1975 Tekerrür Etmeyecek/AK Parti Kemalistleş Kürtlere Savaş Aç /Kerkük’ü Şia Araplara Bırak

Kurd24

Son bir haftada Kürdistan’daki bağımsızlık referandumu, içerde ve dışarıda büyük ivme kazandı. Daha önceleri bağımsızlık referandumuna destek olarak görünen ABD ve Batı Avrupa ülkeleri farklı bir politik çizgi savunmaya başladılar; bir savrulma içine girdiler. Referandumun ertelenmesini talep ettiler. Bu yaklaşım, referandum karşıtlarını içerde ve dışarıda cesaretlendirdi. Özellikle de Türk Devleti’nin politik çizgisinde de verisel olarak görünen konumun dışında bir yaklaşım ve politik atak gündeme geldi. Bu politik atak, Kemalist Devletin klasik refleksini, ırkçı yaklaşımını sergiledi. Bunun üzerine sınır boyunda askeri tatbikat yapması, “Türk Devleti müdahale mi etmek istiyor?” Sorusunu gündeme getirdi.

Bunun üzerine, Kürdistan Federe Devleti 1975 sonucuyla karşılaşır olup olmayacağı önem taşıdı. Bu soruya cevap verirken, Türk Devlet politikasını dana farklı başlıkla analiz edeceğim.  

1975’te Ne Oldu Ve Neden 1975 Tekerrür Etmez?

Eylül 1961 yılında Kürdistan’ın Güneyinde Mustafa Barzani ve KDP öncülüğünde başlayan Milli Devrim hareketi, 11 Mart 1970 Antlaşmasıyla başarıya ulaştı. Irak Merkezi Hükümetinin/Baas Diktatörlüğünün yenilgisi sonrası yapılan antlaşma ile, Kürtler,  Otonomi Statüsü içinde, Kürdistan’da egemen ve iktidar oldular. Aynı anlaşma gereği, Kerkük’ün Merkezi Hükümete mi, Kürdistan Otonomisine mi bağlı olacağı da, antlaşmada kabul edilen plebisitle (genel halk oylaması) ile tespiti karar altına alındı. Bunun 4 yılda gerçekleşmesi benimsendi.

Ama ne yazık ki, bu aşamada Irak Federal Devleti’nin yaptığını, Baas yönetimi yaptı. Plebisiti yapmadı. Kendisini güçlü his ettiği bir zamanda da savaş açtı. Bu savaşta da, sözde ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını savunmaktan yana olan, milletlerin bağımsızlığını savunan Sosyalist Sovyet Birliğinin her açıdan ve özellikle de askeri açıdan desteğini aldı. S. Birliği uçakları ve silahlarıyla Kürtleri yok etmeyi hedef olarak seçti.

Baas Diktatörlüğü aynı zamanda, Türk ve Suriye Devletlerinin de desteğiyle savaşıyordu.

Kürdistan Otonomisi de İran’ın zayıf ve ABD’nin dolaylı desteği ile savaşıyordu. Ama İran, Irak ile anlaşıp, Irak’tan toprak kazanınca, Kürdistan Otonomisinden desteğini kesti. Bu aynı zamanda, ABD’nin de desteğinin son bulması anlamına geldi.

Dünyayı yöneten ve egemenliği altına alan iki imparatorluğun (Sovyetler Birliği ve ABD) Irak’ı desteklemesi sonucu, Kürtler savaşı kaybetti. Kürdistan Otonomisi yıkıldı. Yeni bir Kürt katliamı ve trajedisi başladı.

Kürdistan Federe Devlet döneminde, sömürgeciler açısından işler bu kadar kolay değil. Kürdistan’la ilgili süper devletlerin, bölge devletlerinin ayrı ve karmaşık çıkarları var. Biri diğerinin müdahalesine kolaylıkla müsaade edecek durumda değildir. İran’ın daha büyük bir bölge gücü olmaması için, ABD, Batılı Devletler, İsrail onun müdahalesine kolayca izin vermeyecektir. Aynı durum Türkiye müdahalesi için de geçerlidir. Ayrıca Irak ve İran da, Türkiye’nin “Irak’ta” işgalci güç olmasına izin vermeyecektir.

Kürdistan’da 40’e yakın devletin konsolosluk ve temsilciliklerinin olması da bazı müdahalelerin önünde engeldir.

Yabancı şirketlerin Kürdistan’daki yatırım ve çıkarları da, müdahalelerin kolaylıkla yapılmasını engelleyen bir durumdur. Bu son günlerde, Rusya’nın önemli bir petrol şirketinin 2 milyar dolarlık antlaşma yapması, ABD’nin en büyük petrol şirketi CEHVRON’un petrol çalışması yapması, savaşın olmayacağının bir göstergesi olarak ele alınabilir.

İsrail, İsveç, Hollanda, Polonya, Suudi Arabistan, diğer birçok devletin Kürdistan’ı desteklemesi de müdahalelerin önünde bir engeldir.

Kürdistan Federe Devlet yönetimi, daha donanımlı ve askeri açıdan güçlü bir konumdadır. Çoğu devletler, Kürdistan pêşmerge güçleriyle savaşmayı da göze alacak durumda değildir.

Bu dile getirdiğim ve dile getirmediğim başka nedenler sentezleştirildiği zaman, Kürdistan’da 1975’teki gibi bir yenilgi ve trajedinin yaşanmayacağını ortaya çıkarıyor.

AK Parti Hükümeti Çark Etmiş Durumda…

AK Parti’nin Kürdistan Federe Devletinin bağımsızlık referandumu konusunda nasıl bir dönüş içinde olduğunu görmek ve göstermek için gelişmelere bakalım.

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’nin (6 Mayıs 2015) ABD ziyareti sonrasındaki “Ne zaman olacağını söyleyemem ama bağımsız Kürdistan geliyor” sözleri ve ABD’nin Kuzey Irak’ın bağımsızlığına yeşil ışık yakması Cumhurbaşkanı Erdoğan’a soruldu: “Mesut Barzani’nin açıklamaları ve Amerika’nın bağımsız Kürdistan’a yeşil ışık yakması, Türkiye’nin Cumhurbaşkanı olarak sizi düşündürmüyor mu?”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu soruya yanıtı şöyle oldu: “Bağımsız Kürdistan meselesini Irak’ın birinci derecede kendi iç meselesi olarak değerlendirmek gerekiyor. Yani Irak, kendi içinde eğer böyle bir eyaleti bu şekilde bölünme ile neticelendiriyorsa bu onun iç sorunudur, bizi ilgilendirmez.” (22 Mayıs 2015)

Barzani yedi ay sonrasında Guardian’a verdiği mülakatta da şunları söyledi: “Bağımsız Kürdistan onlarca yıldır Kürtlerin hayaliydi. Şimdiye kadar kuşkucu komşu ülkeler tarafından sertçe reddedildiği için gerçekleşmedi. Ancak şimdi bağımsız Kürdistan’a hiç olmadığımız kadar yakınız. Bağımsızlığa başta karşı çıkan ülkeler Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin sınırları dahilinde bir egemenliğin daha belirginlik getireceği için fikirlerini değiştirmeye başladı.”

Barzani’nin verdiği mülakatta “bağımsız Kürdistan” konusunda neredeyse en büyük desteği Türkiye’den göreceği konusunda inancı dikkat çekiciydi. Şöyle diyordu:

“Size bir örnek vereyim. Türkiye’de Kürdistan ve Kürt ifadelerini kullanmak yasaktı. Ama bir ay önce Türkiye’ye gittiğimde Kürdistan bayrağı Cumhurbaşkanlığı sarayında dalgalanıyordu. Bağımsızlık referandumunu Türkiye ile konuşmadık. Ancak yaşadığımız deneyimlere bakarak karşı çıkacaklarını sanmıyorum. Bu bizim ulusal hakkımız.” (Ocak 2016)

Bilindiği gibi sonrasında da Barzani Ankara’da, İstanbul’da karşılanırken bir devlet başkanına nasıl karşılama yapılıyorsa o şekilde karşılandı. Türkiye Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi bayrağı ile.

Bugün AK Parti Hükümeti ve Cumhurbaşkanın sürdürmek istediği siyasetle dün olan siyaset arasında büyük bir fark var. Tam anlamıyla bir çark yapma var.

Dünkü siyaset AK Parti’nin Kemalist Devlet politikasından farklı olan tutumunu ortaya koyuyordu. Bugünkü siyaset tam anlamıyla Kemalist Devlet’in geleneksel Kürt siyasetini ifade ediyor.

 

Türk Devleti Ne Yapabilir Ve Sonuçları Ne Olur? İran Müstemleke Siyasetine Hizmet En Önemli Sonuç…

Türk Devleti, kendisinin işgal ettiği Kürdistan topraklarındaki sınır kapılarını kapatabilir. Hava Sahasını kapatır. Ticaret ambargosu yoluna gider.

Bundan kendisi de büyük zarar görecektir. Ortadoğu’daki büyük stratejik müttefikini kaybedecektir. Petrol ve doğal gaz konusunda imtiyazlı görünen konumu son bulacaktır.

İran’ı, bölgede ve Irak’ta güçlendirecektir. İran’ın Irak’taki müstemleke siyasetine ve hegemonyasına destek sağlayarak, kökleşmesine imkân tanıyacaktır.  Şiiliğin etkinliğinin artmasına yardımcı olacaktır.

AK Parti Hükümetinin, Kürdistan’daki bağımsızlık referandumuna karşı politikası ve tutumu, piyasalar tarafından da olumlu karşılanmadı. Borsa altüst oldu. Ekonominin makro ve mikro parametreleri bozuldu.

Türk Devleti’nin bu tutumu, referandum sonrasında ABD, İngiltere, Fransa, diğer birçok Batı Devletinin Kürdistan’ı tanımasına da yol açmaktadır.

Yani Türk Devleti sonuçta nal toplayacaktır.

AK Parti, Kürtlere Karşı Geleneksel Kemalist Politikayı Sürdürüyor ve Devlet Partisi Performansını Gösteriyor. Bütün Kürtlere Savaş Açıyor. Kürt Düşmanlığını Toplumsallaştırıyor. Kürtleri ve özellikle de İslamcı Kürtleri Kaybedecek. Kendi Karşıtı Metodunu Da Üretecek.

AK Parti’nin günümüzdeki Kürdistan politikası ve bağımsızlık referandumuna karşı tutumu: Tam anlamıyla ırkçı Türklerin ve Kemalistlerin politikasının aynısıdır. AK Parti Hükümeti, bu aşamada tam anlamıyla Kemalist devletin egemenliği ve hükmü altına girmiştir.

Ötesi de var,  kendisi bu siyasetinden ısrarlı olursa, bu bütün diğer alanlara sirayet ederek, devlet partisine dönüşmesini kaçınılmaz kılacaktır.

Bu politika ve yapısal durum:

AK Parti’nin iktidarı gerçek devlet elitine kaptırması sonucunu doğuracaktır. Bu da 2019’da R. T. Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı hayali suya düşürecektir.

AK Parti Hükümeti, Dimyata pirinç almaya giderken, evdeki bulgurdan da olabilir.

Böylece, AK Parti’nin, “Yeni Türkiye Tezi” hikâye Olacaktır.

Milletin egemenliği yerine, Kemalist elitin egemenliğinin tesisine yeniden hizmet etmiş olacaktır.

Ulusların kendi kaderlerini kendi iradeleriyle tespit etmesi ilkesine düşmanlık yapmış olacaktır. Bu hayati ilkeyi benimseyen uluslararası antlaşmaları ihlal etmiş sayılacaktır.

İnsanın bireysel ve kolektif hak ve özgürlüklerini, hukuku ayaklar altına alacaktır..

Milletlerin egemenlik ve iktidar hakkına saygısız yapmış olacaktır..

Kürdistan’ın Güneyine savaş açmak, bütün Kürtlere, Kürdistan’ın Kuzeyindeki Kürtlere de savaş açmaktır. Çünkü 50 milyon Kürt Kürdistan’ın Güneyindeki bağımsızlık referandumu, Kürdistan Devleti’nin kuruluşu, Mesut Barzani’nin liderliği üzerinde bir uzlaşma ve konsensüs sağlamış durumdalar.

Bu savaş, kendisine pahalıya mal olacaktır.

Kürtleri kaybetmesi kaçınılmaz hale gelmekle kalmayacak; kendisine daha şiddetli bir muhalefet ve mücadele olarak dönecektir.

Özellikle de Kürdistan muhafazakârlarını ve İslamcılarını kaybedecektir. Çünkü Ak Parti’nin politikası ve tutumunun, İslam Felsefesiyle bir alakası yoktur. Allah katındaki insan ve kavim eşitliğine karşı çıkması demektir.

Bu politika ve tutum, demokratik çözüm yollarını kapatmak anlamına gelir. Bu da Kürtlerin savaşmaya zorlamaktır.

Kerkük’ü Şii Araplara Bırakmak…

Tük Irkçıları, Türk Devleti ve Hükümeti, Kerkük’ün Türk olduğunu ileri sürüyorlar. Ama Kerkük için bir önermeleri de yok. Bu nedenle Kerkük’ün Şii Arapların egemenliği altında kalmasını istiyorlar.

Şii Araplar, Türklerin ulusal kimliklerini tanımadığı, saygı duymadığı, ulusal haklarını gasp ettiği halde Kerkük’ün Şii Araplara bırakılmasını istemek, tam anlamıyla Kürtlere düşmanlıktır.

Üstelik Türkler Kürdistan’da tüm ulusal haklarına sahiptirler. Kürtçe resmi dildir. Türkler özgürce partilerini kurabiliyor ve mecliste temsil edilebiliyorlar.

İşte Türk ırkçılarının vardıkları yer burası.

Türk Devleti ve ırkçıları, Kürtlerin bunu anlamayacağını ve anlamadığını mı sanıyorlar?

Bunun özel bir Kürt düşmanlığı olduğu ortada değil midir?

Ayrıca Türk ırkçıları ve sömürgecileri, 1500 Km. işgal ettikleri Kürdistan topraklarını aşarak, Kerkük’ün Türk şehri olacağını nasıl düşünebilirler?

 

Batılı Devletlerin Tümü Kürdistan’ın Bağımsızlığı Referandumu Konusunda; İsveç’i ve İsrail’i Örnek Alsınlar. O zaman Demokrasileri İnandırıcı olur…

İsrail, bağımsızlık referandumunu desteklemekle kalmıyor, Kürdistan Devleti’nin kuruluşunu destekliyor. Bunu bakanlıklar ve başbakanlık seviyesinde açıkladı.

İsveç’te hükümet partisi ve liberal parti, Kürtlerin kendi kaderlerini kendi iradeleriyle tespit etme konusunda, demokrat olmanın örneğini sunuyor. Onların dediklerine bakalım.

İsveç'te iktidarda olan Sosyal Demokrat Partisi Kürdistan’ın bağımsızlık referandumuna desteğini sundu.

Sosyal Demokrat Partisi parlamenteri Anders Österberg, Kürdistan'ın bağımsızlık isteğine saygı duyduklarını ifade ederek, bağımsızlık referandumuna destek verdiklerini söyledi.

Österberg şöyle konuştu: 

"Kürdistan’ın bağımsızlık referandumuna destek veriyoruz. Bağımsızlık referandumu Kürdistan halkının yasal hakkıdır. Uluslararası toplum Kürdistan halkının isteklerine saygı duymalı” 

                                             *****

İsveç Liberal Halk Partisi parlamenteri Fredrik Malm, İsveç’in, Kürdistan’da yapılacak olan bağımsızlık referandumunu desteklemesi ve referandum sonuçlarını tanıması gerektiğini söyledi.

İsveç Parlamentosu’nda düzenlenen “Kürdistan’ın Bağımsızlık Referandumu” adlı panele katılan İsveç Liberal Halk Partisi parlamenteri Fredrik Malm şunları söyledi;

"Kürdistan’ın Bağımsızlık Referandumu” panelinin İsveç Parlamentosu’nda düzenlenmesinden dolayı çok mutluyuz. İsveç gibi özgürlükçü, demokrat ve insan haklarına saygı duyan bir ülke Kürdistan halkına karşı tavrını netleştirmeli. Kürdistan halkının kendi kaderini tayin edeceği 25 Eylül’de bağımsızlık referandumunu desteklemeli. Ümit ediyorum ki diğer bütün dünya ülkeleri de bağımsızlık referandumunu destekler ve sonuçlarını tanırlar. Çünkü bağımsızlık referandumu kararı Kürdistan halkının kararıdır ve Kürtlerin de diğer uluslar gibi kendi geleceğini belirleme hakkı vardır.”