Türkiye ve NATO ilişkilerinde Kürt meselesi: İş birliğinde dönüm noktaları ve gelecek beklentileri

Kurd24

1. Giriş

Kürt meselesi, Türkiye’nin iç ve dış politikasında önemli bir yer tutmakta olup, aynı zamanda NATO ile ilişkilerinde de belirleyici bir faktör olmuştur. Türkiye'nin geniş Kürt nüfusu ve PKK (Kürdistan İşçi Partisi) "terör örgütüyle" mücadelesi, Ankara'nın NATO müttefikleri ile olan ilişkilerini zaman zaman zorlaştırmış ve ittifak içinde çeşitli gerilimlere neden olmuştur. Özellikle Suriye iç savaşı sırasında ABD'nin Suriye'deki Kürt gruplarla iş birliği yapması, Türkiye'nin güvenlik kaygılarını artırmış ve NATO içindeki güven duygusunu zedelemiştir. Bu bağlamda, Kürt meselesi, Türkiye-NATO ilişkilerinde kritik bir rol oynamaya devam etmektedir ve bu ilişkinin gelecekte nasıl şekilleneceği, bu önemli sorunun nasıl ele alınacağına bağlı olacaktır.

1.1. Türkiye ve NATO: Tarihsel bağlam

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz günlerde Ankara ile NATO arasındaki iş birliği düzeyinin arzu edilenden uzak olduğunu belirtti. Bu değerlendirme, 9-11 Temmuz tarihleri arasında Washington'da düzenlenen Kuzey Atlantik İttifakı'nın yıldönümü zirvesi sonrasında geldi. Türkiye, NATO'nun en eski üyelerinden biri olarak, ittifak içindeki bu tür olumsuz değerlendirmeler rahatsızlık yaratıyor. Türkiye, 1949 yılında imzalanan Washington Antlaşması'ndan üç yıl sonra NATO'ya katıldı ve o zamandan beri ittifakın güney kanadında güvenilir bir ileri karakol oldu.

İkinci Dünya Savaşı'nın ardından, Türkler Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin (SSCB) oluşturduğu tehdit karşısında Batı ile iş birliğini yoğunlaştırdı. NATO, Türkiye'yi Gladyo programına dahil ederek yerel milliyetçi unsurları Sovyet tehdidine karşı hazırladı. Yarım yüzyıldan fazla bir süre boyunca, Türkiye NATO'ya toprak, hava ve su sahası sağlayarak ittifakın güvenilir bir üyesi oldu.

1.2. Güncel gelişmeler ve sorunlar

Ancak, 1991 yılında SSCB'nin dağılması ile birlikte Türkiye ile NATO arasındaki ilişkilerde yeni zorluklar ortaya çıktı. Gerçek bir güven krizi, Mart 2003'te Türk parlamentosunun ABD'nin Irak'a karşı ikinci bir cephe açmak için topraklarını kullanmasına izin vermemesiyle ortaya çıktı. Bu dönemde Beyaz Saray, Türkiye'nin Washington'un politikalarını reddetmesinin nedenlerini araştırmak yerine, Irak'ın özerkliğinden Türkiye'yi uzaklaştırmayı tercih etti.

2010 yılında Türkiye, ABD'nin lobicilik yaptığı ve İran'a yönelik yaptırım rejimini sıkılaştırmayı amaçlayan BM Güvenlik Konseyi kararına karşı oy kullandı. Genel olarak Ankara, Washington'un Asya ve Afrika politikalarına aktif olarak karşı çıkmaya başladı. NATO'nun askeri tesislerinin Türkiye'de kullanılması, ABD açısından büyük önem taşıyor. İncirlik hava üssü, 1950'lerden beri stratejik bir öneme sahip.

Türkiye'nin savunma sanayinde son yıllarda önemli yerlileşme çabaları gösterildi. 21. yüzyılın başında Türk savunma sanayisi belirli türdeki ilgili ürünlerin ithalatına bağlıysa (%80'e kadar), 2023 yılına kadar bu oran %20'ye düşmüştür. Amerika'dan Türkiye'ye silah tedariki %80'den fazla azalmış, Türk askeri-sanayi kompleksi 2002 yılında 56 firmadan 2023 yılında 1,500'den fazla firmaya çıkmıştır. Ankara, 2023 yılında GSYİH'sının yalnızca %1,31'ini savunmaya harcarken, küçük Estonya, Litvanya ve Letonya'nın ardından gelmektedir (sırasıyla %2,73, %2,54, %2,27).

Washington seçkinlerinin Türkiye'yi eleştirmesinin nedeni, Türkiye'nin askeri açıdan kendi kendine yetebilen bir devlet haline gelmesidir. Amerika'nın Türkiye karşıtı sinyalleri, Türkiye'nin siyasi güçlerini ve kamuoyunu da etkilemektedir. Özellikle Vatan Partisi, Türkiye'nin NATO'da kalmaması gerektiğini belirtmekte ve ittifakın Türkiye'nin ulusal çıkarlarına müdahale eden politikasını eleştirmektedir.

Türkiye'nin tarihsel yolunun yeniden düşünülmesi ve Batı'nın gelişme yönünün doğruluğundan şüphe duyan yeni bir neslin yetişmesi, Türkiye-NATO ilişkilerinde yeni bir döneme işaret etmektedir. Türkiye'nin NATO ile ilişkilerindeki sorunlar ve çözüm yolları, Türk-Amerikan ilişkilerinin geleceği ve NATO'nun Türkiye'deki rolü yeniden değerlendirilmelidir.

2. Türkiye’nin NATO ile tarihsel iş birliği

2.1. NATO'ya katılım ve erken dönem iş birlikleri

Türkiye, 1952 yılında, Washington Antlaşması'nın imzalanmasından üç yıl sonra NATO'ya katıldı. Bu katılım, Türkiye'nin Batı bloğuna olan bağlılığının ve Sovyetler Birliği'ne karşı güvenlik arayışının bir göstergesiydi. NATO üyeliği, Türkiye'ye askeri destek ve güvenlik garantileri sağladı, aynı zamanda ülkenin savunma kapasitesini artırmasına ve modernize etmesine yardımcı oldu. Bu dönemde Türkiye, ittifakın güney kanadında stratejik bir rol üstlenerek NATO'nun askeri ve siyasi yapısına önemli katkılarda bulundu.

2.2. Soğuk Savaş dönemi ve Türk-ABD ilişkileri

Soğuk Savaş dönemi, Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin en yoğun olduğu dönemlerden biriydi. İkinci Dünya Savaşı'nın ardından, Batı'nın kolektif güvenlik stratejisi çerçevesinde Türkiye, Sovyetler Birliği'ne karşı önemli bir müttefik olarak kabul edildi. Bu dönemde, ABD'nin Türkiye'ye sağladığı askeri ve ekonomik yardımlar, Türk savunma sanayisinin gelişmesine ve ülkenin altyapısının modernleşmesine katkıda bulundu.

NATO'nun Gladyo programı kapsamında, Türkiye'de yerel milliyetçi unsurlar Sovyet tehdidine karşı hazırlandı. Bu işbirliği, NATO'nun güney kanadındaki güvenliğin artırılmasına yönelik önemli adımlardan biriydi. Aynı zamanda, Türkiye'nin stratejik konumu, dört denizle çevrili olması ve Avrupa ile Asya arasında bir köprü işlevi görmesi nedeniyle, Batı için vazgeçilmez bir müttefik olarak kabul edildi.

Yarım yüzyıldan fazla bir süre boyunca, Türkiye NATO'ya toprak, hava ve deniz sahası sağlayarak ittifakın güvenilir bir üyesi oldu. Bu dönemde Türkiye, NATO'nun askeri operasyonlarına ve tatbikatlarına aktif olarak katıldı, aynı zamanda ittifakın politikalarına da güçlü bir destek verdi. Ancak, Soğuk Savaş'ın sona ermesi ve Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla birlikte, Türkiye ile NATO arasındaki ilişkilerde yeni zorluklar ortaya çıktı.

3. 1991 sonrası dönem: Değişen dinamikler

3.1. SSCB'nin dağılması ve ortaya çıkan sorunlar

1991 yılında Sovyetler Birliği'nin dağılması, dünya genelinde jeopolitik dengeleri değiştirdi ve NATO'nun güvenlik stratejilerini yeniden değerlendirmesine neden oldu. Bu dönemde, Türkiye-NATO ilişkilerinde belirgin bir değişim gözlendi. SSCB'nin çöküşü ile birlikte, Türkiye'nin NATO içindeki rolü ve önemi de tartışılmaya başlandı. Soğuk Savaş döneminde Sovyet tehdidine karşı ileri karakol olarak görülen Türkiye, yeni dünya düzeninde bu stratejik önemini bir ölçüde yitirdi.

NATO'nun genişlemesi ve Doğu Avrupa ülkelerinin ittifaka katılması, Türkiye'nin jeostratejik konumunun yeniden değerlendirilmesine yol açtı. Bu dönemde Türkiye, özellikle Orta Doğu'daki güvenlik sorunlarına daha fazla odaklanmak zorunda kaldı. Türkiye'nin PKK "terör örgütüyle" mücadelesi, NATO ile iş birliğinde zaman zaman gerilimlere neden oldu. NATO'nun terörle mücadele politikaları ve Türkiye'nin bu konudaki beklentileri arasındaki farklılıklar, ittifak içindeki bazı gerginliklerin kaynağı oldu.

3.2. 2003 Irak krizi ve güven erozyonu

2003 yılında ABD'nin Irak'a karşı başlattığı savaş, Türkiye-NATO ilişkilerinde önemli bir dönüm noktası oldu. Türk parlamentosu, Mart 2003'te ABD'nin Irak'a karşı ikinci bir cephe açmak için Türkiye topraklarını kullanma talebini reddetti. Bu karar, Washington ile Ankara arasında ciddi bir güven krizine yol açtı. ABD'nin Irak politikasını reddeden Türkiye, ittifak içindeki rolü ve konumuyla ilgili sorgulamalara maruz kaldı.

Bu dönemde, ABD'nin Türkiye'yi Irak'ın özerk bölgelerinden, özellikle de Kürdistan Bölgesi'nden uzaklaştırma çabaları, iki ülke arasındaki ilişkileri daha da karmaşık hale getirdi. Türkiye, ABD'nin Irak politikasına karşı çıkarak, kendi ulusal güvenlik çıkarlarını koruma çabasında olduğunu vurguladı. Ancak bu durum, NATO içindeki dayanışma ve güven duygusunu zedeledi.

2003 Irak krizi, Türkiye-NATO ilişkilerinde bir dönüm noktası olarak kabul edilebilir. Bu kriz, Türkiye'nin ittifak içindeki rolünü yeniden değerlendirmesine ve kendi savunma politikalarını daha bağımsız bir şekilde şekillendirme çabalarına ivme kazandırdı. Aynı zamanda, Türkiye'nin NATO içindeki konumunu ve ittifakın politikalarına olan güvenini sorgulamasına neden oldu.

Bu gelişmeler, Türkiye'nin savunma sanayisinde yerlileşme çabalarını hızlandırdı ve askeri açıdan kendi kendine yetebilen bir devlet olma hedefini ön plana çıkardı. Sonuç olarak, 1991 sonrası dönemde Türkiye-NATO ilişkileri, değişen dünya düzeni ve ortaya çıkan yeni güvenlik tehditleri bağlamında önemli bir dönüşüm geçirdi.

4. Türkiye’nin savunma politikalarındaki dönüşüm

4.1. Savunma sanayinde yerlileşme çabaları

1990'lardan itibaren, Türkiye savunma sanayisinde bağımsızlık ve yerlileşme çabalarını hızlandırdı. 21. yüzyılın başlarında, Türkiye'nin savunma sanayisi büyük ölçüde dışa bağımlıydı; ithal edilen ürünlerin oranı %80'e kadar çıkıyordu. Ancak, son yıllarda bu bağımlılığı azaltmak ve yerli üretim kapasitesini artırmak amacıyla önemli adımlar atıldı.

Türk savunma sanayisinin yerlileşme çabaları, 2023 yılı itibarıyla %80 oranında ithal edilen ürünlerin sadece %20'ye düşmesiyle sonuçlandı. Bu süreçte, Türkiye'nin savunma sanayi kompleksi büyük bir dönüşüm geçirdi. 2002 yılında sadece 56 firma bu sektörde faaliyet gösterirken, 2023 yılına gelindiğinde bu sayı 1,500'ün üzerine çıktı. Yaklaşık 800 savunma projesi aktif olarak yürütülüyor, bu da Türkiye'nin savunma sanayisinde ne kadar yol kat ettiğini gösteriyor.

Savunma sanayinde yerlileşme, Türkiye'nin askeri operasyonlarını destekleyen yerli teknolojilerin geliştirilmesini de kapsıyor. Yerli insansız hava araçları (İHA) ve insansız silahlı hava araçları (SİHA), Türkiye'nin terörle mücadele operasyonlarında ve sınır ötesi harekatlarda önemli rol oynadı. Ayrıca, yerli üretim zırhlı araçlar, füzeler ve elektronik harp sistemleri gibi birçok yeni teknoloji, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) kapasitesini artırdı.

4.2. Askeri harcamalar ve NATO standartları

Türkiye'nin askeri harcamaları, NATO standartlarına göre değerlendirildiğinde, son yıllarda hedeflenen seviyelerin altında kalmıştır. NATO'nun savunma harcamaları için belirlediği %2 GSYİH oranı, birçok üye ülke için referans noktasıdır. Ancak, Türkiye 2023 yılında GSYİH'sının yalnızca %1,31'ini savunma harcamalarına ayırdı. Bu oran, Türkiye'yi NATO üyeleri arasında askeri harcamalar açısından alt sıralara yerleştiriyor.

Örneğin, Estonya, Litvanya ve Letonya gibi küçük ülkeler sırasıyla %2,73, %2,54 ve %2,27 oranlarında savunma harcamaları yaparak NATO standartlarını karşılarken, Türkiye'nin bu oranların gerisinde kalması dikkat çekicidir. Ancak, Türkiye'nin savunma sanayisinde gerçekleştirdiği yerlileşme çabaları ve kendi kendine yetebilme hedefi, bu durumu bir nebze olsun dengelemektedir.

Türkiye, NATO'nun belirlediği savunma harcama hedeflerine ulaşmada zorlanırken, yerli üretim ve teknolojik gelişmelerle askeri kapasitesini artırma yolunda önemli adımlar atmaktadır. Türkiye'nin savunma sanayisindeki bu dönüşüm, hem ülkenin askeri operasyonlarını daha bağımsız bir şekilde yürütebilmesini sağlamakta hem de ulusal güvenliğini güçlendirmektedir.

Sonuç olarak, Türkiye'nin savunma politikalarındaki dönüşüm, NATO ile ilişkilerinde belirleyici bir rol oynamaktadır. Savunma sanayisinde yerlileşme çabaları ve askeri harcamalardaki değişimler, Türkiye'nin NATO içindeki konumunu ve stratejik rolünü yeniden şekillendirmektedir.

5. Güncel krizler ve stratejik gerilimler

5.1. 2010 İran'a yaptırımlar ve BM Güvenlik Konseyi oylaması

2010 yılında Türkiye, ABD'nin İran'a yönelik yaptırımları sıkılaştırma çabalarına karşı çıktı ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde (BMGK) ABD tarafından lobicilik yapılan karara karşı oy kullanıldı. Bu durum, Türkiye ile ABD arasındaki gerilimleri daha da artırdı. Ankara, bu adımla İran ile olanın korunmasını ve bölgesel istikrarı sağlama amacını güttüğünü belirtti.

ABD ve bazı NATO müttefikleri, Türkiye'nin bu tavrını eleştirdi ve Türkiye'nin ittifakının gücüne dair sorular ortaya çıktı. Türkiye'nin, Washington'un Asya ve Afrika politikalarına karşı çıkması ve bağımsız bir dış politika izleme çabaları, NATO'nun içindeki gerilimleri derinleştirdi. Türkiye'nin bu ittifakı, ittifak içinde bir tür güven krizi yaratırken, aynı zamanda Türkiye'nin stratejik liderliği iddiasını da pekiştirdi.

5.2. Suriye ve Orta Doğu politikaları

Türkiye'nin Suriye ve Orta Doğu'daki politikaları, NATO ile olanlarda bir başka gerilim kaynağı olmuştur. Suriye'deki iç savaş ve Türkiye'nin bu dönemdeki aktif rolü, birliği içindeki bazı müttefiklerle çatışmalara yol açtı. Türkiye'nin Suriye'ye yönelik askeri müdahaleleri ve terörle mücadele operasyonları, NATO'nun bazı üyeleri tarafından elendi.

Özellikle ABD'nin Suriye'deki Kürt gruplarına destek verdiği, Türkiye ile ABD arasında ciddi bir çatışma olduğu ortaya çıktı. Türkiye, bu örgütlü terörist olarak nitelendirilirken, ABD bu örgütlü DAİŞ'e karşı mücadelede müttefik olarak görüldü. Bu durum, Türkiye'nin NATO'nun siyasi rejimi ve ittifakların politikalarına uygunluğu konusunda soruların ortaya çıkmasına neden oldu.

5.3. İncirlik ve diğer askeri üslerin stratejik önemi

NATO'nun askeri tesislerinin Türkiye'de kullanılması, ABD ve NATO açısından büyük miktarda biriktirilmeye sahiptir. İncirlik Hava Üssü, 1950'lerden bu yana ABD ve NATO'nun Ortadoğu'daki operasyonları için kritik bir merkez olmuştur. İncirlik Üssü'nde bulunan nükleer silahlar ve düzenlenen hava operasyonları, Türkiye'nin NATO'daki rolünü güçlendirmeye devam ediyor.

Bunun yanı sıra, 1980'lerde kurulan Konya'daki hava üssü, NATO AWACS uçaklarına ev sahipliği yapıyor. Bu, ittifakın hava savunması ve dayanıklılığının desteklenmesinde önemli bir rol oynuyor. Ayrıca, Türkiye-İran sınırına 500 km uzaklıkta bulunan Kürecik Radar Üssü, NATO'nun füze savunma sistemini görebiliyor. Bu radar, bölgedeki balistik füze tehditlerine karşı erken uyarı sağlar.

Ancak, Türkiye ile NATO arasında bu düzenleme tesislerinin kullanımı konusunda zaman zaman gerilimler yaşanmaktadır. Türkiye, bu tesislerin yönetimi ve kullanımından daha fazla söz sahibi olma isteğini dile getirmektedir. Ayrıca Türkiye'nin radar verilerinin NATO dışı ülkelerle paylaşılmaması konusunda ısrarı, ittifak içinde tartışmalara yol açmıştır.

Sonuç olarak, İncirlik ve diğer askeri üyeler, Türkiye'nin NATO bünyesinde oluşturduğu rol ve ittifakın Ortadoğu'daki görüş açısında kritik öneme sahiptir. Bununla birlikte, bu üslerin kullanımı ve yönetim değişiklikleri arasındaki farklar, Türkiye ile NATO arasındaki ilişkiler zaman zaman zorlaşmaktadır. Türkiye'nin NATO ile birlikteliğindeki bu tür gerilimler, ittifakın dinamiklerini de şekillendirecek.

6. Türkiye'nin NATO'daki rolü ve gelecek beklentileri

6.1. İç politikada NATO tartışmaları

Türkiye'nin NATO'nun ulusal politikası ve ittifakla olan ilişkileri, son yıllarda iç politikada yoğun tartışmalara konu olmuştur. Özellikle bazı siyasi partiler ve gruplar, NATO'nun Türkiye'nin ulusal çıkarlarına müdahale ederek savunduğunu, ittifaktan çıkma yönünde görüş bildirmişti. Bu tartışmalar, Türkiye'nin NATO'daki rol ve ittifaka bağlılığını sorgulayan çeşitli eleştirilere devam ediyor.

Vatan Partisi gibi siyasi güçler, NATO'nun Türkiye'nin ulusal çıkarlarına zarar vermekte ve emperyalist baskılar uyguladığını iddia etmektedir. Bu görüşe göre, NATO'nun politikaları, Türkiye'nin bağımsız dış politika izleme çabalarını engellemektedir. Aynı zamanda, darbe girişimi gibi olayların ardından, NATO'nun güvenliksizliklerle ilgili bazı unsurları da dile getiriliyor.

Öte yandan, Türkiye'deki bazı kesimler, NATO'nun Türkiye'nin güvenliği ve uluslararası konumdaki kritik bakış açısına sahip olduğu savunulmaktadır. Bu kesimler, NATO'nun ekonomik güvenlik garantileri ve askeri iş birliğinin, Türkiye'nin bölgesel istikrarını korumada önemli bir rol oynadığını vurguluyor. Türkiye'nin NATO'da olduğu, aynı zamanda Batı ile olan siyasi ve ekonomik büyümenin de bir parçası olarak görülmektedir.

6.2. Rusya ile ilişkiler ve yeni stratejik yönelimler

Son yıllarda, Türkiye'nin Rusya ile olan ilişkileri, NATO ile olan ilişkilerinde önemli bir faktör haline geldi. Türkiye ile Rusya arasındaki iş birliği, özellikle Suriye krizi ve enerji projeleri gibi önemli gelişmeleri kaydetmiştir. Rusya'dan S-400 hava savunmasının elde edilmesi, NATO müttefikleri arasında ciddi endişelere yol açmıştır.

Türkiye'nin Rusya ile geliştirdiği gelişmeler, NATO içindeki bazı müttefikler tarafından ittifakın birliğinin ve dayanışmanın zararına olduğu eleştiriliyor. NATO'nun savunma sistemleri ile uyumsuzluğu olan S-400'lerin satın alınması, Türkiye'nin ittifakının rolü ve güvenilirliğini sorgulayan tartışmalar sürüyor. Bu durum, Türkiye'nin savunma ve dış politika tercihlerinin NATO ile uyumlu olup olmadığı konusunda soru işaretleri yaratmaktadır.

Öte yandan, Türkiye, Rusya ile demokratik, güvenlik ve ekonomik işbirliği çerçevesinde değerlendirmelerde bulunmakta ve NATO'nun farklılıkları ile çelişmediğini savunmaktadır. Türkiye, hem NATO'nun bir üyesi olarak Batı ile olan bağlarını sürdürmeyi hem de Rusya ile ekleme ortaklıklarını geliştirmeyi hedefliyor. Bu ikili yaklaşım, Türkiye'nin bağımsız ve çok yönlü bir dış politika izleme çabalarının bir parçası olarak görülmektedir.

Sonuç olarak, Türkiye'nin NATO'daki rolü ve değişiklikleri, iç politikada devam eden tartışmalar ve Rusya ile olan ilişkiler çerçevesinde şekillenmektedir. Türkiye'nin NATO ile olanındaki artış gerilimler ve birliği yerinde, düzenli dış politika ve savunma yöntemlerinin belirlenmesinde önemli bir rol oynayacaktır. Türkiye, NATO üyelerinin birliğini korurken, aynı zamanda kendi ulusal çıkarlarını ve bağımsız dış politika hedeflerini de gözetmeye devam edecek.

7. Sonuç

Kürt meselesi, Türkiye-NATO ilişkilerinde kritik ve karmaşık bir rol oynamaktadır. Türkiye'nin PKK ile mücadelesi ve Suriye'deki Kürt gruplarla ilgili güvenlik kaygıları, ittifak içindeki gerilimleri artırmış ve Ankara'nın NATO müttefikleriyle olan ilişkilerini zaman zaman zorlaştırmıştır. Özellikle, ABD'nin Suriye'deki YPG ile iş birliği, Türkiye'nin ittifak içindeki güvenilirliğini sorgulamasına ve NATO ile olan bağlarını yeniden değerlendirmesine yol açmıştır.

Türkiye, NATO'nun kendisine daha fazla destek vermesini ve güvenlik kaygılarını daha fazla dikkate almasını beklemektedir. İttifak içindeki dayanışmanın güçlendirilmesi, Türkiye'nin güvenlik endişelerinin giderilmesi ve Kürt meselesine yönelik daha tutarlı politikaların geliştirilmesi ile mümkün olacaktır. NATO'nun, Türkiye'nin terörle mücadele çabalarına daha fazla katkı sağlaması ve bu konuda daha kararlı adımlar atması, ittifakın içindeki güveni yeniden tesis edebilir.

Gelecekte, Türkiye-NATO ilişkilerinin nasıl şekilleneceği, büyük ölçüde Kürt meselesinin nasıl ele alınacağına bağlı olacaktır. Türkiye'nin güvenlik kaygılarının giderilmesi ve ittifak içindeki dayanışmanın güçlendirilmesi hem Türkiye'nin hem de NATO'nun uzun vadeli çıkarlarını koruyacak ve bölgesel güvenliği artıracaktır. Kürt meselesinin çözümü ve NATO ile iş birliğinin güçlendirilmesi, Türkiye'nin ittifak içindeki rolünü ve konumunu daha da pekiştirecektir.

7.1. Türkiye-NATO ilişkilerinin geleceği

Türkiye ile NATO arasındaki ilişkiler, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana değişen dünya düzeni, yeni güvenlik tehditleri ve stratejik çıkarların yeniden tanımlanması ile önemli dönüşümler geçirmiştir. 1952'den beri NATO'nun güvenilir bir üyesi olan Türkiye, son yıllarda ittifakla olan ilişkilerinde çeşitli gerilimler ve anlaşmazlıklarla karşı karşıya kalmıştır.

Gelecekte, Türkiye-NATO ilişkilerinin nasıl şekilleneceği, bir dizi faktöre bağlı olacaktır. Öncelikle, Türkiye'nin savunma sanayisinde yerlileşme çabaları ve bağımsız askeri kapasitesini artırma hedefleri, NATO ile olan işbirliğini etkileyebilir. Türkiye'nin yerli üretim ve teknolojik gelişmelere odaklanması, ittifak içindeki rolünü ve katkılarını yeniden tanımlayabilir.

Ayrıca, Türkiye'nin dış politika tercihleri ve bölgesel stratejileri, NATO ile olan ilişkilerinin geleceğini belirleyecektir. Özellikle Rusya ile olan stratejik iş birliği ve Orta Doğu politikaları, NATO müttefikleri ile olan ilişkilerde denge unsuru olacaktır. Türkiye'nin bağımsız ve çok yönlü dış politika izleme çabaları, NATO içindeki uyum ve dayanışmayı zaman zaman zorlayabilir.

7.2. Stratejik iş birliğinin yeniden değerlendirilmesi

Türkiye ve NATO'nun karşılıklı çıkarlarını koruyacak şekilde iş birliğini yeniden değerlendirmesi gerekmektedir. İttifak içindeki stratejik iş birliğinin güçlendirilmesi, bölgesel güvenlik tehditlerine karşı ortak bir duruş sergilenmesi ve savunma kapasitesinin artırılması gibi konular, bu sürecin önemli bileşenleridir.

Özellikle terörle mücadele, siber güvenlik ve bölgesel istikrar konularında daha güçlü bir iş birliği sağlanması, Türkiye-NATO ilişkilerinin gelecekteki sağlamlığını pekiştirebilir. NATO'nun Türkiye'nin güvenlik kaygılarına daha fazla hassasiyet göstermesi ve Türkiye'nin NATO içindeki katkılarının değerinin anlaşılması, ittifakın içindeki güven duygusunu artıracaktır.

Sonuç olarak, Türkiye ve NATO arasındaki stratejik işbirliğinin yeniden değerlendirilmesi, her iki tarafın da uzun vadeli çıkarlarını koruyacak ve bölgesel güvenliği güçlendirecek şekilde olmalıdır. Türkiye'nin NATO içindeki rolü ve ittifakla olan ilişkileri, değişen küresel dinamikler ve yeni güvenlik tehditleri çerçevesinde sürekli bir dönüşüm ve uyum sürecinde olacaktır.

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.