Kim Bu Lümpenler?

Kurd24

Ekim 2017 Kürdistan tarihinde en çok tartışılan dönemlerden biri olmaya namzet artık. Bu ay içinde Kürdistan’ın yegane hükümeti başkentini koruyabilmek için kontrol ettiği bölgelerin yüzde yirmisi kadarından çekilmeye mecbur edildi. Aynı ay Kürdistan Bölge Başkanlığı geçici gibi görünen bir kanun ile lağvedildi ve bağımsız Kürdistan’ı ilan etmesi beklenen Mesud Barzani görevinden kendi isteğiyle ayrıldığını duyurdu. Bölge devletlerinin tamamından destek almayı son anda başarmış kalabalık milis orduları Kürdistan şehirlerinde terör estirmeye başladı.  Kürdistan sokaklarında nereden ve nasıl bu kadar süratle zuhur ettikleri belli olmayan lümpen gruplar ise bağımsızlığa hayır sloganları atmaya başladılar. Şengal’de Haydar Şeşo, Kerkük’te Aras Talabani ve Şivan Dawudi gibi önde gelen isimler milis komutanlarıyla çekindikleri fotoğraflarını gururla yayınladılar. Celal Talabani’nin biricik yeğeni Ala Talabani’nin Irak’ın Kürdistan’a karşı zaferlerini anlatan Arapça şiirler ile karşılandığında gözyaşlarını tutamayışının görüntülerini Irak televizyonları günlerce gösterdiler. 

Sosyal, ekonomik ve hatta kentsel sorunların Kürdistan’ın bağımsızlığına alternatif ajandalar olarak ortaya konmaları diğer parçalar için afaki durumlar olmasalar da, güney Kürdistan için bir ilk olduklarının söylenmesinde herhangi bir beis yok. Zira hayli yoğun bir ulusal mücadelenin son yüz yıla damgasını vurduğu bu parçada bugüne değin “ben bağımsızlığa gururla hayır dedim” diyen Şasiwar Abdulwahid ya da “bağımsızlık referandumunda verdiğim evet oyu için pişmanım” diyen Lahur Talabani gibi figürleri ‘cahş’ olarak anılan korucular arasında dahi bulmak pek mümkün değildi. Üstelik Tahsin Şaweys, Kasım Ağa Koyi ya da Muhammed Surçi gibi meşhur korucubaşları dahi Pêşmergeye karşı giriştikleri savaşlarını Kürdistan’a hizmet olarak anlatır, bugünkü muadilleri gibi cüretle ulusal haklara karşı çıkmazlardı. Enfal operasyonlarına katılmış Kasım Ağa gibi çetebaşları dahi Kürdistan’a “kuzey Irak” ya da “kuzey Suriye” diyebilecek cesareti kendilerinde bulamazlardı veya az da olsa saklı kalmış ulusal onur kırıntıları buna izin vermezdi. Nitekim Saddam rejiminin müsteşar ünvanı verdiği onlarca çetebaşının arasında mevcut son onur kırıntısıyla kuzey Irak ismini ya da Kürdistan’ın ulusal varlığına olan retorik tecavüzleri reddettiği için idam edilenler vardı. Bir çok çetebaşı müsteşar ise yaptıklarının aslında Kürdistan mücadelesine “zarar veren” Pêşmergeye karşı mücadele değil de bizzat Kürdistan’ın ulusal hayatiyetine kasıt olduğunu anladıklarında Irak safından ayrılıp hayatlarını tehlikeye atmışlardı. Nedamet getirdikleri için bu kişilerin isimlerini anmayacağım.

Eskinin yenisi ya da yeninin eskisi bu lümpen güruhun nereden tezahür ettiğine dair çok bir şey söylemek mümkün değil. Bu güruhun bir kısmı bizzat Arapça zafer şiirlerinde ağlayacak kadar cesurca Kürdistan karşıtıyken, çoğunluğu Kürdistan’daki kurumsallaşma sorunlarını kalkan olarak kullanmakta ve netice itibariyle başka konular olan egemenlik ve bağımsızlığa karşı çıkmaktalar. Güvenli bir alan yaratmak için Kürdistan’ın parçalarından birine “kuzey” ismini veren bir başka güruh ise güvenliklerini daha elim tehlikelere atacak devasa posterleri yeni ele geçirdikleri şehirlerde mağrurca sergilemekteler. Bu güruhlar içerisinde en ucube olanı ise ulusal hakların hiçbirinden dem vurmayarak sadece sosyal sorunları ajandalaştıran Süleymaniye merkezli yeni bir oluşum. Henüz çok küçük ama temsil ettiği zihniyetin Kasım Ağa’nın köylü taburlarından daha geri bir zihniyet olması hasebiyle dikkate değer.

Kim bu lümpenler? Gerçekten sol ideolojilerin etkisiyle mi uzaklar ulusal varlıklarına yoksa çözsümsüz sosyo-politik sorunların kaçınılmaz sonuçları mı bunlar? Bunlar kurumsallaşamama girdabından kurtulmanın makul alternatifleri mi yoksa mevcut kurumsallaşmayı dahi tehdit eden oportünistler mi? Önerdikleri ‘güvenli alanlar’ Kürdistan için tüm bu insan kaynağı israfına değecek öneriler mi? Maalesef bunlar henüz cevaplanabilecek sorular değiller zira tarihin aksı halen Kürdistan’ın özgürlük önerisinin karşısında işlemeye devam etmekte. Geçen zaman asırlık bir özgürlük önerisinin hızla gözden düştüğü ve makul alternatiflerle değiştirildiği bir çarka tahakkuk ederken güvenli alanlar lümpenliği her geçen gün söyleminde biraz daha cüretkarlaşmakta. 

Kasım Ağa’nın köylü taburlarının temsil ettiği çıkarcı ve korkak zihniyetin fikirsel bir altyapısı bulunmamaktaydı. Ne bu taburların lastik ayakkabılı tüfek tutan paçavraları ne de ara sıra Bağdat’ın saraylarında ağırlanan iskarpinli paçavralar pek de öyle giriştikleri kirli işi uzun cümlelerle izah edebilecek kişiler değillerdi. Bu nedenle çok konuşturulmaz, çokça göz önüne çıkarılmaz ya da rejimin söylemsel dinamiği içinde yer almalarına izin verilmezdi. Bulundukları yerellerde dahi onların yerine Baas’ın donanımlı subayları konuşur, devletin resmi ideolojisinin savunusunu onlar yapardı. Arada bir geleneksel Kürt kıyafetleri giydirilerek yerel komutanlar ya da Saddam ile görüşmeleri fotoğraflanır, o fotoğraflar da Kürdistan yerine dış ülkelerde rejimin Kürt nüfus ile yakın ilişkilerini ispatlamak için kullanılırdı.

Her ne kadar Kasım Ağa ve türevlerinin köylü taburlarına pek söz hakkı verilmemiş olsa da, dün ve bugünün lümpen söyleminin anlaştığı bir noktanın olduğunu söylemekte yarar var. Bu husus bugün artık iskarpin giyen lümpenlerin ‘güvenli alan’ önerileriyle geçmişin lastik ayakkabılı önerilerinin pek de sanıldığı kadar karşıt olmadıklarıdır. Hatta daha da eskide, İran’ın Mahabad’a gönderdiği tütün tüccarı Kürtlerin ya da Osmanlı’nın Ağrı’ya gönderdiği Kürt postane müdürlerinin anlatılarındaki “bu mücadele size zarar verir” teziyle de neredeyse özdeşler. Bugünün Kürt lümpenliğinin dünden farkı ise artık lastik ayakkabılarıyla hakim rejimin mesajlarını taşıyan fukara oportünistler yerine bu mesajların bizzat ortağı olan iskarpinli oportünistlerden teşkil olmaları.

Yeni lümpenlerin kim olduklarını ve iskarpinlerini kimin giydirdiğini anlamak zaman alacak. Muhtemelen hakim rejimlerin mesajlarını artık ilk elden almak yerine Kürdistan’da kendileri üretmeyi de başaracaklar. Kürdistan’ın ulusal hayatiyetini savunanlar ve bu lümpen güruhun anlaştığı yegane nokta ise bu mücadelenin zarar vereceğidir. Oysa bu yeni bir mesaj değildir; bu mücadele elbette ki zarar verecektir.

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.