Türkiye-ABD’nin Menbiç Mutabakatı

Kurd24

Türkiye’nin Afrin’e yönelik yürüttüğü operasyonda ikinci ay dolmak üzere. Aradan geçen sürede Türkiye, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) güçleriyle birlikte, Afrin kent merkezine çok yakın bir noktaya geldi. Etrafındaki kıskaç giderek daralan şehrin dünya ile irtibat kurma imkanı da her geçen gün biraz daha azaldı. Sahadan gelen bilgiler Türkiye ve ÖSÖ’nun özellikle kuzeyden, batıdan, kuzeydoğu ve güneybatıdan Afrin’e iyice yaklaştıklarını gösteriyor. Afrin’in doğu ve güneydoğusunda ise halen geniş bir alanın açık vaziyette.

Türkiye, 12 Mart itibariyle Afrin’in kuşatıldığını ilan etti. Kuşatmadan sonra operasyonun nasıl ilerleyeceği, ne kadar devam edeceği ve ne gibi bir tahribat yaratacağını tayin edecek birçok faktör var. Bilhassa bunlardan iki tanesine değinmek gerekir:

İlki, değişik kaynaklardan farklı rakamlar gelse de Afrin’de büyükçe bir nüfusun halen yaşamını sürdürüyor olmasıdır. Sivil nüfusun yoğunluğu ve sivillerin kentten çıkıp çıkmamaları ya da çıkabilip çıkamamaları operasyonun süresini de biçimini de doğrudan etkileyecektir. Eğer bir güvenlik koridoru inşa edilir ve sivillerin buradan tahliye edilmeleri sağlanırsa operasyonun süresi kısalır. Ancak eğer sivillerin kentten çıkmalarına engel olunursa meskûn mahallerde yapılacak olan çatışmalar daha uzun bir süre alır.

Şehir savaşı

İkincisi, PYD/YPG’nin alacağı veya almak zorunda kalacağı karardır. Burada da iki ihtimalden bahsedilebilir: Biri, alanın gerçek hâkimi olan Rusya’nın Esed ile PYD’yi uzlaştırması ve Afrin’in rejime bırakılmasıdır. PYD/YPG’nin Afrin’den çekilmesi ve Afrin’de bütünüyle Esed rejiminin hâkim olması, yürütülmekte olan operasyonun doğasını değiştirir. Eğer gelişmeler bu yönde seyrederse operasyon mevcut biçimiyle sürdürülemez ve her aktör yeniden pozisyon almak zorunda kalır. Türkiye, hem Rusya’yı hem de Suriye’yi doğrudan karşısına almak istemez. Dolayısıyla Afrin’de PYD/YPG’nin egemenliğinin kırılmasını yeterli görüp operasyonu sonlandırabilir.

Diğeri ise, PYD/YPG’nin diğer bölgelerdeki güçlerinin bir kısmını da Afrin’e çekerek burada şehir çatışmalarına girmesidir. Buna dair haberler de sık sık basına düşüyor; PYD/YPG’nin bir taraftan Afrine’e güç aktararak diğer taraftan da sivillerin şehirden çıkmasına mani olarak büyük bir şehir savaşına hazırlandığı belirtiliyor. Böyle bir savaştan galip çıkma şansı yok. Ancak çatışmanın meskûn mahallerde gerçekleşmesi, hem operasyonun süresini uzatır hem de her yönden tahribatı derinleştirir.

Suların durulması

Türkiye, PYD’yi hedef alan operasyonun sadece Afrin ile sınırlı olmadığını ve Afrin’i Menbiç’in takip edeceğini defaatle belirtti. Bir süre önce Türkiye ile ABD arasında tansiyon son derece yüksekti. Afrin ile alakadar olmadığını söyleyen ABD, Menbiç’te kendi askerlerinin olduğunu ve Menbiç’e bir saldırı olması halinde agresif bir cevap vereceklerini ifade ediyordu. İpler bir ara öyle gerildi ki, Türkiye ile ABD’nin Menbiç’te doğrudan karşı karşıya gelme ihtimali telaffuz edilir oldu.

O günlere yaptığım bir değerlendirmede bunu gerçekçi bulmadığımı ve iki ülkenin Menbiç’te orta bir yol bulacaklarını ifade etmiştim. Nitekim ABD’nin Dışişleri Bakanı Tillerson’un Türkiye ziyaretinin ardından sular nispeten duruldu. İki ülke arasında sorunları masaya yatıracak mekanizmalar oluşturuldu ve Washington’da heyetler müzakerelere başladı.

“Nüfus oranında yönetim”

Bu arada Menbiç için düşünülen formülün ipuçları belirdi. Önce Cumhurbaşkanı Erdoğan, Tillerson’un kendilerine “Menbiç’te yarı yarıya yönetim” teklif ettiğini açıkladı. Erdoğan, ilk etapta bu teklife sıcak bakmadıklarını söyledi. Ancak, Menbiç’in sahiplerine devrini içermesi halinde teklifi değerlendirebileceklerini ekledi.

Erdoğan’ın ABD’nin teklifini basına açıklamasının üzerinden çok vakit geçmeden bu kez Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Menbiç ve çevresinde istikrarın inşa edilmesi için ABD ile mutabakata vardıklarını açıkladı. Çavuşoğlu’nun verdiği bilgiye göre mutabakatta öne çıkan üç nokta var:

  • PYD/YPG, Menbiç’ten çekilecek. Çekilme, ABD ve Türkiye’nin nezaretinde gerçekleşecek.
  • PYD/YPG’nin Menbiç’ten çıkmasının ardından oradaki güvenlik ABD ve Türkiye askerleri tarafından sağlanacak.
  • Menbiç’in nasıl bir modelle idare edileceği tam kararlaştırılmış olmasa da modelin tespitinde temel prensip “nüfus oranında yönetime katılma” olacak.

Çavuşoğlu’nun açıklaması ABD-Türkiye ilişkilerinde hatırı sayılır bir mesafe kat edildiğine işaret ediyor. Afrin’den sonraki ilk durak olacağı söylenen Menbiç’te taraflar olası bir krizi aşmış görünüyorlar. Çavuşoğlu bu mutabakata ilkin Menbiç’te işlerlik kazandırılacağını ve akabinde PYD/YPG’nin hakim olduğu diğer bölgelerin de aynı anlayışla düzenleneceğini bildirdi. ABD ile bazı konular da pürüzler olsa da bir anlayış birliğine doğru mesafe alındığını bildiren Çavuşoğlu’na göre, burada kritik tarih 19 Mart olacak. Zira PYD/YPG’nin çekilmesinin şekli, tarihi ve süresi belirlenecek; yani mutabakatın yol haritası net bir şekilde ortaya konacak.

Fırat’ın Batısı

Masadaki mutabakatın sahaya yansıtılması halinde PYD/YPG’nin Fırat’ın Batısındaki hakimiyet bölgelerini kaybedecek. PYD/YPG’yi bu noktaya getiren iki başlıca iki nedenden bahsedilebilir:

Birincisi, Ankara’nın PYD/YPG konusundaki kararlı siyasetidir. Türkiye bütün diplomatik opsiyonlarını kullandı ve hem sahada hem de masada kesin bir tutum takındı, Afrin’den sonra Menbiç’e de müdahale edeceğine dair mutlak bir mesaj verdi. Salt iç politik ihtiyaçlara dayanan kuru bir tehdit değildi bu. Nitekim ABD’de de duruşunu buna göre güncelledi ve PYD/YPG’yi Menbiç’ten çıkarma kararı aldı. Böylece, Türkiye Menbiç’e bir operasyon yapmadan bu meseleyi masada çözmeye yöneldi.

İkinci sebep ise, birincisiyle bağlantılı olarak, Moskova ve Washington’dan Ankara’nın bu duruşuna esaslı bir itiraz gelmemesidir. Bir-iki küçük eleştiri cümlesi sarf edildi edilmesine de Astana’daki ortağı Rusya da, NATO’daki müttefiki ABD de Türkiye’ye “dur” demedi. Tersine Afrin’de Rusya, Menbiç’te de ABD yol verdi.

Bir başka ifadeyle PYD/YPG’yi Fırat’ın Batısında Afrin’i Esed rejimine devretme noktasına getiren ve Menbiç’i terke mecbur bırakan yolun kilometre taşlarının döşenmesinde Rusya ve ABD’nin mühim bir payı var. Bunun PYD/YPG’nin Rusya ve ABD ile kurduğu ve gelecekte kurabileceği ilişkilerin düzeyi ile ilgili dikkate alınması gereken bir veri olduğuna ise şüphe yok.

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.