Suruç’ta Kardeşini Öldürmek

Kurd24

Belki de Yaradılış Kitabı’nda, rabbin, kardeşini öldüren Kabil’e yaptığı beddua bizim için olup biteni anlamaya yetecektir ama kendisi dışında her şey olmaya ve hiçbir şey olmamaya maruz kalmış zihin bunu reddedecektir. Der ki Rab; “İşlediğin toprak bundan böyle sana ürün vermeyecek, yeryüzünde aylak aylak dolaşacaksın”.

Kabil, “Ey Rab cezam, kaldıramayacağım kadar ağır… Kim bulsa beni öldürecek” der ve Aden bahçesinden ayrılarak bilinmezliğe doğru göç eder. Artık Kabil, topraksızdır.

“Bê Dewleto” tabiri biz Kürtlerde fonksiyonel bir üretim ifadesidir. Ekspresyoneldir. Yalnızca “devletsiz” demek değil aynı zamanda akılsız, topraksız, yoksul, tedbir bilmez, bahtsız, planlama yapamayan ve kendisine zarar veren kişi demektir. Bu yan anlamlar kurumsal olamamanın ve avareliğin primitif tarifleridir. O, yeryüzünde aylak aylak dolaşana denir.

O, Rabbe ve dolayısı ile çevresel koşulların çerçevesine uyumsuzluğun, insani bile olamayan boş ve betallığın anlamının anlamıdır. Kabil, bunu biliyor olmalıdır ki onu kim bulsa öldürüleceğini bilir. Korumasızdır çünkü devletsizdir, Rabbin gölgesinden ve evinin ona sağladığı güven duygusundan uzaktır. Toprağı artık ona bir şey vermeyecektir ve kendisinin olana sahip olamamak onu ancak birilerine bağlı yaşayan parazit haline dönüştürecektir. Sürülecektir, kendi evinde bir hırsız gibi dolaşacaktır.

Aden, cennet bahçesidir çünkü devlettir (İngilizce tabiriyle Garden State).  Güzellikler geride kalacaktır ve bu ceza, onun kaldıramayacağı kadar ağırdır. Kardeşini öldüren kendisini öldürmüştür. Habil öldürülmüştür, Kabil ise onun ölümüyle ölmüştür. Çünkü onun, kardeşinin karnına sapladığı hançer kendi sırtından çıkmıştır.

Kürtlerin devletsizliği sadece bir devletten yoksun olmak değildir zira dört devlet arasında pay edilmişlerdir. Kurumsal bir akıldan uzaklık onları “bêdewlet” yapmıştır; tedbirsiz ve fukara kılmıştır. Hatta kendini bir devlete sahip olmaya layık görmemeye başlamıştır. Çünkü Kürt, Kabil’dir ve kardeşini öldürmüştür. Kendi evinden kovulmuştur.

Ha Hewlêr’de ha Suruç’ta, ha Baska Rast ve Baska Çep olarak Hakkari’de. Belki de kardeşinin kanını dökerken sığındığı haklı sebepleri de vardır Kabil’in ama ölüm bütün haklı sebepleri ve onların anlamlarını ortadan kaldıracak güçtedir çünkü Habil’in artık olmayışı, tüm varlıkları sıfırlayacaktır. İntikam ve kin duygusu bile boşluğa düşecektir.

Suruç’ta dört kişinin öldürülmesi sonrası ortaya çıkan tablo, artık ölüme iştahla bakan gözlerin, ölü yarıştırmakta ve bunu seçim malzemesi yapmaktan çekinmeyen siyasetçilerin ve buna alkış tutan ama artık yas tutamayan toplumun, her şeyi kendi tarafına yontan habercilerin de özeti oldu.

Oysa neresinden bakılırsa bakılsın, Türk egemenlik sisteminin daha iyi nasıl olacağı üzerine yapılan bir yarışta, akraba da olan ve her biri bir tarafa savrulmuş Kürtler birbirini öldürmüştür. Çünkü devletsiz insan, ancak kendisi için ölemeyendir. Türk devletini arkasına alarak zulmeden ile Türk devletini demokratikleştirmek için kendini feda edenler Kürttür. 

Taraflar için birini sefil, diğerini onurlu yapan şey ya da birini terörist diğerini şehit yapan şey aynıdır. Taraflar hangi uçta, savrulmuşluğun neresinde olursa olsun; Kürt, kardeşini öldürmüştür. Yarın partiler olmayacaktır ama iki taraftan da yetim Kürt çocukları olacaktır. Yetim ve devletsiz.Devletsiz olacak kadar yetim.

Hatırlayın; Türkiye’nin 90’lı yıllardaki seçimleri için de Muş’ta, Ağrı’da, Van’da, Diyarbekir ve Urfa’da birbirini öldüren Kürtler oldu. Türk siyasi tarihinde tek satırla bile anılmayan o akılsızlığın bugün onlarca yetim Kürt çocuğu var. Suruç’ta olan ama mesela Samsun’da olmayan bu şeyin sebebi tam da bu devletsizliktir. Dikkat edilirse Suruç’taki cenazelerden biri yaşarken kendisinin olamayan Türk bayrağına sarılıp devlet erkânının katılımıyla defnedilirken, diğerlerinin defnedilmesine bile izin verilmemiş, kurdukları taziye de polis copuyla dağıtılmıştır.

Devletin koruduğu “Devlet Hastanesi”nde, devletsizlerin kardeşlerini öldürmesi ve kardeşleri tarafından öldürülmek de bu işin hakikatinin en ağır darbesi olmuştur.

Bir millet için karanlık çağ denilen şey daha nasıl ve ne kadar derin ama daha ne kadar aşikâr olabilir ki?

Esasında iki taraf da mağdurdur ve efendilerinin çemberinde hapsolmuştur.

Çemberin dışından bakamayanlar ve kardeşini öldürmeye devam edenler, yeryüzünde aylak aylak dolaşmaya devam edecek, topraklarının cennetine geri dönemeyecektir.

 

 *kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.