Hoş geldin Ajax güle güle Guardiola

Guardiola’ya üzülmedim desem yalan olur. Son golde en az Guardiola kadar sevindim ve tıpkı onun yaptığı gibi yerimden fırlayıp bir gölge dansı yaptım.

Ali Fikri Işık

“Özlettin kendini Ajax” demeyeceğim çünkü ilkin, bu lafın böyle söylenmesinden hoşlanmıyorum. Özlemek, insan doğasının hem kişisel hem karşılıksız ve en saf sevgi halini anlatır. Özlettin kendini, bu saf ve doğal hal arasına sevgiden nasiplenmemiş bir mesafe koymaktır. Üstten bakmak, küçümsemek ve utanç verici bir himayeyi çağrıştırır. Bence “Özlettin kendini” özleme dair değildir. Belki de daha çok suçlamak, sitem etmektir. Sevimsiz yani.

Ajax, Juventus maçında, futbol oyununun en saf halini, en doğal ve en imgesel anlatısını sahneledi. Bu oyunun şövalyece oynanması dediğim hal bu. Kendini riske etmeden rakibi alt etmemek. Kendini tehlikeye atmadan zafere tenezzül etmemek. En çok da keskin hatlar ile planlanmamış hücumlarını sevdim Ajax’ın. Rakip kaleyi kuşatma çabaları, önceden planlanmamış, o anın harika estetiğini temel almıştı sanki. Rüzgarın çok doğal esmesi gibi, yağmur tanelerinin birbirinin yollarını kesmeden yeryüzüne konması gibi.

Zarif estetiğin, planlanmış kaba kuvvete karşı kazandığı bu görkemli zafer, bence sadece aşk şarkılarında görebileceğimiz ritmik bir tempoya sahipti. Sevgilinin yumuşak dokunuşlarını andırıyordu her topla temas. İstekli, arzulu ve bir o kadar da heyecanlı. Ajax, keyifli bir akşam yemeğinde usulca yudumlanan yıllanmış bir şarap tadı bırakıyordu damağın en zirve noktasına.

Bu maçı ancak şiir tekniğiyle analiz edebiliriz. Başka her türlü analiz yöntemi, ortaya konan o muhteşem güzelliği eksik ve gölgede bırakır. Maçın her anı, her pozisyonu gümüş bir nehirde akan harika siyah beyaz fotoğraf sergisiydi sanki. Notalar eksiksizdi. Ve kavalında son do sesi her zaman tam da uyandırması gerektiği duyguları yüklenip karşı tarafa hissettiriyordu.

Top ve birden fazla oyuncu ile rakip alanı parsellemeleri ve alan kattetmeleri ritmik bir Hollanda dansıydı. Rakipin toplarını çalmaya çalışırken de uyguladıkları preste sanki caz tınıları vardı. Uzun ve keskin, ani ve şaşırtıcı. Çok sevdim Ajax oyununu, çok sevdim bu şarap eşliğinde yapılan dansı. Hoşgeldin Ajax.

Guardiola’ya üzülmedim desem yalan olur. Son golde en az Guardiola kadar sevindim ve tıpkı onun yaptığı gibi yerimden fırlayıp bir gölge dansı yaptım. Hakem Cüneyt Çakır’ı severim, çok iyi bir hakem olduğuna da inanırım ama o golün iptal edilmesi, açıkça söylüyorum kalbimi kırdı! Kararın doğru olması bu duygularımı değiştirmedi. Ona haksızlık yaptığımı bile bile bir süre sevimsizce baktım ona.

Çünkü bir Man-City - Ajax yarı finali hayal ediyordum. Aynı ekolün iki temsilcisinin kapışması çok heyecan verici olacaktı. Saf futbola karşı, niyetler ile donanmış futbol. Sonuç ne olursa olsun futbol yeteneği kazanacaktı. Ama olmadı. Goardiola ilk maçta, kendi rutinin dışına çıkarak, maçın ve oyunun taleplerine ket vurduğu için bu turda elendi. Guardiola kendi doğal oyununun oynanmasına izin verseydi ilk maçta, bana kalırsa bu sonuç doğmazdı.

Futbolun öngörülebilir bir oyun olduğunu söyler Bielsa, eğer bu doğruysa, Guardiola Şampiyonlar Ligi’nde bu kuralın dışına çıkıyor. Öngörülerine değil de rakibin durumuna bakıp ona göre vaziyet alıyor. Ve açıkça söylemek gerekirse bu basit ve çıkarcı tutum Guardiola’ya hiç yakışmıyor.