Siyasi ‘Fetiş’ ve Rasyonalite Çıkmazında Ulusal Birlik
Modern Kürdistan tarihinde ulus-devletler treninin kaçırılmasıyla ilgili en klişe ve yok sayıcı teorilerin başında Kürtlerin ulusal birliklerini sağlayamadıkları için devletleşemedikleri anlatısı gelir. Bu anlatı ilk kim tarafından ortaya atılmıştır ve ne tür bir hesaplama üzerine kurulmuştur henüz tespit edebilmiş değiliz. Fakat bu idealist yaklaşımın baz aldığı ulusal birlik gereksiniminin pek de öyle adaletli bir formüle dayanmadığından emin olabilirsiniz. Şöyle ki, Kürdistan’da gün aşırı dillendirilen ‘ulusal birlik’, bilinen tarih boyunca hiç bir ulusun olmadığı kadar bir yekvücutluk talebi olarak şekillendirilip olası tüm siyasi kazanımların ön şartı olarak sunulmakta. Nüfusu 40 milyonun üstünde olduğu varsayılan ve bir kaç devletin arasında bölünmüş olan bir toplum için haliyle oldukça meşakkatli bir siyasi proje olmasının yanı sıra bu projeye atfedilen kutsallık sebebiyle de uygulanabilirliğinin tartışılması pek mümkün değil.
Elbette ki bu konunun tarihsel yönünü yadsımak imkansız. Lakin Kürdistan’ın ulusal kurumlar oluşturmakta asırlık bir zorluk yaşamış olmasını içeriği belirsiz bir ulusal birlik eksikliğine yormak ise bu durumda etkin olan tüm diğer sosyal, coğrafi, ekonomik ve siyasi parametreleri yok saymak anlamına gelmekte. Kürdistan’daki siyasi otorite karmaşasının yekvücut olmakla aşılabileceği fikrinin romantizmi rahatlatıcı olsa da gerçekliğe ne kadar tekabül ettiği oldukça tartışmalı. Kanaatimce bu duruma en sağlam örnek olarak romantik beklentileri karşılayacak cinsten ulusal bir birliği başarmış olan 1946 Kürdistan Cumhuriyeti’nin yaşadığı trajik sonuç verilebilir. Her ne kadar dönemin kurucu partisi KDP Kürdistan’da tüm siyasi ve sosyal aktörleri (neredeyse fire vermeden) tek bir şemsiye altında toplamayı başarmış olsa da cumhuriyetin devamını garanti edecek ekonomik ve askeri kapasiteden yoksun olmasıyla feci bir netice yaşamış ve Kürdistan’ın tek modern hükümetini lağvetmek mecburiyetinde kalmıştı. Bu örnek trajik de olsa ulusal birliğin tek başına bir değer ifade etmeyeceğini anlamak açısından oldukça önemli.
Ulusal birlik önerisinin uygulanabilirliğinin tartışılabilmesi hiç şüphesiz ki bu romantik söylemi gerçekçi bir perspektifle değiştirmekle mümkün olabilir. Öncelikle, bu öneriyle kastedilen modern uluslaşmanın temel şartlarından biri olan kurumsallaşma yerine siyasi yapıların tedrici bir bütünleşmeye gitmesidir. Geniş tabanlı bir kongre etrafında buluşturulacak partilerin siyasi ajandalarından vazgeçerek uzun vadede tek bir yapıya dönüşmeleri öngörülür. Kürdistan’daki bir çok siyasi partinin klasik sol ideolojilerden ödünç aldıkları ‘demir yumruk’, ‘proletarya diktatörlüğü’, ‘parti-devlet’ gibi konseptler ışığında bu fikrin oldukça olumlu bir gelişme olduğu düşünülse de; totaliter olmayan hiç bir kurumsallaşmanın böylesi bir bütünleşmeyi sağlaması günümüzde mümkün değildir. Kürdistan gibi siyasi partilerin orta ölçekli devletler kadar güçlü oldukları bir toplumda bu adımın getireceği olağan sonucun kurulacak bir kongre içinde girişilecek nüfuz ve hakimiyet mücadelesi olacağını kestirmek zor değildir. Bu nedenle de tedrici bütünleşmeyi hedefleyen hiç bir kongrenin istenilen sonucu elde etmesi mümkün sanılmamalıdır.
Öte yandan, önerilen ulusal birlik yapısı dört parçaya ayrılmış Kürdistan toplumlarını ve siyasetlerini bütünlüklü bir çıkar algısında buluşturmayı hedeflemektedir ki bu hayatın ve siyasetin olağan akışına terstir. En önemlisi, Kürdistan’ın ortak çıkarlarda buluştuğu zannı romantik bir yanılsamadır. Söz gelimi, Kürdistan’ın parçaları arasındaki iş birliği Arap devletleri arasındaki iş birliğinden güçlü olsa da parçaların çıkar algıları arasındaki fark için durum böyle değildir. Parçaların çıkar algıları arasındaki bu fark, farklı siyasi eko-sistemlere dahil olmalarının doğal bir sonucudur ve kurgulanacak siyasi programların başarısı ancak bu farklılıkların olgunlukla karşılanmasıyla mümkündür. İçeriği romantik sloganlar ve doğruluğu şüpheli tarihi klişelerle doldurulmuş bir ulusal birlik söylemi bu farklıları gözetmediği gibi çatışmaları resmi zemine taşımak gibi ciddi bir riski de oluşturmaktadır.
Tanımı itibariyle ‘ulusal birlik’ pan-Kürt ve sınır-ötesi bir ajandadır; ve bu hassasiyetinin gerektirdiği biçimde de rasyonel olarak tartışılmalıdır. Geniş tabanlı bir ulusal kongre, parçalar arası diplomatik iş birliği, askeri ortaklıklar, ekonomik ilişkiler gibi romantik ulusal birlik temalarına ihtiyaç duymayacak pratik ajandaları içeriği itibariyle afaki olan ‘ulusal birlik’ ajandasına endekslemek parçalar arasındaki mesafeyi siyasi krizler ile genişletmekten başka bir fayda sağlamayabilir. Bu da halihazırda asgari düzeyde de olsa var olan koordinasyonların zorlaştırılması anlamına gelecektir. Tarafların böyle bir zorlaştırmadan çıkar sağlamaları mümkün olmadığı gibi zorlaştırılmış koşulların eski hallerine döndürülmeleri de oldukça güç olacaktır. Unutulmamalıdır ki bugün doğu Kürdistan siyasi partilerinin güney Kürdistan’daki ayrıcalıkları kastedilen ulusal birliğin yokluğunda sağlanmıştır. Benzer bir biçimde, Kürdistan Pêşmergesi’nin 2014’te Kobanî’ye gönderilmesi parçalar arası pan-Kürt iş birliğinin bir neticesidir. Mevcut olan koordinasyonları hayata geçmemiş olasılıklara endekslemek bu ilişkilerin riske atılması manasına da gelir.
Kürdistan’ın anlatıldığı şekliyle bir ulusal birliğe ihtiyaç duyduğu fikri her ne kadar rasyonalite yerine romantik algılara dayansa da entelektüel bir önermedir. Fakat, ulusal birlik söyleminin siyasi ajandalar arasındaki nüfuz mücadelesinde korunaklı bir alan olarak kullanılmasının mevcut koordinasyonlara zarar vereceği de kuşkudan uzak bir gerçektir. Bu romantik söylemi parçalardan birine yöneltilmek istenen kitlesel mobilizasyonun teması olarak kullanmanın orta vadede siyasi ve ekonomik bedellerini daha güçsüz olan parçanın ödemek zorunda kalacağı ve bunun mevcut koordinasyonların yok edilmesiyle sonuçlanabileceği akıldan çıkarılmamalıdır. Ulusal birlik söylem itibariyle pan-Kürt bir yapıda olsa da, hedefli kitlesel mobilizasyon amaçlı kullanılması ilişkileri gereceğinden parçalar arası pan-Kürt erişimleri kısıtlamak gibi sonuçlara gebedir.
Kürdistan siyasetinin romantik pan-Kürt ideallere olan ihtiyacı rasyonel ve asgari iş birliği projelerine olan ihtiyacından çok daha azdır. Kontrolsüz şekilde genişlemeye devam eden pan-Kürt söylem popülist içeriği itibariyle parçalar üzerindeki siyasi yükü arttırmakta ve böylece kendi hedefi olan ‘ulusal birliği’ daha da imkansız kılmaktadır. Oysa ki geliştirilecek projelerin parçaların yükünü hafifletmesi ve toplumsal/siyasi koordinasyonları büyütmesi beklenmelidir. Oldukça kısıtlı bir örnek olmasına karşın 1944 yılında doğu ve güney Kürdistan’ın iki büyük gücü Hîwa ve Komeley Jîyanewey Kurdistan (Jê-Kaf) arasında kuzey parçasından gelen temsilcilerin de nezaretinde imzalanmış Pêymanî Sê Sinûr yani ‘Üç Sınır Anlaşması’ içerik açısından önemli bir çerçevedir. Bu anlaşma parçaların öznel koşulları ışığında kendi siyasi ajandalarını işletirken asgari koordinasyonlarını da korumayı öngörmekteydi. 1944 yılında elde edilmiş rasyonel perspektifin 2017’de yerini içeriksiz popülist söylemlere bırakması üzerinde ciddiyetle düşünülmesini gerektirmektedir.
*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.