Müslim’in Yakalanması

Kurd24

PYD’nin eski eş başkanı Salih Müslim, Türkiye’de iyi bilinen bir isim. Üniversite tahsilini İstanbul’da bitiren Müslim, 2013-2015 yılları arasında Türkiye’yi sıklıkla ziyaret ederdi. Devlet ile PKK arasında müzakerelere sahne olan bu zaman diliminde Müslim, PYD Eşbaşkanı olarak, kamuoyunun bilgisi dâhilinde Ankara ve İstanbul’a gelir, devletin güvenlik ve dış politikasını yürüten aktörlerle görüşmeler yapardı.

Çözüm sürecinin bitmesi bütün dengeleri değiştirdiği gibi Müslim’in konumunu da değiştirdi. Müslim’in ismi, Ankara’da 2016 yılında yapılan ve toplam 55 kişinin hayatını kaybettiği iki bombalı terör saldırısıyla ilgili olarak hazırlanan iddianamelerde “şüpheli” sıfatıyla yer aldı. Kısa bir vakit önce devlet katında ağırlanan Müslim, bu kez “Terörden Arananlar Listesi”ne kondu. İçişleri Bakanlığı, arananlar listesinde kırmızı kategoride yer verdiği Müslim’in yakalanması için 4 milyon TL ödül koydu.

Topyekûn mücadele

Türkiye’nin bu girişimleri bir netice verdi ve Müslim geçen hafta Çekya’nın başkenti Prag’da yakalandı. Bahse konu yakalanma, iki bağlamda ele alınabilir. İlk bağlam,  Türkiye’nin PKK ve PKK ile irtibatlı bütün yapılara yönelik topyekûn mücadele stratejisidir.  PYD ile alakalı Türkiye’nin ciddi bir müşkülatı var. Çünkü AB ve ABD, PKK’nin “terörist örgüt” olduğunu resmi düzeyde kabul ediyorlar. Ancak PYD için böyle bir durum yok. Aksine PYD, IŞİD ile yürüttüğü mücadeleden ötürü geniş bir sempati halesiyle kuşatılmış durumda. 

Oysa Türkiye, PYD ve PKK’yi “bir ve aynı” görüyor. Dolayısıyla PKK gibi PYD’nin de terörist örgüt sayılması gerektiğini bildiriyor. Eski ve yeni yöneticilerini terör listesine alarak PYD’nin de terör örgütü olarak tescil edilmesini sağlamaya çabalıyor. Suçluların iadesine dair gerek diğer ülkelerle yaptığı doğrudan anlaşmalara ve gerek diğer ülkelerle taraf olduğu ortak sözleşmelere atıfla PYD’yi de kıskaca almaya çalışıyor.

Müslim’in Çekya’da yakalanması Türkiye’nin bu stratejisinin bir ürün verdiği intibaını yarattı ve psikolojik bir rahatlama sağladı. Eğer Müslim’in tutuklanmasına ve Türkiye’ye iade edilmesine dair bir karar verilseydi, bu rahatlama bir üstünlüğe dönüşecekti. Ancak Çekya, Müslim’in bir süre tuttuktan sonra serbest bıraktı. Hükümetin sert tepkisine neden olan bu serbest bırakma Türkiye’de havayı tersine çevirdi ve kısa süreli rahatlamanın yerini sert bir rahatsızlık aldı.

Gözdağı

İkinci bağlam ise bölgesel gelişmelerdir. Bugün başta ABD ve Rusya olmak üzere bazı güçler bölgede PKK’ye bir rol biçiyorlar. Müslim’in yakalanması, PKK’nin kendisi için hazırlanılan role razı edilmesinin veya bu rolü kabule zorlanmasının bir parçası olarak düşünülebilir. Bir başka ifadeyle, Müslim üzerinden PKK’ye şu mesaj verilmek istenmiş olabilir: “Eğer arzu edilirse, hiçbir endişe duymadığınız ve beklemediğiniz bir anda, lider kadronuz derdest edilebilir.”

Kaldı ki PKK geçmişte de bunu yaşadı. En keskin örnek, şüphesiz, Öcalan’ın 20 yıldır yaşadığı Suriye’den apar topar çıkarılması ve adeta bir paket gibi Türkiye’ye teslim edilmesiydi. Müslim’in Prag’da alıkonulması, yeni bir gözdağı siyasetinin işaret fişeği olarak da okunabilir.

Vitrinde olmak

Meseleyi bu çerçeve de tartışmak gerekir, isimler bazında değil. Ama Türkiye’de PKK’ye dair meselelerde genellikle isimler ön plana çıkarılır ve onlara haddinden fazla bir önem atfedilir. Neredeyse her hadise onlarla bağlantılı bir şekilde anlaşılmak ve anlatılmak istenir. Sanki o isim bir biçimde devre dışı bırakılsa bütün sorunlar hal yoluna girecekmiş gibi bir atmosfer yaratılır.

Oysa PKK ve PKK evreni içerisinde yer alan bütün yapılanmalarda isimlerin pek bir önem taşımaz. Örgüt içi dengelere ve bölgesel konjonktüre bağlı olarak bazı kişiler belli yerlere getirilir. Bir süre orada kalmaları sağlanır, fakat gerek görüldüğünde o kişiler ya geri plana alınır ya da tasfiye edilir.  

Hülasa PKK’de Öcalan haricinde hiçbir ismin önemi yoktur. Öcalan’ın tartışılması söz konusu olamaz; onun adı her hâl ve şart altında muhafaza edilir, daimi olan bir tek odur. Ama onun dışındakiler, PKK içinde ne kadar önemli bir mevkii işgal ederse etsinler, geçicidirler; bir süre vitrinde kalabilirler ama ardından ya harcanır ya da bir kenara konulurlar.

Meşruiyet zemini

Müslim’in durumu da bundan farklı değil. Bir dönem ismi parlatıldı ama sonrasında yerini bir şekilde başkasına devretmek durumunda kaldı. Onun eş başkanlıktan ayrılması PYD’nin örgütlenmesinde, işleyişinde ve hedeflerinde ne bir fark oluşturdu ne de bir sorun. PYD için önemli olan kurumsal kimliğini korumak, devamlılığını sağlamak ve amaçlarına ulaşmaktır.

IŞİD ile yürütülen mücadele PYD’ye iki tür avantaj sağladı: Bir, IŞİD’den alınan topraklar üzerinde hâkimiyet kurarak alanını genişletti. Ve iki, IŞİD’e karşı verdiği savaştan ötürü PYD geniş bir meşruiyet edindi. Bu meşruiyet ona diplomatik, siyasi ve askeri işbirlikleri kurma, Batı medyasından ve toplumundan güçlü bir destek alma imkânı veriyor.

Dolayısıyla PYD için hayati değer taşıyan husus, bu meşruiyeti korumak ve tahkim etmektir. Üzerinde oturduğu meşruiyet zeminine halel gelmedikçe isimlerin gelip geçmesi ya da başlarına bir iş gelmesi, PYD için sorun teşkil etmez.  

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.