AKP’nin Kendi Sosyolojisiyle İmtihanı

Kurd24

Sandık halkın önüne geldi. Herkes gitti, kendi düşüncesine göre bir tercihte bulundu ve beklentilerine uygun bir neticenin tecelli etmesini arzuladı. Yaklaşık 50 milyonun seçmen iradesi sandıkta bir form kazandı ve siyasi bir mesaja dönüştü.

 

Mesaj kimilerini memnun etti, kimilerini ise üzdü. Olabilir, ama demokrasilerde seçmene küsmek olmaz. Seçmene kızmak demokrasinin ontolojisine ters düşer. Dolayısıyla şimdi bütün aktörler şapkalarını önlerine koymalı ve halkın verdiği mesajdan kendi payına düşeni bulup çıkarmalı.

 

Referandumlar % 50 + 1’e göre netice doğururlar. Seçmenin yarısından bir fazlasının tercihine mazhar olan, referandumun galibi kabul edilir. 16 Nisan’da AKP’nin sürüklediği “Evet” bloku  % 51.4 oy aldı. Yani AKP halk oylamasından zaferle çıktı. Ancak başta kendileri olmak üzere çok sayıda kişinin belirttiği gibi bu ferahfeza tadını çıkartabilecekleri bir zafer değil. Hem merkezde hem yerelde devletin bütün kudretini arkasına alan Evet'in, belli belirsiz bir Hayır karşısında çok az bir farkla yarışı önde tamamlaması, zafere buruk bir tat kattı.

 

Değişen sosyoloji

“Evet” ortaklığı yapan AKP ve MHP, 1 Kasım 2015’te yapılan son genel seçimlerde % 62 oy almıştı. Ancak halk oylamasında bu ittifak 11 puan geriledi. Her iki parti için alarm zilleri çaldırması gereken bu gerilemenin altında “değişen bir sosyoloji” yatıyor. Türkiye’nin sosyolojik kabuğunu dönüştüren dört önemli faktör var:

 

  • Genç nüfus
  • Eğitim
  • Kentleşme
  • Orta sınıflaşma

 

Hâlihazırda gençler seçmenlerinin önemli bir oranına tekabül ediyor. Ve her seçimde hatırı sayılır miktarda genç “yeni seçmen” vasfı kazanıyor ve oy kullanıyor. Türkiye’de okullaşma oranı ve okulda geçirilen süre her geçen gün artıyor. Kız çocuklarının okula gönderilmesi hem devlet hem de özel sektör tarafından ciddi biçimde destekleniyor. Liselilerin ve üniversitelilerin sayısı her geçen gün nüfus içerindeki payını genişletiyor.

 

Türkiye hızla kentleşiyor; köyden kente yoğun bir akış yaşanıyor. 1927’de nüfusun % 76’sı kırsalda, % 24’ü kentte yaşarken, 2011’de bu tablo tam tersine dönüyor; nüfusun % 77’si kentte, % 23’ü kırsalda yaşar hale geliyor. Kentler büyüyor, köyler giderek bir yaşam merkezinden ziyade salt bir üretim merkezine dönüşüyor.

 

Kentleşmeyle beraber orta sınıfta güçleniyor. 2002’de % 30 olan fert yoksulluk oranı 2012’de % 2.27’e düşüyor. Sürekli azalan fert yoksulluk oranı alt gelir grubundakileri orta gelir grubuna taşıyor. 2002’de kişi başına düşen gelir 3500 dolar civarındayken 2010’dan bu yana Türkiye’de 10 bin dolara kadar yükseliyor.

 

Yeni seçmen tipolojisi

Bahsi edilen dört faktör hayatın her alanını dönüştürüyor. Kişinin tüketim alışkanlıkları değişiyor. Kültürel hayata katılımı artıyor. Eğitim ve sağlıktan beklentileri yükseliyor. Refah talep ediyor, kaliteli hizmet istiyor. Daha önce ekstra değer biçtiği işler gözünde giderek daha fazla normalleşiyor, vs.

 

Pek tabii ki bu değişim siyasete de sirayet ediyor. Alışılagelen sol-sağ dikotomisi kırılalı çok oldu; seçmenlerin liderlerle, partilerle ve bizatihi siyasetle olan ilişkisi yeni bir çerçeve kazanıyor. Yeni bir seçmen tipolojisi uç veriyor. Kentli, eğitimli, dünya ile birçok açıdan bütünleşmiş, kendi özgürlük alanlarına kıymet veren ve bireysel haklarına duyarlı bir çizgi gelişiyor.  

 

Bu yeni sosyoloji bir bakıma AKP’nin eseri. İktidar olduğu ilk günden beri nüfusun gençleşmesi ve eğitim standartlarının yükseltilmesi, AKP’nin temel politik doğrultularındandı. Bunun için çok kaynak ayırdı. Keza AKP çevreyi merkeze taşıdı, çevrenin hayat kalitesini yükseltmek için büyük bir çaba harcadı. Bunda belli nispetlerde başarı da sağladı. Nitekim 15 yıllık kesintisiz iktidarı getiren de bu başarı oldu.

 

Meydan okuma

Peki, bu yeni sosyoloji bağlamında 16 Nisan sonuçları ne diyor? AKP’nin durumu neyi ifade ediyor? İPSOS’un referandumun hemen ertesinde gerçekleştirdiği bir anket bu konuda üzerinde durulması gereken rakamlar sunuyor.

 

Gençlikten başlayalım: AKP’nin gençlerle temas kurmada bir güçlük çektiği uzun zamandır dillendiriliyordu. Ankette bu güçlüğü doğruluyor. İlk kez oy kullananların % 58’i Hayır, % 42’si Evet demiş. Yani AKP 18 yaşındaki gençlere seçilme hakkı tanımasına rağmen, gençlerin çoğunu kendi yanına çekememiş.

 

Eğitim durumlarına göre oy tercihlerinde bakıldığında AKP’nin eğitim seviyesi yükseldikçe aldığı oyun düştüğü görülüyor:

 

İlkokul mezunu/Eğitimsiz :    % 70 Evet, % 30 Hayır

Ortaokul mezunu:                  % 57 Evet, % 43 Hayır

Lise mezunu:                          % 42 Evet, % 58 Hayır

Üniversite mezunu:                % 39 Evet, % 61 Hayır

 

Kentleşme zaviyesinden bakıldığında ise; kentlerde (il ve ilçe merkezlerinde) % 49 Evet, % 51 Hayır çıkarken, kırsalda (belde ve köylerde) % 62 Evet, % 38 Hayır çıkmış.

 

Salt bu anket değil, kent merkezlerinde rüzgârın AKP’nin istediği yönden esmediğine delalet eden üç önemli referandum sonucu var: Bir, başta İstanbul ve Ankara olmak üzere 30 büyükşehrin 17’sinde geri kalınmasıdır. İki, muhafazakâr-mütedeyyin kimliğiyle maruf bazı büyük ilçelerde (Eyüp, Fatih, Üsküdar) Hayır’ın baskın çıkmasıdır.

 

Ve üç, toplamda % 60 ile Evet diyen Karadeniz Bölgesi’nde bile AKP’nin kent merkezlerinde sıkıntı çekmesidir. Mesela Giresun’da % 61 “Evet çıktı, ama şehir merkezi % 51 Hayır dedi. Ordu % 61 ile Evet derken, şehir merkezi i % 52 ile Hayır dedi. Sinop’ta Evet % 57 iken, şehir merkezinde Hayır % 62 oldu. Trabzon % 66 bile Evet’te karar kıldı, ama şehir merkezinde % 41’in kararı Hayır oldu. [1]

 

Sosyolojiyle savaşılmaz

Tüm bu donelerin anlattığı bir hal var: Türkiye’de giderek gençler siyasette daha fazla söz sahibi olacak, eğitimin ve kentleşmenin hızı artacak. Dolayısıyla partilerin başarısı da bu eğilimi yakalamaları ve buradan doğacak talepleri karşılamalarına bağlı olacak. Kendini yenileyip cevap üretenler üste çıkacak, bunu beceremeyenler alta kalacak.

 

Referandumun gösterdiği şu: AKP hem gençlere hem eğitimlilere ve hem de kentlere ulaşmada sorun yaşıyor. Onlar için eskisi gibi rakipsiz bir cazibe merkezi işlevi görmüyor. Şüphesiz eldeki tablo keskin bir küslüğe işaret etmiyor ama güllük gülistanlık bir durum da yok. Düzeltilmediği takdirde tadı daha da eskileşecek limoni bir hal var ortada.

 

Hülasa sosyolojiyle savaşılmaz, savaşılırsa kaybedilir. AKP’nin de kendi yarattığı sosyolojiyi görmesi, anlaması ve ona uygun bir politik dil bina etmesi gerekiyor. Yoksa AKP, çok daha zorlu geçeceğini şimdiden belli olan 2019’daki imtihandan çakabilir ve bugünü mumla aratan bir neticeyle karşılaşabilir.

 

 

 

[1] Yıldıray Oğur, Atı alıp Üsküdar’da biraz dinlenmek, Serbestiyet, http://serbestiyet.com/yazarlar/yildiray-ogur/ati-alip-uskudarda-biraz-dinlenmek-781936

 

 

 

  • kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.