Başkan Barzani’nin Görevi Bırakması/Batının İki Yüzlülüğü/Kerkük’ün Yeni Statüsü

Kurd24

Kürdistan’ın Güneyinde, bu yılın (2017) Haziran ayından bu yana ve özellikle de son bir ayda çok hayati, önemli, şaşırtıcı, ezber bozucu; sevindirici, üzücü gelişmeler ve değişimler var.

Bu gelişmelerin yeniden tanımlanması, gelişmeleri ve değişimleri anlamaya yardımcı olacaktır.

Kürdistan bağımsızlık referandumu ile uzun zamandır yapılan uluslararası ve yerel plandaki kapsamlı çalışmalar, 7 Haziran’da karara bağlandı. Kürdistan Federe Devleti’nin iki kurucu iradesi parti (KDP ve YNK), 7 Haziran’da bağımsızlık referandumunun yapılmasına karar verdi. Goran ve İslami Komele Örgütü dışındaki tüm siyasi partiler, bağımsızlık referandumu kararını onayladılar ve desteklediler.

Bu bağımsızlık referandumu kararı, bütün dünya Kürtleri tarafından sevinçle karşılandı, desteklendi, bunun için kitlesel destekleme eylemleri yapıldı.

Referandumdan önce sömürgeci dört devlet şiddetle referanduma karşı olduğunu açıkladı. Türkiye dışında, diğer sömürgeci devletlerden beklenilen tavır buydu. Bu aşamada asıl can sıkıcı olan, ABD ve müttefiklerinin referandumda sona yaklaşırken, erteleme talebinde bulunması. Bunun bağımsızlık referandumu karşıtlarına cesaret vermesi. Ertelemeye karşı Kürdistan’ın önerilerinin kabul edilmemesiydi.

Bağımsızlık referandumundan bir gün önce, GORAN ve İslami Komele örgütlerinin, kendi tabanlarını kontrol edemeyeceğini görerek referandumu desteklemeye karar vermesi, dünya Kürtleri arasında daha yüksek bir sevince yol açtı. Çünkü Kürdistan’ın Güneyinde böylece Kürtlerin ve Kürdistanlıların birliği sağlanmış oluyordu.

Bu gelişme, sömürgeci devletleri daha fazla ürküttü ve korkuttu. Bağımsızlık referandumunu engellemek için askeri saldırı düşündükleri halde, buna cesaret edemediler.

Kürdistanlılar, 25 Eylül’de sandık başına giderek, demokrasinin doğrudan temsil mekanizması olan referandumla kendi devletlerini kurmaya karar verdi. Bu karar, dünya Kürtleri ve Kürdistanlıları olağanüstü sevince boğdu. Kürdistanlıların ve yöneticilerinin itibarını artırdı. Özellikle Kürdistan Başkanı Mesut Barzani’nin milli liderliğini netleştirdi.

Ama ne yazık ki, Kürtler ve Kürdistanlılar, devletlerini ilan etmeden, 16 Eylül 2017 günü Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin içindeki Talabani’nin oğlu ve yeğenlerinin de içinde olduğu bir grubun ihaneti sonucu Kerkük işgal edildi. Kürtler ve Kürdistanlıların şoke oldular, sevinçleri kursaklarında kaldı, üzüntüye gark oldular. O günden sonra, bir olumsuz gelişme bir diğerini izledi. Bu süreç, halen gündemdedir. Yürekler ağızda gelişmeler izleniyor ve yorumlanıyor.

Ama bu arada daha önemli bir gelişme oldu. Bu gelişme de, Kürdistan Başkanı Mesut Barzani’nin süresi dolduğundan, başkanlık görevini bırakacağı açıklaması oldu. Aslından bu beklenilen bir gelişme olmasına rağmen, içinden geçilen sürecin hassasiyeti, duygusallığı, şoku, üzüntüsü için de olağanüstü bir gelişme olarak Kürtlerin gündemine oturdu. Kürdistan Başkanı’nın görevini bırakmasına karşı, gözyaşları sel oldu. Ezberler tümden bozuldu. Kürdistanlılar daha farklı bir şaşkınlık ve şok geçirdi. Kürdistan Başkanının görevini bırakmaması için kitlesel talepler yükseldi.

Kürdistan Milli Liderinin Başkanlık Görevini Bırakmasının Anlamı Büyüktür…

Kürdistan lideri Mesut Barzani’nin Kürdistan başkanlık görevini bırakması, duygusallıktan uzak, birçok parametre, Kürt ulusal çıkarları parametresi göz önüne alınarak değerlendirilmeli ve anlamlandırılmalıdır.

Birinci parametre: Kürdistan Milli Lideri Mesut Barzani, Kürdistan Başkanı olduğu için lider değildir. Doğal, tarihi, toplumsal liderdir. Liderliği, Onun mücadelesinin, tarihsel milli kararlılığının, milli savaşçılığının, Peşmergeliğinin bir ürünü ve sonucudur. 

Onun doğal, tarihi, toplumsal liderliği, onu Kürdistan başkanlığına taşıdı. Kürdistan Başkanı Mesut Barzani’nin başkanlıktan çekilmesi, onun doğal, tarihi, toplumsal liderliğine son veremez.

İkinci parametre: Kürdistan Milli Lideri Mesut Barzani’nin Kürdistan başkanlığından çekilmesi, hukuki olağan bir olaydır. Başkanlık süresi 1 Kasım 2017 tarihinde sona eriyordu. Meclis istemesine rağmen, demokrasi ve hukuk açısından doğru bulmadığı için başkanlık süresinin uzamasını istemedi. Çünkü daha önceki tarihlerde Kürdistan Milli Lideri Mesut Barzani’nin başkanlık süresi iki sefer uzatılmıştı. Bundan da çok hoşnut olmadığı bilinmektedir. Ama Kürdistan’daki olağanüstü koşullardan dolayı, IŞİD’in saldırı ve işgaline karşı verilen mücadeleden dolayı, başkanlık süresinin uzatılmasını kabul etmişti.

Üçüncü parametre: Kürdistan Milli Lideri Mesut Barzani, bağımsızlık referandumu öncesi ve sonrasında, başkanlık süresinin uzatılmasını değil, başkanlık seçiminin yapılması için çaba gösteriyor, bunun için hazırlık yapıyordu. Bu nedenle de, 1 Aralık’ta genel ve başkanlık seçiminin yapılmasına karar verilmişti. Ama Kürdistan lideri, bağımsızlık referandumundan sonra, referandumda “evet” ya da “hayır” çıkması halinde, Kürdistan başkanlığı için aday olmayacağını açıkladı. Ayrıca eğer etki yapabilirse ailesinden birilerinin de Kürdistan başkanlığı için aday olmasını engelleyeceğini açıklamıştı.

Kürdistan Milli Lideri, Kürdistanlılara, tüm dünyaya, bölge halklarına verdiği bu sözü yerine getirdi. Bununla da bir kez daha ne kadar sözünün eri olduğunu, sözüne ve halkına ne kadar değer verdiğini ortaya koymuş oldu.

Bu davranışı, halkını da sevdiğinin ve demokrat olduğunun da bir göstergesidir. Çünkü Kürdistanlılara demokrasiyi, insanca bir düzeni layık gördüğünü, davranışıyla ifade etti.

Dördüncü parametre: Kürdistan Milli Lideri Kürdistan Başkanlığından çekilmesiyle, toplumsal demokratlık karakterini ortaya koydu. Kürdistan’da çoğulcu, katılımcı, parlamenter, modern bir sistemden yana olduğunu; bu sistemin kurumlaşması ve demokrasinin içselleşmesi için bir çaba içinde olduğunu dünyaya ve Kürdistanlılara gösterdi.

Koltuk sevdalısı olmadığının da bir göstergesidir.

Beşinci parametre: Kürdistan Milli Lideri, bir anlamda bürokratik bir mekanizma olan Başkanlıkta, daha aktif olamama konumundaydı. Başkanlıktan çekilmesi milli mücadeleyi bırakması anlamında değildir. Milli mücadeleyi daha ileri bir düzeyde ve kapsamda sürdürmesinin delilidir. Bundan dolayı da, Kürdistanlılara, dünya ve bölge halklarına yaptığı açıklamada Peşmerge olarak mücadele edeceğinin altını çizdi.

Kürdistan Milli Lideri Mesut Barzani, Peeşmergelikten gelen ve Peşmergeliğe dönen bir dava adamı, doğal, toplumsal, tarihi bir liderdir.

Kürdistan Milli Lideri Mesut Barzani, dünyanın önemli liderlerinden biri olduğu için, onun başkanlıktan çekilmesinin, dünya ve bölge siyasi analistlerinin/yorumcularının değerlendirmesinin dışında kalması olanaklı değildi.

Dünya ve bölge analistleri/yorumcuları, Kürdistan Lideri Mesut Barzani’nin başkanlıktan çekilmesini, 1975 sonrasına olan mücadelesine atıf yaparak; Kürdistan Devleti’ni kurmada daha “ısrarlı”, “kararlı”, “mücadeleci”, “çıtayı yükselten” olacağını yazdılar.

Kürdistan Milli Liderinin, dünya, bölge, Kürdistan kamuoyuna yaptığı açıklama da, “pêşmergeliğe geri dönüyorum. Kürdistan Davasına ve milletime pêşmerge olarak hizmet edeceğim” sözlerini de böyle anlamak gerekir.

Ben de bu görüşteyim. Kürdistan Mili Lideri Mesut Barzani’nin başkanlıktan çekilmesinden sonra yazdığım yazılarda da bu konuyu başka kavramlarla tanımladım.

Altıncı parametre: Kürdistan Milli Lideri Mesut Barzani, Şeyh Ubeydullah Nehri’nin, amcası Şeyh Abdulselam’ın, Şeyh Sait’in, Cıbranlı Halit Beyin, Şeyh Mahmut Berzenci’nin, amcası Şeyh Ahmetin, Kürdistan Milli Lideri babası Mustafa Barzani’nin, İhsan Nuri Paşa’nın, Seyit Rıza’nın ve Kadı Muhamed’in öğrencisidir. İsmi geçen Kürdistan milli liderlerinin, Kürdistan milli devletini kurma mücadelesinin, geleneğinin ve kültürünün bir temsilcisidir.

Kürdistan Milli Lideri bu amacı gerçekleştirmeyene kadar mücadeleden vazgeçmeyeceği, onun mücadele karakteri, tarihi kişiliğiyle ispatlanmış tutum ve davranıştır.

Kürdistan Milli Liderinin Başkanlıktan Çekilmesi ve Batı’nın İki Yüzlülüğü…

Kürdistan Milli Lideri Mesut Barzani, başkanlıktan çekildikten sonra, ABD ve İngiltere’nin siyasi ve askeri sorumluları; Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Kürdistan Milli Liderine övgüler dizmeye başladılar. Onu, “demokrat ve tarihi bir lider”; “dünya barışına katkı sağlayan lider”; “dünyanın başına bela olan IŞİD’e karşı mücadelede olağanüstü fedakârlık gösteren lider”; “kendi milletini ve ülkesini seven lider” olarak tanımladılar.

Oysa aynı devletler, Kürdistanlılara, Kürt milletine, Kürdistan liderine kısa bir süre önce ihanet etmişlerdi. Kürdistan Devleti’nin yıkımı, Kerkük’ün ve Kürdistan’ın topraklarının işgali için İran ve Irak barbar sömürgecilerine, Haşdi Şabi teröristlerine yardım etmişlerdi.

Bu tutum ve politikalarıyla, Anglo-Sakson ve AB demokrasinin iflasının altına da imzalarını atmışlardı.

“Devlet çıkarları” denilen emperyalist ve sömürgeci lanetli şeyin peşinde gitmişlerdi. Bunun sonucu olarak, demokrasiyi, hukuku, bireysel ve kolektif hak özgürlükleri, milletlerin devlet kurma hakkını hiçe saymışlardı ve ayaklar altına alnışlardı.

Bunu, Batı’nın ikiyüzlü tutumu ve politikası olarak not etmekten başka yapılacak bir şey yoktur.

Kürtlerin ve Kürdistan Milli Lideri Mesut Barzani’nin Dostu Samimi Yabancılar da var…

Kürdistan Milli Lideri Mesut Barzani’nin Kürdistan başkanlığını bırakmasından sonra, ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve diğer birçok Batı Devletlerinde, birçok siyasetçi, yorumcu, analist, yazar, senatör, milletvekili de değerlendirmeler yaptılar, destekleme mesajları verdiler.

Onların devletlerinin resmi politikalarının bu konudaki ikiyüzlü tutum ve politikalarına rağmen, Onların açıklamaları, değerlendirmeleri, desteklemeleri samimi ve dostçaydı.

Bu gerçeği de görmek ve atlamamak gerekir.

Kerkük’ün Yeni Statüsü: İşgal Statüsüdür…

Kürdistan Milli Lideri Mustafa Barzani, “Kerkük, Kürdistan’ın kalbidir. Kürdistan Kerkük’tür, Kerkük de Kürdistan’dır” diye tanımladı. Bu tanımlama,  çok anlamlı, çok gerçekçi, çok derinlikli, tarihi ve Kerkük’ün sosyo-ekonomik, sosyo-stratejik, sosyo-politik konumuyla da tam anlamıyla örtüşme gösteren bir tanımlanmaydı.

Bu tanımlanma, bütün Kürdistanlılar, Kürtler, Kürdistan partileri, Kürdistan liderleri tarafından da benimsenen bir tanımlama oldu. Bundan dolayı, Kerkük meselesine kıskançlıkla sarılma oldu. Kerkük’ün özgürleşmesi ve bağımsızlaşması, Kürdistan’a bağlanması, çetin mücadelelere ve savaşlara yol açtı.

11 Mart 1970 tarihinde yapılan Kürdistan Otonomisi Antlaşmasında, Kerkük’ün statüsünün plebisitle tayin edilmesine karar verilmiş, önemli bir antlaşma maddesi olarak not edilmişti. Baas Diktatörlüğü, plebisitle Kerkük’ün Kürdistan’a bağlanacağını bildiği için, plebisiti engellemek için komplolar ve suikastlar düzenledi. Kürdistan Milli Lideri Mustafa Barzani’yi birkaç kere öldürme teşebbüsünde bulundu. Başarılı olamadı. Ama sonuçta, 1974 yılında Kürdistan Otonomisine karşı kapsamlı bir askeri saldırıya geçti. Kürdistan silahlı güçleri, bu saldırıya karşı başarılı bir savaş yürüttüler. Irak askeri güçleri, Kürdistan’ı işgal edemedi. Bu durum ve savaş, 1 yıl devam etti. Ne zaman ki, İran ve ABD ihanet yaptı, Kürdistan yeniden işgal edildi.

ABD ve müttefiklerinin 2003 yılında Baas Diktatörlüğünü yıkmasından sonra, Irak’ta Araplar ve Kürtler tarafından yeni bir anayasa yapıldı. Anayasa referanduma sunuldu ve kabul edildi. Yeni anayasayla, Irak’ın Federal Devlet ve Kürdistan’ın Federe Devlet olarak yapılanması benimsendi.

Irak için yeni anayasa yapılırken, Kerkük konusu önemine binaen yeniden tartışmaların merkezine oturdu. Stratejik bir sorun olma özelliğini hemen dışa vurdu. Yapılan tartışmalar sonucunda, Anayasa’nın 140. Maddesinde Kerkük ve diğer tartışmalı Kürdistan bölgelerinin statüsünün tayini için referandumun 2007 yılında yapılması hükme bağlandı.

Ne yazık ki, Maliki’nin mezhepçi ırkçı hükümeti, referandumun yapılmaması için büyük gayret gösterdi. Buna rağmen Kerkük ve diğer tartışmalı bölgeler IŞİD’ın saldırı ve işgal hareketinden sonra, fiilen Kürdistan silahlı güçleri Peşmergelerin eline geçti.

Bu aşamada, Kerkük için yeni bir statü belirlendi. Kerkük, fiilen Kürdistan’a bağlı olan, hukuken merkezi hükümete bağlı olan bir statü kazandı.

25 Eylül Bağımsızlık Referandumunun, Kerkük’ü ve diğer tartışmalı Kürdistan bölgelerini kapsaması, referandum sonucunun “evet” çıkması, özellikle Kerkük’te yüksek katılım ve yüksek oranda “evet” oylarının çıkması; Kerkük’ü ve diğer tartışmalı bölgeleri Kürdistan’a hukuken de bağladı. Çünkü Kürdistanlılar 25 Eylül’de kendi devletlerini kurmaya karar verdiler. Kerkük’ün de Kürdistan’a bağlı kalmasını onayladılar.

Böylece referandumla, Kerkük’ün anayasal, hukuksal, fiili statüsü değişti.

16 Eylül’de İran ve Irak’ın silahlı güçlerinin, Kürdistan’da büyük ihanet güçleriyle birleşerek Kerkük’e girmesi, anayasal bir hak değildir. Kerkük’ün işgal edilmesidir.

Bu bağlamda, Kerkük’ün yeni statüsü, işgal edilmiş şehir statüsüdür. Bunu sadece Kürtler, Kürdistanlılar değil, dünya hukukçuları, analistleri, yorumcuları, siyasetçileri, devletleri de böyle tanımlıyorlar.

Kürtler, Kürdistanlılar, Kürdistan partileri, Kürdistan Yönetimi bu yeni işgal statüsüne göre stratejilerini belirlemek durumundadırlar.

 

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.