Irak ve Türkiye’de Seçimler/Kürtler

Kurd24

Irak’ta parlamento seçimleri var. Bu seçimler federal parlamento için yapılıyor. Kürtler ve Kürdistanlılar kendi partileriyle seçime katılıyorlar. Kendi parlamentoları için milletvekili seçiyorlar.

Türkiye’de de genel ve cumhurbaşkanlığı için seçimler var. Kürtlerin ve Kürdistanlıların seçime katılabilecek partileri yok. Ayrıca kendi parlamentoları için de Kürtlerin seçime katılmaları söz konusu değil. Türklere ait bir parlamento seçiminde ağırlıkla sistem partilerinde seçimlere katılıyorlar.

Her iki devlette de yapılan seçimler, Kürtler için önemlidir. Kürtler, Irak’ta federal anlamda devlete ve parlamentoya sahipler. Türkiye’de ise devlet Kürtlerin olmadığı gibi, parlamento da Kürtlere ait değildir. Devlet, sömürgecidir. Kürdistan sömürgedir.

Bu saydığım nedenlerden dolayı, Irak’taki seçimlerle, Türkiye’deki seçimler Kürtler açısından farklı niteliğe sahip olan iki seçimdir.

KÜRDİSTAN’IN GÜNEYİNDE GENEL SEÇİMLERDE HAİNLERE DEĞİL, KDP’YE OY VERİLMELİ…

Irak’ta genel seçimler, 12 Mayıs’ta yapılacak. Seçimler, federal meclis için yapılacak. Bütün Arap partileri ve Kürdistan partileri parlamento seçimlerine katılıyorlar.

KDP, büyük çaba sarf etmesine rağmen, Kürt partilerinin birlikte ve aynı listede seçime katılmalarını sağlayamadı. Kürdistan partilerinin birlikte seçimlere katılmaları, milletvekili sayılarını artırmakla kalmayacak, parlamentoda daha derli toplu, güçlü ve nitelikli muhalefet yapma, meclisi etkileme, kanun yapmada etkili olma şansını yakalayacaktı.

Irak Federal parlamentosunda, Kürdistan milletvekillerini bekleyen önemli işler ve görevler var. Bu işleri genel olarak sıralarsak:

1-Federal sistemin stabilize edilmesi ve federal sistemin kurallarınca işlemesi,

2-Federal sistemin uzun ömürlü olması ve sağlıklı işlemesi için; güçlü, çoğulcu ve katılımcı bir demokrasiye ihtiyaç var. Bu demokrasinin Irak’ta geliştirilmesi, yerleştirilmesi, bir hayat tarzı haline gelmesi, Kürdistan milletvekillerinin çalışmalarıyla olanaklıdır.

3-Kerkük’ün statüsünün tespiti için anayasa referandumunun yapılması.

4-Bağımsızlık referandumunun sonuçlarının hayata geçirilmesi için şartları olgunlaştırılması.

Ne yazık ki, Kürdistan partileri ayrı-ayrı seçimlere girerek etkinliklerini zayıflatmaktadırlar.

Ama şu gerçek var ki, seçime katılan Kürdistan partilerinden bir kısmı, İran Devletine ve Irak merkezi hükümetine bağlı konumdadırlar. Bundan dolayı Kerkük’ün işgalinde ihanet sahibi olan partiler var.

Yukarıda da sıraladığım görevler, verili durumda KDP’nin omuzlarındadır.

Bu nedenle halkımız ihanete değil, KDP’ye oyunu vermelidir..

KDP gerçek anlamda ulusal çıkarları savunacak ve bağımsız devlet için çaba sarf edecek partidir.

TÜRKİYE’DE GENEL SEÇİM KÜLTÜRÜ…

Demokratik ülkelerde/devletlerde seçimler, bir toplumsal şölen olarak tezahür eder ve sürdürülür. Demokrasilerde seçimlere katılan partilerin hepsi, kendi aralarında oldukça saygılı, ahlaki sınırları zorlamayan, hakaret içermeyen, hak ve hukuk çiğnemeyen, insan hak ve özgürlüklerine saygılı kampanyalar yürütürler.

Siyasi partiler, birbirlerini alabildiğince objektif ölçüler içinde, bilimsel, gerçek verilere dayalı, yalana dayalı olmayan, hakaret içermeyen eleştiriler yaparlar. İktidar oldukları zaman yapacaklarını, projelerini, ideolojilerini anlatırlar. Vatandaşlar da onların yapacaklarına, projelerine, ideolojik yaklaşımlarına göre tercih yaparlar ve oy kullanırlar.

Seçmenler, katı tarafgir ve dogmatik değillerdir. Bu nedenle, seçmen davranışlarında bilinçli olarak değişiklikler olabilir. Seçmen, ideolojisini ve partisini değiştirmeden, seçimlerde ülke ve vatandaş için daha yararlı iş yapacağına inandığı partilere oyunu verebilirler.

Demokratik olmayan ya da “yarı-demokratik” ülkelerde/devletlerde seçimler, bir meydan kavgası havasında geçer. Seçime katılan siyasi partiler, kendi aralarında saygılı davranmazlar. Ahlaki sınırları zorlayan davranışlar içinde olurlar. Hakaret içeren sataşmalar yaparlar. Hak ve hukuku çiğnemekten geri kalmazlar. İnsan hak ve özgürlüklerine saygılı olmaktan uzak hareket ederler.

Siyasi partiler, birbirlerini objektif ölçüler içinde, bilimsel, gerçek verilere dayalı,  hakaret içermeyen eleştiriler yapmazlar. İktidar oldukları zaman yapacaklarını, projelerini, ideolojilerini anlatmazlar. Vatandaşlar da onların yapacaklarına, projelerine, ideolojik yaklaşımlarına göre tercih yapmazlar, oylarını kullanmazlar. Tarafgirlik ruh hali, düşmanlık duygusuyla oy kullanırlar.

Türkiye, demokratik olmayan devletler kategorisindedir. Bu nedenle her zaman seçimler, kayıkçı ve meydan kavgası havasında, kısır içinde gerçekleşmektedir.

Görülen o ki, bu genel ve cumhurbaşkanlığı seçiminde kavga daha aleni, daha açık, daha düşmanca hisler içinde devam edeceğinin ipuçlarını vermeye çoktan vermiş durumda.  Bu da, seçimlerde çözüm önerilerinin ve projelerin konuşulmayacağını bize anlatmaktadır.

TÜRKİYE’DE YÖNETİMDE VE İTTİFAKLAR SİSTEMİNDE DEĞİŞİKLİK…

Türkiye’de iki anlamda sistem değişikliği oldu. Bu değişikliklerden biri, devlet yönetiminde yapılan değişiklik, İkinci sistem değişikliği, seçim sisteminde yapılan değişikliktir.

Türkiye’de var olan devlet yönetimi sistemi, parlamento sistemiydi. Devlet yönetimindeki parlamenter sistemin, yönetimi doğrudan demokratik yapacağı görüşü hâkim bir görüş. Bu görüş kesinlikle yanlıştır. Parlamenter sistemler, doğrudan demokratik değillerdir. Türkiye’deki parlamenter sistem, hiç demokratik değildir.  Otoriter, tekçi, Kürt milletini, ulusal ve dini azınlıkları dışlayan bir parlamento sistemidir.

Türkiye’deki parlamenter sistemi devlet yapısı dışında da ele almak olanaklı değildir. Devlet, kuruluşundan beri demokratik, çoğulcu, herkese ait bir devlet olmadığı; Kürtleri, ulusal ve dini azınlıkları karşı alan elitik ulusal bir devlet olduğu için, parlamenter sistem de hiçbir zaman demokratik olamadı.

Türkiye’de parlamenter sistemde hükümet, siyasi partiler ve genel başkanları tarafından parlamentoda, parlamenterler çoğunluğuyla seçiliyor. Hükümeti tek başına ya da koalisyon modeliyle kuran partinin genel başkanı da Başbakan oluyor. Hükümet, cumhurbaşkanı tarafından da onaylanıyor ve güvenoyuna sunuluyor.

AK Parti, bu sistem gereği 2002’den bu yana tek başına hükümettir. Bu hükümete önce Abdullah Gül, daha sonra ve uzun bir dönem R. T. Erdoğan, Ahmet Davutoğlu, en son da Binali Yıldırım başbakanlık yaptı.

Türkiye’deki parlamenter sistemde cumhurbaşkanı, parlamentoda seçilmesine rağmen, Özal Dönemine kadar da askeri ve sivil bürokratlardan seçiliyordu.

Cumhurbaşkanlığı seçiminden 367 “garabetinden” sonra, anayasa değişikliğiyle halk tarafından seçilmesine karar verildi: R. Tayyip Erdoğan, Türkiye’de halk tarafından seçilen ilk cumhurbaşkanıdır.

Bunun arkasından da, anayasada yine referandumla değişiklik yapılarak, parlamenter sistem değiştirildi ve yerine “Türk’e uygun”, “Cumhurbaşkanlığı Sistemi” ikame edildi.

Bu sistemin daha demokrat olduğu tezlerine rağmen, Türk devletinin karakteri, yönetim sisteminin tekliği, otoriter yapısından dolayı demokratik olması söz konusu değildir. Ayrıca tıpkı parlamenter sistem gibi, “cumhurbaşkanlığı sistemi” de doğrudan demokratik olmaz.

Bu sistemin de dünyada bir benzeri yoktur. Tam anlamıyla karmaşık, Türk’e uygun bir sistemdir.

En erken ve en hızlı seçimine karar verilen seçimlerden biri, “cumhurbaşkanlığı sistemi” seçimidir. Bu sistemde, hükümeti, siyasi partiler ve genel başkanları kurmayacak. Hükümeti halk oylamasıyla seçilen cumhurbaşkanı parlamento dışındaki aktörlerle kuracak.

Bu yeni sistemde, yeniden parlamenter sisteme dönüş yapmak isteyen büyük bir kesim olduğu için, bu seçim daha kavgalı, her açıdan sınırları zorlayan bir seçim olacaktır.

İkinci sistem değişikliği, “seçim sisteminde” değişikliktir.

Siyasi partiler yasasına göre, partiler resmi ve açık bir biçimde ittifak edecek durumda değillerdi. Yasa değişikliğiyle, siyasi partilerin resmi olarak ittifak etmeleri kabul edildi.

Bu genel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, “seçim ittifaklarının” oluşması bu yeni yasanın bir ürünüdür. Mevcut hükümetin icraatıdır. Muhalefet partileri, bu yasal değişikliğe karşı seslerini yükseltmelerine rağmen, görünen o ki en fazla da seçim ittifaklarından muhalefet kazanacaktır.

TÜRKİYE’DE SEÇİM İÇİN İTTİFAKLAR…

Türkiye’de genel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde iki ittifak oluşmuş durumda.

Bu ittifaklardan biri, “cumhur ittifakıdır”. Seçim sisteminde değişiklik kararından önce bu ittifakın yapılması için adımlar atıldı. Siyasi partiler yasasında değişiklik yapıldıktan sonra resmi ve açık bir hal aldı.

Bu ittifaka İyi Parti ve CHP dışındaki tüm muhafazakâr partilerin alınması için çaba sarf edildi. Sonuçta bu ittifak hükümet etmekte olan AK Parti, MHP, BBP arasında gerçekleşen bir ittifak. Bu ittifak, AK Parti ve MHP ittifakı şeklinde oy pusulasında yer alacak. BBP’den bazı milletvekili adayları AK Parti listelerinde olacaklar.

Bu ittifak, İslamcı muhafazakârlarla Türk milliyetçilerinin ittifakıdır.

Bu ittifak, hem cumhurbaşkanlığı ortak adayı ve hem de parlamento seçimleriyle ilgili ittifak yapılmış durumda.

Bu ittifakın cumhurbaşkanı adayı R. Tayyip Erdoğan’dır. Tüm cumhurbaşkanlığı adayları gözden geçirildiği zaman tartışmasız en güçlü aday konumunda görünmekte ve anketlerde görülmektedir. İki turlu cumhurbaşkanlığı seçiminde, birinci turdan seçimi kazanacağıyla ilgili güçlü veriler var.

İkinci İttifak, CHP, İyi Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti arasında yapılmış durumda. Bu ittifak, uzun ve tartışmalı bir görüş alışverişine rağmen, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ittifak sağlayamadı, parlamento seçimlerinde ittifak sağlamış durumdalar.

Bu ittifakta yer alan partiler, mevcut cumhurbaşkanına düşmanlık derecesinde karşı olan ve parlamenter sistemi savunan siyasi partilerdir.

Bu ittifak karmaşık bir ittifaktır: Kemalistler, Türk milliyetçileri, İslamcı muhafazakârlar, otoriter ve üniterci “liberaller” arasındaki bir ittifaktır.

4 PARTİ İTTİFAKININ VE ÖZELLİKLE CHP’NİN ORTAK/ÇATI CUMHURBAŞKANLIĞI ADAY ARAYIŞI TAM BİR KOMEDİ VE ZAVALLILIKTI…

Bu ittifakın aktörlerinin hepsi (Demokrat Parti hariç) kendi cumhurbaşkanlığı adaylarıyla seçime giriyorlar. Cumhurbaşkanlarının kazanma şansı zayıf görülmektedir.

Bu partilerin, ortak cumhurbaşkanı arayışı tam bir komedi ve zavallılıktı. Bu 4 parti ortak ya da çatı cumhurbaşkanı adayı ararken, düşündükleri isimlerin hepsi AK Partililerdi.

Bu çatı adayı üzerinde anlaşma sağlanmayınca, CHP’nin cumhurbaşkanı adayını tespit etmesi bir yılan hikâyesine dönüşürken, muhafazakâr isimler üzerinde durmaları ne kadar zavallı konumda olduklarını gösterdiler.

Bu ittifak yatırımı, başından beri parlamentoda çoğunluğu sağlama stratejisine yapmaktadır.

İki ittifak arasındaki yarışta parlamento çoğunluğunu “cumhur ittifakının” oluşturacağı tartışmasız görünmektedir.

DÖRT PARTİ İTTİFAKI, HDP KÜRT PARTİSİ OLDUĞU İÇİN DEĞİL, PKK’NIN APARATI OLDUĞU İÇİN İTTİFAK KAPSAMINA ALMADILAR…

Dört partinin ittifakı, HDP’nin kazanacağı milletvekillerini (HDP’nin baraj sorunu da görülmesine rağmen) de hesap katarak parlamentoda çoğunluk sağlayacaklarını hesap etmektedir.

Buna rağmen, HDP çok istediği halde, bu ittifaka alınmadı. HDP, bundan dolayı büyük tepki içindedir. Dörtlü ittifakı sert eleştirilere tabi tutmaktadır.

HDP’nin, 4 parti ittifakının “Kürtleri dışladığı” iddiası var. Bu doğru değil. Birincisi, kendileri Kürt partisi değildir. Dışlanmaları, Kürtlerin dışlanması anlamına gelsin.

HDP’nin dışlanmasının nedeni, PKK’nın aparatı olmasıdır. PKK’nın da terörist kabul edilmesidir. HDP ile ittifakın PKK ile ittifak anlamına geleceği için bu ittifaka alınmadı.

CHP, resmi anlayış olarak kendileri gibi olan ve Kemalizm’i ve otoriter solu benimseyen HDP’nin ittifakta yer almasını istediği halde, onun tabanında da güçlü bir itiraz söz konusu oldu.

SEÇİMLERDE KÜRTLERİN ADI YOKTUR. KÜRTLER KENDİ PARLAMENTOLARI İÇİN SEÇİME KATILMIYORLAR. HAK-PAR DIŞINDAKİ KÜRDİSTAN PARTİLERİ KENDİ ADLARINA YA DA BİRLİKTE SEÇİM PLAFTFORMUNA ÇIKMAYA CESARET EDEMİYORLAR. HDP İLE “BİRLİK” YA DA “ORTAKLAŞMAK” KÜRTLERİN VE KÜRDİSTAN PARTİLERİNİN BİRLİĞİ ANLAMINA GELMEZ…

Devlet, elitik, Kemalist Türk ulus devletidir. Kürtlerin ve Türklerin ortak devleti değildir. Devlet Kürtleri yok saymakta ve dışlamaktadır. Kürtleri yok etme stratejisine sahiptir. Bundan dolayı da hiçbir devlet kurumu, aparatı Kürtlere ait değildir. Temsil kurumu olarak da Meclis de, Kürtlerin meclisi değildir.

Türkiye’de bu yapısal, tekçi, otoriter, üniter, sömürgeci devlet yapısından dolayı Kürtler, seçime kendileri adına katılma olanağı bulamamışlardı. Bu cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerde de Kürtler adına değişen bir şey yok.

Bu seçimlerde de, Kürtlerin yine adı yok. Kürtler kendi parlamentolarını ve temsilcilerini seçmek için seçime katılmıyorlar.

Kürtlerin, Kürdistanlıların, Kürdistan partilerinin, Kürt yurtseverlerinin, ellerindeki tek silah, seçim platformunu: Kürdistan milli mücadelesinin gelişmesi, Kürtlerin kendi milli haklarını ifade etmesi ve kazanması için çaba göstermesi, Kürtlerin en azından federasyon statüsünde iktidar ve egemen olması, devletin Kürtlere yönelik uygulamalarını teşhir etmek, Kürt milli bilincinin yükselmesi için kullanmışlardı.

Bugünde yapacakları budur.

Bugüne dek de Kürtler ve Kürdistan partileri seçim platformunu bu amaçlarla kullanmışlar ve seçim platformuna girmişler. Son yıllarda da HAK-PAR federasyon programı ve bu amaçlarla seçime katılmıştır. Bu seçime parti olarak katılacak konumunda değil. Bağımsız milletvekili adaylarıyla seçime katılacağını açıklamış bulunmaktadır.

Kürdistan parti ve örgütlerinin üç ay önce 5 Kürt aydın ve siyasetçinin inisiyatifiyle başlayan çalışmalarının sonucunda da, bağımsız adaylarla seçime katılması önerilirken, HAK-PAR dışındaki partiler, kendi adlarına ve birlikte seçim sahnesine ve platformuna cesaret göstermediler. Kolay yolu seçtiler. HDP ile sözde “ittifakı” ön plâna aldılar.

Kürdistan parti ve örgütlerinin, HDP ile ilişkileri, Kürtlerin ve Kürdistan Partilerinin birliği anlamına gelmez. Çünkü HDP kendisini Kürt ve Kürdistan partisi olarak tanımlamıyor.

İttifak toplumsal ağırlıkları olan güçler ve partiler arasında yapılabilir. 

Bunun yanında, siyaset ve sosyoloji bilimi, HDP ile ilişki kuran Kürdistan parti ve örgütlerinin toplumsal güce sahip olmamaları, toplumda bir karşılıklarının olmaması, hatta kendi üyelerini temsil edecek güçte olmamaları, kitlesel bağlarının olmaması, özcesi bir ağırlığa sahip olmadıklarından dolayı, HDP ile ilişkileri de ittifak kapsamında ele alınamaz.

Amed, 6 Mayıs 2018

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.