Kimseyi Irak’ın meleği yapmayın!

Kurd24

 

Şimdilerde Mukteda es-Sadr fantezisi ve Sairun, bütün Irak’ı hoş bir koku gibi sarmış durumda. Aslında Sadr’ın seçim başarısı o kadar büyük ve eşsiz değil. Peki neden? Çünkü bütün o siyasi kokteyl, hükümet kurulması için hala parlamento çoğunluğunu sağlamış değil. Bu yüzden Sadr’ın siyasi ajandasıyla ilgili karar vermek için henüz erken.

Biraz dikkatli olup adımlarımızı ne yöne doğru atacağımızı bilmemiz lazım. Özellikle bu kez Kürtler Bağdat’a yaralı giderken ve henüz Irak askerlerinin eliyle açılan derin yaraları hala kapanmayan peşmergeler söz konusuyken. Bu liste de Irak’ın o stratejisinin bir parçasıydı!

Şunu da bilmek gerekiyor; parlamentodaki sandalyenin, Irak’ın geleceğini tayin etmede çok da önemi yok artık. Sandalyeler, sadece şekilden ibaret, filli açıdan da itibarı olmayan bir konumdadır.

Yeni Irak’ın geleceğine de sandalyeler hükmetmiyor. Paul Bremer döneminin kapalı kapılar ardındaki sırlarının kalıntılarından ibarettir ve Irak ile İran Şiileri’nin şemsiyesidir, hayalet gibi bugüne uzanmıştır.

Hüküm süren de bazılarının ortalığı ayağa kaldırdığı gibi sandıktan çıkan oylar değil, güçlü koalisyonlar, eski Irak’tan kalma büyük kutuplardır. Bu seferki seçimlerden sonra da Irak’ın siyasi yönetimini onlar belirliyor ve o siyasi haritada Kürtler de var. Şimdi ve gelecekte bir ulus gibi hareket etmelidirler.

Temelde Irak’ta bütün güç ve ulusların oy ve sandalyeleri birbirlerine yakındır ve hiçbir taraf çoğunluk hükümetini kurmak için 165 sandalye elde edememiştir. Şimdi de tabloya bakıtığımızda kazananlardan Ammar Hekim’in 19 sandalye kazanan Hikme’si ile Sadr’ın 54 sandalye kazanan Sairun’un ciddi bir oy oranı yok. Dolayısıyla şok yaşama, onları azınlıklar için tehdit olarak görme ya da çoğunluk hükümeti oluşturmalarını düşünmek için bir durum sözkonusu değil.

Eğer Kürtler muhalif, birleşik bir Kürdistan cephesi olarak katılım sağlasaydı, 60 sandalyeyle parlamentonun en kalabalık grubu olurdu. Ancak yine bu da Irak’ta bir hükümet kurmak için yeterli değil. Irak halen bu küçük güçlerin elindedir. Zaten uluslararası arenada da İran bunu istiyor. Küçük, kanatsız güçler oluşturup büyük güce, Şii blokuna ve yüksek merciiye engel olmak.

Irak’ı büyük bir gücün yönetmesi tezi son bulmuştur. Irak bu bölük börçük Amerika, İran güçlerine verilmiştir. Bunlar da kutupsal güçler ve bölgeler oluşturup hareketlendiriyorlar.

Özetle, Iraklılar dramatik ve taklitçi bir şekilde ulusal uzlaşı ile birbirlerinin irade, hak ve özgürlüklerine saygı duymalılar.

Bu yüzden Kürtler kendilerini, iç değil, dış ihtimal olarak görülmeye hazırlamalı. Bana göre dış güçler ve kutuplarla uzlaşma, istikrarlı ve huzurlu bir Kürdistan’ın zeminini daha çok sağlamlaştırır. Ufku aydınlık olmayan bir parlamento kütlesine bağlanmak siyasi intihardır. Şimdi hepsi birbiriyle aynı, hiçbiri diğerinden daha dürüst değil. Kürtler milli ve coğrafi istihkak olarak toprak, dil ve tarihiyle hareket etmeli, sandalye sayılarıyla övünerek değil.

Bütün tarafların seçim komisyonunun bu seçimlerdeki mekanizmasına yönelik ciddi eleştiri ve şikayetlerinin olduğu da gün gibi ortada. Bu yüzden Kürtler azınlık ya da küçük kardeş olarak o sınırlara girmemeli. Koltuk önemlidir ama ondan da önemlisi Kürt bireyinin onurudur. Parlamentoda birlik içinde, tek liste ve tek kütle halinde olmalıyız. Kürdistan’ın geleceği ve anayasal hakları için Bağdat’ta ne yapacağımıza karar vermek için bu sloganlardan da vazgeçmeliyiz.

Daha önce bir yazımda, “Bu seçim de hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Kızmaya, bozulmaya gerek yok. Birbirinizi teşhir etmeyi bırakın, bu çirkin kültür son bulsun. Öyle ki yarın Bağdat’ta birbirinize selam verecek yüzünüz olsun. Şimdiden oy hesabı üzerinden birbirinize düşmeyin, kapalı kapılar ardında ulusunuza karşı görüşmeler yapmayın. Irak seçimlerinin bozuk bir sistem için bir komediden ibaret olduğunu biliyorsunuz” demiştim.

Daha Bağdat’a gitmeden birbirlerinin kolunu kanadını kırmaya uğraşıyorlar. Bu da Bağdat’ta Kürdistan için ne istediğimiz imkanını kaybettiriyor. Kürdistan’a yöneik saldırılar, Irak Anayasası’nın öngördüğü hak, talep ve mali değerlerin elde edilmesinde teşvik edici olmalı. Şimdiden kimseyi kurtuluş meleği yapmamalıyız. Bu, bir ulusun büyü davasını omuzlarında taşıyan siyasi partilerin işi değildir.

Sadr’ın da Iraklı ve Şii bir karakter olarak geçmişteki kötü yönetim, talan, siyasi ve idari yolsuzluk, Haşdi Şabi’nin oluşturulması ve Kerkük’ün işgalinde bile rolü olmuştur. O hem Amerika dostu bir imam, hem Kum’un bir öğrencisi, hem Suudi Arabistan’a umut veren biri, hem İsrail düşmanı, hem bir ulusal kurtuluşçu, hem yolsuzluk karşıtı, hem Şii dostu ve kendini post-proleterya olarak gören biri. Bu yüzden onu anlamak kolay değil.

Kürtlerin son on yılda bir görüşmeden kazançlı çıkmamış olması hatta bazı hassas konularda kaybetmesi üzüntü vericidir. Şu söz hala kulaklarımızda çınlıyor: “Kürtler savaşları kazanır, savaşın kazanımlarını ise masada kaybeder.”

Bu kez kendimizi kazanmak için hazırlamamız önemli. Artık bunun zamanı gelmedi mi? Abadi geçmişte bir şekilde bu Bölge’nin onurunu kırdı. Irak’ın hiçbir başbakanı yıllarca ekrandan gülücükler yollayarak bunu tazmin edemez, eğer kendimiz tazmin etmezsek.

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.