Ruh sağlığınıza dikkat

Kurd24

Çocukluk yıllarımda, taşra şehirlerinde mahalle komşusu olan ev hanımları, kendi aralarında kabul günleri düzenlerdi. Her komşu için haftanın belirli bir günü, kabul günü olarak tespit edilirdi. Misal, Salı günleri Hatice Hanımların, Çarşamba günü Ayşe Hanımların, Perşembe günü Fatma Hanımların kabul günü olarak belirlenir ve komşular her gün bir evde bir araya gelip aynı mevzuları konuşurlardı. Hatta konuşacak laf bulma sıkıntısı çekildiğinde, bir yerlerden lafa başlamak için kullanılan ünlü, ‘Nasılsınız, daha daha nasılsınız?’ klişe sorusunun da o kabul günü buluşmalarından kaldığı rivayet edilir.

Dünyanın henüz çok büyük ve bizim mahallelerin de bir nokta bile sayılmayacak kadar çok küçük olduğu bir dönemdeki kabul günü sohbetlerinde, dar bir alanda sürmekte olan günlük hayata ait sınırlı konular konuşulur, tabii biraz da küçük dedikodular yapılırdı. Memlekette olan biten şeyler, öyle kabul günü mevzuları olacak basitlikte şeyler değildi.

Türkiye’de henüz TV’lerin yaygın olmadığı, daha çok yazılı medyada sık sık görüşlerine başvurulan ve her konuda görüş açıklayan bazı insanlar için,“Medya Maydanozu”  tabiri kullanılırdı. Hatta haftalık bir dergi, bu insanlardan bazılarına tuzak sorular sorup, verilen saçma sapan cevapları aktarıp işi mizah konusu bile yapmıştı.

Yaklaşık 20 yıl önce hayatımıza giren TV haber kanallarının son birkaç yıldan beri giderek bayağılaşan haber/tartışma programları, epeydir hem çocukluğumdaki o kabul günlerini, hem de medya maydanozları dönemini hatırlatıyor.

TV’lere çıkabilmeleri ilgili otoritelerce akredite edilmiş, çeşitli mesleklere mensup ve sayıları iki elin parmaklarını aşmayan, çoğunluğunu erkeklerin teşkil ettiği bir tartışmacı uzmanlar grubu ortaya çıktı.

Bu tartışmacı uzmanlar, TV idarelerince gruplara ayrılarak, dünyanın ve memleketin istisnasız bütün meseleleri hakkındaki engin görüşlerini tartışmak üzere her akşam bir kanalda programa çıkarıyorlar. Filan, filan isimler Pazartesi günü bir kanalda iken, ertesi günler de sırasıyla diğer kanallarda programa çıkarılıyor ve böylece hemen tümü de hafta boyunca, tıpkı kabul günlerine gider gibi tüm haber kanallarında karşımıza çıkarılıyorlar.

Aralarında tarihçi, siyaset bilimci, ceza hukukçusu, anayasa hukukçusu, idare hukukçusu, ekonomist, sosyolog, psikiyatr gibi çeşitli üniversitelerde görev alan, yöneticilik yapan ve profesör, doçent veya doktor gibi akademik unvanlı olanların yanı sıra, avukat, emekli hâkim, emekli savcı, emekli diplomat, emekli subay, eski istihbarat ajanı, özel harpçi, köşe yazarı, muhabir, araştırma şirketi yöneticisi ve politikacı gibi mesleklerden insanlar yer alıyor.

Bir anayasa veya ceza hukukçusuna, kendi uzmanlık konularında bir şeyler sorup görüşlerinin alınması elbette gerekli olabilir. Bir avukatın uzmanlaştığı bir konudaki görüşlerine başvurulabilir. Bir diplomattan dış politika ve milletlerarası meseleler hakkında bilgi istenebilir. Bir eski askerden de uzmanlık alanındaki konular hakkında bilgi sorulabilir.

Ne var ki çalışma alanı bir kasabanın sınırları dışına çıkmayan ve hasbelkader bir siyasi partiye yakınlığı olan bir avukatın, bir eski istihbaratçının veya bir emekli subayın, ekrana çıkarılıp milyonlarca insanın önünde, politikadan ekonomiye, askeri konulardan milletlerarası ilişkilere, Ortadoğu’nun yeniden düzenlenmesinden, diplomasiye, anayasadan devlet organlarının görev ve fonksiyonları dair, hayatın hemen her alanı hakkında uzman görüşü açıklaması, tartışmalara girişmesi, eğer bir tiyatro değilse, toplumla alay etmekten başka bir şey de değildir.

İş arayan vasıfsız bir insana uzmanlık alanı sorulduğunda, “Ne iş olursa yaparım” dediği gibi,“Hangi mevzu da olursa olsun, tartışırım” diyen bir anlayış ve karakter yapısı ortaya çıktı. Böylesi sahneler de sanırım bir tek bugünün Türkiye’sinde yer alabiliyor.

ABD’nin askeri ve dış politika hedefleri, Türkiye ilişkileri, Trump, Fethullah Gülen’in iadesi, Zarrab, Halk Bankası verahip krizi tartışma konuları olabiliyor.

Göçmen ve mülteci meseleleri, Suriye politikası, Astana Süreci, Soçi ve Tahran zirveleri, Ortadoğu’nun geleceği, İran’ın ve Rusya’nın rolleri tartışma konusu olabiliyor.

Avrupa Birliği, Türkiye’nin pozisyonu, müzakere konuları tartışma konusu olabiliyor.

İdlib için bir askeri operasyon gündeme geldiğinde, yine aynı insanlar adeta avuçlarının içi gibi bildiklerini zannettikleri Suriye şehirlerini ve arazi yapısını tartışabiliyorlar. Afrin operasyonu esnasında da yine bütün bir arazi yapısını, dereleri ve tepeleri, ellerindeki bilardo sopalarıyla duvara asılı harita önüne geçip bize tanıtıp anlatabilmeye cesaret edebiliyorlar.

Domates fiyatları, tarım politikaları, canlı hayvan ithalatı, şarbon gibi konuların yanı sıra, meteorolojik hadiseleri, yağışları ve selleri bile tartışabiliyorlar.

Seçim tahminleri, partilerin pozisyonları, ittifaklar, seçim sonuçlarını, CHP’deki parti içi mücadeleyi, Kılıçdaroğlu’nu ve İnce’yi değerlendirip tartışabiliyorlar.

Merkez Bankası kararlarını, TL’nin değer kaybetmesi, faizlerin yükselmesi, enflasyon vb. konuları hakkında tartışma ve eleştirilerde bulunabiliyorlar.

Kadınlara ve çocuklara yönelik taciz, tecavüz ve cinayetler, idam cezasının geri getirilmesi gibi meseleleriele alıp masaya yatırabiliyorlar.

Kürdistan yönetimi, Süleymaniye, Kerkük, Kandil, Şengal’i zaten bir mahalleleri kadar yakından bilip tanıdıkları yerlermiş gibi çok kesin bilgi yorumlarla tartışabiliyorlar.

Kürtler ve Kürdistan meselesini ise neredeyse bir doktora tezi düzeyinde bildikleri mevzular olarak konuşup tartışabiliyorlar.

Dünyanın her yerinde TV haber tartışma programları yapılır, her bir başlıkta farklı insanlar görüş belirtebilirler. Bu gibi programlar toplumun bilgilendirip aydınlatılması açısından yarar da sağlar. Bir zamanlar bir Kürt olarak içinden geldiğim toplumla ilgili meseleler hakkında söyleyecek birkaç sözüm olabileceği düşünülerek şahsen beni de TV haber/tartışma programlarına davet ederlerdi. Her konu hakkında sorular da sorulmazdı ve tabii haddimi aşacak konulara da girmezdim, zaten sorulsaydı da verecek bir cevabım olamazdı.

Dünyanın hiçbir normal ülkesinde, yukarıda saydığım farklı mesleklere mensup insanların, bir araya getirilmesi ve uzmanlık alanlarına bakılmaksızın her konuda tartışmaya giriştiklerine rastlanamaz. Tartışılan konuları alt alta yazıp, birbirleriyle ne kadar benzerlik veya aykırılık taşıdığını düşündüğümüzde, insanların birbirlerinden oldukça farklı konuların hepsi hakkında görüş açıklamaya cesaret edebilmeleri ise ayrıca üzerinde durulması gereken bir zihinsel kapasite ve ruh sağlığı meselesi.

Elbette bu saydığım insanları her akşam TV başına oturup seyreden bir insan değilim, zaten seyretmeye sinir sistemim de elvermez. Başta tansiyon hastaları olmak üzere, ruh sağlıklarına önem veren insanlara da bu programları kesinlikle izlememelerini tavsiye ediyorum.

İyi haftalar diliyorum.

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir..