Kürdistan’da Deprem ve Türk Devletinin Yaptığı Yardımların Anlamı

Kurd24

Kürdistan toplumu ve Kürt milleti, Ortadoğu’nun en eski yerleşik toplumlarından biridir. Kürdistan toplumunun, Orta Doğu ve Dünya medeniyetinin yaratılmasında katkısının olduğunu, dünyanın önemli araştırmacıları kabul etmektedir. 

Kürdistan aynı zamanda jeopolitik ve jeostratejik önemi olan bir toprak parçasıdır. Zengin yer altı ve yer üstü kaynakları nedeniyle de, talancılar, emperyalistler ve sömürgeciler için her zaman önemli bir çekim ve cazibe merkezi olmuştur. İmparatorluklar bu toprakları ele geçirmek için çok kan dökmüşlerdir. Bu nedenle imparatorlukların ve sömürgeci devletlerin savaş alanı olmuştur.

Bunun yanında, Kürtlerin bağımsızlık mücadelesi nedeniyle başına gelenler eklendiği zaman, Kürdistan toplumunun ne kadar acı çeken ve katliamlara uğrayan bir toplum olduğu hemen saptanabilir.

Çok uzağa gitmeden altını çizelim: !6 Ekim 2017 tarihinde, Kürdistanlıların Kürdistan Devletini kurmaya karar verdikleri günden (25 Eylül 2017) 20 gün sonra, İran, Irak, Türkiye devletinin ittifakıyla Kürdistan’ın Güneyine saldırı yapıldı. Kerkük şehri ve diğer bazı Kürdistan’ın küçük kentleri işgal ve talan edildi. Kürdistan’ın insansızlaştırılması, Kerkük’ün Araplaştırılması ırkçı ve sömürgeci siyaseti devreye sokuldu. Yüzlerce insanımız katledildi. Halkımız, Haşdi Şabi teröristlerinin saldırısıyla karşı karşıya kaldı ve insanlık dışı hakaretlere maruz kaldı.

Kürdistan’da acıya yol açan bir de doğa olayları var: Seller ve özellikle de depremler. Depremler de Kürdistan’da büyük acılara, büyük travmalara, büyük kayıplara neden olmaktadır.

Kürdistan’ın güçlü bir deprem fay hattının üzerinde olduğu, yaşanan tecrübelerle ve bilimsel araştırmalarla bilinen bir gerçektir. Bu nedenle de Kürdistan ve Kürdistanlılar, uzun olmayan zaman aralıklarıyla deprem felaketiyle karşı karşıya kalmaktadırlar.

Kürdistan’ın Güneyi ve Doğusunda olan son depremi anlamak ve anlatmak için geçmişte olan depremlere bakalım.

Kürdistan’da Gerçekleşen Doğal Depremler…

Kürdistan değişik zaman dilimlerinde büyük depremler oluşmuştur.  Bu depremlere tarihi kronoloji içinde göz atalım.

*Erzincan Depremi: Kürdistan’daki en büyük depremdir. Aynı zamanda Anadolu coğrafyasındaki en büyük depremdi. En büyük can kaybının olduğu bir depremdir. Erzincan şehrini tümden yıkan bir depremdir.

Erzincan Depremi, 26 Aralık 1939 yılında, saat 02.00’de gerçekleşti. Depremin gece gerçekleşmiş olmasından dolayı, büyük can kaybına sebep oldu. Bu deprem, aynı zamanda yüksek bir şiddetle, 7.9 şiddetiyle gerçekleşti. Bu depremde, 116 720 ev yıkıldı. 40.000 insan hayatını kaybetti.

*Muş-Varto Depremi: 19 Ağustos 1966 yılında gerçekleşti. Bu depremde de büyük bir can kaybı oldu. Depremdeki can kaybı, 5000’dir. Varto’nun o tarihlerdeki nüfusunun küçüklüğü göz önüne alındığı zaman, ortaya çıkan can kaybının çok yüksek olduğu söylenebilir.

*Bingöl-Elazığ Depremi: İki deprem gerçekleşti. Birinci deprem, 22 Mayıs 1971 tarihinde gerçekleşti. Büyük maddi hasara ve ev yıkımına yol açtı. Ölü sayısı 1000’nin üzerindeydi.  İkinci deprem, 1 Mayıs 2003 yılında meydana geldi. Bu depremde, 500’den fazla yaralı ve 84 de ölü vardı.

*Lice Depremi: 6 Eylül 1975 yılında, öğle vakti meydana geldi. Bu nedenden dolayı, ölü sayısı fazla olmadı. Buna rağmen, bu depremde 5000 insanımızı kaybettik. Lice’nin çok-çok küçük bir ilçe ve nüfusu az olan bir ilçe olduğu göz önüne alınırsa, insan kaybının çok yüksek olduğu hemen saptanabilir. Aynı zamanda yaralı sayısı çok yüksekti. Yıkılan ev sayısı çok yüksekti.

Her deprem alanında olduğu gibi, Licle depreminde de çok dramatik sahnelere bizzat şahit oldum.

Lice Depremi, devletin deprem karşısındaki sorumsuz ve kolonyal tutumundan dolayı büyük toplumsal ve ulusal muhalefete yol açtı.

Devletin uygulamalarını protestosu için: Lice’den Diyarbakır’a kadar protesto yürüyüşü ve Diyarbakır’da da protesto mitingi yapıldı.

*Van-Muradiye-Çaldıran Depremi: 24 Kasım 1976 tarihinde meydana geldi. Bu depremde de, büyük maddi ve manevi kayıplar oldu. Birçok insanımız canından oldu. Birçok ev yıkıldı. İnsanlar kış koşullarında çadırsız, yorgansız ve battaniyesiz dışarıda yaşamını sürdürmek zorunda kaldı.

Bu depremin meydana geldiği tarih, Kürdistan’ın Kuzeyinde ulusal demokratik hareketin geliştiği ve kitleselleştiği bir dönemdi. Gençlerin de diğer toplumsal kesimler gibi sıkı ve yoğunlukla örgütlendiği bir dönemdi.

Bundan dolayı, Üniversite gençleri, okumayan kentli devrimci, sosyalist ve yurtsever gençler, halkın yardımına koştular. Devletin, Kürdistanlı depremzedeler karşısındaki tutumunu, ayrımcı ve sömürgeci bir tutum olarak değerlendirdikleri için, büyük bir toplumsal ve ulusal muhalefet de geliştirdiler.

Devlet, devrimcilerin, sosyalistlerin,  Kürt yurtseverlerinin, halka olan desteklerinden ve muhalefetlerinden dolayı rahatsız oldukları için, birçok Kürdistanlı devrimciyi, sosyalisti, Kürt yurtseveri gözaltına aldılar, yargıladılar.

*Van-Erciş Depremi:  23 Ekim 2011 yılında meydana geldi. Bu depremde de en fazla can kaybı, Van’ın Erciş kazasından gerçekleşti. Çok fazla ev yıkıldı. Binlerce insanımız yaralandı ve binaların altında can verdiler.

Kürdistan’da depremlerin yarattığı insan ve maddi kayıp yanındaki en büyük kayıp: Manevi kayıplardır ve ortaya çıkan psikolojik travma…

Depremin, her yerde ve her ülkede olduğu gibi, Kürdistan’da da yarattığı zararların ve kayıpların, bir görünenleri var; bir de görünmeyenleri var.

Görünen kayıplar ve zararlar, her insanın rahatlıkla tespit ettiği, gördüğü, elle tutulur olan kayıplar ve zararlardır. Bunlar, ölen ve yaralanan insanlar. Yıkılan evler. Kaybedilen maddi değerler ve servet.

Depremlerde görülmeyen kayıplar ve zararlar var. Bunlar elle tutulur ve gözle görülür kayıplar ve zararlar değildir. Bu zararların başında, annesiz ve babasız kalan öksüz çocuklar vardır. Onları bekleyen belirsiz bir gelecek.

Anne ve baba sevgisi almadan büyüyen çocukların, ruh halindeki tahribat, sevgisiz olmaları tehlikesidir. Onların psikolojisinin normal ve olağan olmamasıdır. Psikolojik yapılarının kaçınılmaz olarak yıpranması. Onlarda güvensizliğin, inançsızlığın bir türünün gelişmesidir.

Dul kalan kadınlar, dul kalan erkekler. Bu durumun onların psikolojik yapıları üzerindeki olumsuz etkisidir. Kadınların psikolojik olarak daha çok yıpranmalarıdır.

Kimsesiz kalan yaşlı erkekler ve kadınlar.

Çocukların ve yaşlıların devlet yurtlarına yerleştirilmesinin yarattığı psikolojik travmadır.

Özellikle de Kürdistan gibi geleneksel ve aşiret toplumlarında yaşlılar yurduna yerleştirilen kadınların ve erkeklerin psikolojilerindeki tahribatın onarılmaz olması ve büyük olmasıdır.

Gelişmekte, orta gelişmekte, geri kalmış toplumlarda devletin ve kurumlarının ilgisizliğinin insanların ruh hali üzerinden yarattığı tahribattı da kestirmek olanaklı değildir.

Genel anlamda depremin her yaş gurubunda ve özellikle de gençlikte yarattığı güvensizlik duygusu ve bu duygunun; devletin sorumsuzluğu, destek sunmaması ile birleşmesinin yaratığı ruhsal ve beyinsel travmadır.

Kürdistan’da depremi ağırlaştıran nedenler…

Depremlerin sonuçları genel olarak Türkiye’de ağırdır. Depremin sonuçları, özel olarak Kürdistan’da tahmin edilmeyecek kadar daha ağırdır. Bu durum, sebepsiz değildir. Bu durumu ortaya çıkaran, siyasal, sosyal, ekonomik, zihinsel, kolonyal nedenler vardır.

Bir Türk siyasi grubu Kürdistan’daki 1975 depreminin ağırlaştırıcı sonuçlarının nedeni konusunda özetle şöyle demektedir. Bu fikir grubunun, “Doğu” dediği yer hiç şüphe yok ki “Kürdistan’dır.”

Bakalım ne deniliyor:

“Deprem ve Doğu

“Güneydoğu Anadolu bölgesinde yaşanan son deprem olayı, burjuva iktidarlarının yoksul halkı kayıtsızca ölüme dahi terk edişinin somut bir örneğini daha vermiştir. Burjuvazi, ilericileri, devrimcileri, ölümcül hastalıklarının tedavilerini engelleyerek ölüme mahkum ederken, aynı yöntemi daha geniş planda büyük kitleler için uygulamaktadır adeta.

“Dünyanın birçok bölgesinde doğal afetler olmaktadır. Hiç eğitilmemiş bir göz dahi, bu afetlerin yol açtığı can ve mal kaybının ülkeden ülkeye ne kadar değiştiğini gözleyebilecek durumdadır. Doğal afetler en çok ekonomik bakımdan azgelişmiş ülkelerde kayıplara yol açmaktadır. Sanayileşmesini tamamlamış ülkelerde kayıplar büyük ölçüde azaltılabilmektedir.

“Doğal afetlerin yol açtığı hasar ve kayıp iki bölümde ele alınabilir. Birincisi, afet - sel, deprem vs. anında uğranılan kayıplar, ikincisi ise, afet sonrasında, alınacak tedbirlerin yetersizliği, gecikmişliği nedeniyle uğranılan kayıplardır. Türkiye'de her iki tür kayıplar da çok yüksek olmaktadır. Her iki tür kaybın da önüne geçilebilmesi, alt yapı kuruluşlarının gelişmişlik düzeyine bağlıdır. Hatta, bilimsel ve teknolojik gelişmeler, nerdeyse doğal afetleri korkulacak bir şey olmaktan çıkaracak düzeye erişmiştir.

“Dünyanın azgelişmiş ülkelerinde altyapının büyük yetersizliği, bunun da ötesinde çarpıklığı, sağlık ve ilk yardım hizmetlerinin ilkelliği gibi nedenler, nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan yoksul kitlelerin doğal olaylardan korunmasını "tesadüfe" bırakmıştır. Söz konusu temel gereksinimlerin toplum kesimleri ve bölgeler arasındaki adaletsiz dağılımı bu ülkelerdeki durumu daha da kötüleştirmektedir. Bütün bu olguların temelinde, sanayileşmenin gerçekleştirilememesi, emperyalizmin tarihten ve bugünden gelen ekonomik baskı ve sömürüsü yatmaktadır.

“Türkiye bu "kader"den kendisini kurtaramamıştır. Türkiye'deki, diğer azgelişmişlere görece bir ölçüde "ileri" olan sanayi hala son derece yetersizdir. Olduğu kadarıyla da çarpık, üretici güçleri israfa dayanan, kitlelere temel hizmetleri götürmeyen niteliktedir. Oysa yol, su, elektrik, sağlık hizmetleri gibi altyapı kuruluşlarının sağlıklı gelişimi, hem ileri hem de dengeli ve uyumlu bir sanayileşme gerektirmektedir. Türkiye'nin dışa bağımlı geri kapitalizminin ülkeyi böyle bir düzeye eriştirmesi mümkün değildir. İşbirlikçi, tekelci büyük sermaye ve büyük toprak sahiplerinin ekonomik egemenliğine son verilip, merkezi planlamaya dayalı uyumlu bir sanayileşme gerçekleştirilmeksizin bu düzeye çıkmak yine olanaksızdır.

Yürüyüş, Başyazı, 16 Eylül 1975”

Bu bir bakış açısı, bazı acı gerçekleri de bünyesinde barındırıyor. Bu makalede görülmeyen asıl konu ya da neden, Kürdistan’ın sömürge yapısıdır. Bu sömürge yapısının, Kürdistan’da yarattığı yapılaşmadır. Bu yapıdan dolayı, devletin kasıtlı uygulamaları ve yaklaşımlarıdır.

Sömürgeci Türk Devleti, bilinçli bir şekilde Kürdistan’ı geri bıraktırmış, kapitalizm öncesi değerlerin, kurumların, yapıların yaşamasına izin vermiştir. Kürtlerin milli değerleri yasaklandığı için, kendi değerleriyle yaşaması, ilerlemesi ve gelişmesi olanaklı değildir.

Devlet, Kürtlerin ulusal bilincinin gelişmemesi, ulusal hareketin boyutlanması için, Kürdistan’ı kasıtlı bir şekilde geri bıraktırmakta, yatırım yapmamakta. Bu da deprem gibi doğal felaketler durumunda Kürdistan’da büyük yaralara, tahribatlara, yıkımlara yol açmaktadır.

Bu nedenlerden dolayı da, Kürdistan’ın Doğusunda depremin yıkıcı etkisi oldu.

Depremlerde yardımlar sorunu…

Doğal felaketler, her milletin ve her halkın başına gelebilir. Ama bu felaketlerin boyutu, gelişmiş ülkelerde daha az; geri kalmış, orta gelişmişlikte, gelişmekte olan ülkelerde daha fazladır. Gelişmiş kapitalist ülkeler, doğal afetlerde dış desteğe fazla ihtiyaç görmezler. Diğer kategorideki ülkelerin halkları daha fazla yardıma ihtiyaç duyarlar.

Aslında, milletlerin, halkların doğal felaketler döneminde birbirlerine yardım etmeleri, oldukça insani bir olaydır. Ama aynı zamanda gereklidir de. Milletlerin ve halkların karşılıklı yardımlaşmamaları anormal olandır. Nasıl ki, insanlar zor durumda birbirlerine yardım ve destek yapmak durumunda oldukları gibi.

Ama devletlerin çıkarları, siyasi iktidarların saldırgan ve yayılmacı konumlarından dolayı, halkları ve milletleri birbirlerine düşman ettikleri momentlerde, bu olağan olan desteklerin olağan olmadığı görülür. İnsanlık değerlerinin ötesinde bir enstrümana dönüşür.

Bundan dolayı, Kürdistan’ın Güneyine ve Doğusuna deprem nedeniyle yardım etmeleri de doğal olduğu kadar, bir çıkar enstrümanına dönüştürüldüğü de görülmektedir ve olağan olmayan bir durumdur.

İran işgali altındaki Doğu Kürdistan'daki depremde 1900 Kürt köyü yok oldu. İran Molla Şii Mezhebi Rejiminin görevi olmasına rağmen, Doğu Kürdistan’a yardım yapmadı. İran molla rejimi deprem bölgesine ambulans bile göndermedi ve yardım etmeyi de ret ediyor. Bunun yanı sıra yardım etmek isteyen devletleri de 'ajanlık faaliyeti' iddiasıyla engelliyor.

Türk Devletin Deprem Nedeniyle Güney ve Doğu Kürdistan’a Yaptığı Yardımın Anlamı…

Sömürgeci Türk Devleti de, Kürdistan’ın Doğusunda depremin meydana gelmesinden sonra, yardım yapma kararı aldığını açıkladı. Bu olumlu, insani, olağan bir karardı.

Ama yardımların gönderilmesinden sonra yapılan spekülasyonlar, Türk devletinin hiç de insani bir amaçla değil, politik çıkar amacıyla yardım ettiğini gösterdi.

Özellikle de Kürdistan Yönetimin muhatap almaması, yaptığı yardımın politik çıkar amaçlı olduğunu fazlasıyla göze batırdı.

Barzani Yardım Vakfının bir Türk bankasında açtığı hesabı kapatması, ya da hesap açmasını engellemesi, Türk devletinin  hiç de iyi niyetli olmadığını, Kürdistan’ın Kuzeyindeki Kürtlerin ve Kürdistanlıların; Kürdistan’ın Güneyindeki ve Doğusundaki kardeşlerine yardım yapmasını kasıtlı bir şekilde plânlı engelleme olduğunu ortaya koyuyor.

Bazı Kürt yurtseverlerinin ve Kürt kesimlerinin, sömürgeci Türk devletinin Kürdistan’ın Güneyindeki deprem felaketini yaşayan Kürdistanlılara yardım etmesini, Kürdistan yönetimiyle ilişkilerin olumlu olduğunun işaret olarak yorumlamaları, bir akıl tutulması değilse de, tam anlamıyla saflıktır.

 

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.