Washington - Ankara hattı geriliyor

Kurd24

Geçen haftaki makalemde, ABD Başkanı Trump’ın, askerlerini Suriye’den çekme kararından sonra, işlerin kızışacağını, sarpa saracağını, yeni kavga ocaklarının ortaya çıkacağını; bu nedenle Suriye’de sorunun daha karmaşık hale geleceğini, çözümün öteleneceğini, devletlerin kendi başlarına, birlikte farklı pozisyonlarla ortaya çıkacağını, bunun da yeni temel siyaset ve stratejilere yönelmeyi yaratacağını yazdım.

Makalemin sonunda, “Bütün bu analizim gösteriyor ki, Suriye’de sular durulmayacak ve çatışma ortamı kızışacak” diye yazmıştım.

Yazdıklarımın üzerinden daha bir hafta geçmeden ileri sürdüğüm tezlerimi doğrulayan ciddi ve hayati veriler, siyasi tutum ve davranışlar, dünyanın kaderi üzerinde söz sahibi olan kocaman devlet adamlarının, bir gün önce söylediklerini bir gün bile geçmeden değiştirdikleri trajikomik bir tablo olarak ortaya çıktı. Olması gereken ahlaki diplomaside, at izi ile it izinin karıştığı gibi bir seviyesizlik sergilediğine de dünya şahit oldu.

Bu yazdıklarıma, ABD’deki iç kavganın ekleneceğini görmek gerekliydi. Çünkü ABD yönetimi kendi içinde bütünlüklü değil. Bir alınan karar, bir başka kararla ortadan kaldırılırken; ABD Başkanı tarafından alınan kararlar, farklı yorumlara tabi tutulabiliyor ya da değiştirilerek sunulabiliyor. ABD’deki bu durumun, dünyayı yönetmekte olan bir devlete yakışmayan bir tutum olduğu konusunda genel ve ortak bir görüş birliği de var.

Trump’ın Suriye’den askerleri çekeceğine dair kararını açıklamasından sonra Pentagon, Ulusal Güvenlik Danışmanı, Dışişleri Bakanı ve diğer yetkililerin farklı açıklamaları, ABD’nin Suriye konusunda bir strateji sahibi olmadığı, kafasının karışık, yön tayininde bir belirsizlik içinde olduğunun bir parametresidir. Aynı zamanda, devletlerin de kendi çıkarları için ne kadar küçük fırsatları kolladıkları, ittifakları tuz-buz edebilecekleri de ayrı bir hayat dersi olarak sergilendi.

Bu durum aynı zamanda, devletlerin vizyondan yoksunluğunu, dar görüşlülüğünü, bencilliğini, tehlikeli oyun kurucuları olabileceklerini; insanların, milletlerin, halkların hislerinin ve menfaatlerinin onlar için hiç de önemli olmadığını gözler önüne serdi.

Devletler içindeki muhalefet guruplarının da ortaya çıkan ve doğal ve ahlaki olmayan gelişmeleri; insanlığı, insanlarını, halklarını hiçe sayarak ve ezerek, yukarılara çıkmaya ve başarı elde etmeye çalıştıklarını sundu. Bu ortaya çıkan bütün gelişmeler ve olgular; eğer insanlık değerleri kalmışsa, insanlığın yeniden bir durum değerlendirmesi fırsatını da sunma gibi avantajlı, olumlu bir yanı da yarattı.

Devlet başkalarının, başka olguların gölgesine sığınarak pozisyon alma, kavga etme, karşısındakini nakavt etme, arkadan hançerleme cüceliği, daha berbat sinir bozucu bir ahlak düşüklüğü, zayıflık, kompleksli durumu tanımladı.

Aslında dünya, Rusya ve İran, Trump’ın “Bayram değil seyran değil eniştem beni neden öptü” misali aceleyle karar almasını ihtiyatla karşılamakla kalmadılar, ABD’nin yeni bir oyunu olarak değerlendirdiler. Her ne kadar İran bu kararı, ABD’nin yenilgisi olarak alçak perdeden dillendirse de.

Türk Devlet Başkanı ile ABD Başkanı’nın 14 Aralık’ta yaptıkları uzun bir telefon görüşmesinden sonra Trump’ın ikna edildiği, hatta aralarında çok stratejik bir anlaşmanın yapıldığı “bilindiği” halde Türk Devleti yetkilileri, Türk siyaset yorumcuları, devletin sivil ve askeri akıl hocaları, soruna ihtiyatla yaklaştılar, beklemeyi kendi politik çıkarlarına daha uygun gördüler. Her ne kadar bazı devlet yetkilileri ve güç odakları, bunu Türk Devleti’nin diplomatik, siyasi, askeri bir zaferi olarak tanımlanmış olsalar da yine de bu görüş yüksek bir perdeden ve çok yüksek bir sesle ifade edilmedi. Bir bekleme içine girildi.

Türk Devleti’nin kendisine göre bu tutum ve yaklaşımında “haklı” olduğu, Trump’tan farklı kararı yorumlayan Pentagon’un, Neoconların, diğer bazı devlet yetkililerinin, senatörlerin açıklamalarıyla anlam kazandı. ABD’deki bu kurulu düzeninin sahipleri Trump’ın kararından vazgeçmesi için hemen harekete geçtiler, büyük bir çaba içine girdiler.

Trump’ın Suriye ile ilgili kararından vazgeçmesi aynı zamanda ABD’deki bir iç iktidar mücadelesinin de yansımaları olarak ortaya çıktı. Trump’ın sıkıştırılması, iç muhalefet güçlerinin mevzi kazanmasının da bir enstrümanı olarak görülüyor. Bunun yanında, gelecekle dönemlerle ilgili yeni Ortadoğu ve Suriye politikasının da taşlarının döşenmesinin çabası olarak ortaya çıkıyor.

ABD iç güçleri Trump’ın kararından vazgeçmesinin gerekliliğini üç nedene bağladılar:

1-DAİŞ’e karşı mücadelenin sona ermediği, DAİŞ’in halen bir tehlike olduğu konusu

2-Kürtlerin ve PKK/PYD’nin korunması ve desteksiz bırakılmamaları

3-Trump kararının ABD’nin Ortadoğu ve Suriye’deki egemenlik ve nüfuz gücünü kıracağı

Tabi matematiksel olarak vekâlet güçlerinin donanması konusunda yapılan masrafların da hesap dışı tutulmadığı bir gerçek.

Bunun yanında, PKK/PYD’nin, Trump’ın kararından sonra Rusya aracılığıyla yeniden ve hızla yön değiştirerek Baas rejimi ile görüşmeye başlaması, eski yuvasına döneceğini ifade etmesi, Menbiç’e Suriye bayrağını çekmesi; ABD yetkililerinin bu kadar yatırım ve hizmetin bedelinin berhava olacağı paniğinin etkisiyle de kararın değişmesi çabası içine girdiler.

Geçen makalemde belirttiğim gibi, Trump’ın kararından memnun olmayan devletler (Fransa, İngiltere, Suudi Arabistan, BAE, Mısır) de Suriye hakkındaki kararının değişmesi için açıklamalarda bulundular. Bu kararın, DAİŞ’e yönelik mücadeleyi zayıflatacağını, Kürtleri ve PKK/PYD’yi savunmasız bırakacağını ileri sürdüler. Fransa bu konuda en fazla çaba gösteren devlet oldu.

Trump’ın Suriye konusundaki asker çekme kararından vazgeçmesi için İsrail devletinin özel çabası oldu. İsrail, alınan kararı kendi güvenliğini tehlikeye sokacağını, İran’ın daha da büyük bir tehdit haline geleceğini açıkça ifade etti. Bu çalışmalar, Trump’ın da kafasını karıştırdı. İlk planda hemen askeri güçlerini çekeceğini ifade etmesine rağmen, bunu acele yapmadan ve zamana yayarak yapacağını ifade etmeye başladı. Trump’ın bu açıklaması, bir anlamda Türk Devleti’nin de işine gelmeye başladı. Onlar da bu zaman sürecinde gerekli hazırlıklarını yapma olanağına kavuşacaklarını düşündüler.

Türk Devleti bununla birlikte, Trump’ın askerini Suriye’den çekme kararından sonra Kürdistan’ın batısında operasyon için daha büyük olanağa sahip olmasına rağmen, operasyonu erteledi. Ama sınır boyundaki yığınağa devam etti. Çünkü bu arada Rusya ve İran’la bir koordinasyon yeni bir anlaşmaya ihtiyaç olduğunu da biliyordu. Ayrıca ABD ile de koordineli çalışacaklarını da ifade ettiler.

Ama ABD Dışişleri Bakanı Pompeo ve ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton’ın, Ortadoğu gezisi sırasında İsrail’den yaptıkları açıklamalar, sorunu, Arap saçına döndürdü. Çelişkiyi derinleştirdi, diplomatik çatışmayı zirveye çıkardı. Türk Devleti’nin hesaplarını alt üst etti.

Pompeo’nun, “Askerlerimiz Suriye’den çekilse bile, Kürtlerin Türk Devleti tarafından katledilmemesi için korumaya devam edeceğiz” ve Bolton’ın “Kürt savaşçılarını korumaya alacağız. Kürtleri Türk devletinden koruyacağız” açıklamaları, kavgayı hızlandırdı. Türk Devlet yetkililerinin ABD yetkililerine yüksek tondan cevapları, tabloyu daha kararttı.

Pompeo ve Bolton’nın bu açıklamalarını Türk Devleti ile heyetler halinde görüşmeye gelmeden kısa bir süre önce yapmaları, ABD’nin kararından vazgeçtiği, yeni bir anlaşma yapmaktan yana olmadığı; büyük diplomatik bir gaf ve çocukluk olarak değerlendirildi. Bütün bunlar olurken, Trump ve Erdoğan arasında yapıldığı düşünülen kapsamlı anlaşma anlamsız hale gelmeye başladı. Böylece, iki NATO üyesi ülke arasındaki olumsuz ilişkilerin olumlu çizgiye girdiği ve bahara döndüğünün düşünüldüğü anda, bu ilişkilerin yeniden kışa döndüğü görüldü.

Eski durum üzeri bir hareket tarzı ortaya çıktı. Türk Devleti, sınırdaki yığınaklarını artırdığını, operasyon hazırlıklarına hız verdiğini ABD’ye nispet ve karşılık olsun ortaya koydu.

Bolton, heyetiyle gelmeden önce, hangi olumsuz durumun ortaya çıkacağı az çok belli oldu. Bolton’a Türkiye’ye geldikten sonra, yetkililer arasında esen soğuk rüzgârlar devam etti. Bolton’a fazla değer verilmedi. Cumhurbaşkanı kendisiyle görüşmedi. Bolton’un eline sadece Kürtlere nasıl hamilik yaptıkları, PKK/PYD’nin yaptıklarıyla ilgili iki dosya verildi. Bu gelişmelerden sonra Pompeo farklı görüşler dile getirerek Türk Devleti’ni yatıştırmaya çalıştı.

Görünen o ki, macun tüpten çıkmış durumda. Önümüzdeki günlerde iki devlet ilişkilerinin ilginç gelişmelere gebe olduğunu söylemek yanlış olmazsa gerek.

ABD’nin Kürdistan Mahabad Cumhuriyeti, 1975 Kürt - Irak Savaşı,  2017 referandumu sonrası politikası ve ihaneti, Kerkük’ün işgaline yol açması tutumu göz önüne alındığı zaman, bu aşamada da sorunun Kürtleri korumak olmadığı, Ortadoğu’da ve Suriye’de egemenlik ve nüfuz kaybı korkusu olduğu görülmelidir. Bu arada kabul etmek gerekir ki, risksiz en fazla kazançlı olan Suriye Baas rejimi, Rusya ve İran’dır.

Suriye sessizce iktidar alanını genişletme olanaklarına kavuştu. Çünkü daha önce silahlandırdığı PKK/PYD, Suriye’yi bölmek istemediklerini, devletlerine dönmek istediklerini Rusya aracılığıyla ilettiler. Yani PKK/PYD eski yuvasına dönüyor ve rejim kafesine giriyor. Bu durum rejimin iktidar sınırlarının genişlemesine olanak sağlayacak bir durumdur. Rusya nüfuz alanını, PKK/PYD’yi rejime kazandırarak güçlendirme yoluna gidiyor. İran, tehlike kendisinden uzaklaştığı için oldukça keyifli.

Sonuç olarak diyebilirim ki, ABD ve Türk Devleti arasında kızışan kavganın nereye varacağını kestirmek zor. Ayrıca Suriye hamurunun daha çok su alacağını söylemek, yanlış olmaz.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.