Afrin Bilmecesi Ve Esed Rejiminin Güç Kazanması

Kurd24

Türkiye’de bir süreden beri Afrin’e bir operasyon yapılacağı konuşuluyor. İktidara yakın medyada, Özgür Suriye Ordusu ile birlikte yapılacak operasyon için ordunun gerekli hazırlıkları sürdürdüğü ve alternatif planlamaların yapıldığına dair haberler çıkıyor. Siyasi iktidarın temsilcileri de, Suriye’nin kuzeyinde PYD denetimindeki kantonlar arasında toprak bütünlüğünün sağlanmasına müsaade edilmeyeceğini belirtiyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan, defaatle, bedeli ne olursa olsun PYD patenti taşıyan bir devlete geçit verilmeyeceğini ifade etti.

Türkiye, Afrin’e dönük bir müdahaleyi Fırat Kalkanı Operasyonu’nun bir devamı olarak ele alıyor. Lakin burada işi Türkiye açısından güçleştiren dört önemli faktör var:

Birincisi, Fırat Kalkanı, IŞİD’e karşı yapılan bir operasyondu. Çok güçlü bir meşruiyet zemini vardı. Zira IŞİD, hem Türkiye topraklarında bombalar patlatıyordu hem de bütün dünyanın nefretini üzerine çekiyordu. Dolayısıyla Türkiye’nin “herkesin düşmanı” olan IŞİD’i hedef alan bir müdahalede bulunmasına kimsenin ciddi manada bir itirazı olmadı.

Ancak Afrin’de mevzu farklı; Türkiye için iki taraflı zorluk var: Bir taraftan Afrin’de IŞİD yok. Orada PYD/YPG var. IŞİD’e karşı mücadelede sahadaki en etkili güç olan PYD/YPG’ye karşı yapılacak bir operasyona Türkiye’nin dünya kamuoyunu ikna etmesi mümkün olmaz. Türkiye çok büyük bir eleştiri dalgasını göğüslemek zorunda kalır. Diğer taraftan da, Türkiye hariç tutulduğunda, Suriye sahasında iddia sahibi hiçbir güç Türkiye’nin Afrin’e girmesine sıcak bakmıyor. Hemen herkesin ihtirazı kaydı var.

Demografik etken

İkincisi, Türkiye Fırat Kalkanı’nda kitlesel bir direniş ile karşılaşmadı. IŞİD’in baskısı altında olanların desteğini aldı ve sadece IŞİD militanları ile çatıştı.  Bu da harekâtın zorluk derecesini düşürdü ve daha kısa sürede bitmesini sağladı. Yine de hareket yedi ay gibi azımsanmayacak bir süre aldı.

Afrin ise Türkiye için demografik olarak daha güç şartlar içeriyor. Evvela bu coğrafyada yoğun bir Kürt nüfusu bulunuyor. Operasyon tehlikesi ciddiye bindiğinde YPG Rakka’daki güçlerini Afrin’e kaydırır ve kendisini destekleyen nüfus ile birlikte Türkiye’ye karşı koyar. Böyle bir süreçte YPG arkasında duran büyük güçlerden yardım alır. Dolayısıyla Afrin’e operasyon yapması durumunda Türkiye’nin çok daha büyük bir dirençle karşılaşması beklenebilir. Türkiye, Fırat Kalkanı’nda olduğu kadar rahat ve hızlı Afrin’de ilerleyemez. Kaşı koyuşun büyüklüğüne bağlı olarak operasyonun süresi uzar ve muhtemel kayıplar da artar.

Rusya faktörü

Üçüncüsü, Rusya’nın Afrin’deki varlığıdır. Afrin’e bir harekâtın gündem geldiği ilk günlerde, Türkiye medyasında Rusya’nın Türkiye ile anlaştığına ve Türkiye’nin yapacağı operasyona yeşil ışık yaktığına dair bilgiler dolaşıma sokulmuştu. Buna göre Rusya, YPG’nin tamamen ABD’nin güdümüne girmesinden rahatsızlık duyuyordu, bunun için askerlerini Afrin’den çekecek ve Türkiye’nin operasyon yapması için uygun koşulları oluşturacaktı. 

Fakat çok geçmeden bu haberler yalanlandı. Hatta Afrin’e atanan yeni Rus komutan YPG mezarlığını ziyaret ederek YPG’yi korumaları altına aldıkları mesajını doğrudan iletti. Yani Rusya’nın YPG politikasında keskin bir makas değişikliği söz konusu değildi.

Bu tablonun Türkiye’nin Afrin’e operasyon yapma hevesine menfi yönde tesir ettiğini söylemek mümkün. Çünkü Türkiye, bilhassa Astana Görüşmelerinden sonra Rusya ile yakınlaşmış durumda. İki ülkenin askeri ve siyasi işbirlikleri yeni boyutlar kazanıyor. Mesela, S-400 hava savunma sistemlerinin alınması için imzaların atılması bekleniyor. Araları bu kadar sıcakken Türkiye, Suriye sahasında Rusya’nın kabul etmeyeceği ya da hoşnut olmayacağı bir adımı atmak istemez.

Stratejik müttefik

Dördüncüsü ise, ABD’nin YPG için oluşturduğu koruma kalkanıdır. Gerçi ABD’nin Fırat’ın Batısı için YPG’yi koruyacağına dair herhangi bir taahhüdü bulunmuyor. Ancak yine de Washington, Ankara’nın Afrin’e müdahale etmesine razı değil. Trump yönetiminin gerekçesi, IŞİD ile devam etmekte olan çetin mücadele. Rakka Operasyonu devam ediyor, gelen haberler Rakka’nın yarısına yakının IŞİD’den temizlendiğini bildiriyor. Bu durumda ABD, Türkiye’nin operasyonunun YPG’nin odağını dağıtacağını, IŞİD’e nefes aldıracağını ve IŞİD’e karşı olan savaşı sekteye uğratacağını ifade ediyor.

ABD’nin karşıtlığı salt bununla da sınırlı değil. Geçen hafta Washington Post, ABD’nin Suriyeli muhaliflere verdiği desteği kestiğini yazdı. Daha sonra doğrulanan bu habere göre ABD, CIA aracılığıyla Suriyeli muhalif gruplara silah ve eğitim vermeyi öngören programı sona erdirmişti. Obama döneminde başlayan programa nokta konulmasının iki sebebi vardı: Biri, ılımlı muhaliflere verilen silahların zamanla radikal muhalif grupların eline geçmesiydi. Diğeri de destek verilen grupların kendilerinden bekleneni verememeleriydi. Dolayısıyla program başarısız olmuştu ve sürdürülmesinin de ABD açısından bir anlamı kalmamıştı.

ABD’nin bir nevi muhaliflerin üstünü çizen bu kararı, YPG (ya da SDG) ile olan ilişkilerin daha da derinleşeceğine işaret ediyor. ABD Savunma Bakanı, YPG ile işbirliklerinin Rakka Operasyonu ile sınırlı olduğu yönünde bir beyanat vermişti. Ama sahadaki hamlelere bakınca bu ittifakın giderek stratejik bir hüviyet kazandığı söylenebilir. ABD, Suriye siyasetini YPG üzerinden tanzim etme niyetinde, bu bağlamda Türkiye’nin YPG’yi hedef alan bir operasyon yapmasına karşı duruyor.

Tüm bu veriler, Türkiye’nin elinin Fırat Kalkanı’nda olduğu gibi rahat ve güçlü olmadığını gösteriyor. Bu şartlar altında Türkiye’nin Afrin’e bir operasyon yapması zor. Ancak ihtimal dışı da değil. Türkiye tüm riskleri göz önüne alarak müdahale tehdidini artırabilir. O vakit farklı arayışlar gündeme gelebilir. Mesela Membiç’te olduğu gibi Rusya’nın arabuluculuğuyla Afrin’in Suriye rejimine bırakılarak Türkiye’nin operasyonunun önü kesilebilir.

Yere daha sağlam basan rejim

Bu halde kazanan ise Suriye rejimi olur. Aslında bir süredir Suriye’de işler rejimin istediği yönde gelişiyor. Astana Görüşmeleri, rejimin güç kazanmasını sağlayan en önemli faktörlerden biri. Bilindiği gibi Astana’da başlayan süreçle birlikte rejim güçleri ile muhalifler arasında çatışmaların yaşandığı bölgelerde dört tane “çatışmasızlık bölgesi” oluşturulmuştu. Çatışmasızlık yürürlüğe girdi ve Esed de bu bölgelerdeki güçlerini IŞİD’in kontrolü altında bulunan topraklara kaydırdı.

Muhalifler karşısında eli rahatlayan rejim mücadelesini IŞİD’e karşı yoğunlaştırdı. Netice itibariyle IŞİD hızla toprak kaybetti ve Esed’in hâkimiyeti altındaki alan genişledi. Suriye ordusu, İran kontrolündeki milis gruplar ve Hizbullah’tan oluşan ittifak, ülkenin kuzeybatı, orta ve güney kesimlerinde IŞİD’e karşı büyük bir ilerleme kaydetti. IŞİD’i Halep’ten tamamıyla çıkaran Suriye rejimi, son iki ayda IŞİD kontrolündeki 20 bin kilometrekareden büyük bir alanı ele geçirdi. (Karar, 7 Temmuz 2017)

Hülasa, hem Türkiye’nin YPG karşıtlığı hem de “çatışmasızlık bölgeleri” siyasetinin sahada işlemesi rejimin lehine sonuçlar doğuruyor. Bir taraftan YPG nedeniyle Türkiye’nin tepkisini dindirmek gerektiğinde YPG kontrolündeki topraklar rejime devrediliyor. Diğer taraftan da çatışmasızlık bölgelerine dair mutabakat yenilenerek IŞİD’in gerilemesi ve rejimin ilerlemesi sağlanıyor.

Böylece rejim her geçen gün yere daha sağlam basar hale geliyor.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.