Kürt Dağı’na Operasyon, PKK/PYD Tehdidine Son Vermek İçin Mi?

Kurd24

Türk devleti, Suriye’de iç savaş çıktıktan ve PKK/PYD, Suriye diktatörlüğünün desteğiyle kendi egemenlik alanını yarattıktan sonra, Türkye bu gelişmeyi: Kendi güvenliği ve birliği açısından tehdit gördü.

PKK/PYD, ne zamanki Rusya, İran, Suriye kontrolünden çıkıp ABD’nin kontrolüne geçti, o zaman PKK/PYD’nin aynı zamanda Suriye’nin birliği için tehdit olduğunu söylemeye başladı. İnsan, Türk devletinin emperyalist ve sömürgeci karakterini bilmezse, Suriye’nin kurtarıcı meleği diye göz yaşlarına boğulacak!!!
Belli bir dönemdir, “terör koridoru” oluşuyor diye PKK/PYD tehdit olarak görülüyor. Türkiye bu koridoru engelleme adına, Cerablus’a gidip yerleşti. Cerablus’tan sonra Menbic’e gitmek istedi. Rusya ve ABD istemeyince, askerleriyle orayı korumaya altına alınca, bir şey yapamadı.

Ondan sonra da Kürt Dağı’nın tehdit olduğunu yüksek sesle dilendirdi. Dilendirmekle de kalmadı, Kürt Dağı’nı PKK/PYD’den temizlemek için, hazırlıklar yaptı. Ama özellikle ABD’nin Türk ve Irak devleti sınırlarını kontrol altına almak için 30.000 kişilik ordu kuracağını açıklamakla, Kürt Dağı’na operasyon (aslında işgal) için sınıra büyük yığınaklar yaptı. Bunun için İran ve Rusya’nın onayını almak için büyük çaba gösteriyor.

Türk devleti’nin Kürt Dağı’na yapmak istediği operasyon/işgal hareketini anlamak ve olayı yerli yerine koymak için bazı temel gerçekler üzerinden okuma yapmak gerekir.

TÜRK DEVLETİ İÇİN ASIL TEHDİT PKK/PYD DEĞİL, KÜRTLERDİR…

Öncelikle açığa çıkması gereken sorun, Türk devleti PKK’PYD’yi mi, yoksa Kürtleri mi tehdit görüyor? Bu soruyu yanıtlamak gerekir.

PKK’nin bir Türk devleti projesi olduğu çoktan açığa çıkmış durumda. Bu devlet projesinin amacı: Kürt ulusal kurtuluş hareketini içerden çökertmek, Kürtleri bağımsız devlet amacından uzaklaştırmak, Kürdistan milli mücadelesinin toplumsal dinamiklerini yok etmek, örgütlerini tasfiye etmekti.

Ama bu proje, bir dönem sonra Suriye, Irak, İran’ın eline geçti. Yine asıl amacı o devletlerdeki Kürtlere karşı kullanmak olmak üzere, Türk devleti’ne karşı da kullanılmaya başlandı. O zaman Türk devleti çığırtkanlık yapmaya başladı. Çıkarları elverdiği için 15 yıl sessiz kalmasına rağmen, Suriye’nin Öcalan’ı ülkesinden çıkartmasını istedi.

Ama Türk devleti için, Kürtlerin tehdit olduğu tarihi gelişmeler ve tecrübelerle; uzak ve yakın tarihte Kürdistan ulusal hareketine olan davranışıyla ortadadır. 11 Mart 1970 yılında, Diktatör Saddam’a Kürtlerle otonomi antlaşması yapma dediğinde; 1975’te Kürdistan otonomisinin yıkılmasına yol açan Cezayir Antlaşmasını onayladığında; 25 Eylül 2017’de Kürdistan referandumunda sonra Kürdistan Federe Bölgesi yönetimi ile olan stratejik ortaklığına son verip, Irak’a destek verip Kerkük işgal edildiğinde; PKK/PYD tehdidi mi vardı?
PKK/PYD, Suriye’nin parçalanmasından yana değil. Kürdistan devleti’ni savunmuyor. Bundan dolayı da bağımsız Kürdistan devletini savunan Kürtlere düşmanlık ediyor ve saldırıyor. Bu nedenle, Suriye’nin birliği için tehdit oluşturmuyor.

Ayrıca Suriye rejimi kendi isteğiyle, Kürt muhalefetini bastırmak için, iç savaşın belli bir aşamasında PKK/PYD ile ortak yönetim kararı aldı. PYD’yi de silahlandırdı. PYD, Kürdistan’da ve genel planda rejime karşı tehdit değil, Kürt milli muhalefetine ve Kürdistan örgütlerine tehdit haline geldi. Gözaltılar, tutuklamalar, öldürmeler, işkenceler, siyasi ve örgütsel çalışmaların yasaklanması onların eliyle gerçekleşti.

Bu konumda olan bir örgüt, nasıl olur da Türk devleti için ulusal güvenlik tehdidi olur? PYD tehditse, asıl tehdit olan vasidir, Suriye’dir.
Ayrıca çok açık ki, PKK/PYD Kürtler için tehdit olmaktan öteye bir tehlikedir. Türk devleti için bir tehdit olmayacağı, Türk devletinin savaş gücü, olanakları hesaba katılırsa ortaya çıkar.

KÜRTLERİN DE TASVİP ETMEDİĞİ PKK/PYD’NİN PROVAKASYONLARI VE HAREKET TARZI KÜRTLER İÇİN BİR YIKIMA NEDEN OLMAMALIDIR…

Kürtlerin her parçadaki ve özellikle de Suriye’deki hassas durumdan dolayı, durumu hassas olan Kürdistan’ın Batısında, PKK/PYD’nin taciz ateşleriyle Türk devletini taciz etmesi, silahlı militan eğiterek Türk devletine karşı eylem yapmaya göndermesi, PKK’nın Türkiye teşkilatına silah göndermesi; alenen bir provokasyondur.
PKK/PYD bu provokasyondan vazgeçmelidir.

TÜRK DEVLETİ ASIL KÜRTLERDEN KURTULMAK İSTİYOR…

Bu pencereden bakıldığı zaman, Türk devleti’nin PKK/PYD’den ziyade Kürtlerden kurtulmak istediği açığa çıkıyor. Çünkü Suriye’de Kürtlerin federe bir bölge haline gelmesini ya da bağımsız devlet olmasını kendisi için tehdit görüyor. Bunu da PYD değil, PYD dışındaki Kürdistan örgütleri istiyor ve bunun için mücadele ediyorlar.
Türk devletinin resmi ve ırkçı ideolojisi, devletin kuruluşundan sonra: Kürtleri yok, düşman, tehdit olarak görmüştür. Kürdistan’ın diğer parçalarındaki ulusal hareketlerin gelişimini, Kürt egemenlik oluşumlarını kendisi için tehlike olarak tanımlamıştır. Bundan dolayı da Kürtleri ve onların egemenlik alanlarını yok etmek için her türlü insanlık dışı uygulamaya başvurmuştur.

Bu da sorunun hiç de PKK/PYD olmadığını, Kürtler olduğunu gösteriyor.

PKK/PYD AFRİN’DE TEHDİT DE, BAAS İLE BİRLİKTE EGEMEN OLDUĞU ALANLAR NİYE TEHDİT DEĞİL?

Türk devletinin, PKK/PYD’nin Kürt Dağı (Afrin)’de egemen olmasından dolayı Türkiye için ulusal güvenlik tehdidi olduğunu ve gerekçesini geçerli kılacak verileri dünyaya ve kamuoyuna gösterilmesi gerekir.

Oysa Türk devleti günlerdir bu ulusal güvenlik tehdidinden bahsetmesine rağmen, kamuoyuna ve dünyaya gösterdiği somut ve anlaşılır bilgiler, belgeler, olaylar, gelişmeler yok.
Buna rağmen bir devlet kendi halklarını nasıl maceraya sürükler? Yaptığı operasyonun yaratacağı tahribatları, toplumsal yıkımı, çatışmaları geliştirme özelliğini nasıl görmezlikten gelir?

Sormak gerekiyor: “PKK/PYD Kürt Dağı’nda tehditse, Baas rejimi ile birlikte yönettiği alanlar da Türk devleti için ulusal güvenlik tehdidi mi?”
Bu durumda Suriye’ye karşı da savaş açılacak mı?

KÜRT DAĞI (AFRİN)’E YAPILAN SIRADAN BİR OPERASYON DEĞİLDİR. İŞGAL HAREKETİDİR. VATAN SAVUNMASI KAÇINILMAZDIR…

Türk devleti’nin yaptığı açıklamalar, uzmanları eliyle kamuoyuyla paylaştığı planlara bakılırsa; ayrıca daha önce ifade ettiğim gibi Türk devleti’nin Kürtleri düşman görme, Kürtlerle ilgili her olumlu gelişmeyi engelleme tabiatından dolayı, Kürt Dağı (Afrin)’da yapılacak bir operasyon değil, bir işgaldir.

Türk devleti’nin Afrin’i işgal etmesi, uluslararası hukuka aykırıdır. Kürt milletine bir saldırıdır. Emperyalist ve sömürgeci bir saldırıdır. Kabul edilemez bir durumdur.
Türk devleti’nin bu işgal hareketine karşı, bütün Kürtlerin Afrin’e sahip çıkması bir vatan savunması görevidir.

Bu da operasyonun hedefinin sadece PKK/PYD olmadığını, Kürtler olduğunu gösteriyor.

Bundan dolayı da, dünyadaki tüm Kürtler, Kürdistan’ın dört parçasındaki Kürtler, Kürdistan örgüt ve partileri, yurtseverleri, aydınları, siyasetçileri bu operasyon karşı durmak gibi bir görevle karşı karşıyalar.

Türk devleti’ni işgalci ve sömürgeci niteliğinden dolayı, mücadele hedefine koymaları da oldukça doğaldır. O zaman ortada bir meşru BİR DURUM VAR. Uluslaraası hukuka uygun bir davranış var. Çünkü Kürtlerin kendi vatanını koruması söz konusudur.

KÜRT DAĞI’NA OPERASYON AYNI ZAMANDA SURİYE’YE KARŞI BİR OPERASYONDUR…

Afrin, Kürdistan’ın tabiatı çok şirin, toprağı bereketli ve verimli, dağlık şehirlerinden biridir. Zeytin ve zeytinyağı ile ünlü bir yerdir. Onlarca zeytinyağı fabrikasının olduğu bir Kürt kentidir. Halep’e oldukça yakın bir şehirdir. Kürdistan’ın Batısı ile doğrudan bağlantılı değildir. Yurt içinde ve yurt dışında okuyan çok kaliteli ve sayısı yüksek eğitimli insanı olan aydın bir kenttir.

Ünlü yazarların ve Kürt dava adamlarının olduğu bir mekândır.
Dr. Nuri Dersim’i bağrında saklayan bir şehirdir.

Ben, 1980’lerden sonra birkaç kere Afrin’i görme şansını buldum. Ben Afrin’i tanıdığım zaman, şehir merkezinin nüfusu 10.000’den az olan bir Kürt şehriydi. Çok az sayıda Arab’ın ve Türkmen’in yaşadığı bir şehirdi. Suriye’deki iç savaş sonrası aldığı göç nedeniyle nüfusu, 450.000’e yükselmiş durumda. Bu oldukça şaşırtıcı bir sayıdır. Arapların da yoğunlukla yerleştikleri bir şehir haline gelmiş durumda.

Bu bağlamda da, gelecek günlerde çok sorun yaşamaya aday bir Kürt şehri olduğunu defalarca da yazım.
Şimdilerde de Türk devleti’nin işgal tehdidi altındadır.

Afrin, aynı zamanda Suriye devleti’nin egemenlik alanı içindedir.
Türk devleti’nin operasyonu aynı zamanda Suriye egemenliğine bir saldırıdır. Bundan dolayı da Türk devleti’nin operasyon ve işgaline izin vermemelidir. Karşı durmalıdır.

KÜRT DAĞINA OPERASYON RUSYA’YA VE İRAN’A KARŞI BİR OPERASYONDUR…

Suriye’de, Esat’ın hamisi, üst egemenliği elinde tutan Rusya ve İran’dır. Bu nedenle, Kürt Kenti, Afrin aynı zamanda Rusya ve İran’ın egemenliği ve koruması altında olan bir kenttir.
Rusya ve İran’ın da Türk devleti’nin Afrin’deki operasyonuna karşı çıkmalıdır. Ama ne yazık ki, şimdiye ve büyük devlet olmalarına yakışır bir tutum içinde olmadılar. Tersine Türk devleti ile kendi dar devlet çıkarları açısından bir pazarlık içinde oldukları görülmektedir.

KÜRT DAĞINA OPERASYON, SURİYE’NİN BİRLİĞİNİ SAĞLAMAZ VE SURİYE’DE ÇÖZÜMÜ GETİRMEZ…

Türk devleti’nin Afrin’e operasyonu, Suriye’de çözüme hizmet etmeyeceği ve Suriye’nin birliğini sağlamayacağı gibi, sorunu daha karmaşık hale getirir.
Oysa Türk devleti’nin amaçlarından birinin de, bu operasyonun Suriye’deki çözüme ve Suriye’nin birliğine hizmet edeceğidir.

Gerçeğini bu olmadığı, Türkiye’nin Suriye’de egemenlik alanını genişletmek amacını taşıdığı, çözüm sürecinden masada pazarlık gücünü artırmak istediği, Suriye’de federal demokratik parlamenter bir sisteminin önünü almak istediği açıkça bugüne kadar sürdürdüğü politikalarından anlaşılmaktadır.

KÜRT DAĞI’NA OPERASYON, KÜRDİSTAN MESELESİNİ ÇÖZMEZ, DAHA KARMAŞIK HALE GETİRİR…

Kürdistan meselesi bölgesel ve uluslar arası bir sorundur. Bölünmüş bir ülke ve millet sorunudur. Kürt milleti de, dünyada devlet sahibi olmayan, milli, toplumsal, kültürel tüm haklarından mahrum TEK bir millettir.

Kürt milleti, kendi milli haklarına kavuşmak, devletini kurmak için asırlardır mücadele ediyor. Bulunduğumuz aşamada da bu kararlılığını ve mücadelesini devam ettiriyor.
Kürdistan meselesinin çözülmesi, sömürgeci devletlerin geleneksel, ırkçı, sömürgeci politikalarından vazgeçmeleri, Kürt milletinin haklarına saygı duymasıyla olanaklıdır.
Türk devleti’nin Afrin’e operasyonu ve işgal plânı, eski, geleneksel sömürgeci, Kürtleri yok sayan, yok etmek isteyen politikasının günümüzdeki açıkça dışa vurumudur.

Bu nedenle, operasyon Kürdistan meselesinin çözümüne hizmet etmekten öteye, daha fazla karmaşık hale getirecektir. Bundan kendilerinin de zarar göreceğini bilmesi gerekir.

KÜRT DAĞI’NA OPERASYON BARIŞ GETİRMEZ. TERSİNE DAHA BÜYÜK ÇATIŞMALARA ZEMİN HAZIRLAR…

Açıklamalara ve sözlere bakılırsa: Suriye Baas Diktatörlüğünün bile sorunların çözümden yana olduğu, çatışmaların durmasını istediği,, barışın gelmesinden yana olduğunu görürsünüz.

Suriye, ayrıca kaos ve belirsizlikten yana olmadığını da ifade ediyor.

Suriye’de müdahil konumda olan ve vekâlet savaşı sürdüren ülkeler, ABD, Rusya, İran, Türkiye’de aynı iddiayı dillendiriyorlar. Bunun için Suriye’de olduklarını ifade etmeyi de ihmal etmiyorlar.

Oysa gerçek, bunun tersi. Her devlet, başta rejim, kendi devlet çıkarları için çözümsüzlüğü direnleştiriyor, kaosu ve çatışmaları artırıyorlar.
Türk devleti’nin Afrin Operasyonu da bu tehlikeli ve insanlık dışı konseptin bir devamıdır.

Bundan dolayı da, barışı sağlayacak, çatışmayı durduracak, Suriye’nin birliği için bir hareket değildir.

Bu operasyon, çatışmaları genişletecek ve derinleştirecek. Kaos ve krizi artıracaktır.

ABD, SURİYE’DE VE KÜRDİSTAN’IN BATISINDA NE YAPTIĞINI BİLMEZ KONUMDA…

ABD’nin Suriye’de daha öncede yazdığım gibi kafası karışık. Ne yaptığını da bilmiyor. Suriye için bir çözüm projesi de yok. Sadece askeri hareketlerle, bazı çıkarsamaların yapılmasını sağlıyor.

Türk devleti’nin bindirmesi üzerine, sınır gücünü oluşturmaktan vazgeçtiğini, Türkiye’nin kendisi için önemli bir müttefik olduğunu, PKK terörüne karşı da birlikte çalışacaklarını resmen açıkladı.

Orada da kalmadı, Afrin’in kendisini ilgilendirmediğini net bir şekilde ifade etti. Türk devleti’ne, “Kürt Dağı’na operasyon yapabilirsin. Bizim bir müdahalemiz söz konusu olmaz. Bizim mahallemiz değil” dedi

Bu kafa karışıklığının bir sonucu olarak, bu arada Türkiye’ye “Afrin konusunda adım atmazsanız iyi olur” dediler.
Kerkük’ün işgalinde Kürtleri satışa getiren davranışının üzerinden uzun zaman geçmeden; sırtına binerek kendisine Suriye’de alan açtığı PKK/PYD’yi doğrudan, Kürtleri dolaylı satışa getirdi.

Ayrıca, Baas Diktatörlüğünü yıkmak için doğrudan bir strateji ve proje sahibi değil.

Suriye’de sorunun çözümü için bir siyasi ve toplumsal proje önermesi yok. Oysa Rusya, federal sistemi öneriyor.

Kürtler için devlet kurmuyor. Eğer böyle bir niyeti ve plânı varsa, bağımsızlık referandumundan sonra kapıya gelip gelen dayanan Kürdistan devleti’nin kuruluşunu neden desteklemedi?

Üstelik de Kürdistan’ın Güneyindeki iktidar ve iktidar güçleri, partiler ve liderler, yapısal olarak da Marksist-Lenist değil; seküler, liberal, muhafazakâr ve demokrat. Ayrıca zenginliğinden dolayı ABD’ye yük olmayacak bir Kürdistan parçası. Barzani gibi güvenilir, tarihi, toplumsal bir lidere sahipti. ABD’nin siyasi karakteri ile de bir örtüşme içindeler. On yıllardır da müttefikler.

Kürdistan’ın Güneyinde devlet kuruluşuna destek olmayan ABD, Kürdistan’ın Batısında tek bir şehir için hiçbir zaman devlet kurmayı düşünmez.

Tek başına PKK/PYD için bir egemenlik alanı yaratmak istiyorsa, bu Kürtlerin kendileri için büyük tehlike.

ABD, Suriye’de kendisi için üs kuruyor ve PKK/PYD’yi paralı asker haline getirmek istiyorsa, bu da olumsuz ve Kürtlerin aleyhine, Kürtleri parçalayıcı bir eylemdir.

Büyük Ortadoğu Projesini canlandırmak istiyorsa, o zaman Kürdistan devletinin kuruluşuna destek olmalıydı. Kerkük’ün işgaline izin vermemeliydi.

SONUÇ YERİNE…

Suriye ve Kürdistan’ın Batısındaki gelişmeler, özellikle de Türk devleti’nin Afrin Operasyonuna ilişkin uluslar arası güçlerin tutumu, Kürtlerim maceraya atılmamasını, kendi göbeğini kendisinin kesmesine alışması, uluslar arası desteği büyütmemesi gerektiğini açığa çıkardı.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.