"Öcalan ‘Devlet hendeği kabul edemez, egemenlik hakkına tecavüzdür’ dedi"
HDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, TBMM Genel Kurulu’nda Öcalan’ın Kürt illerinde kazılan hendeklere ilişkin sözlerini aktardı.

Haber Merkezi
HDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, partisinden milletvekilliği düşürülmek istenen iki isimden Tuğba Hezer’in savunmasını yaptığı TBMM Genel Kurulu’nda Öcalan’ın Kürt illerinde kazılan hendeklere ilişkin sözlerini aktardı.
Önder, Öcalan’ın İmralı’da, "Bir devlet hendeği kabul edemez. Bu onun direkt egemenlik hakkına bir tecavüzdür” dediğini, İdris Baluken ile Pervin Buldan’dan özel olarak "Gidin bunu araştırın ve benim tarafımdan kabul edilemez olduğunu her kim yapıyorsa söyleyin" ricasında bulunduğunu söyledi.
Önder, Öcalan’ın bu sözlerini ve yaklaşımını dönemin yetkilileriyle paylaştıklarını da belirtti.
Önder’in genel kurul tutanaklarına yansıyan konuşmasından ilgili bölümler özetle şöyle:
“BİZ BU SÜRECİ KORUYAMADIK”
“Ben o dönem müzakere heyetindeydim, kamuya açık bir şekilde, Başbakanlık binasında, girişimizin çıkışımızın bütün basın tarafından kaydedildiği, haberleştirildiği bir müzakere süreci yaşıyorduk.”
“Bunu işin burasında kendimden başlayarak, en büyük sorumluluğu ve eksiği kendime atfederek söylüyorum: Hiç kimse -en büyük payı bende- rolünün, sorumluluğunun, misyonunun gereğini tam olarak ifa edemedi, sebepleri bahsi diğer. Herkes 50 tane gerekçe sunar, 49'una muhtemelen hepimiz de canıgönülden iştirak ederiz ama bahsi diğer gerçek şu ki yapamadık. Bu ülkede barış talebini toplumsallaştıramadık. Barış talebi toplumsallaşmak yerine; herkesin kalbini, zihnini, gönlünü, enerjisini, birikimini barış talebine vakfetmek, adamak yerine; herkes bu süreci neresinden tırpanlarım, neresinden siyasi bir demagojinin malzemesi yaparım, nereden muhatabımı vurmanın, onu güçsüzleştirmenin bir vasıtası kılarım gibi bir dış faktörün, bir dış sağanağın altında biz bu süreci -başta kendimden başlayarak- yeterince koruyamadık.”
İkincisi neydi? İkincisi: Sayın Öcalan'ın İmralı'da "darbe mekaniği" diyerek kavramsallaştırdığı ve ağırlıklı olarak cemaatin bugüne kadarki uygulamalarıyla bunu bir sistematik anlatıma kavuşturarak her seferinde neredeyse görüşmenin yarısına yakın bir zamanını "Bu darbe mekaniği çalışıyor. Bu darbe gelmekte. Bu hepinizi hedef alıyor, bizi de, Hükûmeti de, devleti de. Bunu görmüyor musunuz? Buna önlem almıyor musunuz? Bu, süreci katledecek." uyarılarıyla geçti.
"ÖCALAN ‘DEVLET HENDEĞİ KABUL EDEMEZ' DEDi"
“Sayın Öcalan İmralı'da dedi ki "Bir devlet hendeği kabul edemez. Bu onun direkt egemenlik hakkına bir tecavüzdür." Sayın İdris Baluken, Sayın Pervin Buldan'dan da özel olarak rica etti: "Gidin bunu araştırın ve benim tarafımdan kabul edilemez olduğunu her kim yapıyorsa söyleyin." Biri Kilisli, biri Nurdağlı 2 uzman çavuş alıkonulmuştu -şimdi bundan dolayı hakkımızda fezleke var, bu yönüyle de önemli- "Onları da behemehal ailelerine kavuşturun." dedi. Biz dönemin İçişleri Bakanıyla bir koordinasyon oluşturduk ve -burası çok önemli- ertesi gün Millî Güvenlik Kurulu toplantısı vardı. Asker, bürokrasi daha önce defalarca bölgedeki sürecin ruhunun gerektirmediği tutumlar içerisine giriyordu ve bu Hükûmetin iradesiyle bir şekilde baskılanabiliyordu. Burada dediler ki: "Yarın Millî Güvenlik Kurulunda yazılı olarak müdahale talebi var dolayısıyla bunun yirmi dört saat içinde çözülmesi gerekiyor, yoksa süreç ciddi anlamda zarar görecek, belki de sona erecek." Biz bu itibarla gittik ve bu hendeklerin niye açıldığını, Sayın Öcalan'ın hendek meselesine yaklaşımıyla beraber aktardık. Gelip dönemin bakanlarıyla ve sorumlu bürokratlarıyla paylaştığımız gerçeklik şu: Baktık ki bölgede bir günde 116, belki de yanılıyorum, belki de 166 gözaltı yapılıyor ve bir sıra, özellik, kriter gözetilmeden; bir bu. İkincisi, kalekol inşaatları.”
“Lice, malumunuz, büyük bir deprem geçirmiş vilayetlerimizden biriydi. Daha Lice'de depremde evi yıkılan yurttaşlara, ihale edilen... Yani yaklaşık yirmi küsur yıl geçmiş, deprem evleri, defalarca yeniden ihale, restorasyon, revizyon, iptal, bilmem ne, daha deprem evleri bitirilememiş bir ilçede çok mübalağa bütçelerle kalekol inşaatı. 1990'lı yılları Lice'de yaşayan insanların ya da onu sonradan öğrenenlerin bildiği bir gerçeklik var: Lice'de karakol demek, mezarlığa açılan kapı demekti 1990'larda. Yani barış süreci yürüttüğünüz bir dönemin uygulamaları, dili, imgeleri, tümü barışa hizmet edecek şekilde seçilmek durumunda.”
Kaynak: T24