HDP Kongresi: Güdümlülük, Kimliksizlik, Kürt Partisi Olmamak…

Kurd24

HDP’nin 3. Olağan Büyük Kongresi geçen hafta sonu yapıldı. Kongre öncesinden eş genel başkanlara ve onların niteliklerine ilişkin tartışmalar, kongre çalışmalarına damgasını vurdu. Sonuçta, yüksek yerden gelen kararlar sorunu çözdü. Tasfiye edilenler edildi. Kazanacaklar belirlendi.

Kongreye, Kürdistan Başkanı Mesut Barzani, KDP Genel Başkanı olarak bir mesaj iletti. Mesajı kongrede okundu. Büyük alkış topladı.

Oysa kısa bir dönem önce, HDP/PKK Başkan Mesut Barzani hakkında olmadık suçlamalar yapıyorlardı. Başkan Mesut Barzani’ye en basit suçlamaları da, seçimler konusunda Türk Devleti ile işbirliği içinde olduğuydu. HDP/PKK’liler önlerine ve arkalarına bakmadıkları için, ne yazık ki bir gün gelecek Başkan Mesut Barzani’ye alkış çalacaklarının hesabını yapmamışlardı.

Oysa HDP’nin eski Eş Genel Başkanı S. Demirtaş’ın mahkemedeki açıklamalarıyla ortaya çıktı ki, tartışılmaz liderleri Öcalan en fazla hükümet partisine yardım etmiş. Bu konuda HDP’ye baskı yapmış.

Kongreye yabancı misafirler de katıldılar. Yabancı misafirler yaptıkları konuşmalarda,  Kürt Dağı Operasyonuna karşı çıktılar.

Kongreye, Türkiye’den CHP, marjinal Sol Partilerin temsilcileri katıldılar.

Divan Başkanı S.S.Önder’in açıklamasına göre, on binlerce kişinin kongreyi izledi.

Kongre sonuçlandıktan sonra, önemli tartışmalara yol açtı. Özellikle de kongrede Kürt Dağı ve Türk Devleti’nin Kürt Dağı’na karşı yürüttüğü askeri operasyona ilişkin dile getirilen görüşler, büyük tartışmalara neden oldu. Halen de bu tartışmalar devam ediyor.

Hiç şüphe yok ki kongreden sonra S. Demirtaş’ın Öcalan’a ilişkin açıklamaları da kongrenin önemli bir parçası haline geldi. Kongre tartışılırken, bu açıklamalar da göz önünde tutulmaya devam ediliyor.

HDP, Kürt partisi olmadığını ifade etmesine rağmen, HDP’ye oy verenlerin ezici çoğunluğu Kürtlerdir. Bu nedenle de HDP kongresi, Kürtleri, Kürt siyasetçilerini, Kürt aydınlarını ilgilendiren temel bir konudur.

HDP’NİN BAŞINDAN BERİ GÜDÜLME, BAĞIMSIZ VE ÖZGÜR OLMAMA SORUNU VAR. BU SORUN DEVAM EDİYOR…

HDP’nin kuruluşundan önce, “ortak parti”, “halkların partisi”, “şemsiye” partisi konusundaki önermelerin ve görüşlerin Öcalan’a ait olduğu görülür. Bu görüşler kamuoyunda ve özellikle de Kürdistan kamuoyunda, Kürt yurtseverleri ve siyasetçileri arasında tartışıldı.

Bu örgütlenmenin. Kürt milletinin bağımsız örgütlenmesine karşı bir görüş ve uygulama olduğu ifade edildi.

Bilindiği gibi, 1960’ların ortalarından itibaren Kürt milletinin, bağımsız ve özgürlüğü için, Kürdistan Devleti’nin kuruluşu için, bağımsız örgütlenmenin olmazsa olmaz şart olduğu; Türkiye’de muhalif siyasetin ve özellikle de sol muhalefetin gündemine sokuldu.

Kürt milliyetçilerinin bu konudaki yönleri ve kıbleleri belliydi. Yönü belli olmayanlar, Kürdistan sosyalistleriydi. Kürdistan sosyalistlerinin büyük ve ezici çoğunluğu da, 1969 yılında bu konuda kendilerine yön buldular, geliştirecekleri yol haritasını ortaya koydular.

1974 yılından sonra bütün renklerden ve dünya görüşlerinden Kürt yurtseverleri, Kürt milletinin bağımsız örgütlenmesinde netliğe kavuştular. Kendi pratik ve çokçu örgütlenmeyle bu tutumlarını ortaya koydular ve hayata geçirdiler.

Bundan rahatsız olan Kemalist Devlet, Kürt milli hareketinin devletin tayin ettiği sınırların dışına taşmaması, Kürt milli hareketini amacından uzaklaştırmak, Kürdistan Devletinin kuruluşunu engellemek için, güdümlü bir hareket, kendisinsin yöneteceği bir hareket yaratmak istedi. Öcalan eliyle bu hareketi ve örgütlenmeyi yarattı. PKK kişiliğinde bu güdümlü yapı somutlaştı.

Bütün gelgitlerden sonra Öcalan’ın Türkiye’ye gelmesinden sonra, HEP ve DEP gibi partiler bile devlet için rahatsız edici olduğu için, Öcalan tarafından kontrol edilen bir parti projesinin gerçekleştirilmesi önemliydi. Bu projede, HDP’de somut hale geldi. Böylece HDP, doğrudan Öcalan tarafından projelendirildi. Her şey onun ve Kandil’in kontrolünde gelişti.

Bu örgüt projesi, bir Türkiyelileşme projesiydi. Bundan dolayı da HDP, “halkların partisi” olarak tanımlandı. Ama asıl gerçek olan, HDP ve PKK’lılarla sol radikal gruplardan oluşacaktı. Bunun da söylendiği gibi ne Kürt halkıyla ve ne de Türk halkıyla ilgisi vardı. Üretim dışı PKK’lılarla Türk solcularının partisi olacaktı. Öyle de oldu.

Bundan dolayı HDP, yapısal olarak güdümlü bir parti oldu. Eş Başkanları, yöneticileri, belediye başkanları ve milletvekili adayları partiyi güden üst akıl tarafından Öcalan kanalıyla gerçekleşti.

HDP’nin kuruluşundan sonra, AK Parti Hükümeti bakanlarından Beşir Atalay, HDP’nin Öcalan ve MİT’in projesi olduğunu açıkladı. Bu açıklamaya HDP yöneticilerinden bir tepki açıklaması ve tekzip gelmedi. Gelinen aşamada da, HDP’nin güdümlü bir parti olmaya devam ettiği, yeni kongrede eş başkanlarla ilgili tayinin en somut örnek olarak yansıdığıyla görüldü.

GÜDÜME RAĞMEN SOL RADİKAL GRUPLAR KENDİ HESAPLARINI DA BU GÜDÜM ÜZERİNDEN SÜRDÜRMEK İSTİYORLAR…

HDP’nin kuruluşunun Öcalan ve PKK güdümüyle olduğu tartışmasızdı. HDP içinde yer alan sol radikal gruplar da bunu çok iyi biliyorlardı. Ama Türkiye toplumunda tümden marjinalleşen sol gruplar, PKK kitlesi üzerinden kendi hesaplarını gerçekleştirmeye çalıştılar. Durumdan vazife çıkardılar.

Türk sol marjinal grupları bundan da çok başarılı oldular. Türk sol gruplarına mensup olanların, TİP’nin 1965 yılında seçimler çıkardığı 15 milletvekilinden sonra en çok milletvekilliği HDP ve önceli partiler kanalıyla sağladılar. Oysa Türk sol marjinal grupların kendi başlarına bir milletvekili bile seçmeleri olanaklı değildi ve olanaklı değildir.

HDP kanalıyla son seçimde önce 80 ve daha sonra 60 milletvekilinin, üçte ikisi Türk sol grupları mensuplarından oluşuyordu. Bu Türk sol marjinal grupları için zirvede bir başarıydı.

Türk Sol marjinal grupları son HDP Kongresinde de bu nimetlerden vazgeçmediler. Kongrede zirve başarı elde ettiler. Kürt kimlikli siyasetçileri de eleyerek, Türk ve Arap eş başkanları seçme başarısını elde ettiler. Kürtleri, araçsallaştırma siyasetini en üst düzeyde gerçekleştirmiş oldular.  

 

HDP’NİN BAŞINDAN BERİ KİMLİKSİZLİK SORUNU VAR. KONGRE YİNE KÜRTLERİN TALEBİNİ CİDDİYE ALMAYARAK BU SORUNU ÇÖZMEDİ…

HDP, kurulduğu zaman, bir Kürt Partisi olmadığını açıkça ilan etti. Kürt Partisini kategorik olarak da gericilikle, ırkçılıkla suçladı. Kürtlerin, Kürt yurtseverlerinin, bu tanımlamaya ilişkin bütün eleştiri ve taleplerine rağmen bu yapısını devam ettirme kararlılığını gösterdi.

Üst akıl tarafından bu kimliksizlik kurgulandığı için, bu kimliksizliğin devamından yana güçlü bir irade ve pratik gösterildi. İnatçı bir kararlılıkla, Kürtler hesaba katılmadan, yola devam edildi.

HDP, Kürt kimlikli bir parti olmadığını ileri sürmesinin yanında, “Türkiye Partisi” olduğunu savundu. HDP Eş Başkanı S. Demirtaş Kongreye gönderdiği mesajında da partinin bu kimliğine şiddetle ve altını çizerek ifade ediyor.

  1. Demirtaş mesajında, “HDP Türkiye’nin partisi midir, değil midir?” diye soruyor. Ve cevabını veriyor: “Buna halklarımız karar veriyor zaten. Ama şunu herkes bilsin ki; HDP, AKP-MHP’nin kurmak istediği faşist Türkiye’nin partisi değildir. Türkiye’nin hırsızlarının partisi de değildir. Türkiye kalantorlarının, rüşvetçilerinin, kan emicilerinin partisi hiç değildir. HDP, Türkiye ezilenlerinin partisidir. Türkiye’nin yoksullarının, yok sayılanlarının partisidir. Evet, HDP bu yönüyle gerçek bir Türkiye partisidir” diyor.

HDP başından beri böyle kurgulandı. S. Demirtaş da bunu sadece yeniden dillendirmiş oluyor.

Ayrıca S. Demirtaş, HDP’yi aynı zamanda ezilenlerin partisi olarak tanımlıyor. Bunu da, tanımlarken “Türkiye ezilenleri” olarak tanımlıyor. Bu tanımlamada da, “Kürt” ve “Türk” ezilenleri gibi bir kategorileştirmeden kaçınıyor.

Bu tanımlamayla da Kürtlerin partisi olmadığını ve olmayacağını ifade etmiş oluyor. Çünkü Kürtlerden bahsedildiği zaman, Kürtlerin sadece ezilenleri yok, ezilenlerin dışındaki sınıf ve tabakaları da var.

Ulus sorunu, tüm Kürtlerin, Kürt ulusunun sorunudur. Sadece ezilenlerin sorunu değildir. Kürt ulusu da sadece ezilenlerden oluşmuyor. HDP, kendisini Kürtlerin partisi olarak tanımlamayarak, Kürt ulus meselesine, Kürdistan meselesine dışarıdan, bir yabancı olarak bakmaktadır. Bu da oldukça kendi yapısına ve tanımlamasına uygudur.

Asıl sorun, Kürt yurtseverleri olduğunu ve hatta Kürt olduğunu söyleyip de HDP’ye oy verenler ve yandaş olanlardadır. Bu onların köklü bir çelişkisini ifade etmekle kalmıyor, içine düştükleri dramatik hali de ifade ediyor.

Bütün bunların yanında: kendisini Kürt partisi olarak tanımlamadığına göre, hâkim ve egemen olan millet ve ulus kimliğine göre kendisini tanımlamış oluyor. Bu da HDP’nin ulus kimliği olarak “Türk” olduğudur. Ya da en iyimser haliyle kimliksiz ve kozmopolitik olduğudur.

Eş Başkanlar konusunda bazı Kürtlerin yaptığı tartışmalar, HDP’nin bu kimliksizlikten kurtarmanın çabası ve arzusunu dışa vuruyordu.

Anlaşılıyor ki, 3. Olağan Büyük Kongre de, HDP’nin bu kimliksizlik sorununu onaylamış oldu. HDP, tam anlamıyla radikal ve Kemalist solcuların; enternasyonalist kimliksizlerin; Kürt Devletine karşı olanların partisi olduğunu bir kez daha ispatladı.

KONGRE ÖNCESİNDEN EŞ BAŞKANLARLA İLGİLİ TARTIŞMALAR S. DEMİRTAŞ’IN TASFİYE EDİLDİĞİNİ; HDP EŞ BAŞKAN VE YÖNETİCİLERİNİN ATAMA YOLUYLA TESPİT EDİLDİĞİNİ BİR KEZ DAHA ORTAYA KOYDU…

HDP için tartışılmaz olan konu, HDP’nin güdümlü bir parti olması, bağımsız ve özgür bir parti olmamasıdır. Bunun neden böyle olduğunu da yukarıdaki bölümde tanımlamaya çalıştım.

Özgür ve bağımsız olmayan partilerde de, başkanların, yöneticilerin atama yoluyla tespit edilecekleri tartışılmazdır. Bu konum ve durum, HDP için de geçerlidir. HDP’nin de eş başkanları ve yöneticileri bugüne kadar dışarıdan, bir üst akıl ve güç tarafından atanmışlardır. Bu güç de, Öcalan ve PKK’dır.

  1. Demirtaş ve diğer eş başkanların da, Öcalan ve PKK tarafından atandıkları tartışmasızdır. Herkes de bunu böyle bilmektedir. Öcalan ve PKK’nın istememesi halinde S. Demirtaş’ın ya da başkalarının eş başkan olmaları, HDP yöneticisi olmaları olanaksızdır.

Gerçek böyle olunca, o zaman üst akıl Öcalan ve PKK istediği zaman da, atadığı insanları görevden alır. Yerine yenilerini atar.

HDP Kongresinden önce, S. Demirtaş’ın yeniden eş başkan olması konusunda başlayan tartışmada, ortada önemli bir sorunun olduğu rahatlıkla saptanıyordu. Kürtler, bu konuda bir tartışma başlattılar.

Özellikle Hasip Kaplan, “S. Demirtaş’ın yerine bir Türk göz dikmemelidir” dedi.

Bu onların bir iç tartışmasıydı. HDP’deki Kürtler bu tartışmaya taraf oldular. S. Demirtaş’ın yeniden eş başkan olması için kampanya yürüttüler.

Buna karşılık, müzmin ve iflah olmaz Kemalist HDP’liler ve en başta da S. S. Önder, Hasip Kaplan’ı bu öneriden dolayı “aşırı ve azgın ırkçı” olarak nitelendirdi.

S.S. Önder’in bu saldırganlığı ve Kürtleri ırkçı göstermesi, tartışmayı bütün Kürtlere yaydı. Kürtler bu konuda görüşlerini ifade ettiler. Ben de ifade ettim. S.S. Önder şiddetle eleştirildi.

Buna rağmen S.S. Önder ve diğer azılı Kemalistler geri adım atmadılar.

Bu durum, işin için bir bit eniğinin olduğunu gösteriyordu. Ayrıca HDP ve PKK mekanizmasını tanıyan biri olarak bu işin nereye varacağını biliyordum.  

Gelişmelerle S.S.Önder ve arkadaşlarının üst akıldan ve atamacı güç olan Öcalan ve PKK yönetiminden güç ve kuvvet aldıkları ortaya çıktı.

Bundan dolayı Kürtlerin, S. Demirtaş’ın eş başkan olması için başlattığı kampanyaların kıymeti harbiyesi olmadı. S. Demirtaş tasfiye edildi.

Sadece S. Demirtaş değil, eş başkanlıktan Kürtlerden herhangi biri de dışlandı, tecrit edildi, tasfiye edildiler.

HDP eş başkanlığına bir Türk erkek ve bir Arap kadın atandı.

HDP’deki babayiğit Kürtlerden hiçbirinin bu duruma karşı ses çıkarmadı. Kendi kabuklarına çekildiler. Kaderlerine razı oldular. Öcalan ve PKK balyozunun nasıl parçalayıcı ve ağır olduğunu bir kez daha tanıdılar.

  1. Demirtaş’ın duruşmasında Öcalan hakkında söyledikleri de, tasfiye edildiğinin ipuçlarını veriyor.

Ayrıca S. Demirtaş’ın, “HDP, Kapitalizmin en ağır sömürü koşullarına karşı gerçek bir emekçi partisi olmuştur. HDP artık kişilere bağlı olmayan kurumsal bir partiye dönüşmüştür ” diyor.

  1. Demirtaş’ın bu sözlerinin Öcalan’a isyan olduğunu anlamamak için akıldan yoksun olmak lazımdır.
  2. Demirtaş’ın eş başkanlıktan tasfiye edilmesine rağmen, yeniden Parti Meclisi üyeliğine seçilmesi de, onur kırıcı olduğu gibi, “biz seni tasfiye ederiz. Ama sen yine bizim seni PM’ye atamamıza, elimizin altında olmamıza bir şey diyemesin” demekten öteye bir şey değildir.

HDP GERÇEK DEMOKRAT MI, YOKSA DEMOKRASİ DEMAGOJİSİ Mİ YAPIYOR?

Demokrasi, bir zamanlar kulağa hoş gelen, bütün dertlere derman bir sistem olarak zihinlerde yer etmişti. Ayrıca dünya insanlarının, halkların da yaşamında hoş bir seda olacağına inanıldı. Şimdilerde Kürtlere ve Katalanlara yapılanlardan sonra hiç de düşünülen değere sahip olmadığını gösterdi. Özellikle de Katalanların bağımsızlık referandumu sırasında / sonrasında gösterilen vandalist ve barbar uygulamalara karşı, Avrupa Birliğinin demokratik bir birlik olarak sesiz kalması, olanları onaylaması, demokrasi tümden ayaklara düşürdü.

Zaten uzun bir zamandır, demokrasi, AB için kafa yoran, yazı yazan biri olarak “demokrat” ve “demokrasi” kavramlarını çok kullanmak istemiyorum. Bu kavramların, ne tür kötülüklere perde yapıldığını yakından görme ve tanıma olanağım oldu.

Ne yazık ki, ırkçı, faşist, Kemalist, Baasist, Stalinist, otiriter, totaliter devletler, sistemler, partiler ve kurumlar da kendilerini çok pervasız bir şekilde  “demokrat” olarak tanımlıyorlar.

Demokrasi, demokratların istediği ve gerçekleştirmeye çalıştığı; demokrat kurum ve siyasi partilerin kurumlaştırmaya çalıştığı bir yönetim tarzı ve yaşam tarzıdır.

HDP’nin demokrat olmadığı, demokrasi demagojisini yaptığı, kurucu irade olan kişiler ve kurumların demokrat olmayan niteliğiyle açıkça görülmektedir.

Halkın, “anasını tanırsan kızını tanırsın” diye bir söz var. HDP’nin de demokrat olup olmadığını tanımak ve bilmek için, kurucularına bakmak yeterlidir.

HDP’nin kurucuları, PKK’liler, Türk marijinal ve Stalinist sol gruplarıdır. Bunların da demokrat olmadıkları ve olamayacakları onların ideolojik yapıları, tarihsel geçmişleri, yapısal özellikleriyle ortadadır.

Bundan dolayı, HDP içinde çok farklı insanların olması, demokrasinin delaletli değildir. Otoriter ve faşizan PKK merkezinin onları birbirine yapıştırması, onların çıkarlara mahkûm edilmeleridir.

HDP’nin bu yapısı, olduğu gibi kongreye de yansımaktadır. Bu nedenle kongrede seçimler şeklidir. Parti organları atama yoluyla tespit edilmekte ve oluşmaktadır.

KÜRTLER, HDP İÇİN ARAÇSALLAŞTIRILMIŞ SIRADAN BİR OLGU…

HDP, açıkça Kürt partisi olmadığını söylüyor.

Buna rağmen, oylarının ezici çoğunluğunu Kürtlerden alıyor.

Milletvekilleri Kürt oylarıyla seçilmektedir.

Türk oylarının milletvekili çıkarma gücü ve toplam bir sayısı yoktur. Buna rağmen, HDP milletvekillerinin üçte ikisi de Türk’tür.

Bu ve benzeri olgular, Kürtlerin, HDP’de araçsallaştırılmış bir enstrüman olduğunu ortaya koymaktadır.

Bundan dolayı da, Kürt milli haklarının kazanılması, Kürt ulusunun kendi kaderini kendisinin tayin etmesi, Kürdistan’ın bağımsızlığı ve özgürlüğü, Kürdistanlıların devlet kurması, HDP’nin sorunu değildir.

Bundan dolayı da Kürt millet meselesi ve Kürt milli hakları, HDP 3. Olağan Büyük  Kongresi’nin stratejik bir konusu olmadı.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.