Çocuklar Geliyor-Han Kang

Çocuklar Geliyor-Han Kang
Çocuklar Geliyor-Han Kang

2024 Nobel edebiyat ödülleri açıklanmadan, Han Kang’ın ‘’Veda Etmiyorum’’ romanını almıştım. Kütüphanemde duruyordu. Ancak, Nobel edebiyat ödülünün açıklanmasının ardından, yazarın Türkçeye çevrilmiş diğer bütün eserlerini aldım. İlk okuduğum ve beni derinden sarsan kitabı Çocuk Geliyor adlı romanı oldu. Roman hacimsiz ve 165 sayfa. Ancak, bu hacimsiz gözüken romanı okumaya gerçekten bir yürek lazım. Sık sık durdum. Kitabı bıraktım ve birkaç gün sonra okumaya devam ettim ve kitap beni gerçekten mahvetti desem yeridir. Han Kang Güney Koreli bir yazar ve ülkesinde Nobel Edebiyat Ödülü alan ilk kadın yazar. Yazarlığa adanmış ‘’Vejeteryan’’ adlı romanı oldu. 

Han Kang, Çocuk Geliyor adlı romanında, Güney Kore’de 1980 yılında gerçekleşen Gwanju Ayaklanmasını konu alıyor. Bu roman, o dönem ile açık bir hesaplaşmanın belgesidir. O kadar yakından biliyoruz, o kadar çok tanıklık etmişiz ki Han Kang’ın anlattıklarına. Barışçıl Öğrenci protestolarına ve ayaklanmalara, halkın üzerine ateş açılarak yanıt verilme bizim kanlı 1 Mayıs’a ne kadar da benziyor. Gwanju direnişinde gözaltına alınan, öldürülen, işkence edilen insanlar, 12 Eylül dönemindeki insanlarımıza ne kadar da çok benziyor. Anneler görürüz, askerler tarafından öldürülen evlatlarının başında bekleyen, kamyonlara doldurulan cesetlerin ardından bakan, öldürülmüş insanlar arasında oğullarının cesetlerini arayan anneler, Cumartesi Anneleri ’ne ne kadar benziyor.

Han Kang müthiş bir kurgu ile karşımıza çıkar. Tarihte Gwanju ayaklanması olarak bilinen, askeri diktatörlüğe karşı barışçıl protestolar ile direnen insanların destansı hikayesi altı kişi üzerinden kurgulanır. Askeri diktatörlüğün kaç kişi katlettiğine yer vermez Han Kang. Daha ziyade insanların hikayesi ile anlatır ki bence doğru olan da budur. Anlatırken ki mesafeli tarzı, romana bambaşka bir tat katmış.  İlk başlarda küçücük bir çocuk ağzından dinlemeye başlıyoruz ayaklanmayı ve direnişi. Küçücük bir çocuk, yaşına bakmadan büyüklerinin katıldığı destansı direnişe katılır ve destek verir ancak askerlerin birinin mermisi kalbine isabet edince bu yürekli çocuğun, Donğho’nun öldüğüne şahitlik ederiz.  Vahşettir anlatılan. Askeri diktatörlüklerin ülkeyi ele geçirdiği zaman, hukuku, insan haklarını ve insanlığı nasıl yok ettiğini bir kez daha görüyoruz. Ve bir kez daha tanıklık ediyoruz, darbelerin ve hukuksuzlukların coğrafyası yok. Nerede olursa olsun, ne sebeple olursa olsun, bütün darbeler insanları sindirmek ve yok etmek, insanlığından utanacak derecede işkencen geçirmekten başka amacı yoktur. Ülke huzuru ve düzeni adı altında ülkesinde huzur ve insanlık bırakmayan vahşettir darbeler. İlk önce umut sürgün edilir, yasaklanır ikinci bir emre kadar özgürlüklerin yalın ayak dolaşması. Panzerler gezer çocuklara miras kalan sokaklarda. Çocukların, el ele tutuşan sevgililerin ve kısacası tüm insanlığın sokağa çıkması yasaklanır ikinci bir emre kadar. 

Ve acılar… acılar ortak olunca onu anlatan dilde ortak oluyor. Yani Han Kang’ın Çocuk Geliyor romanını okurken, insanlarının acısını anlatırken kullandığı dil, Erdal Öz’ün ‘’Yaralısın’’ Mehmed Uzun’un ‘’Sen’’ romanında insanlarının acısını anlattığı dile o kadar benziyor ki çünkü acıları ortak. Karşı oldukları ortak, savundukları değerler ortak. İnsanın, askeri diktatörlükler karşısında savundukları değerler evrensel olunca, bu değerleri ve bu değerleri savunma uğruna çekilen acıları anlatan dilde ortak ve evrensel bir dil oluyor. Buna net bir şekilde tanıklık ediyoruz. En trajik olan da şu; Katledilen siviller Kore bayrağına sarılıyor ve ulusal marş eşliğinde uğurlanıyor. Böyle bir sahne var romanda. Bayrağa sarılan bedenler mi yoksa örtülmek istenen, kapatılmak istenen bir vahşetin fotoğrafı mı? 

Vur emri verilmesine rağmen bazı askerlerin sivillere değil de havaya ateş etmesi, zorla söyletilen marşlara ağzını sıkı sıkıya kapatan askerlerin varlığı da gözlerden kaçmıyor.