İran Sömürgeciliği, Kürdistan Mehabad Devleti, Pêşewa Qazi Muhammed…

Kurd24

Hiç şüphe yok ki, insanlığın acısı ve ağrısı, tüm insanlığı ilgilendirir. Bu acı ve ağrı, değişik insan vücutlarında oluşan acıyı ve ağrıyı his etme duygusudur. Ama bir de bir ağrı ve acı vardır ki, o acı ve ağrı, aynı vücudun değişik uzuvlarının, organlarının acısı ve ağrısıdır. Bu ağrı, özel ve özgün bir ağrıdır. Derin ve güncel bir ağrıdır. Her an his edeceğin, hiç unutmayacağın bir ağrı ve acıdır. İçerden gelen ve tüm yüreği saran bir acı ve ağrıdır.

Bunun yanında, insanlık adına yapılan güzel bir iş, faydalı bir gelişme de tüm insanlığa hizmet eder, tüm insanlığı sevindirir, heyecana boğar. Eğer bir millet ve devlet içinde olumlu, yararlı bir gelişme, bir keşif,  meydana gelirse; o millet ve devlet içinde daha güncel, daha derin, daha yakıcı bir sevince ve heyecana yol açar. O milletin bireyleri ve devletin vatandaşları o olumlu, güzel, faydalı gelişmeden hemen etkilenir. Ama olumsuz bir gelişme de, ortak acıya ve ağrıya yol açar.

PARÇALANMIŞ KÜRT MİLLETİNİN VE ÜLKESİ KÜRDİSTAN’IN ORTAK ACILARI, AĞRILARI, SEVİNÇLERİ, HEYECANLARI, UMUTLARI…

Kürdistan, ilk olarak 1639 Kasrı Şirin antlaşmasıyla Osmanlı ve Fars İmparatorluğu arasına bölündü. O imparatorlukların yemliği ve sömürgesi oldu.

Kürtlerin en büyük ikinci bölünmesi, 1923’te yapılan Lozan Antlaşmasıyla vuku buldu. Kürdistan, Lozan Antlaşması sonucu, dörde bölündü. Fars, Türk, Arap Ulus Devletlerinin işgali, sömürgesi haline geldi.

Bu parçalanmışlık, büyük bir ağrı ve acıya yol açtı. Büyük kanamalara sebep oldu.

Aileler, aşiretler parçalandı. Kardeşler kardeşlerden, anne babalar çocuklarından, teyzeler, dayılar, amcalar, halalar birbirlerinden ayrıldılar. Aynı aşiretin ve ailelerin üyeleri on yıllarca görüşme olanağı bulamadılar. Birbirleriyle görüşmeleri yasaklandı. Bütün Kürt ailelerinin evlerine ateş düşürdü. Ailelerde ağıtları sürekli hale getirdi.  Kürdistan’da sürekli bir toplumsal ve milli yas hali yaşandı.

Günümüzde de bu milli ve toplumsal yas hali devam ediyor.

Kürt milleti ve Kürdistan’ın arasına çekilen demirden duvarlar, tel örgüleri, yasaklar, Kürt milletinde ve Kürdistan’da birlikte organik gelişmeyi engelliyor.

Ama bunun yanında Kürdistan’ın her hangi bir parçasındaki olumlu, faydalı gelişme, bütün Kürdistan parçalarında, bütün Kürtler içinde ortak sevince, heyecana, umuda yol açıyor.

Kürdistan’ın herhangi bir parçasında milli bağımsızlık ve devlet kurma için gündeme gelen milli ayaklanmalar, Newroz milli bayramımız, Kürdistan Mehabad Devleti’nin kuruluşu, 11 Mart 1970’de Kürdistan Otonomisinin kuruluşu, Körfez Savaşından sonra Kürdistan’ın Güney parçasında kısmi egemenlik alanının oluşması, 1992 yılında KDP ve YNK’nin Federalizm kararı almaları, 2003 yılında Irak’ta Baas Rejiminin yıkılması ve 2005 yılında referandum sonucunda Irak’ın federal bir devlet, Kürdistan’ın federe devlet olması bütün Kürdistan parçalarında ortak sevinç, heyecan, umuda yol açtı.

Bu sevinç, heyecan, umut 25 Eylül 2017 tarihinde Kürdistan’ın Güneyinde yapılan bağımsızlık referandumu ile en üst düzeye çıktı. Referandum sonucunda Bağımsız Kürdistan Devletine “evet” denilmesi bu sevinci, heyecanı, umudu zirveye taşıdı.

Kürdistan milli hareketlerinin bastırılması, liderlerinin (Şeyh Abdulselam Barzani,Cıbranlı Halit Bey, Yusuf Ziya Bey, Şeyh Sait, Seyit Rıza,Qazi Mihemed ve diğer yüzlerce Kürt liderinin)) idam edilmesi ve sürgüne mahkum edilmeleri, Kürdistan’dan toplu sürgünler ve toplu tutuklamalar, Kürdistan’ın her parçasından gerçekleşen katliamlar, Kürdistan Mehabad Cumhuriyeti’nin yıkılması, Kürdistan Otonomisinin yıkılması, 1 Mart 1979 Kürtlerin Efsanevi Lideri Mustafa Barzani’nin ölümü, 18 Mart 1988’de Halepçe Katliamı, Kürdistan’da bağımsız devletin kuruluşunun engellenmesi için 16 Ekim 2017 tarihinde Kerkük’ün işgali, 18 Mart 2018’de Kürt Dağı’nın işgali ve diğer benzeri vakıalar, Kürdistan’ın bütün parçalarında ve tüm Kürtler içinde ortak acıya, ağrıya, kanamaya yol açmıştır.

KÜRTLERİN ORTAK ACISI, AĞRISI, YARASI, SEVİNCİ, HEYECANI, UMUDU: KÜRDİSTAN MEHABAD CUMHURİYETİ DEVLETİ…

Kürt milletinin bağımsızlık ve özgürlük mücadelesi, 200 yıldır devam ediyor. Kürtler de, diğer milletler gibi, kendi devletini kurmayı, milli hak ve özgürlüklerimizi özgürce kullanmayı, kendi ülkesi Kürdistan’da iktidar ve egemen olmayı, kendi kaderini kendi iradesiyle tayin etmeyi, sömürgecilik ve işgal koşullarında yaşamamayı istedi.

Ne yazık ki millet olarak Kürt milletinin mücadelesi oldukça çetin bir mücadele oldu. Bu mücadele, günümüze kadar devam etti. Halen de bu milli kurtuluş mücadelesi günümüzde de devam ediyor. Ne yazık ki, Kürdistan’ın parçalanmış konumu, bu milli kurtuluş mücadelesini, daha çetin hale getiriyor.

Kürt milleti, İkinci Dünya Savaşından sonra devlet kurma olanaklarını elde etti.

Bilindiği gibi, İkinci Dünya Savaşından sonra İran, ABD, İngiltere ve Sovyetler birliği tarafından işgal edildi. Sovyetler birliği, İran’da işgalini ve egemenliğini sürekli hale getirmek için, Kürdistan’ın Doğusunun ve Azerbeycan’ın ortak bir devlet olması için çaba göstermeye başladı.

Kürdistan’ın Doğusunun siyasi liderleri bu teklife karşı çıktılar. Kendi bağımsız devletlerini kurmak istediklerini, Qazi Mihemed öncülüğündeki milli uzlaşma heyeti tarafından, Sovyetler Birliğindeki görüşmede kesin bir dille yönetime bildirildi.

Sovyetler Birliği, uzun ve çetin müzakerelerden sonra, Kürdistan Devleti’nin kuruluşunu kendi devlet çıkarları için uygun görerek kabul etti.  

Qazi Muhemed ve arkadaşları, örgütlü olarak devletin kurulabileceğini benimsediler. Bu nedenle 25 Ağustos 1945 yılında, Komela’nın geleneğine ve mirasına bağlı olarak İran Kürdistan Demokrat Partisini (İ-KDP) kurdular.

İran KDP, 12 Aralık 1945'te Azerilerin özerkliklerini ilan etmelerinin ardından, 22 Ocak 1946'da Mehabad Çarçıra Meydanı'nda Qazî Muhammed'in öncülüğünde, Mehabad halkı, tüm Kürdistan parçalarından misafirler, KDP yöneticileri, aşiret liderleri ve Peşmergeleriyle Mele Mustafa Barzani'nin de hazır bulunduğu toplantıda, Kürt ulusal bayrağının göndere çekilmesi, Milli marş Ey Raqip'in okunması ve dualar eşliğinde Kurdistan Mehabad Devleti ilan edildi.

Kürdistan Mehabad Devleti’nin kuruluşu bütün Kürtler ve Kürdistan parçalarında ortak sevince, heyecana, umuda yol açtı. Devletin ilanından kısa bir süre sonra, anayasa ve hükümet çalışmaları tamamlanarak 11 5ubat 1946'da 30 üyeli ulusal parlamento toplandı. Parlamento ilk toplantısında Qazî Muhammed’i Cumhurbaşkanı seçti. 13 üyeli Bakanlar Kurulunu oluşturdu. Kürtlerin Efsanevi lideri ve ulusal kahramanı Mele Mustafa Barzani’yi de Genelkurmay başkanlığına layık gördü.

Kürdistan Devleti Cumhurbaşkanı Qazi Muhammed Kürdistan Bayrağı dalgalanırken şu yemini etti:  "Allah'ın büyüklüğü, Kuran-ı Kerim'in kutsallığı, ülkem ve bayrağım üzerine ant içiyorum ki, kanımın son damlasına ve son nefesime kadar, canımla ve malımla, özgürlük yolunda bayrağımızın göklerde dalgalanması için çalışacağıma söz veriyorum." 

Kürdistan Mehabad Cumhuriyeti Devleti, oldukça demokratik ve seküler bir anayasayı benimsedi. Yapılandıracağı devleti ve toplumsal projeyi o anayasada tanımladı. Partinin ismine uygun olarak da demokrasiyi yönetim biçimi olarak ilan etmiş oldu.

Aynı zamanda çok kısa sürede tüm Kürtler ve Kürdistan parçaları için miras olacak kapsamlı ulusal çalışmalar yaptı ve ulusal projeler gerçekleştirdi.

Başkenti Mehabad olmak üzere Uşnu, Miandoap, Serdest, Bane, Sagiz, Senendec şehirlerini kapsayan Kürt Cumhuriyetinin Resmi dili Kürtçe oldu.

Kürt devletinin günlük ve aylık resmi yayın organı 'Kürdistan' yayınlanmaya başladı. Hawar, Hilale (kadın dergisi), Agir, Gelawêj, Nıştiman dergileri yayınlandı.

Kürtçe radyo yayınları yapıldı.

Kürt dili ve edebiyatının gelişimi için Edebiyatçı şahsiyetler desteklendi.  

Bir program çerçevesinde eğitim için yurtdışına öğrenciler gönderildi.

Zengin aileler devlete bağış yapmakla yükümlü tutuldu.  

Vergiler ve aidatlar düzenli toplandı.

Halka yiyecek ve gıda yardımı yapıldı.

Kürdistanlı Yahudi ve Ermenilerin kültürel, milli ve dini hakları güvence altına alındı.

Kadın ve erkek eşitliği kabul edildi. Kadınların hak ve özgürlükleri teminat altına alındı.

KÜRDİSTAN MEHABAD DEVLETİNİN YIKILMASI VE LİDER MUSTAFA BARZANİ’NİN TUTUMU…

 Ne yazık ki, Sovyetler Birliği, İran’ı işgalle amacına ulaştıktan sonra, İran'dan çekildi.

Sovyetler Birliği’nin İran’dan çekilişinden sonra, İran,  Azerbeycan’a saldırdı. Azerbeycan, 16 Kasım 1946'da teslim oldu. Bu saldırı da, İngiltere İran’a büyük destek sağladı.

 İran orada da kalmadı. Kürdistan Mehabad Cumhuriyeti Devleti’ne de saldırdı. Sovyetler Birliği verdiği destekleme sözünde durmadığı için, Kürdistan Devlet Başkanı Qazî Muhammed'in önerisiyle, halkın düşman katliamına uğramaması için düşmanla anlaşma kararı aldı. Qazî Muhammed'in kardeşi Sadri Qazi, İran Generali Humayuni'ye, Mehabad'ı barışçıl yoldan teslim etmeye hazır olduklarını bildirdi.  Humayuni, bu teklifi, Barzanilerin Mehabad’de bulunmaması şartıyla kabul etti.

Bu gelişmelerden önce General Mele Mustafa Barzani, Qazî Muhammed ile görüşür ve direnmeyi önerir. Der ki: " Ben çok üzgünüm. Durumu gözden geçirerek kararınızı değiştirmenizi rica ediyorum. En doğru karar, İran ordusu ile savaşmaktır. İyi biliyorum ki, teslim olmanız halinde sizi idam edecekler. Şah'ın sözlerine inanıyorsanız hata yapıyorsunuz. Ona inanmayın." 

Kürdistan Cumhurbaşkanı Qadi Muhammed Barzani'ye : " Evet biliyorum, doğru söylüyorsun, ama artık geç. Kardeşim Sadr, Tahran'dan benim için söz aldı. Hiç kimseye zarar vermemek şartıyla teslim olmayı kabul ettik… " der.

Bunun üzerine General Barzani " Bizimle birlikte kal. Biz Barzaniler olarak tek ferdimiz kalıncaya kadar sana hizmet ederiz. Bir damla kanımız kalıncaya kadar seni koruruz. Sen herhangi bir kişi değilsin. Sen bir halkın önderisin. Eğer bizimle birlikte kalırsan dünya halkları Kürt halkının önderini koruduğunu öğrenmiş olur. Biz, İran ordusuna vurmak için eğer Allah yardım ederse uygun bir fırsat kollarız. Eğer ölürsen kemiklerini saklarız." der.

Qazî Muhammed gözyaşlarını tutamayarak şöyle der: " Kürt halkının kazanmasını ve istemlerini senin komutan altında elde etmesini diliyorum. Allah'a ant ederek senin Kürdistan'ın kurtuluşu için savaşım vermeni öneriyorum." 

Kürt Cumhuriyeti'nin bayrağını Barzani'ye," Kürt Bayrağını size emanet olarak veriyorum" diyerek teslim eder. Vedalaşmadan önce General Mustafa Barzani'yi uzun uzadıya kucaklar. Ve General Barzani aldığı emir üzerine yüreği buruk, gözleri yaşlı bir şekilde pêşmergeleriyle Mehabad'ın dışına çekilir.

Düşman kuvvetlerinin, General Barzani'nin Mehabad'ı terkinden emin olmak için gönderdiği öncü güçlerden sonra, sömürgeci bir saldırganlıkla 17 Aralık 1946’da Mehabad'a girer. Kürditsan Mehabad Cumhuriyeti Devleti son bulur ve Kürt toprakları yeniden işgal edilmiş olur.

QAZİ MUHAMMED VE DEVLETİN DİĞER YÖNETİCİLERİNİN ESİR ALINMASI, YARGILANMASI, TARİHİ SAVUNMA VE İDAMA MAHKÛM EDİLMELERİ…

General Barzani'nin tüm ısrarlarına rağmen Mehabad'ı terketmeyen Qazî Muhammed ve hükümet üyeleri tutuklanarak yargılandılar. Çok kısa süren mahkemede Qazî Muhammed dört saatlik uzun bir konuşma/milli savunma yapar. Ancak mahkeme görevlileri bu konuşmayı birkaç satırla tutanaklara geçirirler.

Tutanağa geçirilen Kürdistan Devlet Başkanının görüşleri şöyle:

" Mahkemede Qazî Muhammed İran Devleti’nin siyasetine ve işleyiş biçimine saldırdı ve ' Ben Tahran devletine ve başkanına karşıyım! Sesimi yükseltiyorum; Biz değil siz suçlusunuz! Ülkemizi istila edip bize saldıranlarsınız.' dedi." 

" Sizlerin tutuklanıp yargılanması gerekirken, gelip kendi evimizde, öz yurdumuzda beni tutuklayıp hapsediyorsunuz. Bu olanlar işgalci tüm devletlerin yaptıklarının aynısıdır. Devlet halkın kendi temsilcilerini seçip meclise göndermesini engelliyordu. Eğer devlet Kürtleri hain görüyorsa bu yöreyi bırakın da kendi işlerini kendileri görsün." 

Rus devlet arşivlerindeki bazı tarihi belgelerde ise şöyle yazılıyor;

"Qazî Muhammed tüm yargılanma süresince korkusuz, cesaretli ve başı dik konuştu. Pişmanlık duymadı. Ve hiç baş eğmedi. Askeri mahkemenin tüm savlarını reddetti ve İran devletinin anayasayı ayaklar altına aldığından Kürtler silahlandı ve mücadele verdi dedi. Yabancı bir devletin kışkırtmaları sonucunda ayaklanmaya giriştikleri iddialarına kızgınlıkla yanıt verdi. Siz gerçekleri anlamıyorsunuz. Kürdistan'da demokrasiyi gerçekleştirme çabalarına ben başladım. Yabancı bir güç beni buna zorlamadı. Bu konudaki çalışmalarda halkımdan güç ve cesaret aldım. Bana istediğinizi yapabilirsiniz ama halkımı rahat bırakın, baskı yapmayın." 

İran Devleti, 'Komünist SSCB Müslüman topraklarını işgal edip Müslüman İranlıları katlederken onlarla işbirliği kuran vatan hainleri' karalamasıyla Kürt liderlerini Kürt halkı nezdindeki itibarlarını zedelemeye çalıştı

Amerikalı diplomat William Eaglaton'un ' Mahabad Kürt Cumhuriyeti 1946' adlı kitabında; " Sovyet vesayetinin altına girdiği yolundaki iddialara gelince Qazî Muhammed sonuna kadar katıksız bir Kürt milliyetçisi kaldı ve kimsenin komutasını kabul etmedi. Sayıları parmakla sayılacak kadar az bir grup dışında bütün arkadaşları da böyleydi." diye yazar.

Askeri mahkemede bulunmasına izin verilen ırkçı İranlı yazar ve gazeteci H.Süleyman sonradan mahkeme notlarını ve gözlemlerini kitaplaştırır. Qazî Muhammed'in savunması ve mahkemedeki cesur ve mantıklı tavrını kitabında itiraf eder: " Mahkeme başladığında Qazîleri gördüm. Seyfi Qazî ve Sadri Qazî bu koşullarda bile Qazi Muhammed'e çok saygılıydılar. Qazî'den sonra sanki ondan izin alıyorlardı oturmak için. Tutuklu bulundukları yerde yediklerinde, konuştuklarında ve namaz kıldıklarında bile bu tavırları vardı. Üçü de yurtseverlik ve milliyetçilikleriyle övünç duyuyorlardı. Özellikle Kürtlük konusuna ilgi duyup mutlu oluyorlardı." 

" Onların ihanetinden söz edildiğinde Qazî Muhammed, kendine özgü bir sakinlikle ancak kin dolu bir tavırla karşı çıkar ve 'Burası benim yurdumdur! Kürdistan toprağı babalarımın ve dedelerimindir. Ben bundan nasıl vazgeçebilirim!'der." 

Askeri mahkemenin Qazî Muhammed'i savunması için atadığı subay Serwan Şerif anlatıyor.

"Mahkemede yazılı bir belgesi olmadan dört saat konuştu. Mantık ve bilgisiyle herkesi kendisine hayran bıraktı. Qazî öylesine dürüst ve fedakârca konuştu ki mahkeme üyelerinin hiçbiri sözlerine engel olamadı ve kesmedi. Tümünün ilgisini topladı. İran yasalarını hepsinden iyi biliyordu. İran'ın dış politikasını en güzel şekilde yorumluyordu. Aslında mahkeme Qazî'yi yargılamadı. Qazî mahkemeyi yargıladı. Qazî doğrudan doğruya ve korkusuz bir şekilde sürdürdü konuşmasını; ' Bu mahkeme yapay ve sahtedir. Ulusal ve halkçı bir mahkeme değildir. Çünkü halk kendi çocuklarını yargılamıyor. Mahkeme başkanı ve mahkemeniz, iyi biliyoruz ki, işgalci bir devletin arzusunu yerine getiriyorsunuz. Biz ise yaptıklarımızdan asla pişman değiliz. Millet ve vatan ihanetini kesinlikle kabul etmiyoruz' " 

Mahkeme heyeti Qazî Muhammed'e birçok küstah suçlamalar yöneltir. Bunlardan biri Kür ulusal lideri Mele Mustafa Barzani'nin Mehabad'a gelişi suçlamasıdır. Qazî Muhammed büyük bir iftiharla bu suçlamayı kabul eder; "Mele Mustafa Barzani, Kürdistan'a gelen bir yabancı değildi ve değildir. Hiç kimse onu getirmemiştir. Kürdistan, her Kürd'ün evidir, şartlar öyle gerektirmiş ve o da evinin bir bölümünden diğer bir bölümüne geçmiştir." 

Bir diğer küstah suçlama ise Kürt bayrağının varlığıyla ilgilidir. Yine aynı iftihar ve ulusal gururla Kürt bayrağının varlığını kabul edip düşman bayrağını red ederek şöyle der: " Bu davranışın, senin ahmaklığını ve şuursuzluğunu gösterir. Çok iyi bilin ki hakaret etmek için hiçbir zaman eliniz Kürdistan bayrağına yetişmeyecektir. Bir gün gelecek o bayrak, şu anda yargılandığım mahkeme binasının üstüne dikilecek ve dalgalanacaktır!" 

Mahkeme başkanı Qazî Muhammed'e karşı sert üslup kullanır ve hakaret etmeye başlar. Kızgınlığından Qazî Muhammed'e karşı 'Kürtler köpek sıfatındandır' der.

Bunu üzerine Qazî Muhammed ayağa kalkarak, şu cevabı verir: "Köpek, şerefsiz, utanmaz ve namussuz sizsiniz ki halka ve yasalara karşı hiçbir sınır tanımıyorsunuz. Namussuz! Sonuç olarak sen, senden önceki namussuzun verdiği kararı infaz edebilirsin. Ondan fazla elinden hiçbir şey gelmez. Ben suçsuz olduğuma inanıyorum ve çoktan beri bu yolda ölmeye hazırım. Milletimin özgürlüğü için ölüyorum ve şerefli ölümden de onur duyuyorum. Bunu kendim için Allah'ın bir rahmeti olarak görüyorum." 

Sonra hâkim, Savaş Bakanı Seyfi Qazî'ye yönelik bazı tehditler etmeye başlayınca, o şöyle haykırır:

"Artık biz yaşamdan da maldan da vazgeçmişiz. Eğer sen beni bir iğne ucu kadar cesaretlenip rencide etmek istersen (elini yumruk yapıp Albay'a göstererek) bu yumrukla dişlerini ve başını kırarım. Sonuç olarak bizim de beklediğimiz ölümün ötesinde bir şey yok."

Yapılan göstermelik, insanlık, hak ve hukukla alakası olmayan yagılamadan, idam kararını imzalamaları istenir. Ancak Qazi'ler mahkeme kararını imzalamazlar. Hatta Qazî Muhammed'in etkisinde kalan ve kendisine hayranlık duyan askeri mahkemenin atadığı avukat da imzalamaz ve ordudan atılır.

Mahkeme kararından sonra Qazîler ayrı hücrelere alınır ve görüşmeleri engellenir.

31 Mart 1947'de gece saat 23.00 de hücrelerinden alınıp asker dolu bir kamyonla Çarçıra'ya götürülürler.

Vasiyetini yazmakla görevlendirilen molla Sıddık'a yönelir ve "yaz! Kürt milleti bilsin ki, ben yaşamımın son nefesine kadar onun vefakâr evladıyım!" der. Bir subay " Bu boş sözleri bırak da çoluk çocuğun için varsa bir vasiyetin onu söyle, molla onları yazsın." diyerek küstahça konuşmasına müdahalede bulunur.

Qazî Muhammed, "Çoluk çocuğum Kürt milletidir! Senin gibileri yabancıların uşağı ve oyuncakları olduğu için böylesi şeyleri anlamazlar. Evi yıkılası, kaç dakikam kaldı? Söylediklerimin yazılması gerekir. İslami şeriat böyle der öyle olmazsa bu Rafızî (!) Molla Sıddık’ı niye getirdiniz!?" diyerek Kürt önderliğine yakışır cevabıyla küstah subaya haddini bildirir.

Bu sözlerden sonra kalemi eline alan Qazî Muhammed vasiyeti kendisi yazar.

İki vasiyet yazar. Biri halkına ve diğeri ailesinedir. Ailesine yazdığı vasiyetinde de halkına hitaplar vardır.

"Elimdeki tüm olanaklarla karşı çıkıp savaşsaydım belki de yenilmezdik. Ancak Mehabad'ın harap olmaması, yıkılmaması, halkın kırıma uğramaması için savaşmamayı seçtik. Elimdeki vasıta ve olanaklarla Mehabad'tan kaçabilirdim. Konuşmalarımda Mehabad halkına söyledim. Eğer kaçsaydım Tebriz'de olduğu gibi talan ve kırımların olacağını biliyordum. Halka açıkladım. Olasıdır ki beni tutuklar ve öldürürler. Ama halkın namusunun kirlenmemesi ve talan edilmemesi için kaçmayacağım ve kendimi size kurban edeceğim dedim. İşte ben sözümde duruyorum. Tarihte böylesi özveri azdır; sizin de zorunlu olduğunuz şeyler var. Benim aileme ve tuttuğum yola sahip çıkmanız gerekir. Öcümü almalısınız. Halkımın uğruna fedakârlık yaptığım için başım dik ve mutluyum." 

İdamından önce namaz kılma ve ibadetlerini yapma isteği kabul edilir. İki rekât namaz kıldıktan sonra, darağacının önüne gitmeden evvel kıbleye doğru bakar ve iki elini havaya kaldırarak yüksek bir sesle dua etmeye başlar:

"Allah'ım, Şahitsin ki senin yolunda elimden gelen her şeyi yapmışım. Allah'ım,) Kendin de şahitsin ki bu millete hizmet etmekle hiçbir şey esirgemedim ve endişem olmadı. Allah'ım,) bu dünyada ve kıyamette mazlumların intikamını zalimlerden al, benim bildiğim kadarıyla bu hep böyledir. Her şeyden haberdar olan Allah'ım,) bütün mazlumları ve Kürt milletini de zalimlerin boyunduruğundan kurtar." 

Kürt halkına seslenerek; " Satılık İran devletine güvenmeyin. Verdikleri sözlerin hepsi yalandır. Bizi kandırdılar. Mücadelenizi bırakmayın. Yaşasın kurtarılmış Kürdistan!"

İdam edilmeden önce mendil ile gözlerini bağlamalarını sert şekilde reddeder ve seslenir; "Hainler! Ben halkıma ve vatanıma karşı utanılacak bir şey yapmadım ki gözlerimi kapatmak istiyorsunuz! Ben yaşamımın son dakikasında başı dik olarak sevgili vatanımın ufuklarına bakmak istiyorum. Karanlığı nasıl parçaladığını hoşlukla ve kalbimle görmek istiyorum. Ben ulusumun fedakâr bir çocuğuyum ve şimdi de öyleyim. Yaşasın Kürt halkı! Yaşasın Kürdistan'ın kurtuluşu! Özgürlük hiçbir zaman yok edilemeyecektir. Siz bir Muhammed öldürüyorsunuz, ama Kürtlerin içinde yüzlerce Muhammed var! " 

Amed, 8 Nisan 2018

İbrahim GÜÇLÜ

[email protected]

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.