İran’da idamlar engellenmeli ve Atatürk’ü anmanın düşündürdükleri

Kurd24

Kürdistan’ın doğusunda Seqizlı Jina Emini’nin emniyette yapılan işkence sonrasındaki ölümü neticesinde, başta Kürtler ve üniversite öğrencileri olmak üzere, Beluçlar, Araplar, Farslar, Azeriler kitlesel olarak faşist ve teokratik rejimi protesto etmeye başladılar. Bu protestolar gün geçtikçe kartopu gibi büyüdü ve sivil bir ayaklanmaya dönüştü.

Jina Emini siyasi bir kimlik olmamasına rağmen, siyasi bir kimliğe dönüştü. Bu nedenle başta Kürtler olmak üzere bütün milletlerden insanların onun ölümüyle ilgili teokratik ve faşist rejime karşı ayağa kalkmaları, nefretlerini kusmaları, kitlesel protestolar, grevler ve mitingler yapmaları; rejimin ileri sürdüğü gibi dış güç odaklarının tahriki sonucu bir gelişme değildir.

Teokratik ve faşist rejime karşı ayağa kalkan değişik milletlerden kitlelerin milli, toplumsal, siyasal, ekonomik hak ve özgürlükleri hakkındaki taleplerini açıkça ileri sürmeleri, bu sivil ayaklanmanın iç nedenlere, teokratik ve faşist rejimin uygulamalarına, hak ve özgürlüklere karşı olmasından ileri geldiği açıktır.

İran’da teokratik ve faşist rejimin, kitlelerin, milletlerin meşru ve haklı taleplerine; şiddet, katliamlar, tutuklamalarla cevap vermesi de rejimin ve devletin niteliğini ortaya koyar durumdadır. Bu sivil direnişte, yüzlerce insan katledildi, binlerce insan yaralandı ve gözaltına alınıp tutuklandılar. Bu tutuklamalarla ilgili yargılamalar başlamış durumda. Parlamentoda büyük bir grup milletvekili bildiri yayımlayarak, direnişlerin kitlesel yargılanmasını ve bu yargılama sonucunda idam cezalarının verilmesini talep ettiler.

Bilinen bir gerçek var ki dünyada birçok devlette Türk Kemalist devleti de içinde olmak üzere, idam cezası kalkmış durumda. Yaşam hakkının ortadan kaldırma hakkı, devletlerin elinden almış durumdadır.

İran’da, İslamcı faşist ve teokratik elit yönetimi Kürtlerin ve bütün milletlerin desteği ile kazandıktan sonra, Atatürk yönetimi gibi bütün özgürlükçü vaatlerini unuttu, ayakları yere basınca da başta Kürtler olmak üzere günde ortalama 35 insanı idam etti. 1979 yılında Kürdistan’da milli kurtuluşun silahlı tarzda başlamasından sonra, bu konuda tam anlamıyla gemiyi azıya aldı. Denilebilir ki her gün Kürtler idam edildi. Bu uygulama bugüne kadar devam etti.

Bilinmelidir ki İran’da idam olağan bir cezadır. İnsan yaşamının kıymeti yoktur. Asıl olan faşist ve teokratik rejimin ayakta kalması ve yaşamasıdır. İran’da idam olağan bir ceza ve yaşam hakkına rahatlıkla son veren bir konumdadır. Sivil ayaklanma sürecinde tutuklananlarla ilgili kitlesel idamlar gündeme gelebilir.

BM’NİN UYARI YAPMASI YETERLİ DEĞİLDİR

BM, İranlı yetkililerini ölüm cezası konusunda uyarı yapmış durumda.

BM açıklamasında, "Protestoların devamlı olarak bastırılmasıyla, idamla sonuçlanabilecek iddianameler hazırlanabilir ve kısa sürede ölüm cezası verilebilir. Protestolarda ön cephede olan kadın ve kızların, özellikle de sistematik olarak ayrımcılık yapan yasalar, politikalar ve uygulamaların sonlandırılmasını istedikleri için gözaltına alınan veya hapse mahkûm edilen insan hakları savunucularının başta hedef alınmasından korkuyoruz" ifadeleri kullanılıyor.

Uyarı yeterli değildir. BM etkin bir müdahale ile idamları engelleme yoluna gitmelidir. Bütün dünya devletleri de harekete geçmelidirler.

ATATÜRK’Ü ANMANIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ…

Anmalar, dönemsel olabilirler, sürekli ve daimi olabilirler.

Peygamberler, devlet kurucuları, milletlerin milli liderleri, krallar, kraliçeler, sürekli ve daimi anılan ve hatırlanan insanlar olurlar. Büyük keşifler yapan, tüm insanlığın yaşamından derin izler bırakan şahsiyetler de sürekli hatırlanan ve anılan insanlar olurlar.

Parti genel başkanları, yöneticileri, üyeleri; büyük kuruluşların (sosyal, ekonomik,) kurucu ve yöneticileri ve benzerleri de anılırlar. Bunların anılmalarının dönemsel ve bir tarihi kesitle sınırlı olduklarını düşünüyorum.

Atatürk de Türkler için devlet kurucusu ve milli lider. Sürekli anılan şahsiyetlerinden biridir. Atatürk, Türklerin atası ve Türk adına kurulan son devletin kurucusu olduğundan dolayı, ölüm yıldönümü 10 Kasım’da sürekli anılır. Çünkü Atatürk yazıldığına göre 10 Kasım 1938 yılında saat 9’u 5 geçe hayatını kaybediyor.

Atatürk’ün anılmasına, okula başladıktan sonra tanık olmaya başladım. Çünkü bir Kürt ve Anadolu Kürt’ü olarak 1956 yılına kadar Türklerin bir atasının olduğunu, hatta devletin de Türkler adına bir devlet olduğunu bilebilir durumda değildim.

Atatürk bu yıl 10 Kasım’da benim gözlemime göre eski anmalardan daha büyük kitle katılımlarıyla kutlandı. Geçmiş yıllarda bu kadar kitlesel kutlamalar olmazdı. Çünkü muhafazakâr kesimin siyasi eliti devletin mecburi koyduğu kurallardan dolayı Atatürk’ü anmasına rağmen, muhafazakâr geniş kitleler Atatürk’ü anma toplantılarına fazla katılmazlardı. AK Parti’nin 2002 yılında hükümet olmasından sonra giderek Atatürk’ü Kemalistlerden alma ve kullanma siyasetini gütmeye başladılar. Bu siyaset, muhafazakâr kitlelerin, Atatürk’ü ama toplantısına taktik anlamda da olsa büyük kitlesel katılımı sağladı.

Anmalar, ölümlerden sonra ve yıllarda gündeme gelen olgular ve günlerdir. Bu nedenle üzüntü günleridir. Ama aynı zamanda anılan kişinin niteliği, yaptıkları, topluma, insanlığa katkıları da hatırlanır. Onların geçmişlerinden ve yaptıklarından dersler çıkarılır ve yararlanılır.

Bir devletin kurucu/kurucularını, bir milletin milli liderlerini anması hakkı olduğu gibi, Türklerin de hakkıdır. Atatürk’ün ölüm günü de Türkler için üzüntü ve derslerin çıkarıldığı gündür. Bunun için de Türkler için anlamlıdır. Ama Türkler, eğer vicdan sahibiyseler, insanlığın ortak ulvi değerlerine sahiplerse, Atatürk ve arkadaşlarının, Atatürk’ün iktidar döneminde Kürtlerin millet olarak varlığının inkâr edildiğini, Kürtlerle Türklerin karşı karşıya getirildiğini, bütün milli haklarının gasp edilmiş olduğunu, Kürdistan’ın işgal ve ilhak edildiğini, milli hak aramalarının katliamlarla bastırıldığını, Kürt liderlerinin idam edildiklerini de hatırlamalıdırlar. Bu hatırlama, Kürtlerle Türklerin karşılıklı sorunlarının çözümünü kolaylaştıracaktır.

Bugünün ve Atatürk’ü gündemde olduğu bütün konularda Kürtler açısından da anlamlıdır ve önemlidir. Atatürk’ün Kürtlere yaptıklarından dolayı 10 Kasım’da sevinçli olmaları gerektiğini söylemiyorum. Bu insani bir yaklaşım değildir. Kürtlerin Atatürk ve arkadaşlarının, Atatürk’ün diktatörlük döneminde, Kürtlerin millet olarak varlığının inkâr edildiğini, Kürtlerle Türklerin karşı karşıya getirildiğini, bütün milli haklarının gasp edilmiş olduğunu, Kürdistan’ın işgal ve ilhak edildiğini, milli hak aramalarının katliamlarla bastırıldığını, Kürt liderlerinin idam edildiklerini de hatırlamaları gerekir.

Ben bu günde, milli liderlerini anmamız gerektiğini, Kemalizm’i ve Atatürk’ün ve yönetiminin Kürtlere yaptıklarını eleştirmemiz gerektiğini öneriyorum. Kürtler olarak bugüne kadar böyle bir şey yapmadık.  Bence bundan sonra bu konuda bir başlangıç yapmalıyız.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir