Suriye’de Cehenneme Dönüşen Arap Baharı Ve Çözümsüzlük

Kurd24

Haber Merkezi

Dünya, Doğusu, Batısı, Kuzeyi ve Güneyi ile sorunlu bir durumda. Halk deyimiyle, “dünyanın çivisi” çıkmış vaziyette.

Eğer dünyayı Doğu ve Batı bağlamında ele alırsak.

Batının sorunsuz olduğu, Batıdaki güçlü, katılımcı, parlamenter demokrasilerin sorunları çözme yeteneği ve gücünde olduğu inancı vardı. Gelişmeler, bu inancın zayıflamaya başladığını gösteriyor.

Uzak Doğu’da, Kuzey Kore dünya için önemli bir tehdit, çatışma, kriz alanı olarak ortadadır.

Orta Doğu yapısal ve stratejik özelliğinden dolayı, daha karmaşık ve sorunludur. Orta Doğu’da birçok çatışma alanı var. Bunun nedeni, var olan adaletsizlik, eşitsizlik ve barbarlıktır. Sömürgeci uygulamalardır.

Kürdistan meselesinden dolayı Türk, Irak, Suriye, İran devletleri, yüz yıldır çatışma ve adaletsizlik alanı. Kürt milletine ve Kürdistanlılara yönelik haksızlıklar, milli hakların gasp edilmesi, ülkelerinin işgal edilmesi, doğal olarak özgürlük ve bağımsızlık hareketlerinin gelişmesine yol açtı. Bu hareketler, hak taleplerinde ısrarlı oldular. Egemen ve sömürgeci devletler de, Kürdistan’ı bırakmak istemedikleri için çatışma kaçınılmaz hale geliyor.

Suni ve Şii çatışması, önemli bir sorunlu alandır. İran’ın Şii Egemenliğine karşı direnişler, karşı koyuşlar doğal olarak mezhebi bir çatışma alanına yol açıyor. Bundan dolayı da, Irak, Lübnan, Yemen, Batı Sahra, Mısır’da çatışmalar var.

Filistin ve İsrail sorunu daha farklı bir çatışma alanı. Müslümanların, Yahudileri yok etme isteği ve cihadı, çatışmayı tarihsel ve yapısal kılmış konumda. Kudüs’ün, ABD tarafından İsrail’in başkenti olarak tanınması; yeni çatışmaları, yeni güç dengelerini, siyasi denklemleri, yeni kamplaşma ve koalisyonlar ortaya çıkaracak durumda. Müslüman ve Müslüman olmayanlar kamplaşması, en sorunlu bir çatışma alanı olmaya aday: Bu çatışma, dünyayı sarsacak nitelikte olabilir.

Suriye’de iç savaş devam ediyor. IŞİD’ın tasfiye edilmek üzere olduğu gündeme oturunca; Suriye’de çözüm olacak mı, olmayacak mı? Suriye’de çözüm olacaksa nasıl olacak? Konuları stratejik önem taşıyor.

Ben de bu makalemde, Suriye’nin durumunu biraz genişleterek analiz edeceğim.

SURİYE’DE NELER OLDU VE NELER OLUYOR: CEHENNEME DÖNÜŞEN ARAP BAHARI…

Suriye’de 50 yıla yakın zamandır devam eden despot bir yönetim, barbar bir Baas diktatörlüğü var. Bu diktatörlük, küçük bir azınlığın, mezhebi bir azınlığın askeri diktatörlüğüdür.

Araplar, bu diktatörlükten kurtulmak, demokrasiyi kurmak; Kürtler, milli haklarını kazanmak, kendi kaderlerini kendi iradeleriyle tayin etmek, Kürdistan’da egemen ve iktidar olmak için hep bir mücadele içinde oldular.

Ne yazık ki, Araplar da, Kürtler de, bu mücadelelerinde istedikleri sonuca ulaşamadılar. Baas diktatörlüğünü yıkamadılar. Demokratik bir rejim kuramadılar; milli, toplumsal, siyasi hak ve özgürlüklerine kavuşamadılar. Tersine büyük zulümlerle karşı karşıya kaldılar. Buna rağmen, Suriye’deki Arapların demokrasi ve diktatörlükten kurtulma; Kürtlerin, milli haklarını kazanması, kendi kendisini yönetmesi mücadelesi, sürekliliğinden bir şey kaybetmedi.

Arap Dünyasında 2010’larda “Arap Baharı” ile birlikte bölgedeki diktatörlere karşı ayaklanmalar başladıktan sonra, Suriye de bu gelişmeden, “Arap Baharı” Hareketinden etkilenmeye başladı. Suriye’de, 2011 yılında, Suriye-Ürdün Sınırında Deraa’da sivil halkın başkaldırısı baş gösterdi.

Bu sivil itaatsizlik ayaklanması, zaman içinde hızla gelişti. Suriye’nin bütün bölgelerine yayıldı.

Bu başkaldırının ve sivil isyanın amacı: Baas Diktatörlüğünün son bulması, Baas Partisi ve istihbarat örgütlerinin tasfiye edilmesi, demokratik seçimlerin yapılması, seçim sonrası halkın gerçekten temsilini sağlayan parlamenter, çoğulcu, demokratik sistemin yapılandırılmasıydı.

Ne yazık ki, Baas diktatörlüğünün bu isteklere karşı cevabı, sivil ayaklanmaları ve gösterileri silahlı güçlerle şiddetle bastırmak oldu. Diktatörlüğün şiddeti, yeni bir şiddet dalgasına yol açtı. Şiddet sarmalı, iç savaşa doğru evrimleşti.

İç savaşla birlikte, yeni terör örgütleri ortaya çıktı. DAEŞ bunların başında en barbarı ve güçlüsü olarak doğdu. Irak ve Suriye’yi de kapsayan geniş alanları, şehirleri, kasabaları, ele geçirdi. Bir yeni bir İslam Devleti kurduğunu ilan etti.

İç Savaşla birlikte dış müdahaleler artı.

Şehirler talan oldu ve şehirler yıkıldı. Şehir olmaktan çıktı, harabeye döndü.

Bir milyona yakın insan katledildi.

Milyonlarca insan, yerini ve yurdunu terk etmek, başka ülkelere (Kürdistan’ın Güneyine, Türkiye’ye, Lübnan’a, Ürdün’e, Avrupa’ya, Dünyanın dört bir yanına) göç etmek zorunda kaldılar.

Ekonomik ve sosyal yaşam alt-üst oldu ve hatta yok edildi. 

Aileler parçalandı.

Kadınlar ve çocuklar savaşta en çok zarar gören kesim oldu.

İnsanlar, hayatlarını kurtarmak isterken, insan avcılarının/kaçakçılarının eline düştüler; güvenlikli olmayan teknelerde denizlerde boğuldular.

Sonuç olarak denilebilir ki, Arap Baharı, cehenneme dönüştü.

SURİYE REJİMİ NEDEN ERKEN YIKILMADI: BM, AMERİKA VE BATI’NIN SORUMLULUĞU…

Suriye, tam anlamıyla militer, istihbari bir diktatörlük. Bu diktatörlüğün, sivil ayaklanmalara pes etmeyeceği, halkın/halkların gücüyle istenilen değişiklikleri yapmayacağı, demokratik, bütün siyasi partilerin katılacağı genel seçime gitmeyeceği açıktı. Bunun için uluslararası müdahalelere, tıpkı Libya’da olduğu gibi ihtiyaç vardı.

Uluslar arası müdahalenin olması halinde de, Baas diktatörlüğünün ömrünün uzun olmayacağı öngörülüyordu.

Ama Suriye, Libya değildi. Zengin petrol kaynaklarına sahip bir ülke olmadığı için, ekonomik çıkarlar anlamında büyük bir değeri yoktu. Stratejik değeri de ilk planda anlaşılmaktan uzaktı. Bundan dolayı, Birleşmiş Milletler uluslararası bir müdahale kararı çıkarmadı. Bu konuda çoğu zaman atik olan ABD ve Batılı müttefikleri de ilk dönemde kış uykusuna yattılar. Ne zaman ki, IŞİD, Baas Diktatörlüğü için bir kurtarıcı olmaya başladı; IŞİD ciddi bir uluslararası bir tehlike oldu, ABD ve Müttefikleri hava akınlarını IŞİD’e yönelttiler. Vekâlet müdahalesine girdiler. Baas Diktatörlüğünü dolaylı korunma altına aldılar. Böylece ömrü uzamakla kaldı, çözümün birinci aktörü olarak sahnede yer almaya başladı.

Geçmişte Beşar Esad’sız çözüm üzerinde durulurken, günümüzde bu düşünceden eser yok. Bu görüşü ileri süren ülkelerin hepsi, başta da Türkiye, bu düşüncesinden vazgeçmiş durumdadırlar. Çözümün anahtarı Beşar’ın elinde. “Suriye Ulusal Diyalog Grubunun” kimlerden teşkil olacağından da birinci söz ona ait görünmektedir.

Gelişmelerin ortaya çıkardığı sonuca bakılırsa, BM, ABD ve Batılı devletler büyük bir günah ve sorumlulukla karşı karşıyalar.

SURİYE’DE GİZLİ (VEKÂLETÇİ) VE AÇIK İŞGAL…

Suriye, iç savaşın başlamasından sonra, uluslar arası güçlerin, devletlerin müdahalelerine, işgaline açık bir alan haline geldi. Bu durumda muhalefete destek olan devletlerle, Baas Rejimine destek olan devletler, Suriye’de konumlanmak için yarışa girdiler.

Baas Rejimi, muhalefet karşısından gerilemeye başladığı ve zora girdiği zaman, rejimin imdadına ilk yetişen devlet, İran Devleti oldu. İran, kendi silahlı güçleriyle ve nüfuzu altında olan Lübnan Hizbullah’ın askeri güçleriyle doğrudan sahada yer aldı. Muhalefete karşı savaştı, savaşı yönetti.

Belirli bir aşamada İran kendisinin de yetersiz kaldığını gördü. Bunun üzerine Rusya’nın sahaya inmesi için Suriye ile karara vardı. Suriye Rejimi, Rusya’yı açıkça davet etti. Ayrıca Rusya Suriye’ye yabancı bir devlet de değildi. Bilindiği gibi, Sovyetler Birliği döneminde de Suriye, Sovyetler birliğinin peyki durumundaydı. Sosyalist Sistemin çökmesinden sonra, Rusya bir ölçüde Suriye’den uzaklaşmışsa da, Suriye ile ilişkiler, hem çıkar ilişkileri ve hem de askeri çıkarları vardı. Rusya’nın Suriye’de askeri üsleri vardı. Suriye Rejiminin çağırması üzerine, Rusya rahatlıkla Suriye’ye yerleşti, var olan üslerini güçlendirdi, yeni askeri üsler açtı.

İran ve Rusya’nın Suriye’deki konumu açık işgal, Suriye’yi vesayet altına alma statüsüdür. PYD/PKK’yi de vekâlet savaşına soktu.

Türk Devleti ve ABD, ilk başlarda muhalefet güçlerine birlikte yardım ediyorlardı.

Türk Devleti’nin ayrıca desteklediği, silah verdiği, lojistik destek olduğu İslamcı örgütler (IŞİD de içinde olmak üzere) vardı.

Daha sonra IŞİD ile doğrudan karşı karşıya kaldı. Özgür Suriye Ordusunu kalkan yaparak, Suriye’de açık işgalci bir güç haline geldi.

Kürtlerin şehri Kürt Dağı’nı (Efrin’i) de kuşatma altına almış durumda.

ABD, bir dönem sonra, muhalefet güçlerine desteğini kesti. Suriye Rejimi, Rusya, İran’ın güdümünde olan PYD/PKK’yi kendi savaşçıları haline getirdi. PYD/PKK ile yürüttüğü vekâlet savaşında, gizli işgalci bir güç haline geldi. Başta Suriye Rejimini de hedef kabul etmesine rağmen, daha sonra asıl hedef IŞİD oldu. Bununla da Suriye’de gizli işgalci ve nüfuz güç olma özelliğini kazandı.

Çözüm aşamasında bahsedildiği bir dönemde, PYD/PKK, ABD, Rusya arasında bir rekabet sorununa dönüşmüş durumda. Rusya PKK/PYD’yi yeniden kendisi, İran ve Suriye Rejimi adına kazanmak için büyük çaba gösteriyor.

SURİYE SORUNU ÇÖZÜLÜYOR MU? SUÇİ’DE “SURİYE ULUSAL DİYALOG KONGRESİ” SORUN ÇÖZÜCÜ OLUR MU?

İşgal edilmiş, birçok devletin nüfuz alanı haline gelmiş, birçok örgütün iktidar ve egemenlik iddiası taşıdığı; milletlere ve mezheplere göre değil, devletlerin ve örgütlerin çıkarlarına bölünmüş olan bir Suriye’de: “Çözüm kolay mı?” Diye soracak olunursa, cevabım, “çözümün kolay olmayacağıdır”.

Yine milletlere ve mezheplere göre bile bölünmemiş, nüfuz alanlarına dağılmış; devletlerin ve örgütlerin çıkarlarına göre bölünmüş ve parçalanmış bir Suriye’de: “Çözüm yakın mı?” diye soracak olunursa, buna cevabım da “çözüm yakın değildir” olacaktır.

Çözümü zorlaştıran konu, devletlerin ve güç odaklarının kendi çıkarlarına göre çözüm istemeleridir. Suriye’de halkların çıkarlarının ön plânda olmamasıdır.

Asena ve Cenevre’de (8 Oturuma ve yıllardır devam eden çalışmalara rağmen), bu yönde gösterilen çabalarda ve yapılan çalışmalarda, arpa boyu kadar bir yol bile alınmış değil.

Şimdilerde Rusya’nın öncülüğünde Rusya, İran, Türk Devletleri öncülüğünde Suriye’de sorunu çözmenin bir enstrümanı ve platformu olarak, Suçi’de “Ulusal Diyalog Kongresinin” gerçekleşmesi devreye sokuluyor.

Bu Kongre, oldukça sorunlu ve gerçekleşmesi zor bir kongre olacaktır. Kongreye katılacak güçler konusunda taraflar arasında bir uzlaşma yok. Sadece kongre’nin, Suriye’deki halkların temsilcilerinden ve terörist olmayan grupların katılımıyla yapılması konusunda genel bir anlaşma ve uzlaşma var. Ama halkların temsilcilerinin hangi örgütler ve güçler oldukları, hangi güçlerin ve örgütlerin terörist olduğu ve terörist olmadığı konusunda ismi geçen devletlerarasında büyük ayrılıklar söz konusu.

Rusya, PYD/PKK’nin bu kongreye katılmasını isterken, Suriye ve Türkiye bu görüşe karşı, PYD/PKK’nin kongreye katılmasını istemiyorlar.

Bütün bunlar da, “Suriye Ulusal Diyalog Kongresinin” hem gerçekleşmesinin zor ve hem de çözüm için bir enstrüman ve platform olması için de zor görünüyor.

ÇÖZÜMSÜZLÜĞÜN ASIL NEDENİ: ÇÖZÜMDE ANLAŞMAZLIKTIR…

Suriye’de çözümün yaklaştığı, çözüm için çaba ve önerilerin yapıldığı bu aşamada asıl sorun, çözüm konusunda bir anlaşma ve uzlaşmanın olmamasıdır. Suriye’ye hükmeden devlet, güçler farklı çözüm projelerine ve modellerine sahipler.

Bir kısım güçler ve devletler, Suriye’ de, federal demokratik çözümden yana. Burada da alt sorunlar var. Bu sorunlar: Federal Devlet kaç federe bölgeye dayanacak? Bu federe bölgeler, milletlere göre mi, mezheplere göre mi tespit edilecek? Federalizm idari mi olacak? Gibi temel sorunlardır.

Bir kısım güçler ve devletler, Suriye’nin üniter demokratik ve parlamenter çözüme kavuşturulmasını istiyorlar. Bu çözümde de, egemenliğin nasıl yapılandırılacağı, temsilin nasıl olacağı başlı başına bir sorun.

Bir kesim güçler ve devletler de, Suriye’nin demokratik, parlamenter ve adem-i merkeziyetçi bir devlet olmasını öneriyorlar. Bu devlet yapısında da, milletler, azınlıklar, dini ve mezhebi gruplar nasıl temsil edilecek? Devlet de otonom bölgeler olacak mı? Sorunları önemini korumaya devam ediyor.

Bundan dolayı Suriye’de çözüm konuşulurken, “çözümün nasıl bir devlet projesi, devlet modeli ve siyasi sistemle olacağı” konusunun netleşmesi gerekir.

Gelecek Yazı: Kürdistan’ın Batısı Nereye Doğru Evrimleşiyor?

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.