İsrail-Kürt İlişkileri

Kurd24

Kürt-İsrail ilişkileri karmaşık ve bir o kadar da ilgi çekici bir konu. Karmaşık çünkü iddia edilen bu ilişkilerin düzeyi, tarihi ve mevcut durumuyla ilgili somut verilerle açıklanabilen herhangi bir argüman bulunmuyor. Lakin ortada bir argüman olmadığını söylemek de mümkün değil çünkü her ne kadar tarihsel bazı fotoğraflar ve her iki ülkeden bazı entelektüel ve siyasetçilerin dostane açıklamarından başka verilere dayanmasa da “İsrail destekli Kürdistan projesi” argümanı kitaplara dahi konu olabiliyor. Bu konuyu ilginç yapan da aslında bu. Ortada somut hiçbir veri olmaksızın savunulan bu argümanın nasıl olup da bu kadar yoğun tartışıldığı oldukça ilgi çekici bir durum. Peki temelsiz argümanlarla desteklenmiş iddiaların kitaplara tema olacak kadar tartışılması nadirattan sayılabilir mi? Elbette hayır. Masonların sözde küresel egemenliğinden tutun da Yahudilerin ekonomik tahakkümlerine, Humeyni’nin bir Amerikan ajanı olması iddiasından tutun da 11 Eylül saldırılarını ABD hükümetinin kendisinin yaptığına kadar popüler kültür bu tür komplo teorileriyle dolup taşıyor. İsrail’in Kürdistan ile sıkı ilişkileri olduğu teorisi de aslında bunlardan biri. Hatta yazının sonuç cümlesini şimdiden söylemekte bir beis görmüyorum: İsrail ve Kürdistan arasında resmiyetle vücut bulmuş, devam eden ya da karşılıklı desteğe dayalı hiçbir ilişki bulunmamakta.

Fakat bu durum İsrail ve Kürdistan arasında hiçbir irtibatın olmadığı anlamına da gelmiyor. Daha da açıkçası, varlıklarını devamlı bir tehlikeye maruz olarak tanımlayan bu iki ulusun bu kadar yakın bir coğrafyada yaşamalarına rağmen birbirleriyle selamlaşmıyor olduklarını düşünmek de en az komplo teorilerinde anlatılan “sıkı ilişkiler” kadar yersiz olur. Her iki toplumun tehdit ve çıkar algılarında yer etmiş yalnızlaştırılma korkusunun zaman zaman yakınlaşmalara yol açtığını söylemek mümkün. Bunun en bariz örneği olarak 25 Eylül 2017 bağımsızlık referandumuna sadece İsrail’in açıktan destek vermiş olması söylenebilir. Bilindiği üzere, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu İsrail hükümetinin Irak’ta kurulacak bağımsız bir Kürdistan devleti projesini desteklediğini açıklamakla kalmamış, dünyayı Erbil’in bağımsızlık hamlesini tanımaya davet etmiş ve hatta ABD Temsilciler Meclisi’nin otuz üç üyesini bu projeye destek olunması için Kudüs’e davet dahi etmişti.

Kürdistan ve İsrail arasında zaman zaman daha çok görünür olan bu söylemsel destek aslında tek taraflı. Zira şimdiye kadar Kürdistan Hükümeti ya da Kürdistanlı herhangi bir hareket İsrail devletine destek verdiğini ilan etmedi. Sol yönelimleri ağır basan bazı hareketlerin aksine, Kürdistan’daki siyasi oluşumlar İsrail karşıtlığı sayılacak söylemlerden de itinayla kaçınmaktalar. Bunun asıl sebebi Kürdistan’daki sorunun İsrail-Filistin sorunundan çok daha büyük ve ağır olmasıyla ilgili. Kürdistan’daki durumla pek de ilgisi olmayan bu konuyu gündem yapmamak, ayrıca Arap ve Yahudi milliyetçilikleri arasında bir seçime gitmemek Kürtler için hep tercih edilen bir metot olarak yerini korumaya devam ediyor.

İşin özüne dönmek gerekirse, Kürdistan ve İsrail arasında somut ve resmi ilişkilerin olmayışı bu iki ulusun çıkar algılarında ortaklaşmamalarından ya da ideolojik bir seçim olarak bu tavrı geliştirmelerinden öte gelmemekte. Aksine, her iki toplumu ve önde gelen siyasi yapılarını iyi tanıyan biri olarak rahatlıkla altını çizebileceğim husus İsrail ve Kürdistan’ın ortak çıkarlarının oldukça iyi farkında olan ama yine ortak çıkarlar sebebiyle birbirlerinden uzak duran iki ulus olduklarıdır. Eğer Kürdistan ve İsrail arasında bir kara sınırı var olmuş olsaydı ya da Kürdistan’ın dış dünyaya bağıntısız ulaşabileceği bir kıyı şeridi olabilseydi bu durum şimdikinden farklı olabilirdi. Ortak çıkar ve risk algılarına sahip bu iki ulusun asgari ortaklıklarda buluşması sandığımızdan çok daha kolay ve kârlı dahi olabilirdi.

Yakın tarihsel bir bağlamdan bakıldığında, İsrail ve Kürdistan arasında yakınlaşmalara yol açmış üç ana unsurun olduğunu söylemek mümkün. Bunlardan birincisi, 1941 ile 1953 arasında Irak’tan sürgün edilmiş Yahudilerin çoğunluğunun Kürdistanlı olmaları ve İsrail’e göçleriyle beraber bu ülkeye Kürdistan ile ilgili bir duyarlılığı getirmiş olmalarıdır. Şöyle ki, henüz Avrupa’nın hiçbir ülkesinde dahi Kürdistan’ın neresi olduğunun bilinmediği altmışlı yıllarda İsrail’deki müzelerde Kürdistan bölümleri bulunur, İsrailli önde gelen şirketlerin mühendisleri doğum yerleri için öz geçmişlerine Kürdistan yazar, Kudüs ve Tel Aviv’in bazı mahallelerine Kürdistanlılar ya da Kürt mahalleleri denirdi. Bu durum için siyasi bir bilinç seviyesinden öte kültürel ve hatta coğrafi bir adlandırmanın İsrail Yahudi toplumunda siyasi bir duyarlılığa evrilmesine yol açarak İsrail’deki neredeyse tüm entelektüel ve siyasetçilerde “dost ülke Kürdistan” algısını yeşertmiştir denebilir. Nitekim, Kürdistan’dan gelen Yahudilerin Neo-Aramice konuşmaları fakat Irak’tan gelen Yahudilerin Arapça konuşmalarıyla belirginleşen Kürdistan-Irak ayrımı İsrail siyaset ve entelijensiyasından bir çok insanın kendileri için “Kürdistanlı” demelerine sebep olmakla bu ülkede Kürdistan isminin genel bir tanınırlılığa sahip olmasını da sağlamıştır. Bu meşhur kişilerin arasında bağımsızlık savaşı kahramanları, iç işleri bakanları, sanatçılar ve akademisyenlerin bulunduğu düşünüldüğünde İsrail’de Kürdistan’ın neden bu kadar iyi tanındığını anlamak zor olmayacaktır. Toplam nüfusu sekiz milyonun biraz üzerinde olan bu ülkede iki yüz binden fazla Kürdistanlı Yahudinin ve yarım milyondan fazla onlarla akrabalık bağları kurmuş kişinin olduğu da gözden kaçırılmamalıdır.

İki ulusun birbirlerine dokunmalarını hızlandırmış bir diğer unsur ise İran’daki Pehlevi monarşisi döneminde İran, İsrail ve Irak Kürtleri arasında Irak ve Arap milliyetçiliğine karşı bir tür taktik ittifakın geliştirilmiş olmasıdır. Bu taktik ittifak İran’daki Humeyni devrimi ile artık operasyonel tüm işlevini yitirmiştir. Bu dönem oldukça ayrıntılı tartışılabilir. Lakin bu dönemin en önemli yanı Yahudi ve Kürt siyasetçilerinin birbirlerini yakından tanımasına yol açmış olduğudur. Her ne kadar bu ilişkiler son bulmuş olsa da, birbirini tanıma fırsatı elde etmiş bu nesil henüz yaşamaktadır ve aralarındaki irtibatın kökten yok olduğunu söylemek mümkün değildir.

Üçüncü ve son unsur Kürtlerin öznel ve ağır koşulları sebebiyle Ortadoğu’da sırasıyla Arap milliyetçiliği, antisemitizm ve ümmetçilik gibi temelden İsrail karşıtı olan ideolojik dalgalanmalarda yer almamış olmalarıdır. Arap ve Müslüman devletlerin İsrail’e karşı giriştikleri 1967 ve 1973 savaşlarında, daha sonra ise halen devam etmekte olan yıpratma savaşında Kürt örgütler tarafsız kalmayı seçmişlerdir. Böylece Kürtler için hem İsrail hem de Arap devletleri diplomatik muhatap olarak muhafaza edilmişlerdir. Bu durum Kürdistan’da antisemitizmin bir ideoloji olarak köklenmesinin de önüne geçmiş, İsrail ile olan irtibatları mümkün kılmıştır.

Tüm bunlara rağmen, yakın tarihte İsrail destekli bir “Kürdistan projesi” hiç olmamıştır. Ne İsrail Kürdistan’da böylesi zor bir projeyi hayata geçirebilmeyi olasılık değeri yüksek bir siyaset olarak görmüştür ne de Kürdistanlı hareketler coğrafi bağlantıları olmayan uzak bir ülkeyle gereğinden sıkı ilişkilere girerek komşularını tahrik etme yolunu seçmişlerdir. Yazının başında da değindiğim gibi, İsrail ve Kürdistan’ı bir şekilde irtibatta tutan da, bu irtibatı resmi ve somut ilişkilere dönüştürmeyen de her iki ulusun karşılıklı çıkar algılarıdır. Aralarındaki irtibat ve karşılıklı tanışıklık bazı dönemlerde İsrail’in Kürdistan’a açıktan destek ilanları yapmasına yol açtığı gibi bir çok dönemde ise her iki ulusun derin bir sessizlik ile birbirlerini uzaktan izlemelerine sebep olmuştur. Kürt-İsrail ilişkilerini karmaşık ve ilgi çekici yapan da aslında bu sessizliğin kendisidir.