Kördüğümü Çözmek

Kurd24

Türkiye, Fırat Kalkanı Operasyonu ile Suriye sahasında yer ettikten sonra Amerika’nın kapısını çaldı ve Rakka’da IŞİD’e karşı yapılacak operasyonun PYD/YPG ile değil kendileri ile yapılmasını önerdi. Türkiye’ye göre; koalisyon kuvvetleri yanına Suudi Arabistan ve Katar’ın desteği ile Özgür Suriye Ordusu’nun gücünü alarak Rakka’yı kurtarabilirdi. Bunun için PYD/YPG’ye herhangi bir ihtiyaç yoktu. Hem bir terör örgütünü bir başka terör örgütü eliyle yola getirmek de olacak bir iş değildi. Böyle bir tercih, mevcut sorunları halletmez, tersine çok sayıda yeni sorun üretirdi.

Obama’nın döneminde Türkiye, bu teklifini birçok defa ABD yönetimine sundu. ABD, Türkiye’yi kesin bir dille reddetmedi. Bir taraftan Rakka’da Türkiye’nin de yer almasını arzuladığını bildirdi. Tarihi bir arka plana sahip Türkiye-ABD müttefikliğinin önemine değindi. Ama diğer taraftan da PYD/YPG’yi “terör örgütü” kategorisinde değerlendirmediğini söyledi. IŞİD’e karşı mücadelede etkinliği sınanan PYD/YPG ile alandaki işbirliğini sürdüreceğini ilan etti.

Trump’a bağlanan umut

Türkiye, ABD’nin PYD/YPG’ye arka çıkmasını Obama’nın yanlış bir siyaseti olarak gördü ve Beyaz Saray’ın sakini değiştikten sonra ABD’nin bu yanlıştan geri döneceğini düşündü. Bu sebeple Trump’a çok büyük bir umut bağladı.  Hükümete yakın medyada, Trump’ın işbaşına gelmesiyle birlikte ABD’nin Türkiye’nin bölgedeki önemini tekrar kavrayacağı ve Türkiye’nin taleplerine uygun olarak Suriye siyasetinde bir revizyona gideceği yönünde, temennisi ağır basan, analizler yayınlandı.

Seçim kampanyası esnasında Trump, herkesin kendi tarafına çekebileceği sözler sarf etmişti. Hem özelde Suriye’de genelde Orta Doğu’da örgütlerle değil müttefik devletlerle çalışacağını duyurmuştu. Hem de Kürtlerin IŞİD’e karşı verdiği mücadeleye hayranlık duyduğunu ve Kürtleri silahlandırmaya devam edeceğini söylemişti. Trump 20 Ocak’ta görevi Obama’dan devraldığında Savunma Bakanlığı’na ayrıntılı ve alternatifler içeren bir Suriye raporu hazırlaması talimatı verdi. Bakanlık, Trump’a üç öneri getirdi. Buna göre Rakka Operasyonu;

  1. Ya doğrudan Amerikan askerlerinin müdahalesiyle
  2. Ya Türkiye’nin önerdiği üzere gibi IŞİD’e karşı koalisyonun öncülüğünde bölgesel ve yerel destek unsurlarının katılımıyla 
  3. Ya da PYD/YPG’nin silahlandırılmasıyla yapılabilirdi.

Trump’ın önüne üç seçenek konulmuştu konulmasına da gerek Pentagon’un gerek CENTCOM’un (Merkez Kuvvetler Komutanlığı) tercihi, PYD/YPG’nin silahlandırılmasından yanaydı. Zira Irak’ta olduğu direkt kendi askerlerini kullanmayı Amerika’da kamuoyuna kabul ettirmek güçtü. Türkiye’nin önerisi ise, sahadaki dinamikler göz önüne alındığında gerçekçi bulunmuyordu. Oysa PYD/YPG ile bir süredir devam eden bir ilişki vardı ve bu ilişkinin müspet neticeler verdiği de sahada kanıtlanmıştı. O halde yeni maceralara atılmak yerine tecrübe edilmiş güzergâhı takip etmek daha akıllıca olurdu.     

ABD’nin koruyucu kalkanı

Günün sonunda bu görüş ağırlık kazandı ve Trump, PYD/YPG’ye ağır silah verilmesine ilişkin kararı onayladı. Bunun tam da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Amerika gezisinin arifesinde yapılması önemliydi. Çünkü Erdoğan, Trump ile bu ilk yüz yüze görüşmesinde ABD yönetimini PYD/YPG konusunda bir rota değişikliğine ikna etmeyi tasarlıyordu. Lakin mezkûr onama bu ihtimali bertaraf etti.

Silahlandırma kararı PYD/YPG için başlıca iki anlama sahipti: Birincisi, Türkiye’nin kendisine dönük olası müdahalelerine karşı ABD kalkanına kavuşmasıydı. Nitekim Türkiye’nin PKK’ye karşı Şengal ve Karaçok’ta düzenlediği hava saldırılarından sonra ABD, ordusuna ait zırhlı araçları Türkiye-Suriye sınırından konuşlandırılmaya başladı. Böylelikle Türkiye’nin muhtemel yeni operasyonlarını önlemeye çalıştı.

PYD/YPG’nin ikinci kazanımı ise, elini giderek güçlendirerek Post-IŞİD döneminde masaya oturma ihtimalini artırmasıdır. Bugün Suriye’de içinde devletlerin ve devlet-altı aktörlerin olduğu bir oyun söz konusu; yarın Suriye yeniden tanzim edilirken bu devletler ve devlet-altı aktörler sahadaki varlıklarına ve güçlerine bağlı olarak söz sahibi olacaklar. PYD/YPG gerek silah gücünü yükselterek ve gerek kontrol ettiği alanları genişleterek geleceğin Suriye’sini şekillendirecek denkleme güçlü bir aktör olarak girmeyi ve bir siyasi statü kazanmayı hedefliyor.

Mesele Rakka değil

Türkiye’yi asıl endişelendiren husus da budur. Yoksa Rakka’nın PYD/YPG ile ya da PYD/YPG’siz alınmasının Türkiye için çok büyük bir önem taşıdığını düşünüyorum. Eğer ABD ile PYD/YPG arasında Rakka’ya mahsus taktik bir ilişki olsaydı ve Türkiye de bu kanaati taşısaydı, sorunlar daha düşük dozlu yaşanırdı. Ancak tablo öyle değil; görünen o ki, ABD ile PYD/YPG arasında taktiği aşan stratejik bir ilişki kuruluyor ve ABD –çıkarları doğrultusunda-  müstakbel Suriye’de PYD/YPG’ye bir pay biçiyor.

Türkiye için kırılma noktasını bu durum oluşturuyor. Çünkü Türkiye, PKK ile PYD/YPG’yi (ya da SDG’yi) “bir” görüyor. İsimleri değişik olsa da hepsinin aynı olduğunu düşünüyor ve aralarında herhangi bir ayrım yapmıyor. 40 yıldır savaştığı PKK’ye bağlı bir yapının sınırlarında siyasi ve askeri bir entiteye dönüşmesini kendi bekası açısından bir tehlike addediyor. Bunun için Türkiye, NATO’daki müttefiki ABD’nin ön ayak olduğu bu gelişmeyi kaygıyla karşılıyor ve var gücüyle engellemeye çalışıyor.

Nokta ya da virgül

16 Mayıs’taki Trump-Erdoğan görüşmesi bu kaygı ve beklentilerin gölgesine yapıldı. Erdoğan’ın “Bu görüşme virgül değil nokta koyacak” açıklaması, Türkiye-ABD ilişkilerinde “tamam ya da devam” kararının verileceğine dair yorumları çoğalttı. Fakat bu yorumlar gerçeklere tekabül etmiyordu. Çünkü bir yandan Türkiye bölgedeki en önemli askeri, siyasi ve ekonomik güçlerden biriydi. Diğer yandan ABD dünyanın süper gücüydü. İki tarafın birbiriyle derin bağlantıları ve karşılıklı menfaatleri vardı. Dolayısıyla bir anlaşmazlıktan ötürü köklü müttefikliklerini bir kalemde silmeleri beklenemezdi. Ne Türkiye tamamen ABD’nin, ne de ABD tamamen Türkiye’nin istediği çizgiye gelecekti ama beraber yürümelerini mümkün kılacak bir orta bir çizgi çizilebilirdi.

İki liderin görüşmenin akabinde yaptıkları basın toplantısında verdikleri ilk mesajlar bunu teyit etti. Trump, Türkiye ile işbirliğinin öneminin altını çizdi. Hiç kimsenin bu tarihsel müttefiklerin arasına giremeyeceğini belirtti. ABD’nin, IŞİD ve PKK ile mücadelesinde Türkiye’nin yanında yer aldığını söyledi. Erdoğan ile çalışmak için sabırsızlandığını ve ilişkilerin güçlendirilerek sürdürüleceğini ifade etti.

“Krizli birliktelik”

Ama ABD, PYD/YPG’ye ilişkin tavrını ise değiştirmedi. Rakka Operasyonu PYD ile yapılacak ve ABD bunun için PYD/YPG’yi silahlandırmayı sürdürecek. Ayrıntılar önümüzdeki günlerde daha net ortaya çıkacak ama muhtemelen bu noktada da Türkiye’nin kaygılarını ve taleplerini gözeten bir çerçeve (operasyonun ardından PYD/YPG’nin Rakka’dan çıkarılma sözünün verilmesi, verilecek silahların kontrolü için bir bilgilendirme mekanizmasının kurulması gibi) kurulmuş olabilir.

Ezcümle Erdoğan’ın ziyareti, Türkiye-ABD arasındaki tansiyonu düşürdü. Kördüğüm tamamen çözülmedi ama köprüler de atılmadı. Tarafların görüş ayrılıkları varlığını sürdürdü ama bu ayrılıkların doğuracağı olumsuzlukları en aza çekecek ve birlikte mesafe almayı olanaklı kılacak bir zemin üretilmeye çalışıldı. Türkiye ile ABD’nin bu “krizli birliktelik” halinden, bölgedeki tüm dengelerin ve bu meyanda Kürt aktörlerin de etkileneceği muhakkaktır.

 

 

  • kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.