“Beka” Siyaseti

Kurd24

Şükrü Hanioğlu, Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli tarihçilerden biri. Güncel meseleleri tarihi bir perspektifle analiz eden Hanioğlu, ülkenin siyasi düşünce hayatına değerli katkılarda bulunuyor.

Son yazısında* Hanioğlu, Türkiye siyasetinde her daim revaçta olan “beka” kavramını el aldı. Ona göre beka siyasetinin düşünsel arka planında salt bir “güvenlikçi ideoloji”nin bulunduğunu varsaymak meseleyi hafif almak olur. Böylesi bir indirgemeciliğe düşmemek gerekir. Bu tarz siyasetin dünya çapında ön plana çıkmasını sağlayan üç önemli neden bulunur: Bunlar; korumacılığın ağır darbeler alması, bireyselleşmenin tırmanması ve “güvensizlik”in kurumsallaşmasıdır.

Yani bu tarz siyasetin cazibe kazanması Türkiye’ye has bir durum değildir. Modern toplumun taşıdığı bazı özelliklerden ötürü bütün dünyada beka odaklı siyasetin yükseldiği söylenebilir. Bununla birlikte Türkiye’de beka kavramına yapılan vurgunun çok daha fazla olduğu da su götürmez.

“Siyaset üstü bir siyaset”

Hanioğlu bu durumu tarihi ve güncel sebeplere bağlar. Tarihi sebep, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasıdır. İmparatorluğun Batı karşısında güç kaybetmesiyle birlikte bürokratlar ve münevverler, bütün siyasi ve entelektüel mesailerini devleti korumaya ve kurtarmaya adarlar. Ancak yoğun bir faaliyet gösterilmesine karşın bir muvaffakiyete ulaşılamaz ve imparatorluk çöker. Sonsuza kadar yaşayacağı düşünülen devletin yıkılması, büyük bir düşünsel sarsıntı da beraberinde getirir.

Bu düşünsel sarsıntı, Osmanlı’nın küllerinin üzerinde kurulan Cumhuriyet’e de tesir eder. Cumhuriyet’in banileri, her vesile ile yeni devletin kalıcılığını ve sonsuza kadar yaşayacağını dillendirirler. Atatürk, gençliğe bağımsızlığı ve Cumhuriyet’i ilelebet müdafaa ve muhafaza etmesi vazifesi verir.

Kurucu kadroda beka kaygısı derindir, dolayısıyla bütün bir siyaset de “beka endişesi”nin etrafında örülür. Zaman içinde bu endişeler kendini çeşitli şekillerde üretir, farklı kesimler tarafından içselleştirilir ve geniş bir toplumsal zemin kazanır. Böylece “neredeyse tüm dünyanın ‘düşmanlık’ beslediği bir yapıyı ‘koruma’ Türkiye’de siyaset üstü bir ‘siyaset’ haline gelir.”

Ülkelerin genetiğiyle oynamak

Beka kaygısını tetikleyen güncel sebepler ise iki başlık altında toplanabilir: Biri, 15 Temmuz darbe girişimidir. Devletin içine çöreklenmiş kapalı devre bir yapının eseri olan darbe teşebbüsü, toplumsal endişeyi en üst katmana çıkardı. Söz konusu yapının yabancı güçlerle irtibatlı olması ve “müttefik” olarak bilinen ülkelerin de darbeye karşı sessiz kalmaları, toplumda zaten var olan “bölünme” korkusunu daha da derinleştirdi.

Mevcut konjonktürden kaynaklanan diğer sebep ise, Ortadoğu’da yaşanan baş döndürücü gelişmeleridir. Büyük güçlerin Ortadoğu coğrafyasını yeniden tanzim ettiği, bölgedeki bütün ülkelerin genetiğiyle oynandığı ve bu çerçevede er-geç sıranın Türkiye’ye geleceği düşüncesi toplumun büyük bir çoğunluğu tarafından paylaşılan bir düşünceye dönüştü. Bilhassa komşu ülkeler Irak ve Suriye’de yeni devlet yapılarının ortaya çıkması ve sınırların değişmesi ihtimalinin belirmesi Türkiye’nin varlığını sürdürme noktasındaki endişelerini büyüttü.

Siyasetin altını oymak

Taşlarını hızla yerinden oynadığı ve yer değiştirdiği bir süreçte, beka kavramının siyasetin merkezine yerleşmesi doğaldır. Ancak hemen her meselenin bu kavram etrafında açıklanmaya çalışılmasının birtakım marazlar doğuracağı unutulmamalıdır.

Bunlardan ilki, gerçek bir siyasi tartışmayı olanaksız kılmasıdır. Siyasi iktidarlar, bütün tartışmaları “varlık-yokluk” eksenine sıkıştırmada son derece isteklidirler. Çünkü korkuları köpürterek halkı teslim almak, iktidarların tercihlerini sorgulanamaz kılar. Endişeleri abartılması, kitlelerin iktidar etrafında kümelenmesine hizmet eder. İktidar da toplumdan her icraatının otomatik olarak ülkenin hayrına kabul edilmesini talep eder. İçinden geçilen sıkıntılı durumda eleştiriye yer olmadığını –bazen alenen bazen zımnen- söyler. Yapılan her eleştiri vatanın birliğine ve bütünlüğüne yönelmiş bir tehdit olarak yaftalanır.

Siyasetin nihayetinde bir tercih olduğu, iktidarın alternatifler arasında bir seçim yaptığı, tüm seçimler gibi bu seçimin de hata içerebileceği düşüncesine hoş gözle bakılmaz. İktidarın memleketi selamete çıkarmak için çalıştığını, onun tercihlerini sorgulamanın memleketin düşmanlarının ekmeğine yağ sürdüğü belirtilir. İstenen herkesin “siyaset üstü siyasetin” etrafında kenetlenmesidir. Gerçekte ise bu, siyasetin altının oyulmasından başka bir şey değildir. 

Geleceği ıskalamak

Diğer bir maraz da, geleceği kaçırma tehlikesidir. Siyaset sürekli bir varlık-yokluk cenderesine sokulduğunda, Hanioğlu’nun işaret ettiği üzere, başlıca üç mühim netice doğar: “Beka dışında tüm hedefler ikinci plana atılır”, “olağanüstülük olağanlaştırılır” ve “hikmet-i hükümet merkezi yaklaşımı egemen kılınarak çoğulcu tartışmayı dışlama eğilimi” baş gösterir. Geleceği kurmak ve kurtarmak açısından, arzu edilen bir tablo değildir bu. Çünkü:

“Varlığı sürdürmek şüphesiz ‘geleceğimiz’ için ‘gerek koşul’dur. Ancak onun ‘yeter koşul’ da olduğunu varsaymak, Türkiye'nin demokrasi liginde alt kümelere düşmesi, hukuk devleti idealinden uzaklaşması ve çoğulculuğa sırt çevirmesi benzeri olumsuzluklar doğurabilecektir.”

Her ülke gibi Türkiye’nin de bir beka meselesi vardır. Buna dair tedbirler alması da doğaldır. Ama -şimdilerde olduğu gibi- her sorunu getirip bekaya bağladığında ve sanal korkulardan varlığına dair tehditler çıkardığında, geleceği yakalama şansı azalır. O sebepten tüm siyasi aktörlerin mer’i beka siyaseti ile yüzleşmeleri gerekir.

 

*(Şükrü Hanioğlu, “Beka” kadar “Gelecek”i düşünmek, Sabah, 22.10.2017)

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.