Kürtler İçin Seçimlerin Anlamı Ve Seçimlerde Yapacakları, Kürdistan İttifakı, HDP İle İlişkilerin Anlamı…

Kurd24

Irak’ta seçimler 12 Mayıs’ta yapıldı. Ortaya çıkacak sonuçlara göre pozisyonlar alınacaktır. Ve özellikle Kürtler ve Kürdistan Federe Devleti için seçim sonuçları daha anlamlı olacaktır.

Türkiye’de cumhurbaşkanlığı ve meclis seçimleri için, 42 gün kalmış durumda. Mevcut partilerin hepsi kendi başlarına, içinde oldukları “seçim ittifakı” blokları çerçevesinde yoğun hazırlıklar ve çalışmalar içindeler. Cumhurbaşkanları mitinglerini yapmaya başlamış durumdalar. Siyasi partiler, siyasi manifestolarını açıklıyorlar. Bir diğer yandan da seçim bildirgelerini hazırlıyor ve kamuoyuna açıklamak çabası içindeler. Bütün partiler milletvekili aday adaylarını ve adaylarını tespit ediyorlar. Kısa bir süre sonra her parti adaylarını görücüye çıkaracaklar. Partiler ve bloklar arasında keskin, demokratik ve siyasi etiğe bağlı olmayan bir rekabet söz konusu. Bu çalışmalara bağlı olarak da, yazılı ve görsel basında yoğun tartışmalar var.

Türkiye’deki seçimler, Irak’taki seçimler kadar önemli olmazsa da, Kürtler ve Kürdistan’ın Kuzeyi için de bir değeri ve anlamı var. Irak’ta Kürtler, kendi federal devletlerinde ve kendi federal parlamentoları için, kendi partileriyle seçimlere katılıyorlar. Türkiye’de Kürtler, kendi devletleri olmayan bir devlette ve kendilerinin olmayan bir meclis için, seçime katılıyorlar. Ayrıca da kendi partileriyle de seçime katılamıyorlar.

Türkiye’deki Kürtler için seçimin değeri kadar da, her zaman olduğu gibi hazırlıklar Türk cephesindeki hazırlıklar gibi yoğun ve plânlı yürümüyor. Çünkü seçimin Kürtleri için ne anlama geldiği, Kürtlerin hangi amaç için seçime katılması gerektiği, hangi programla seçime katılacakları, Kürdistan’da seçim ittifakının ne anlama geldiği, HDP’nin yeri ve HDP ile ilişkilerin ne anlama geldiği konularında, ciddi bir kafa karışıklığı var. Bu kafa karışıklığı, bugüne ait bir kafa karışıklığı değil, geçmiş bir arka plânı var. Bu arka plânı deşmek, belki de Kürtler olarak kafa karışıklığımızın ortadan kalkmasına da yardımcı olunur.

Bu konuları netleştirmek, tartışmaya açmak, sadece bu seçimler için değil, belki de gelecek seçimler için daha yararlı ve bir anlam ifade edecektir.

KÜRTLERİN KENDİLERİ İÇİN SİYASET YAPMADIĞI DÖNEMDE SEÇİMLERE KATILMALARI HİÇ BİR ANLAM TAŞIMAMIŞTIR…

Osmanlı İmparatorluğunun yıkılması, Kemalist TC Devleti’nin kurulması, Lozan Antlaşmasından sonra Kürtler büyük bir felaketle karşı karşıya kaldılar. Karşı karşıya kaldıkları en büyük felaket, millet olarak daha önce ikiye bölünmüş halinin artması oldu. Kürt milleti ve ülkeleri Kürdistan 4 parçaya bölündü. Kürdistan işgal edildi ve uluslar arası bir sömürge haline geldi.

TC Devletinin kuruluşu döneminde Kemalistler, Kürtlere ihtiyaç duydukları için, Kürtlerin desteğini kazanmak için büyük çabalar göstermiş, Osmanlı döneminden daha fazla ödünlerin kendilerine verileceği, Kürdistan’da daha geniş ve açık bir özerkliğin tanınacağı vaad edilmiştir. Ne yazık ki, Kemalistler devletlerini kurunca, sağlam yere basmaya başlayınca, verdikleri sözleri unutmakla kalmadılar; Kürt milleti diye bir milletin olmadığını, Kürtlerin Türk olduğu tezini devletin resmi tezi ve devletin kuruluş felsefesinin önemli argümanlarından biri haline getirdiler. Kürt dilinin toplumsal hayatta kullanılması bile yasaklandı. Kürtçe konuşanlar büyük para ve hapis cezalarına çarptırıldı.

Buna karşılık, Kürtler dört devletin sınırları için milli haklarını kazanmak, devlet olmak, kendi ülkelerini işgaldan kurtarmak için mücadele başlattılar. Bu mücadele, dört devletin askeri şiddetiyle engellenmek istedi. Kürtler de zamanlı ve zamansız, hazırlıklı ya da hazırlıksız ayaklanmalar örgütlediler. Kürt milleti ayaklanmaları, katliamla ve büyük bir barbarlıkla bastırıldığından, amaca ulaşılmadı, Kürtler kendi devletlerini kuramadı.

Kürt milli ayaklanmalarının bastırılmasından sonra, Kürtler için ikinci büyük felaket başladı. O aşamadan sonra Kürtler tarih dışına itildi. Kürtler kendi kimlikleriyle hiçbir iş yapamadılar. Parti ve örgüt kuramadılar. Katıldıkları parti, örgüt, diğer değişik kurumlara Türk kimliğiyle katıldılar.

Kürtler, siyasi parti ve örgüt kuramadıkları için, siyasi çalışmalar yapmaları olanaklı olmadı. Ayrıca Tek Parti Diktatörlüğü döneminde, Türklerin bir kesimi yani Kemalistler parti sahibiydi (CHP) ve siyaset yapabilir durumdaydı. Seçimlerden de bahsetmek olanaklı değildi. Meclise, Milli Şef ve onun partisi tarafından atamalar yapılıyordu. Türkler, Kürdistan şehirlerinde milletvekili olarak atanıyorlardı.

İkinci Dünya Savaşından sonra 1946 yılında demokrasi dünyasının baskısı sonucu çok partili sisteme geçtikten sonra, siyasi kurumlaşma, siyasi çalışmalar, bir anlamda serbest seçimler gündeme geldi, anlamlı olmaya başladı. Kemalistlerin dışındaki Türkler de, kendi partilerini, Demokrat Partiyi (DP) kurdular. DP kanalıyla siyasete katıldılar, seçimlerde alternatif oldular.

Bu dönemde de, Kürtlerin kendi kimlikleriyle siyasi parti ve örgütlerini kurmaları, kendi adlarına siyasi çalışmalara ve seçimlere katılmaları olanaklı olmadı. Kürtlerle ilgili yasaklar devam etti. Sadece Demokrat Parti, Kürtlere, kendi siyasi ve toplumsal çıkarlar açısından sıcak baktı. Kürtlerin kendilerine resmi olmayan şekilde, “kürdüm” demelerine göz yumdu.

İki partili dönemde, Kürtler, Türkler için dolgu malzemesi olmaya devam etti. Kürdistan egemenleri, Demokrat Parti’de, okumuşları ve solcuları CHP ve benzeri partilerde yer aldılar.

Bundan dolayı, Kürtler için seçimler bu dönemde özel bir anlam taşımamıştır. Kürtler, Türklerin iktidar ve hükümet mücadelelerinde taraf ve aracı olmuşlardır.

Sadece bu iktidar mücadelesinde özellikle de DP’nin etkisiyle bazı Kürt şahsiyetlerinin ismi parlamentoda öne çıkmıştır. A. Melik Fırat, Halis Öztürk, Mustafa Ekinci, Ziya Şerefhanoğlu, Kemal Badılli, M. Remzi Bucak, Yusuf Azizoğlu, Şerafettin Elçi, Nurettin Yılmaz, Türk parlamentosu ve partilerinde Kürt olarak tanınan, ama Kürt kimliğiyle milletvekili olmayanlardı.

A.Melik Fırat ve Halis Öztürk, 27 Mayıs Askeri Darbesinden sonra DP’den Yassı Ada Mahkemesinde yargılandılar. Ziya Şerefhanoğlu ve Mustafa Remzi Bucak yurtdışına çıkmak zorunda kaldılar. Hayatlarını da yurtdışında kaybettiler.

KÜRTLER KENDİLERİ İÇİN SİYASET YAPMAYA BAŞLAYINCA, SEÇİMLER KÜRTLER İÇİN BİRAZ DAHA ANLAMLI OLMUŞTUR…

1960 Askeri Darbesinden sonra, Türkiye siyaset yeni bir renk kazandı. Parti çokluğu ortaya çıktı. Kemalist elit, egemen sınıflar dışında Türk emekçileri de kendi partileri olan Türkiye İşçi Partisi ile siyaset sahnesine çıktılar. Bütün partiler kendi programlarıyla, halka verdikleri sözlerle seçimlere girdiler.

Kürtler için de, örgütlenme, siyaset yapma açısından yeni bir dönem başlamış oldu. Kürtler, kendileri için siyaset yapma arayışı içine girdiler. Doğal olarak bu arayışın sonucunda da Türkiye’deki seçimlerde yer aldılar, seçimleri etkilemeye çalıştılar, seçim platformunu Kürtlük propagandası için kullandılar.

Bu platformlara ve yansımalarına bakalım.

Kürtler, 1960’dan sonra TİP içinde siyasete katıldılar. TİP de seçimlere katıldılar. 1965 yılındaki genel seçimlerde, Kürt milliyetçilerinin de yoğun desteği ile Kürdistan’da üç milletvekili çıkarıldı: Dr. Tarık Ziya Ekinci Diyarbakır, Doç. Dr. Behice Boran Urfa, Av. Kemal Kars milletvekili olarak seçildiler. TİP, diğer Kürt şehirlerinde de önemli bir oy aldı. Adaylarının birçoğu da az oyla seçimi kaybettiler.

1965 yılında Türkiye Kürdistan demokrat Partisi (TKDP) kuruldu. Parti olarak seçimlere katılma koşulları yoktu. Ama TİP’teki, diğer Türk Partilerindeki yurtsever duyguları taşıyan milletvekili adaylarının kazanması şeklinde seçime katıldı. TKDP, seçim platformunu kendi programı çerçevesinde kullandı.

1969’da Devrimci Doğu Kültür Ocaklarının (DDKO) kuruluşuyla seçim platformu Kürtler için biraz daha anlamlı ve açık bir duruma geldi. Seçim platformu, Kürtlük ilkeleri çerçevesinde kullanıldı.

1974’ten sonra Kürdistan milli Hareketinde “İkinci Bahar Dönemi” başladı. TKDP ve Türkiye’de KDP dışında yeni Kürdistan partileri illegal olarak kuruldular. Partilerin kurulmasıyla birlikte siyaset tarzında da bir yenilik ve reform dönemi başladı. Kürdistan partileri bütün alanlarda, insanların bulunduğu bütün kurumlarda çalışmayı ilke olarak benimsediler. Bu siyaset tarzı bağlamında, seçim platformunu da değerlendirmek ve kullanmak önemli olmuştur. Ama saf bir Kürtlük ve Kürdistanilik çerçevesinde yürüyen bir iş olmamıştır.

Rizgarî, Kawa, KUK örgütleri, kendi anti-sömürgeci bağımsız seçim siyasetini izlerken, DDKD/KİP ve PSK seçimlerde düzen partisi olan CHP’yi desteklediler. DDKD/KİP bunun yanında TSİP listelerinde de seçime kendi programlarıyla katıldı. PSK, Diyarbakır ve Ağrı yerel seçimlerine bağımsız katılarak, belediye seçimlerini kazandı. Rizgarî, güçlü bir Kürt-Kürdistani anti-sömürgeci manifestoyla bağımsız milletvekili adayı Şerafettin Kaya ile Muş’ta seçimlere katıldı.

Görüleceği gibi Kürtlerin konumlarından ve partilerin/örgütlerin zihniyetlerinden kaynaklanan bir karmaşanın seçimlerde de devam ettiği görülmektedir.

Kürdistan’da 1990’lardan sonra HEP’in kuruluşuyla birlikte seçimler daha başka bir mecraya girdi ve bu mecra halen de devam etmektedir.

ALTI ÇİZİLECEK KATI GERÇEK: KÜRTLER İÇİN SEÇİMİN ANLAMI, TÜRKLERİN İKTİDAR MÜCADELESİNE TARAF OLMAK DEĞİLDİR. KÜRTLER İÇİN SEÇİM, KÜRT MİLLİ KURTULUŞ MÜCADELESİNİN VE DEVLET OLMANIN GELİŞTİRİLECEĞİ PLATFORM OLARAK ELE ALINMALIDIR. SEÇİM PLATFORMUNDA MİLLİ PROGRAMDAN TAVİZ VERİLMEMELİDİR…

Daha önceki satırlarda da ve çoğu zaman da yazdım: “Türkiye’deki seçimler, Irak’taki seçimler kadar önemli olmazsa da, Kürtler ve Kürdistan’ın Kuzeyi için de bir değeri ve anlamı var. Irak’ta Kürtler kendi federal devletlerinde ve kendi federal parlamentoları için, kendi partileriyle seçimlere katılıyorlar. Türkiye’de Kürtler, kendi devletleri olmayan bir devlette ve kendilerinin olmayan bir meclis için, seçime katılıyorlar. Ayrıca da kendi partileriyle de seçime katılamıyorlar.”

Bu tespitimden çıkan sonuç, Irak’ta Kürtler iktidar ve egemenliği paylaşmak, federal devleti yönetmek için seçimlere kendi partileriyle katılıyor. Türkiye’de, devlet ve meclis Kürtlere ait olmadığı için, iktidarı ve egemenliği paylaşmak, devleti yönetmek için seçimlere katılmaları imkânsızdır.

Demokratik devletlerde ve TC Devletinde, genel seçimler, yasama ve yürütme organını ya da başkanı seçmek için yapılır. Yasama organı ya da Başkan hükümeti kurar. Devleti bu hükümet yönetir.

TC Devleti bünyesindeki seçimler, Türk partileri arasındaki bir iktidar/hükümet mücadelesidir. Kürtler bu mücadeleye taraf olmamalıdır. Kürtler, kendi bağımsız tutumunu her açıdan ortaya koymalıdır. Bu da bağımsız bir seçim siyaseti, özgün bir seçim siyaseti, ant-sömürgeci ve milli kurtuluşçu bir seçim siyaseti ile olur.

Seçim siyasetimizin bağımsızlığı ve özgünlüğü, millet olarak milli kurtuluş ve devlet kurma aşamasında olmamızdandır. Bu aşamada Türkiye’de bulunan partilerin hepsinin (iktidar olan ve olmayan), milli mücadelemize ve devlet olmamıza karşı olmalarıdır.

Ne yazık ki buna rağmen, Kürtler bilerek ya da bilmeyerek, şahsi ve toplumsal menfaatle için Türk partileri arasındaki bu mücadeleye taraf olmuşlardır. Kürdistan partilerinin bu yanlışı yapması, en fazla millet ve Kürdistan davasına zarar vermiştir. Vermeye de devam eder.

Kürdistan partileri de, kendi ittifaklarını kurma yerine, HDP’ye teslim olmakla bu yanlışa düşmektedirler. Biliniyor ki, HDP bir Türkiye partisi, kendisinin Kürt ve Kürdistan partisi olmadığını söylüyor. Türkiye halklarının partisi kabul ediyor, ya da kendini öyle tanımlıyor. Böyle olduğu zaman da, HDP’nin derdi Kürt milletinin milli kurtuluşu ve devlet olması değildir ve olamaz. Türkiye’de tek başına ya da paylaşımla iktidar olmak için mücadele ve çalışma yürütüyor. Bundan dolayı, “Millet Seçim İttifakının” kendilerine dışarıdan tutmalarına büyük tepki göstermektedir.

Kürt Millet ve Kürdistan sorunu, Türk partileri arasında iktidar mücadelesine taraf olmak sorunu değilse; sorun, milli mücadele ve Kürtlerin devlet olması ise, seçim platformunda da buna uygun programla yer alınması gerekir.

Bu programda hiç şüphe yok ki en azından Federal, Bağımsız, Konfederal Kürdistan Devlet programıdır.

Tüm Kürtler ve Kürdistan partilerinin bu milli programı her yerde: Seçim platformunda, poliste, mahkemelerde, Türk tarafı ile çözüm için masaya otururken, saklısız, gizlisiz savunmaları gerekir.

Ama ne yazık ki, 5 Kürdistan Partisi, birilerini memnun etmek, en fazla da HDP’yi memnun etmek için kendi Federal, Bağımsız, Konfederal Kürdistan Devleti programından vazgeçerek, üniter devlet, sömürgeci egemenlik sistemi içinde kabul edilebilir talepleri seçim platformunda savunmaktadırlar.

Bu dava partisi iddiasında olanlar için büyük bir fiyasko ve geriye düşmedir. Türklerin, “Kürtler ne istiyor?” sorusunu sürekli sorduracak; Kürtlerin de kafa karışıklığı içinde “Kürtler ne istiyor?” saçma sorusunu sormaya yol açan bir durumdur.

KÜRDİSTAN SEÇİM İTTİFAKININ ANLAMI VE BU ALANDA YAPILAN ÇALIŞMALAR…

Kürdistan Seçim İttifakı,  yukarıda belirlediğim paradigmalar çerçevesinde, Kürt ve Kürdistan Davasını açıkça savunan kişiler, çevreler, kurumlar, siyasi partiler arasında gerçekleşecek bir ittifaktır. Bu ittifakın da, kendilerini Kürt ve Kürdistan partisi diyen kuruluşların öncülüğünde ve başlamasıyla örüleceği tartışmasızdır.

Kürdistan’ın Kuzeyinde, 5 Kürt Aydın ve Siyasetçi (Ben, M. Celal Baykara, Mehmet Vural, Behlül Yavuz, Şah İsmail Bedirhanoğlu), Kürdistan’ın 7 partisinin (HAK-PAR, PAK, PDK-BAKUR, TKDP, PSK, Azadi Hareketi, ÖSP) onayıyla bir toplantı başlattık.

Toplantının çerçeve anlayışı: 1-Kürdistan partilerini toplantıya çağırmak. 2-Kürdistan Partileriyle bir seçim ittifakı ve politikası oluşturmak. 3-Bu ittifakın, sömürgeci sistem partilerine, HDP’ye karşı Kürt ve Kürdistan seçim ittifakını oluşturmak. 4-Milli kurtuluş programını seçim platformunda savunmak, olarak tespit edildi.

ÖSP, HDP toplantıya çağrılmadığı ve HDP ile “ittifak” gündemde olmadığı için toplantıdan çekildi.

Aynı toplantıda, HDP ve HÜDA-PAR şemsiyesi altında seçim katılınmayacağı da açıkça ifade edildi.

Bu toplantıda, seçimlere (Yerel, Genel, Cumhurbaşkanlığı), bağımsız milletvekili adayları, PSK’nin itirazına rağmen, seçime katılma hakkını elde eden Kürdistan parti ya da partilerin ittifakı şemsiyesi altında seçimlere katılması olarak ele alındı.

Erken seçim kararının alınması, bazı dış müdahalelerden sonra, son toplantıda bu konsepten sapma görülmeye başlandı. Kürdistan Partilerinden HAK-PAR dışındaki partiler, HDP ile görüşmeler yapıldıktan ve HDP olumlu cevap vermediği zaman, “bağımsız” ve kendileri için bir seçim siyaseti oluşturacağına karar verdiler. O noktadan sonra, Kürdistan Partilerinin seçim ittifakı çalışmaları son buldu. HDP ile ilişkilerin bir ittifak olmayacağı, Kürdistan ittifakı olmayacağının altı kalın çizgilerle çizilmesine rağmen, 5 Parti rotalarını, seçim platformunda milli mücadele rotasından, Türkiyelilik ve de milletvekilliğine rotasına çevirdiler.  

Kürdistan partileri bu tutumlarıyla, bir kez daha milli hareketin ve milli mücadele konseptinin önünü karattılar.

BEŞ PARTİNİN HDP İLE İLİŞKİSİ “KÜRDİSTAN İTTİFAKI” İLİŞKİSİ OLAMAZ. KÜRDİSTAN PARTİLERİNİN İTTİFAKI HİÇ OLAMAZ. İTTİFAK, OY VE TOPLUMSDAL GÜCÜ OLANLAR ARASINDA YAPILIR…

Seçim platformunda, seçim dışı platformlarda, genel ve uzun vadeli ortak çalışma platformunda Kürdistan İttifakı, Kürdistan partileri, örgütleri, sivil güçleri arasından yapılacak bir ittifaktır.

Kürt ve Kürdistan partisi olarak kendisini tanımlamayan bir parti ile yapılacak ittifak, Kürdistan ittifakı olamaz. Böyle bir çaba da beyhudedir.

Bir partinin Kürtlerden ağırlıkla oy alması da onu Kürdistan partisi yapmaz. Eğer böyle olursa bugüne dek Kürtlerden oy alan Türk partilerinin hepsi de Kürdistan partisi olurdu. Oysa Türk partileri hiçbir zaman böyle saçma bir görüşü ileri sürmemişlerdir.

Bir partiyi Kürdistan partisi yapacak argüman, partinin kendisini Kürdistan partisi olarak tanımlaması “olmazsa olmaz” şarttır. Bunun yanında bir Kürdistan partisi, en azından federal devlet olmak üzere, Bağımsız ve Konfederal Kürdistan Devleti milli programına sahip olması, bunun için mücadele etmesi gerekir. 

Bu kriterlerle ve özellikle HDP’nin kendisi hakkındaki tanımlamasıyla, HDP’nin bir Kürt ve Kürdistan Partisi olmadığı aşikârdır. Bu gerçeği kimse de ret etmiyor.

Bu gerçeği 5 parti ve örgüt de (PAK, PSK, PDK-BAKUR, TKDP, Azadi hareketi) bilmekte ve ifade etmektedirler.

Bu gerçek karşısında, 5 Partinin HDP ile ilişkisi en genel anlamıyla bile olsa “Kürdistan İttifakı” olmaz ve olamaz.

5 Partinin HDP ile ilişkisi “ittifak” ilişkisi içinde de hiçbir zaman tarif edilemez.

Birincisi, bu partilerin hiç biri seçimlere katılma hakkına sahip değiller. Bu bağlamda HDP ile ittifak etmelerinden söz edilemez.

İttifak, daha önceki satırlarda ifade ettiğim gibi, aynı niteliklere sahip olanlar arasından yapılır. 5 Parti ile HDP’nin farklı nitelikte partiler olduğu en azından isimlerine bakıldığı zaman görülmektedir.

İttifak, seçimleri etkileyecek, oy gücünü ve toplumsal gücü eşit düzeyde etkileyen parti ve örgütler arasında yapılabilir. HDP’nin oy gücü ve toplumsal gücü, 5 parti ile mukayese edilemez. 5 Partinin gücü bu kriterler çerçevesinde, sıfıra yakın.

Bu durumda 5 Partinin HDP ilişkisini, siyaset bilimi, sosyolojik anlamda “ittifak”, güç birliği gibi kavramlarla tanımlamak olanaklı değil. Sadece 5 Partinin HDP’ye eklemlenmesi, iltihakı olarak tanımlanabilir.

Amed, 13 Mayıs 2018

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.