ABD için dönüş vakti mi?

Kurd24

Gerek söylemi ve gerek yenilenen yönetim kadrosundan ötürü ABD’nin Suriye’de kalıcı olacağına dair kanaatlerin yükseldiği bir dönemde Başkan Trump beklenmeyen bir açıklama yaptı ve ABD güçlerinin “çok yakında” Suriye’den çıkacağını söyledi. Trump’a göre, ABD’nin Suriye’de olmasını gerekli kılan vazifenin –yani IŞİD’in yenilmesinin- sonuna gelinmişti. Ayrıca ABD bu topraklara çok para akıtmıştı, artık buraları ile başkaları ilgilenmeye başlamalıydı.

Ohio’da seçmenlere karşı söylenen bu söz herkeste büyük bir şaşkınlık yarattı. Ama herhalde en fazla şoke olan ABD yönetiminin Trump dışındaki aktörleriydi. Dışişleri Sözcüsü Nauert’in “Suriye’den çıkma konusunda bir bilgimiz yok” demesi, yönetimin Trump’ın çıkışına ne kadar ne kadar hazırlıksız yakalandığının bir göstergesiydi.

Trump’ın beyanatına denk düşecek şekilde Fransa Cumhurbaşkanı Macron da Paris’te PYD heyetini kabul etti. Görüşmenin ardından Menbiç’e Fransa’nın yerleşeceğine dair haberler medyaya düştü. Gerçi bu haber daha sonra Fransa tarafından yarım ağızla da olsa yalanlandı. Ancak hızla akan bu gelişmeler Suriye’de denklemin yeniden değişiği ya da değişmeye yakın olduğuna yönelik yorumları artırdı.

ABD’siz bir Suriye

Cevap arayan üç temel sual var. İlki, eğer Trump dediğini yapar ver ABD’yi Suriye’den gerçekten çıkarırsa nelerin olacağıdır. ABD’nin olmadığı bir Suriye hangi neticelere gebedir? Böylesi bir gelişmenin başlıca dört sonucu olacağını düşünüyorum:

Bir, ABD’nin sınırlayıcı etkisinin sıfırlanması Esed’in, Rusya’nın ve İran’ın elini rahatlatır. Suriye üzerinde bu aktörler daha rahat hareket etme imkânı bulur, dolayısıyla Suriye’nin geleceğine dair onların sözleri daha fazla para eder.

İki, PYD/YPG’ye verilen desteğin kesilmesi ABD ile Türkiye arasındaki münasebetleri geren en önemli faktörü ortadan kaldırır. ABD’nin Suriye’den çıkması, Türkiye ile ABD’nin Suriye’de karşı karşıya gelme ihtimalini bertaraf eder, bu da ilişkilerdeki tansiyonu düşürür. ABD’nin yerine Fransa gibi bir Avrupalı güç ikame edilirse, o vakit ikame edilen güç ile Türkiye arasında hararet yükselir.

Üç, ABD’nin boşalttığı alan Fransa tarafından doldurulamaz. Macron, Putin gibi, ülkesini tekrar, belirleyici bir uluslararası kuvvete dönüştürmeyi amaçlıyor. Ancak bunu Suriye’de gerçekleştirebilmesi çok güç; zira sahada çok sayıda aktör var. Üç ülke (Rusya, İran ve Türkiye) hem orduları hem de vekil güçleriyle uzun bir zamandır Suriye’de boy gösteriyor. Fransa’nın sonradan gelip bu oyuna doğrudan dalması ve bu ülkelere kendi planını kabul ettirmesi mümkün gözükmüyor.

Dört, ABD’nin çekilmesi en çok PYD/YPG’nin belini büker. En büyük destekçisini kaybetmesi, PYD/YPG’nin Suriye’deki denklemindeki gücünü önemli miktarda kaybetmesine yol açar. Fransa gibi bir başka ülke PYD/YPG’nin hamiliğine soyunabilir. Ancak bu yeni hami ABD kadar caydırıcı bir güç üretemez; salt Menbiç ve Fırat’ın Doğusu gibi sınırlı bir alanda bile PYD/YPG’ye ABD’nin sağladığı korumayı sağlayamaz.

ABD, Suriye’den çıkar mı?

Elbette bütün bunlar, ABD’nin gerçekten Suriye’den çıkması halinde konuşulabilecek olasılıklar. O halde ikinci soruyu sormak gerekiyor: ABD, Suriye’den gerçekten çıkar mı? Sahada olup-bitenler böyle bir sonucu mümkün kılacak mahiyette midir? Yanıtı bulmak için üç noktaya dikkat edilmelidir:

Birincisi, Trump’ın kesin bir tarih vermekten imtina etmesi ve “çok yakında” gibi ucu açık bir ifade kullanmasıdır. Açık bir tarih değil de muğlak bir ifadeye başvurulmasının nedeni belli; çünkü Suriye’den çekilme hususunda ABD’de kristalize olmuş bir plan yok. Dolayısıyla Trump’ın çekilmeyi telaffuz etmesi, çekilmenin kısa bir sürede olacağı anlamına gelmez.

İkincisi, yeni atamalarla şekillenen yönetim katındaki ekibin izleyeceği düşünülen siyaset, Suriye’den çıkmaya değil Suriye’ye yerleşmeye işaret ediyor. Odak noktasına İran’ı yerleştiren bir siyasetin, İran ve Rusya’yı Suriye’de daha kudretli kılacak bir adım atması akıl kârı olmasa gerektir. Eğer ABD öngörüldüğü gibi Ortadoğu’da ana hatları İsrail’in güvenliğini tahkim etmek ve İran’ı baskılamak olan bir çizgi üzerinde ilerleyecekse, bunu ancak Suriye’de kalıcı olmakla başarabilir. 

Üçüncüsü, sahada -Trump’ın söylediklerinin aksine- bir hareketlilik var. ABD, Menbiç’e takviye yaptı. Menbiç ve Fırat Kalkanı bölgesini ayıran cephe hattında devriye gezmeye başladı. Ayrıca sadece Menbiç’teki değil Suriye’nin diğer bölgelerindeki askeri üslerini de tahkim etti. Tüm bu hareketlilik hiç de kısa vadede Suriye’yi terk edecek bir ABD resmine gönderme yapmıyor.

Keza ABD’de savunma ve dış ilişkilere yön verecek derecede etkili mahfillerin de Suriye’den çıkma fikrine pek de sıcak bakmadıkları biliniyor. Bu çevreler Obama yönetiminin Ortadoğu politikasını iki taraflı eleştiriye tabi tutuyorlar. Bir taraftan, Obama’nın Irak’tan erken çıkmasının yanlış olduğunu ifade ediyorlar. Diğer taraftan da Suriye rejiminin ABD tarafından ilan edilen kırmızı çizgileri (kimyasal silah kullanımı) alenen ihlal etmesine rağmen Obama’nın gerekli ve yeterli cevabı vermemesinden şikâyet ediyorlar. Bu yanlış kararlarla ABD’nin Ortadoğu’daki nüfuzunun azaldığını, buna mukabil meydanı boş bulan Rusya ve İran’ın bölgedeki gücünün azamiye çıktığını savunuyorlar.

Sivil ve askeri aktörler, Obama’nın düştüğü yanlışa Trump’ın düşmemesi gerektiğini belirtiyor ve bu bağlamda Suriye’den çıkmanın ABD’nin menfaatine olmadığı kanaatini taşıyorlar. Kabinenin ağır topu Mattis’in Suriye’de kalma yanlısı olduğu biliniyor. Geçen yıl Özel Temsilci McGurk’un Suriye’den çıkma önerisine en sert muhalefet Mattis’ten gelmişti.  Trump’ın malum açıklamasından sonra Pentagon Sözcüsü de “Pentagon’un IŞİD’in yenilmesi stratejisi değişmedi” diyerek Başkan’dan farklı bir yerde durduklarını gösterdi. 

“Verin parasını kalalım”

Bütün bu verilerden şöyle bir sonuca ulaşılabilir: ABD’nin Suriye’den derhal çıkması beklenmemeli; böyle bir beklenti gerçekçi değil. Ben de ABD’nin yakın zamanda Suriye’den çekileceğini düşünmüyorum. Bu analiz üçüncü bir sorunun cevaplanmasını gerektiriyor: Peki, öyleyse Trump’ın bu açıklamayı neden yaptı?

Bana göre Trump’ın iki gayeye matuftu. Birincisi iç politikayla ilgilidir. Her ne kadar büyük bir sürpriz olarak karşılansa da Suriye’den çıkmak fikri Trump’ın kafasında her zaman vardı. Seçim kampanyasında Trump, ABD askerin gerekli gereksiz coğrafyalara gönderilmesine karşı olduğunu ve başkan seçildiği takdirde askerleri geri çekeceğini belirtiyordu.

Trump, özetle, “Her yere asker gönderiyor, buralara servet yatırıyor, ama herhangi bir kazanım elde etmiyoruz. O halde oralarda ne işimiz var? Böyle boşa harcama yapmak yerine parayı ülkenin alt yapısını yenilmek için kullansak çok daha güçlü oluruz” diyordu.

Başkanlık seçimleri bu söylemin halk nezdinde hatırı sayılır bir alıcısının olduğunu gösterdi. Dolayısıyla Trump’ın karşısında seçmenleri bulunca, seçimlerdeki bu vaadine sarılması anlaşılabilir.

İkincisi ise, dış politikaya ve bilhassa bölgedeki müttefiklerine yöneliktir. Trump, başta Suudi Arabistan olmak üzere Ortadoğu’daki müttefiklerinden Suriye’de yaptığı harcamanın karşılanmasını istiyor.

Bir başka deyimle Trump, Suriye’de bulunmalarının maliyetini petrol zengini ülkelerinin boynuna yıkmayı amaçlıyor. Ve bunu açıkça da dillendiriyor. Suudi Arabistan’ın verecekleri kararla çok ilgili olduğunu ve kendisinin de onlara “Eğer bizim Suriye’de kalmamızı istiyorsanız, parasını ödemeniz gerekecek” dediğini söylüyor. Hülasa Trump meseleye bir işadamı mantığıyla yaklaşıyor ve bir yere bir koyduğunda karşılığını hemen almak istiyor.

Eğer muhataplarına bunu yaptırabilirse ABD hem Suriye’de kalacak hem de bunun bedelini başkalarına ödetecek. Yani ABD her halükarda kazanacak.

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.