İyi Parti Ne Kadar ‘İyi’ ?

Kurd24

Türkiye’de son günlerde yapılan siyasi kamuoyu araştırmalarında öne çıkan iki bulgu var: Biri, kararsızların oranının artmasıdır. Araştırmalar, seçmenlerin yaklaşık üçte birinin bugün itibariyle bir parti tercihinde bulunmadığını gösteriyor. Diğeri ise, seçmenlerin partilerine olan muhabbetlerinin azalmasıdır. Seçmenlerin oy verdikleri partilere dönük eleştirileri artıyor. İnsanlar partilerinin benimsedikleri siyasetlerden daha fazla şikâyet eder hale geliyorlar.

Kararsızlık ve memnuniyetsizlik düzeyinin artmasının sandıkta nasıl bir manzaraya sebebiyet vereceğini bugünden kestirmek zor. Lakin AKP’nin iktidara geldiği 2002 öncesine benzer bu halin, siyasette yeni arayışları tetiklediğini söylemek mümkün. Birçok aktör, siyaset alanını yeniden tanzim edecek denli büyük bu rahatsızlığın taşıyıcısı olmanın hesaplarını yapıyor.

Meral Akşener de bunlardan biri. Türkiye kamuoyu onun ismini 1990’ların ikinci yarısından sonra duymaya başladı. 1995 seçimlerinde Doğru Yol Partisi’nden  (DYP) milletvekili seçildi ve daha sonra İçişleri Bakanlığı yaptı. Bakanlığı esnasında milliyetçi kimliğiyle temayüz eden Akşener, 2000’lerin başında partisinden ayrıldı. Bir süre Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) kuruluş çalışmalarına iştirak etti, Fakat kurucu kadronun “Milli Görüş” davasını güttüklerinden bahisle, tez zamanda AKP’yle yollarını ayırdı. Akabinde Milliyetçi Hareket Partisi’ne (MHP) katıldı ve onbeş yıl boyunca bu partinin çeşitli kademelerinde görev yaptı.

Bahçeli’nin zorlu rakibi

Akşener, 2015’ten sonra MHP’de Genel Başkan Devlet Bahçeli’ye bayrak açtı. 7 Haziran’dan sonra Bahçeli’nin koalisyon görüşmelerine kapıyı kapatması ve 1 Kasım’da MHP’nin oylarının belirgin bir şekilde düşmesi, parti içinde bir muhalefet dalgasının kabarmasına neden oldu.  Bu dalganın üzerine oturan Akşener –kendisiyle hareket eden bir grupla birlikte- MHP’yi bir olağanüstü kongreye götürmek istedi. Parti delegelerinden yeterli miktarda rağbet de gördü.

Buna karşın Bahçeli hükümetin desteğini arkası aldı.  Önce -şaibeli mahkeme kararlarıyla- büyük ihtimalle koltuğunu kaptırmasına mal olacak kongre tehlikesini bertaraf etti. Arkasından da Akşener ve arkadaşlarını partiden ihraç etti. MHP’de bir gelecek görmeyen Akşener, yeni bir parti kurma çalışmalarına başladı. Uzun sayılabilecek bir hazırlık döneminden sonra 25 Ekim’de İyi Parti’nin (İP) kuruluşunu ilan etti. 

Biri Cumhuriyet Halk Partisi’nden (CHP) ve dördü de MHP’den ayrılan toplam beş milletvekili ile parlamentoda temsil edilen İP, acaba ne yapabilir? Türkiye siyasetinde bir depreme sebep olabilir mi? Kendisini geleceğe taşıyabilir mi? Memleketin yönetiminde söz sahibi olabilecek bir büyüklüğe erişebilir mi? Ülkenin politik hayatı üzerine düşünen herkesin bugünlerde cevaplarını aradığı sorular bunlar.

Muhalefet eksikliği

İP’in kaderinin belirlenmesine tesir edecek avantajları ve dezavantajları var. Avantajlar bahsinde, öncelikle ülkedeki siyasi arayışlara mütemayil atmosfere değinmek gerekir. Yukarıda da söz edildiği üzere, bikarar ve gayri-memnun seçmen sayısının nadir görülen bir büyüklüğe varmış olması yeni siyasi hareketler için uygun bir ortam oluşturuyor. Böylesi bir ortam, politikaya yeni bir soluk getirmek iddiası taşıyanların da iştahlarını kabartıyor.

Bahçeli’nin yıpranmış olması ve seçim kazanma gibi bir iddia taşımaması Akşener için bir diğer fırsatı oluşturuyor. MHP’nin tamamen AKP’nin dümen suyuna girmesi ve Bahçeli’nin siyasi akıbetini bütünüyle Erdoğan’a bağlamış bir görüntü sunması, milliyetçi cenahta İP’e hareket edebileceği bir alan açıyor.

Türkiye’de bir muhalefet eksikliği olduğu şeklindeki genel kanaat da İP için elverişli bir hal yaratıyor. Toplumda AKP’ye karşı sağlam bir muhalefet yapılamadığı, iktidarın eksikliklerinin ve yanlışlarının halka aktarılmadığı, muhalefet liderleri Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’nin de Erdoğan’a alternatif oluşturamadıklarına dair yaygın bir düşünce var. Keza Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’nin, Cumhurbaşkanlığı yarışında 2014’te olduğu gibi 2019’da da Erdoğan’ın karşısına çıkmayı göze alamamaları da onlar adına önemli bir handikap oluşturuyor.

Akşener de bu boşluktan istifade etmenin planlarını yapıyor. İddialı bir söylemle kendini Erdoğan’ın karşısında konumlandırıyor. Erdoğan’ın değişmesini isteyen ama kendi parti ve liderlerinde bu ışığı görmeyenler, 2014’te Demirtaş’ın yaptığı gibi Erdoğan’ın karşısına çıkma cesareti gösteren Akşener’e dikkat kesiliyorlar, İP’i belli bir ilgiyle takip ediyorlar. Söz konusu dikkat ve ilginin şimdiden bir siyasi desteğe dönüştüğü söylenemez. Buradan bir siyasi kuvvet devşirilip devşirilemeyeceğini belirleyecek olan, Akşener ve İP’in kısa vadede gösterecekleri performanstır.

Toplumsal dalga yaratamamak

Bu meyanda Akşener’in üç önemli zafiyetle malul olduğu söylenebilir. Birincisi, İP’in  toplumda bir dalga yaratamamasıdır. Türkiye yakın geçmişte heyecan verici siyasi dalgalara tanıklık etti. Misal, 2002 öncesinde AKP’nin gümbür gümbür iktidara geldiği seziliyordu. Ya da 2015 seçimleri öncesinde HDP’nin siyasi bir başarıya imza atacağı hissediliyordu.

İP’in doğuşunda ise, siyasette dengeleri yeniden kurmak üzere atan güçlü bir nabız görülmüyor. Yeni parti kitlelere umut aşılamaktan uzak bir kadroyla yola çıktı, mevcut statükoyu bozacak ve siyasi kutuplaşmayı aşacak bir vizyon ortaya koyamadı. Farklı kesimlerin taleplerine yanıt verebilecek bir program üretmedi. İnsanları sorunları çözebileceğine ikna edemedi, toplumun önüne yatırım yapabileceği bir proje koyamadı.

İkincisi, siyasi rotadaki muğlaklıktır? İP, ne olacak, nasıl bir kimlik taşıyacak? İktidarı talep eden bir merkez partisi mi, yoksa MHP’nin yerine aday bir milliyetçi parti mi olacak? Kimlik belirsizliği, İP toplantılarında kendini gösteriyor. Mesela, İP’lilerin halen MHP’nin bozkurt işaretini yaptıkları görülüyor. Bu milliyetçi kapana sıkıştığı oranda İP’in topluma farklı bir perspektif sunma ve bir sıçrama yapması olanağı ortadan kalkıyor.   

Kaldı ki salt milliyetçilik üzerinden gidilse dahi burada alanın daraldığı görülmeli. Çünkü milliyetçilik sahasında artık sadece MHP yok, AKP de var. Son dönemlerdeki iktidarın aşırı milliyetçi dili ve icraatları, milliyetçi tabanda yankısını buluyor. AKP milliyetçiliği herkesten çok sahiplenerek o sahayı bizatihi milliyetçi olan partiler için de daraltıyor. Ayrıca onbeş yıldır devam eden güçlü bir iktidar olarak, milliyetçi gruplara çok çeşitli olanaklar da sunuyor ve oradan kendisine destek bulabiliyor. Dolayısıyla İP, milliyetçiliğe yeni bir yorum katmaz ve verili söylem içinde konuşmaya devam ederse, beklentilerine uygun bir kitleselleşme sağlayamaz.

Eksik ayaklar

Üçüncüsü, İP’in Kürt ve Alevi ayaklarının olmamasıdır. Muhalefet partilerinin en çok tenkit edilen yönü, belli bir kimliğe hapsolmalarıdır. Genel olarak CHP’nin laik-sekülerlerin ve Alevilerin, MHP’nin milliyetçilerin, HDP’nin ise Kürtlerin oyunu aldıkları söylenebilir. Buna bağlı olarak bu partilerin ancak belli bölgelerde etkin oldukları görülür. CHP kıyılardan, MHP İç Anadolu’dan, HDP ise Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan yoğun destek alır.

Buna mukabil AKP her kimlikten ve ülkenin bütün bölgelerinden oy alıyor. Onu muhalefet partilerine karşı üstün hale getiren ve iktidarını sürekli kılan da budur. Dolayısıyla AKP’ye rakip olabilecek bir partinin de Türkiye’deki bütün kimliklere açık olması ve her coğrafyaya seslenebilmesi lazımdır. Kuruluş haliyle İP’in böyle bir hususiyet taşımadığı açıktır. İP’in Kürtleri AKP ve HDP’den, Alevileri ise CHP’den çekebilecek bir politik ifadesi yok; yola çıktığı güzergâhta ilerlemesi halinde böyle bir ifade geliştirebilme şansı da yok.

Kürtleri ve Alevileri dışta bırakan bir partinin ise siyasette bir ağırlık merkezi oluşturma noktasında şansı çok zayıflar.

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.