Yeni Dönemde HDP

Kurd24

Yeni Dönemde Hdp

Halkların Demokratik Partisi (HDP), tutuklu Eş Genel Başkan Figen Yüksekdağ’ın milletvekilliğinin düşürülmesi nedeniyle olağanüstü kongre yaptı. 20 Mayıs’ta Ankara’da yapılan 3. Olağanüstü Kongre’de Yüksekdağ’ın yerine Serpil Kemalbay seçildi.

Kongre süreci, HDP’nin gündem yaratma gücünü önemli oranda yitirdiğini bir kez daha ortaya çıkardı. Çok değil daha iki yıl önce HDP, Türkiye siyasetinin merkezine oturmuştu. HDP’li vekillerin ve yöneticilerin her söyledikleri merakla takip ediliyordu. Gazeteler ve televizyonlar her konuda görüşlerine müracaat ediyorlar, ifadelerini manşete çekiyorlardı. Türkiye’de on yılı aşkın bir süredir AKP tarafından yönetiliyor, yerleşik muhalefet ise iktidar namzedi olmak noktasında herhangi bir ümit yaratamıyordu. Muhalefet eksikliğinin had safhada seyrettiği bu düzlemde HDP bir alternatif olarak sivriliyor ve “AKP iktidarını dizginleyecek güç olarak” özellikle sol kesimlerden ciddi destek alıyordu.   

7 Haziran 2015 seçimleri, HDP’nin parlayan yıldızını tescil etti. % 13.2’lik bir oy oranının yakalanması ve Meclis’te 80 sandalyenin elde edilmesi, HDP’yi Türkiye’deki dört siyasi ağırlık merkezinden bir haline getirdi. Zira Türkiye’de siyaset arenası bir süredir dört kimlik üzerinden şekilleniyordu: Muhafazakâr-dindarlık AKP’de, seküler-laikçilik CHP’de, Türk milliyetçiliği MHP’de ve Kürt kimliği de HDP’de temsil imkânı buluyordu. Elbette söylemde her dört parti de “kitle partisi” iddiasını taşıyorlardı ve her kimliğe açık olduklarını söylüyorlardı. Lakin gerçekte onların her biri, siyasi tercihlerini biçimlendiren bir kimliğe yaslanıyorlardı.

 

Kısa süren politik bahar

Nadir görülen bir siyasi dalga HDP’nin önünü açmıştı. Rüzgârların yönünü doğru tespit ettiği takdirde bu dalga HDP’yi öngörülen menzillerin ötesine taşıyabilecek bir potansiyeli içeriyordu. Ne var ki bu politik bahar HDP için kısa sürdü. Seçimlerin akabinde PKK’nin şehir savaşı başlatması ve HDP’nin bunun karşısındaki yetersiz tavrı ibreyi tersine döndürdü. Bu süreçte HDP üç önemli kayıp yaşadı:

  1. Seçmen tabanında bir aşınma oldu. Hangi seçimin (2014 Cumhurbaşkanlığı, 7 Haziran ve 1 Kasım 2015 genel seçimleri, 16 Nisan anayasa referandumu) kerteriz alınacağına bağlı olarak HDP’nin uğradığı seçmen kaybına dair farklı rakamlara erişilebilir. Ama seçmen düzeyinde bir kan kaybettiği tartışılmaz.
  2. Partinin kurumsallaşma ve örgütlenme gücü kırıldı. Eş genel başkanlar dâhil olmak üzere milletvekilleri tutuklandı. Belediyeler, kayyumlara devredildi. İl teşkilatları baskı altına alındı, önemli oranda tasfiye edildi. Partinin hareket etme kabiliyeti törpülendi, kitlelerle iletişime girme ve onları ikna etme olanağı kısıtlandı.
  3. HDP hem Türk hem de Kürt kamuoyunun ilgisini kaybetti. Son kongre bunun delili: Parlamentodaki dört siyasi partiden biri olağanüstü bir kongre yapıyor ama yaprak dahi kımıldamıyor. Kamuoyu “Ne oluyor?” diye dönüp bakmıyor. Meseleyi yakından takip edenlerin haricinde neredeyse hiç kimsenin haberi olmuyor. Televizyonlarda “ayıp olmasın” kabilinden bir haberle geçiştiriliyor. Gazetelerde ancak sayfa altlarında kongreden bahsediliyor. Kısacası artık ne objektiflerin ne de kamuoyunun gözü HDP’ye çevriliyor.

 

Özeleştiri ihtiyacı

Olağanüstü Kongre kamuya kapalı gerçekleştirildiğinden yakından takip edebilme olanağı olmadı. Sadece partinin vermeyi uygun gördüğü bilgilere ulaşılabildi. Kongreler önemlidir; partilerin özeleştiri yapmalarını, hatalarını/eksikliklerini tespit etmelerini, yeni yol haritaları oluşturmalarını sağlar. Eğer iki noktada derinlikli bir muhasebe yapılmış ise, olağanüstü kongrenin HDP’ye faydalı olduğu söylenebilir:

Biri, HDP’nin bu üç alandaki kaybının (oy kaybı, teşkilatlanma kaybı, ilgi kaybı) nedenlerinin analiz edilmesidir. Partinin kendini bir eleştiri süzgecinden geçirmesi, iki yıldaki irtifa kaybını sorgulaması ve bunun telafisi için ne yapılması gerektiği üzerine düşünmesidir.

Diğeri ise 16 Nisan’dan sonra başlayan yeni döneme uygun zihni ve kurumsal bir yeniliğin hazırlığını yapmasıdır. 16 Nisan’da Türkiye’de bir dönem kapandı; parlamentarizmden başkanlık sistemine geçildi. Etkileri kısa sürede kendini belli ettiren bu değişiklik Türkiye’de siyasetin bütün kalıplarını alt-üst etti. Ve her partiyi de siyasetin değişen parametrelerine uygun olarak kendini düzenleme mecburiyeti içine soktu. Bu meyanda HDP’nin cesur kararlar vermesi gereken üç önemli mevzuu var.

  1. HDP ilkin referandum ile birlikte oluşan yeni siyasi tabloda alacağı siyasi pozisyonu netleştirmek zorunda. 16 Nisan siyasetin taşlarını yerinden oynattı. Her parti ortaya çıkan neticeyi farklı okumalara tabi tutuyor ve yönünü tayin etmeye çalışıyor. Eğer HDP kendini % 49’un bileşenlerden biri olarak görür ve siyasetini buna dayandırırsa, HDP’nin alan kaybı devam eder.

Doğru olan, HDP’nin kendini 16 Nisan’a hapsetmemesi ve siyaseten yeni imkânların kapısını zorlamasıdır. Çünkü başkanlık sisteminin mimarisi, bütün politik aktörleri ittifak arayışına itiyor.  İktidar olabilmek için % 50 + 1’in reyine ihtiyaç duyulması, farklı grupları yan yana gelmeye mecbur bırakıyor. Bu nedenle HDP’nin yeni ufuklara yelken açması ancak 16 Nisan’ı arkada bırakması ve işbirliğine kapısını açık tutmasıyla mümkün olabilir.

 

Yeni bir dilin inşası

  1. HDP’nin siyasi dilini ve örgütlenmesini gözden geçirmesi gerekiyor. HDP, Kürt nüfusunun yoğun olduğu yerlerde bir merkez partisi hüviyeti taşıyor. Toplumun faklı kesimlerinden oy alıyor. Zira destekçileri HDP’ye bir anlam atfediyor; onu hem Kürt kimliğinin bir taşıyıcısı hem de Kürt meselesinin çözümünde sahada olması gereken bir aktör olarak görüyor. O nedenle işçiler de işverenler de, gençler de yaşlılar da, seküler-laikler de dindar-muhafazakârlar da HDP’ye destek veriyor.

Fakat HDP’nin kullandığı siyasi dil, partinin arkasındaki bu çeşitliliği yansıtmaktan son derece uzak. HDP’nin “sert bir sol” söylemi var, partiyi destekleyenlerin büyük bölümünün dindar kimliği göz önünde bulundurulduğunda, partinin tabanı ile tavanı arasında söylem düzeyinde ciddi bir tenakuzun olduğunu söylemek mümkün.

Keza HDP’nin Türkiye solu ile kurduğu ittifak da sorunlu. HDP’nin işbirliği yaptığı solcuların, Türkiye toplumunda bir ağırlıkları yok. Onlarla birlikte olmak, HDP’yi siyaseten ne daha sempatik kılıyor ne de daha fazla oy almasını sağlıyor. HDP’nin sol bileşenlerinin halk nezdinde siyasi bir karşılıkları bulunmuyor, ister yerel ister genel olsun herhangi bir seçimden sandıktan anlamlı bir oyla çıkmaları imkân ve ihtimal dâhilinde değil.

Bununla birlikte bahsi edilen yapıların HDP’ye cirminden fazla tesir ettikleri de bir vakıa. HDP üzerindeki etkileri temsil ve söylem belirleme düzeyinde kendini belli ediyor. Partinin hem önemli temsil makamlarını dolduruyorlar hem söylemini tayinde belirleyici bir rol oynuyorlar. Gelinen noktada bu vaziyetin HDP’ye ne kazandırıp ne kaybettirdiğinin açıklıkla sorgulanması icap ediyor. Çünkü HDP’nin oy desteğinin arkasındaki saik; kimliğin ifadesi/savunusu ve Kürt meselesinin siyasi çözüm isteğidir, yoksa sol düşünceler ve birliktelik değil.        

 

Güçlü barış siyaseti

  1. Kürt meselesinin çözümü konusunda da HDP yeni bir siyaset ihtiyacı ile karşı karşıya. Kongrede kapsamlı bir barış planı için hazırlık yapılacağı kamuoyuna duyuruldu. Kongreye gönderdiği mesajda “ortak vatan” ve “demokrasi” kavramlarını öne çıkaran Demirtaş’a göre bugün “Dolmabahçe Sarayı'na gömülen barış umutlarımızı yeniden ve daha güçlü bir şekilde haykırmanın zamanı” idi.

 

Çözüm sürecinin bitiminden sonra devreye giren silah, Kürt meselesindeki açmazı derinleştirdi. Silahın bir çözüm sunmadığı bir kez daha tecrübe edildi. Bu sebeple Demirtaş’ın sürece vurgu yapması önemli. Ancak silahın susması ve siyasetin ön alabilmesi, salt soyut barış çağrısı ile gerçekleşmez. HDP bunu mümkün kılacak somut bir teklif sunmalı ve kararlılıkla bunun arkasında durmalı. Bana göre bu, HDP’nin Türkiye’de silaha başvurmayı her koşulda reddetmesi, PKK’ye silahlı mücadeleyi bitirmesi için çağrıda bulunmasıdır. Ancak “Silahı kabul etmiyoruz” diyen açık ve eksin bir çağrı, HDP’yi silahların terkinden sonraki silahsızlanma, normalleşme ve demokratikleşme safhalarında etkili bir adrese dönüştürür.  

 

Böylesi bir siyaset başlıca iki sonuç üretir: Biri, HDP ile PKK arasındaki ilişki ve mesafeyi yeniden şekillendirecek olmasıdır. Diğeri de HDP’ye tekrardan siyasetin merkezine taşıma olanağı sunmasıdır. HDP için ciddi bir “meydan okuma” sayılabilir bu; ama zannımca siyaseten yeniden bir ivme yakalaması buna bağlıdır.

 

  • kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.