hiyerarşik bir bütünlük içinde olduğunu söylemek oldukça zor. Ordu içindeki kahir çoğunluğun Şii milis gruplara biatlarının olduğu ya da ordu içinde birbirine paralel gayrinizami ve illegal hiyerarşik yapıların bu savaşla beraber daha da güçlendiği bilinen başka gerçekler. Tüm bunlar Irak’ın bundan sonraki süreçte verebileceği savaş kararlarının başkomutanlık müessesi olan başbakanlık tarafından alınmayabileceğinin işaretleri. Tahmin edileceği gibi bu durum en çok Kürdistan Bölgesi için bir tehdit oluşturuyor.

 

Askeri durum sadece bu parçalı yapıdan da ibaret değil. 2014-17 IŞİD savaşı Kürdistan Bölgesi’nin sınırlarının neredeyse %40 oranında büyümesini de beraberinde getirdi. Kerkük, Eyn Zala, Rabia, Şengal, Tuzhurmatu, hatta Erbil’in hemen güneyindeki Mahmur bu savaşın sonunda de facto olarak Erbil’e bağlanmış, IŞİD sonrası dönemde ise gelecekleri meçhul olan bölgeler. Her ne kadar Kürdistan Hükümeti bu bölgelerin tartışmalı durumunun Peşmerge’nin girişiyle beraber bittiğini iddia etse de, Irak’ın farklı askeri güçlerinin ya da Irak merkezi hükümetinin bu bölgeleri Irak anayasasına dayanarak geri istemesi ihtimali ortadan kalkmış değil. Nitekim böyle bir ihtimal çetin siyasi krizlerden savaşa kadar bir çok farklı neticeye sebep olabilme kapasitesini de taşıyor.

 

Benzer riskler taşıyan parçalı bir durum Irak’ın genel siyasetinde mevcut. 2014 kriziyle beraber Kürdistan Bölgesel Hükümeti’nin Irak merkezi hükümetindeki etkinliği mezhepsel siyasetin yükselişine endeksli olarak oldukça sınırlanmış bir hale evrildi. Erbil ve Bağdat arasındaki bütçe krizinin çözülebilmesi hiç bir surette mümkün görülmezken, Kürdistan’ın Bay Hasan (Kerkük) ve Eyn Zala (Musul) gibi petrol yataklarında sağladığı kontrolün yeni krizlere de yol açabilecek olması sadece ekonomik krizi derinleştirmekle kalmayıp, petrol ve gaz rezervleri üzerine girişilecek bir çatışmanın da kapısını aralayabilir. En kötü senaryo ise Kürdistan’ın Irak ile girişeceği yeni bir çatışma durumunda askeri muarızının Irak’ın hangi siyasi kanadına ya da milis gücüne bağlı olacağını önceden kestiremeyecek olmasıdır.

 

Kürdistan’da planlanan bağımsızlık referandumunun elbette ki bu çetrefilli sorunların Kürdistan Hükümeti’ne yönelttiği askeri ve siyasi tehditleri aşabilecek bir potansiyeli tek başına sağlaması mümkün değil. Lakin, sürecin planlandığı gibi işletilebilmesi ve Bağdat’la ilişkilerdeki dengenin korunabilmesi durumunda 25 Eylül referandumu Erbil’in hem Kürdistan Bölgesi’nin resmi sınırları dahilinde hem de tartışmalı bölgelerde yeni sürece uygun bir meşruiyet edinmesinin yolunu açacaktır. Referandum, Erbil ve Bağdat arasında bağımsızlık ilanı sürecini de kapsayacak yeni bir müzakere dönemini başlatabileceği gibi, Kürdistan’ın bu süreçte daha güçlü uluslararası destek alabilmesinin de zeminini hazırlayacaktır. Bu nedenle 25 Eylül referandumunun Kürdistan’ın bağımsızlık yolundaki önemli dönemeçlerden biri olmak dışında, 2014 sonrası elde edilmiş tarihi kazanımları koruyacak yasal ve meşru zemini oluşturmak gibi oldukça önemli bir misyonu da bulunmaktadır.

 

 

  • Kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.