Afrin Operasyonu (2): ABD

Kurd24

Suriye’nin yeniden biçimlenmesinde Rusya ve ABD arasında amansız bir yarış var. Her iki ülke de –vekilleri ile birlikte- yeni Suriye’ye daha fazla damga vurmak için hem savaş meydanında hem de diplomasi masasında yoğun bir mücadele içindeler. ABD, Cenevre’de başlayan ve Viyana’da devam eden görüşmelerle nüfuzunu artırma arayışında. Buna mukabil Rusya ise Türkiye ve İran’la birlikte kotardığı Astana Süreci ile Suriye’ye kendi rengini verme çabasında.

Rusya’nın Suriye’ye dair bakışı üç aşağı beş yukarı belli. Carnigie Vakfı’nın Rusya Direktörü Dmitri Trenin, Rusya’nın Suriye’de üç önceliğinin olduğunu belirtiyor: Birincisi, Suriye devletinin toprak bütünlüğünü koruması ve yeniden bir araya getirilmesidir. İkincisi, farklı etnik, dini ve siyasi gruplar arasında dengeye dayalı merkezi otoritenin kurulmasıdır. Üçüncüsü de, Suriye’de oluşacak olan yönetimin Rusya’nın Suriye’deki askeri ve siyasi varlığına düşman olmamasıdır. (Habertürk, 29.01.2018)

Rusya’nın Suriye’ye dair bu planlamasında Türkiye’nin desteği hayati derecede önem taşıyor. Zira Rusya’nın Astana Süreci’nde yol alabilmesi, Türkiye’nin oradaki varlığına bağlı. Sürecin üç ortağından ikisi -Rusya ve İran- mutlak olarak Esed yönetimin yanında yer alıyor. Sadece rejim destekçilerine ev sahipliği yapan bir süreçten bir netice çıkmazdı. Çözüm adına ilerleme sağlanması için muhaliflerin arkasında duran ve onların hedeflerini gözeten bir güç olarak Türkiye’nin de işe dâhil olması gerekiyordu. Türkiye’nin Astana’daki mevcudiyeti sürecin gerek meşruiyetini gerek sonuç alma ihtimalini de büyüten bir işlev gördü.

Rusya’nın kazanımları

Afrin için Türkiye’ye onay vermek, bu çerçevede, Rusya’ya üç önemli avantaj sağladı: Bir, SDG’ye desteğinin koşullu olup oyunu ancak kendi belirlediği hudutlarda oynarsa arkasında duracağını gösterdi ve Şam’la daha yakın ilişki kurması gerektiğini hatırlattı.

İki, Türkiye’nin Astana’daki varlığını teminat altına aldı ve sürecin devamını sağladı. Böylece ipleri elinde tutarak diplomatik alandaki ağırlığını artırdı.

Ve üç, ABD ile Türkiye arasında zaten yalpalamakta olan ilişkilerin daha da bozulmasına sebebiyet verebilecek bir zemin yarattı. Zira Türkiye, Afrin’den sonra Menbiç’e de uzanmak istiyor. Menbiç’te ise Amerikan askerleri bulunuyor. Rusya, Afrin vasıtasıyla Türkiye’nin Menbiç hevesini kırbaçlayarak ABD ile Türkiye’nin tez zamanda karşı karşıya gelebilecekleri bir ortamı hazırladı.

Memnuniyet içeren kayıtsızlık    

ABD, Türkiye’nin Afrin’e operasyon yapmasına yüksek bir sesle itiraz etmedi. İki nedeni vardı bunun: Biri, ABD’nin SDG’yi koruması veya yardım etmesi belli bir coğrafya ile sınırlıydı. ABD hiçbir vakit SDG’ye Afrin’de destek olacağına ilişkin bir söz vermiş değildi. Orada Rusya vardı ve ABD oradan hep uzak durdu. Nitekim ABD adına yapılan açıklamalarda bu coğrafi sınırlılığa işaret edildi ve Afrin için SDG ile herhangi bir angajmanın bulunmadığı belirtildi.  

Diğeri de böylesi bir operasyonun, SDG ile Rusya arasındaki ilişkileri bozma potansiyelini içermesinden ötürü, ABD’nin işine de gelmesidir. “Afrin ile herhangi bir alakamız yok” şeklindeki açıklamalar bir malumu ilandan ziyade bir manaya sahipti. Amaç, operasyonun Rusya’nın onayı ile yapıldığını açığa çıkarıp SDG ile Rusya arasındaki ilişkilere balta vurmaktı. Çünkü SDG’nin Rusya ile bağları zayıflaması ABD’ye duyduğu mecburiyetin artması demekti. Bu itibarla Afrin’de SDG’ye bir harekât yapılmasını ABD’nin memnuniyet içeren bir kayıtsızlıkla karşılaması öngörülebilir bir durumdu.

Fakat süreç Afrin’de duracak gibi görünmüyor. Türkiye, bağıra çağıra, bir sonraki durağın Menbiç olduğunu dünya âleme duyuruyor. Amerika’nın asıl ilgisini de –orada kendi askerleri bulunduğu için- Menbiç oluşturuyor. Dolayısıyla ABD ile Türkiye’nin kısa vadede karşı karşıya geleceği ilk bölge de Menbiç olacak.  

NATO’nun ruhuna Fatiha

Türkiye, Afrin için Rusya ile anlaştı, Menbiç için ise ABD ile anlaşması gerekecek. Bir pazarlık süreci yaşanacak. ABD, Türkiye’nin güvenlik kaygılarını anladığını belirterek bu kaygıları aşmak için 30 km. derinliğinde bir güvenlik kuşağı oluşturmayı teklif ederek bu pazarlığı başlattı. Türkiye ise ABD ile aralarındaki mevcut güvenlik krizinin giderilmediğinden bahisle teklife müspet bir cevap vermedi ve eli yükseltti.      

Şahsi kanım ABD ve Türkiye’nin köprüleri atmaktan imtina edecekleridir. Olası bir çatışma, sadece Türkiye ve ABD ordularının çarpışmasını ifade etmez, bir ittifak sisteminin bir bütün olarak çökmesini deyimler. Menbiç için iki tarafın da bu denli ağır bir bedelin altına girmelerini mümkün görmüyorum. Ne Türkiye ABD ile bir uzlaşma sağlamadan Menbiç’e bir operasyon yapar ne de ABD SDG için Türkiye ile çatışır. İki ülke de NATO’nun ruhuna Fatiha okutacak bir çatışmadan uzak duracaklardır.

Peki, ne olabilir? Aksi yönde açıklamalar gelmesine rağmen ABD’nin Menbiç’te esneyebileceği kanaatindeyim. Menbiç, Fırat’ın Batısında. SDG’yi tamamen Fırat’ın Doğusuna çekmek ABD açısından hem Türkiye’nin güvenlik endişelerini yatıştırmaya yarar ve hem de SDG’yi belli bir bölgede tahkim edip ilgisini tamamen oraya yoğunlaştırmak ABD’nin Suriye planları için daha işlevsel olabilir.

Asıl fırtına

Ancak eğer Türkiye, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın birkaç kez söylediği gibi, Fırat’ın Doğusuna da yönelirse asıl fırtına orada kopar.  İki sebepten: Birincisi, ABD’nin Suriye’de var olabilmesi Fırat’ın Doğusundaki yapılanmaya doğrudan irtibatlı. Bir nokta çok açık: Suriye’nin geleceğinde söz ve karar sahibi olabilmesi için ABD’nin Fırat’ın Doğusundaki varlığını sürdürmesine bağlıdır. Eğer ABD buradaki tesirini yitirirse, Suriye’deki bütün iddialarından vazgeçmek zorunda kalır. ABD’nin böyle bir niyeti yok, dolayısyla Fırat’ın Doğusunda daha kararlı bir tavır sergileyecektir.

İkincisi, Türkiye Fırat’ın Doğusuna da harekât düzenlerse, karşısında sadece ABD’yi değil Rusya ve Suriye’yi de bulacaktır.  Zira Türkiye’nin vekilleri aracılığıyla Suriye’de çok geniş bir alan üzerinde hâkimiyet tesis etmesine ne Rusya ne Suriye sıcak bakar. Aksine bunu çok büyük bir tehdit olarak görürler.

Velhasıl Türkiye’nin de Suriye’de hareket edebildiği/edebileceği bir alan var. Bu alanı ihlal ettiğinde, şu anda doğrudan (Rusya) ve dolaylı (Suriye) işbirliği yaptığı güçleri de karşısında bulması kaçınılmaz olur.
Meseleyi aktörler üzerinden tartışmaya devam edeceğim.
*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.