2019 Öncesi Baraj Hesapları

Kurd24

 

Türkiye’de yürürlükteki 1982 Anayasasının 67. maddesi, seçim kanunlarının “yönetimde istikrar ve temsilde adalet ilkelerini bağdaştıracak biçimde” düzenlenmesi gerektiğini belirtir. Kanun koyucu madde metnindeki “temsilde adalet” ilkesine pek yüz vermez ama “yönetimde istikrar” ilkesini gerçekleştirmek amacıyla 1983 yılında “genel seçimlerde ülke genelinde oyların % 10’unu geçmeyen siyasi partilerin milletvekili çıkaramayacağını” hükme bağlar. Bu düzenleme o tarihten bugüne kadar yapılan bütün genel seçimlerde tatbik edilir.

“Yönetimde istikrar” derken kastedilen, aslında, tek parti iktidarını sağlamaktır. Zira tek parti iktidarı, istikrar ile özdeş tutulur. Ancak seçim barajı uzun bir müddet –bu manda- Türkiye’ye istikrar getirmez. Türkiye 1991-2002 arasını koalisyonlarla geçirir. Hiçbir demokratik ülkede olmayan % 10 gibi bir yüksek bir baraj, yönetimde istikrarı temin edemezken, temsil adaletinde ise ciddi sorunlara neden olur. Mesela 2002 seçimlerinde, temsile dönüşmeyen oy oranı % 45.3 olarak gerçekleşir. Böylece halkın nerdeyse yarısı, seçimlerin ertesinde oluşan parlamentoda temsil edilme olanağı bulmaz 

Dindarları ve Kürtleri Meclis’ten uzak tutmak

1982 Anayasasını hazırlayanların % 10 barajını getirmelerinde öncelikli gaye, dini hassasiyetleri siyaset gündemine aktaran partilerin Meclis’e girmelerini engellemekti. 1990’den itibaren Kürt kimliği ağır basan partilerin kurulmasıyla birlikte, Meclis dışında tutulması istenen kesimlerin sayısı ikiye çıktı. Ancak dini ve etnik kimlik taleplerinin taşıyıcılığını yapan partiler, önlerine konan bu bariyeri –ittifaklar yapmak ve seçimlere bağımsız adaylarla girmek gibi- çeşitli yollarla aşmayı bildiler.

Zaman içinde Türkiye siyasetinin dengeleri değişti. Mütedeyyin kitlelerin temsilciğini üstlenen Refah Partisi (RP), 1991 seçimlerinden itibaren her geçen gün Türkiye siyasetindeki belirleyiciliğini artırdı; ilk adımda İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerde belediyeleri aldı, ikinci adımda da hükümette koalisyon ortağı oldu. RP’nin içinden çıkan ve daha geniş kesimlere seslenme iddiası taşıyan Adalet ve Kalkınma Partisi ise (AKP), kurulmasından kısa bir müddet sonra tek başına iktidar oldu ve ülkenin en büyük siyasi partisi haline geldi.

Beri yandan, 1990’da kurulan Halkın Emek Partisi’nin (HEP) izinden giden Kürt partileri de önce 1999’da yerel yönetimleri kazandı. Ardından 2007 ve 2011 seçimlerinde bağımsız adaylar yoluyla barajı dolanmasını bildi. HEP geleneğinin –şimdilik- son takipçisi olan Halkların Demokratik Partisi (HDP) de, 2015 seçimlerinde barajı aşacak bir kitlesel desteğe erişti. Yani seçim barajı Meclis’ten uzak tutmayı amaçladığı kesimlerinin Meclis’e girmelerini önüne geçemedi ve işlevini yitirdi.

MHP’nin hamlesi  

15 Temmuz 2016’da gerçekleşen darbe girişiminin ardından Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), beklenmedik bir hamle yaptı ve eğer AKP hükümet sistemini değiştirme niyetinde ciddiyse ona yardım edeceğini duyurdu. Bunun üzerine her iki partinin hukukçularından oluşan bir komisyon bir anayasa değişiklik taslağı hazırlayıp Meclis’e getirdiler. Meclis’te kabul edilen öneri daha sonra halkın onayına sunuldu. 16 Nisan 2017’de yapılan referandumda halkın “olur” vermesiyle de Türkiye parlamenter sistemden, başkanlık sistemine benzer bir Cumhurbaşkanlığı sistemine geçmiş oldu.

Sistem değişikliği noktasında hükümete arka çıkmak MHP’yi fiili bir hükümet ortağı haline getirdi. AKP, bütün kritik konularda MHP ile birlikte hareket etti ve bütün kararları MHP’nin sözünü dinleyerek aldı. MHP şimdi de ikinci bir hamle yaptı ve  % 10’luk seçim barajının çok ağır olduğundan bahisle bu konuda yeni bir düzenleme yapılmasını talep etti. MHP’ye göre baraj artık bir anlam taşımıyordu, dolayısıyla daha makul bir seviyeye çekilmesi Türkiye’nin yararına olurdu.

AKP, MHP’den gelen bu teklife pek sıcak bakmasa da elinin tersiyle itmedi. Çünkü 2019 seçimleri öncesinde oluşmuş bulunan milliyetçi blokta bir zedelenmeyi istemedi. Diğer partilerle bu mevzuun konuşulacağını ve ona göre bir kararın verileceğini belirtmekle yetindi.

İyi Parti etkisi

Peki, daha önce barajın kalmasından yana bir siyasi tutumu bulunan MHP ne oldu da barajın düşürülmesini ister bir çizgiye geldi? Sanırım burada en etkili faktör, MHP’den ayrılan bir grubun Meral Akşener başkanlığında kurduğu İyi Parti’nin (İP) siyaset sahnesine çıkmasıdır. İP ile birlikte Meclis’te temsil edilen beş parti var. AKP ile CHP için bir baraj sorunu bulunmuyor. Geriye kalan üç partiye (MHP, HDP ve İP) ise barajın birtakım problemler yaratacağı söylenebilir.

MHP ve HDP, 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra bir düşüş trendine girdiler.  7 Haziran’da MHP % 16, HDP ise % 13 oy aldılar. Beş ay sonra yapılan seçimlerde MHP % 12’ye, HDP de % 10 bandına düştü. Her iki partinin de bu düşüşü durdurup yükselişe geçtiklerine dair ortada bir emare gözükmüyor. Dolayısıyla barajın olduğu gibi muhafaza edilmesi iki parti için de bir tehlike oluşturuyor.

Bununla birlikte MHP’deki tehlikenin HDP’ye nazaran daha büyük olduğu söylenebilir. Çünkü MHP bir çatlak yaşadı. İP, gerek söylemi ve gerek kadrosu itibariyle öncelikle MHP için bir tehdit oluşturuyor. MHP’nin mevcut idare tarzından ve neredeyse AKP’nin bir yörüngesine dönüşmesinden rahatsızlık duyan milliyetçi taban için İP yeni adres hüviyeti taşıyor. Zaten yapılan bütün analizler de İP’in en çok MHP’ye tesir edeceği ve MHP’yi zorlayacağını gösteriyor. Eğer İP, MHP’den kendisine doğru tahmin edilen miktarda bir oyu kaydırabilirse, o takdirde MHP’nin baraj altına düşmesi sürpriz olmaz. Meclis’ten uzak düşüldüğünde ise, Bahçeli’nin liderliğe devam etmesi ve MHP’nin parti kimliğini koruması güçleşir.

MHP’den iktidara gözdağı

Bahçeli’nin yaptığı çıkış bu çerçevede ele alınmalı. Partisinin bir baraj sorunu yaşayacağını gören Bahçeli şimdiden bunun tedbirini alıyor. MHP için Meclis’e girmek yaşamsal önemde; bu nedenle Bahçeli, 2019 başkanlık seçimlerinde Erdoğan’a desteği barajın düşürülmesi şartına bağlayabilir. Nitekim son grup toplantısında Bahçeli “% 10’u kafaya takanlar, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile birlikte artık baraj % 50 + 1’e inmiştir” diyerek AKP’ye açıktan gözdağı verdi. Oyunun böyle kurulması durumunda AKP’nin barajı % 7 ya da % 5’e çekmek mecburiyetinde kalabilir.

Her ne sebeple olursa olsun barajın düşürülmesi Türkiye için hayırlı olur. Başlıca iki nedenden ötürü: Biri, temsili daha demokratik kılar. İki, yeni cumhurbaşkanlığı sisteminde denge ve denetlemenin sağlanabilmesi için güçlü bir parlamentoya ihtiyaç vardır. Düşük baraj, farklı grupların Meclis’e girmesini sağlayarak bu ihtiyacın karşılanmasına katkıda bulunabilir. Bu itibarla % 10 gibi demokratik açıdan birçok sakınca üreten bir barajın kaldırılmasını veya en azından düşürülmesini, partilerin hesaplarından bağımsız olarak, ilkesel düzeyde savunmak gerekir.           

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.