Kürdistan’da Radikal Değişiklikler / ABD, İngiltere ve AB ile İlişkiler…

Kurd24

Kürdistan, dörde bölünmüş uluslar arası bir alt-sömürge olarak, Orta Doğu’nun da değişim dinamiklerinden biri olmuştur. Bulunduğumuz aşamada da köklü değişimlerle karşı karşıya. 

Kürdistan’daki değişim, her zaman Güney Kürdistan merkezli olmuştur. Kürdistan’ın Güneyi, Kürdistan’daki bağımsızlık referandumu ve sonrasında da bu köklü değişime merkezlik yapmaya devam ediyor.

Kürdistan’ın içinden geçtiği bu kritik aşamada; bu değişiklikleri yeniden tanımlamak, bu yeni tanımlamaya göre hareket tarzını, ilişki düzeyini,  mücadelenin yol haritasını ve biçimini tayin etmek gerekir.

Kürdistan’daki Köklü/Radikal Değişiklikler…

Kürdistan’ın Güneyi, Kürdistan lideri Mustafa Barzani’nin Sovyetler birliğinden Kürdistan’a ve Irak’a gelişiyle, Kürdistan’ın bütün parçalarından ulusal uyanış, ulusal hareketin örgütlenmesi için bir kıvılcım olmuştur. Bu kıvılcım, Kürdistan’ın her parçasında koşullarına uygun olarak; siyaset, örgütlenme, kültürel faaliyetler ve kurumlaşma açısından farklı büyümeyle devam etmiştir.

Kürdistan’ın Güneyinde Eylül 1961 yılında başlayan Milli Devrim Hareketi, Kürdistanlıların daha da ileriye gitmesi için itici bir neden olmuştur. Eylül Milli Devrim Ayaklanmasının Kürdistan Otonomisiyle 11 Mart 1970’de taçlanmasıyla, bütün parçalardaki ulusal hareket hem her açıdan büyüyerek hem de geometrik anlamda büyüyerek ileri atılmıştır.

Kerkük nedeniyle, Arap Merkezi Hükümetiyle Kürdistan silahlı güçleri arasında 1974 yılında başlayan, ABD’nin ve İran’ın desteğini çekmesiyle yenilgiye uğrayan ve devlet kapsamında olan Kürdistan Otonomisinin yıkılmasıyla, Kürdistan’ın dört parçasında moral çöküntüsüne, siyasi çöküşe ve gerilemeye yol açmıştır.

Ama bu savaş yenilgisinden sonra, Kürdistan’ın Güneyindeki ulusal hareket, uzun zaman geçmeden, iki örgüt merkezli (KDP ve YNK) yeniden ayağa kalktı. Gelişmeye başlamış. Bu yeni gelişme, Kürdistan’ın diğer parçalarındaki değişik ideolojik boylarda olan örgütlenmelerin büyümesine, kitleselleşmesine etki yapmıştır.

Birinci Körfez Savaşından sonra özgür bir Kürdistan alanının oluşması daha fazla bir sinerjiyi Kürdistan’ın diğer parçalarına vermiştir. 2003 yılında Baas Diktatörlüğünün ABD ve Müttefiklerin açtığı savaş sonucu yıkılmasından sonra 2005 yılında yeni bir ortak anayasa ile ortak federal bir devlet kurulu konusunda ittifakın sağlanmasından sonra Kürtlerin kendilerine olan güveni her parçada daha da arttı. Kürtler, kendi kendileri yönetme konusunda epey deney ve tecrübe kazandılar. Bu gelişme ve yapılanma, Kürdistan’ın diğer parçalarında köklü değişimler sağladı. Niteliksel etkilenmeler yaptı.

Kürdistan’da DEAŞ’ın saldırısından sonra, tartışmalı olan bölgelerin, şehirlerin ve en başında da Kerkük’ün Kürdistan silahlı güçlerinin kontrolüne geçmesi, Kürdistan’ın Güneyini bütünleştirmekle kalmadı. Bağımsızlık ve bağımsız devlet olma koşullarını olgunlaştırdı. Kürtlerin dünyada yıldızı parladı. Dünyalılar, Kürtleri aynı zamanda kendilerinin kurtarıcısı ilan ettiler.

Bu gelişmeler, Maliki Şii Irkçı Hükümetinin uygulamalarıyla birleşince, bağımsızlık talebi somut bir talep olarak ortaya çıktı. Uzun bir çalışma ve iç siyasi mücadeleden sonra, 7 Haziran 2017 tarihinde Kürdistan’da bağımsızlık referandumuna; aradan kısa bir süre geçtikten sonra da 25 Eylül 2017 tarihinde bağımsızlık referandumunun yapılması karar altına alındı.

Bu karar, tüm parçalardaki ve dünyadaki Kürtler için büyük bir sevinç ve yeni bir ruhun kaynağı oldu.

25 Eylül 2017 tarihinde yapılan referandumda, Kürdistanlıların % 93’ü Kürdistan Devletine “evet” denilmesiyle, Kürt milleti ve Kürdistanlılar için yeni bir miladın olduğunu, ben de dâhil birçok yazar ve analist de saptama olarak ileri sürdüler. Kürdistan Devleti’nin kuruluşunun yol haritası ve zamanlaması hakkında düşünceler ve projeler üretilmeye başlandı.

Bağımsızlık referandumdan olumlu ve “evet” sonucu çıkınca, Kürdistan’ın Güneyi, Kürdistan’ın tüm parçalarını derinden etkileyen bir merkez olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Kürdistan’ın bütün parçalarında, barışçıl demokratik yoldan federal devletin kurulması ve Kürdistan Devleti’nin kurulması umutları yeşerdi. Bütün parçalardaki yurtseverler, parti ve örgütler buna göre kendi mücadele biçimlerini gözden geçirmenin hazırlıkları içindeydi.

Kürdistan’ın Güneyindeki bu gelişme, dünyadaki bütün Kürdistanlılarda sevince, umuda, zafere yol açarken; Kürdistan’ı sömürgeleştiren ülkelerde korkuya yol açtı.  Onların ezberini bozdu.

Her Kürt, sömürgeci devletlerin Kürdistan’a saldıramayacakları konusunda güçlü ve verili bir fikre ulaştı. Bu nedenle de yapılacak saldırının kırılacağını, dünyanın müdahalesinin de bu saldırıları engelleyeceğini düşünüyorlardı.

Ama bu işin bu kadar kolay olmadığı tarihi tecrübelerle ortadaydı.

Kısa bir süre önce, hile, ihanet, askeri olarak Kürdistan’a yapılan büyük saldırı, Kerkük’ün işgal edilmesi, Kürdistanlıların dünyasını değişik açılardan değiştirmeyi gündeme soktu. Hayati ve stratejik konularda hayati değerlendirmelerin yapılması sürecine girildi. 

Kürdistan Devleti ve Kürdistan’ın Çoğulcu Demokrasisi Korkuttuğu İçin Yıkmak İçin Saldırıya Geçtiler.

Referandum çalışmaları sürecinde, Kürdistan’daki devletin karakteri belirlendi. Devlet, sadece Kürtlerin değil, tüm Kürdistanlıların; Kürdistan’da yaşayan tüm ulusal ve dinsel toplulukların ortak devleti olacak. Kürt ulus devleti olmayacak. Bu iç karaktersel yapısına en uygun olan devlet modelinin de, Kürdistan Federal Devleti olacak. Devlet, federe ve otonom bölgelerden oluşacak. Kerkük’te otonom olacak. Bu, Kürdistan’da örnek çoğulcu, katılımcı, parlamenter, modern bir demokrasinin de oluşacağı anlamına geliyordu.

Bir yandan Kürdistan Devleti’nin, Kürdistan’ın parçalarındaki Kürdistanlılara örnek olacağı ve hem de devletin federal ve demokratik karakteri sömürgeci devletleri korkutan bir durum oldu.

Orta Doğu’daki tüm rejimler otoriter, totaliter, mezhepçi, tekçi rejimler. Kürdistan’daki çoğulcu, katılımcı, parlamenter, modern rejim, bu rejimlerin değiştirilmesi ve dönüştürülmesi için o rejimlerin bünyesinde yaşayan halklara da örnek olacak durumdaydı.

Bu nedenlerden dolayı sömürgeci devletler, Haşdi Şabi, Pasdarlar, Devrim Muhafızları, Irak Askeri güçleri eliyle Kürdistan Devletini yıkmak için saldırıya geçtiler. Bu saldırılarında da, iç ihanet nedeniyle, akıllarının köşesinden bile geçirmedikleri,  kısa sürede parçalı ve kısmi başarılı oldular. Kerkük şehrini ve diğer Kürt kentlerini işgal ettiler.

Barışçıl Demokratik Yol İflas Etti…

Sömürgecilerin Kürdistan Devleti’ni yıkmak için yaptıkları askeri saldırı sonucunda, barışçıl demokratik yol iflas etti. Askeri çözüme karşı, askeri mücadele yolunun kaçınılmaz, gerekli, tek yol olduğu; Kürdistanlıların düşünce dünyasında yeniden canlanmaya başladı.

Kürdistan’ın Güneyinde barışçıl demokratik yolun iflas etmesi, çok doğal ve doğrudan bir tarzda Kürdistan’ın diğer parçalarından da değişime ve yeni gündem tartışmalarına sebep olmuş durumda.

Kürdistanlılar, milli haklarını kazanmak, kendi kaderlerini; federal devlet ya da bağımsız devlet ya da konfederal devlet statüsünde tayin etmek için kendilerine bir yol ve yöntem bulmak zorundadırlar. Yoksa bağımsız ve özgür olmaları olanaklı değildir.

Yeni Bir Paradigmaya İhtiyaç Var: Kürdistan Devletini İlan Etmek Ve Halk Ayaklanması Eşliğinde Askeri Seferberlik…

Bu gelişme, Kürdistan’ın Güneyinde yeni bir mücadele paradigmasının belirlenmesini Kürdistanlıların önüne koydu. Bu sorunu, güncel, yakıcı, can alıcı hale getirdi. Çünkü sömürgeci devletlerin saldırısı sonucu, Kürdistan Devleti’nin yıkılması, Kürdistanlıların yeniden katliama tabi tutulması, yüz yıllık mücadelenin bütün kazanımlarının kaybedilmesi gündemde.

Bu tehlikenin üstesinden gelmenin, kazanımlarımızı kaybetmemenin, Kürdistan Devleti’nin yıkılmasını engellemenin tek yolu: Kürdistan Devleti’nin ilanı ile birlikte Kürdistanlıların ayaklanması eşliğinde bir askeri seferberliğin başlatılmasıdır.

Bunu, Kürdistan Başkanı Mesut Barzani yapma gücüne ve prestijisine sahiptir. Bağımsızlık referandumu Mesut Barzani’yi yeniden bütün Kürtlerin lideri olma vasfını, hukuken ve fiilen tescil etti. Bu nedenle, Kürdistan Başkanı’nın sözü ve kararları Kürdistanlılar için ciddi ve hayati geçerliliğe sahiptir. Onun sözü ve kararıyla halkın ayağa kalkması koşullar var. Bunun bugünlerde yapılması gerekir. Yoksa bu tarihi fırsatı kaçırmak kaçınılmaz olur.

Kuzey Kürdistan’da da Mutlak Anlamda bir Değişiklik Gerekli…

Kürdistan’daki verili durumda, Kürdistan’ın Kuzeyinde de köklü, radikal değişiklikler mutlak anlamda gerekli ve zorunludur. Bu değişikliklerin, bütün alanlarda yapılması gerekir.

Kürt yurtseverleri ve Kürdistan partileri, kendilerini yeniden tanımlamaları gerekir.

Kürdistan Partileri, program ve tüzüklerini yeniden gözden geçirmeleri, mücadele yöntemlerini yeniden saptamaları yoluna gitmelidirler. Örgüt modellerini yeni koşullara uygun hale getirmelidirler. AK Parti Hükümeti, Kürdistan Devletine ve Güney Kürdistan’a savaş ilan etmekle, barışçıl ve demokratik mücadele yolunu; tıkadı, kapadı, sonlandırdı. O zaman yeni yol ne olacak? Bu konuda yeni bir karara varılması kaçınılmazdır.

Bu verili durum, başından beri sorunlu olan Kürdistan partilerinin, köklü değişimleri için de tarihi bir fırsattır. Kürdistan’da sosyolojik, siyasal, toplumsal anlamda milli bir hareketin yaratılmasının koşullarını yaratma olanaklarını sunmaktadır.

T.C Sömürgeci Devletinden daha net ayrışma parametrelerinin belirlenmesine çalışılmalı. Buna göre hangi stratejinin saptanacağı ele alınmalıdır.

Kürdistan parçaları arasındaki ilişki daha somut bir düşünce ve pratik çerçeveye kavuşturulmalıdır.

Kürtler, Kürdistan partileri arasındaki ilişkiler; Kürtlerin Birliği konusu yeniden tanımlanmalıdır.

Birinci Körfez Savaşından sonra, Türk siyasi partilerinden biri, ANAP, sömürgeci Kemalist devletten farklılaşma ve ayrışma göstermeye başladı. ABD’nin “Büyük Orta Doğu Projesi” çerçevesinde “Özgür Kürdistan” yapılanmasında destekleyici oldu. Ondan sonra da, Kürdistan liderleri ve partileriyle yakın ilişki geliştirdi. Bu ilişki, ANAP’ın muhafazakârlığının devamı olan partilerde de inişli ve çıkışlı bir şekilde sürdürüldü. 2007 yılından sonra, AK Parti Hükümeti ile Kürdistan yönetimi arasında karşılıklı kazan-kazan prensibine ve karşılıklı çıkarlara göre; ilişkiler stratejik bir aşamaya geldi. İlişkiler oldukça da iyi de gidiyordu. Bu ilişki, Kürdistan Başkanı’nın Diyarbakır’a gelip mitinge katılması ve sonrasında Kürdistan Başkanı’nın, devlet protokoluyla karşılanması ve Kürdistan Bayrağı’nın göndere çekilmesiyle daha bir üst düzeye çıktı.

Ne yazık ki, AK Parti Hükümeti’nin bu politikası, Kürdistan’da bağımsızlık referandumunun yapılmasından sonra, yüzde yüz değişti. AK Parti Hükümeti, Irak ve İran’ın yanına geçti. Şii Hilalini destekledi. Sunileri karşısına aldı. Kürdistan’a savaş ilan etti. İran ve Irak’la ittifak ederek Kürdistan’ın işgaline doğrudan taraf oldu.

AK Parti ile Kuzey Kürtlerinin ilişkisinde, AK Parti Hükümetinin Kürdistan Federe Devletiyle stratejik ilişkisi önemli ve diğer partilerden farklılaşmaya yol açıyordu.

Gelinen aşamada Kürtlerin, Kürdistan Devleti’ne karşı savaş açan, İran ve Irak’la işgalci cephe oluşturan AK Parti ile yollarını ayırması; Kürdistan partilerinin bu konuyu bir kampanyaya dönüştürmesi gerekir. AK Parti teşkilatlarının milli bir refleksle kapatılması sağlanmalı.

İngiltere, ABD ve AB Kendinden Beklenileni Yerine Getirmedi. İngiltere, ABD ve AB ile İlişkiler Yeniden Gözden Geçirilmeli…

İngiltere’nin, Kürtlerin ve Kürdistanlıların ezeli düşmanı olması; Kürdistan’ı, Sykes Picos ve Lozan Antlaşmasıyla bölmesiyle; Kürtlerin devlet olmasını engelemekle; bilinmektedir.

Irak, İran, T.C Devletlerinin Kerkük’ü ve Kürdistan’ı yeniden işgal etmesinin arkasında da İngiltere’nin olduğu Kerkük petrollerinin İngiltere Şirketi BP’ye verilmesiyle açığa çıktı. İngiltere’nin, Kürdistan Federe Bölgesine bile karşı olduğu, son günlerde BM kapsamında Irak ve Kürdistan ile ilgili yapılan görüşmelerde açığa çıktı. Fransa’nın, İsveç ve diğer 15 devletle birlikte hazırladığı belgede, “Kürtlerin hakları korunmalıdır” bölümünün İngiltere tarafından çıkarılması, İngiltere’nin müzmin düşmanlığını bir kez daha ortaya koymaktadır.

                                          ******

Kürtler ve Kürdistan partileri, ABD’nin 1975 ihanetinden, T.C Devleti ve İran’ın stratejik müttefiki olmasından, Kürtlerin kendi kaderlerini tayin etmesi karşısında bir pozisyonundan dolayı; ABD’ye şiddetle karşıydılar.

Kürtler, Birinci Körfez Savaşından sonra, ABD’nin “Büyük Ortadoğu Projesi” çerçevesinde “Özgür Kürdistan” oluşumuna destek olduğu için, ABD hakkındaki olumsuz düşünceleri değişmeye başladı.

ABD, 2003 yılında Irak’ta Saddam ve Baas Diktatörlüğünü yıktığı, Irak Federal Devletinin ve Kürdistan Federe Devleti’nin kuruluşuna destek verdiği için; Kürtlerin yakın dostu, partneri ve müttefiki oldu.

Kürtlerin düşüncesi ABD hakkında radikal biçimde değişti.

ABD’nin Kürdistan bağımsızlık referandumuna karşı çıkması, İran, Irak, T.C Devleti’nin Güney Kürdistan’ı yeniden işgaline karşı sessiz kalması; Kürdistan Devleti karşısındaki olumsuz tutumu;  Kürtlerin ve Kürdistan partilerinin ABD’yi yeniden tanımlamalarını, ABD ile ilişki düzeyinin yeniden belirlenmesini gündeme sokmuş durumdadır.

Irak, İran silahlı güçlerinin ABD silahları ile Kürdistan’ı işgal etmeleri karşısındaki sessizliğinin af edilir bir yanı olamaz.

Oysa Kürdistan Devleti’nin kuruluş süreci, Cumhuriyetçilerin “Büyük Orta Doğu Projesi” sonucu başladı. Demokratlar, bu projeyi ortadan kaldırdı. Bu aşamada Orta Doğu’da Cumhuriyetçilerle Demokratların bir rekabeti ve çatışması var. Kürtler, Obama döneminin Orta Doğu’daki bürokratların kurbanı oldu.

                                     ******

Kürtler ve Kürdistan Partileri her zaman, demokrasiyi savunmasından dolayı Avrupa Birliğinden yana oldular.

Ama ne yazık ki, Avrupa Birliğinin Kürdistan’da olup bitenlere karşı tümden sessiz kaldı. Zaten Katalonya’nın bağımsızlığına karşı gösterdikleri tutumla da, demokrasinin beşiği sayılan Avrupa Birliği demokrasisinin iflasla karşı karşıya olduğu görülmektedir. Katalonya’da İspanya Merkezi Hükümetinin, Katalonya’nın özerkliğini kaldırmasına ve doğrudan yönetmesine karşı ses çıkarmayacakları kadar basiretsiz ve demokrasiyle alakası olmayan bir tutumun içindedir.

Bu nedenle, Kürtler ve Kürdistan Partileri, İngiltere, ABD ve Avrupa Birliği ile ilişkilerini yeniden gözden geçirmelidirler.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.