K24 RÖPORTAJ - Kerkük’te artılar ve eksiler

Kürt Jeopolitiği Uzmanı Erdem Aydın, Kerkük merkezli gelişmelerle ilgili önemli uyarılarda bulundu.

Cesim İlhan

Kürt Jeopolitiği Uzmanı Erdem Aydın, Kerkük merkezli gelişmelerle ilgili önemli uyarılarda bulundu.

Erdem Aydın'a göre, Kürdistan’ın içinde bulunduğu siyasi parçalanmışlığı iyi değerlendiren merkezi Bağdat yönetimi, Kürtler’in kalbi Kerkük'te Kürtler’e dönük bir yandan sindirme politikasının dozunu arttırırken, aynı paralelde Arap etkisini ve nüfuzunu sistemli bir şekilde arttırıyor.

Aydın aynı zamanda Kürtler’in Kerkük’te eski konumlarına yeniden gelebileceğini kaydetti.

“Tartışmalı bölgeler statüsünde değerlendirilen Kerkük başta olmak üzere Tuzhurmatu, Hanekin, Sadiye, Celevla gibi Kürt yerleşim yerlerindeki Kürt kimliği, Bağdat yönetimi ve paramiliter Haşdi Şabi güçleri tarafından sistematik şekilde yok edildiğini” söyleyen Aydın, bölgede Baas rejiminin uyguladığı Araplaştırma politikasına yeniden hız verildiğini vurguladı.

K24’ün soruları ve Erdem Aydın’ın verdiği yanıtlar...

Takip ettiğimiz kadarıyla Kürdistan’la ilgili yazılarınızda da üzerinde durduğunuz nokta Kürt siyasi partilerinin birlikteliğidir. Sizce bu bölge Kürtler’i için yeterli mi

Başlangıç açısından evet yeterlidir. Zira Kürtler’in ve Kürdistan Bölgesi’nin kazanımlarını teminat altına almak ve daha fazlası için ortak siyasi irade olmazsa olmazdır. Bu sağlandığı vakit, diğer meselelerin çözülmesi hayli kolaylaşacaktır.

Diyelim ki ortak siyasi irade güçlü şekilde oluştu, bu Kürdistan’ın hangi sorunlarına çözüm getirecek?

Kısa vadede önemli sorunların başında gelen silahlı güçlerin birleştirilmesiyle merkezi idareye yani Kürdistan Bölgesi yönetimine bağlı ortak silahlı gücün oluşturulmasını sağlayacaktır. Bildiğiniz gibi halihazırda koalisyon güçlerinin Peşmerge Güçleri’ni eğitme programları tüm hızıyla devam etmektedir fakat bölgenin savunma gücü durumundaki peşmergenin ana omurgaları olan 70 ve 80 birliklerinin iki başlılığı ve bunlardan birinin KDP'ye birinin KYB'ye bağlı olması istikrarsızlığın temel nedenlerindendir. Üstelik bu durum Kürdistan Bölgesi’ni dış saldırılara ve işgallere karşı korumasız bırakmaktadır.

Bir diğer önemli sorun, iktisadi zayıflıktır. Her ne kadar çözülmesi uzun vadeli olsa da siyasi bütünleşmenin hala tesis edilememiş olması, bölge ekonomisini de kırılganlaştıran bir etken olarak kendini göstermektedir.

Erbil ve Süleymaniye merkezli iki başlılık, merkezi Bağdat yönetimi ile yaşanan enerji anlaşmazlıklarına olumsuz etki ettiği gibi bölge ekonomisini petrole olan bağımlılığından kurtaracak. Örneğin etkin tarım ve hayvancılık politikalarının yanısıra hafif sanayinin gelişmesi önünde de ciddi bir engel oluşturmaktadır.

Bana göre üçüncü önemli sorun ise tartışmalı bölgeler statüsünde yer alan kentlerin KYB içindeki işbirlikçi klik ile Bağdat yönetimi arasında gerçekleşen gizli anlaşma gereği bu bölgelerin yeniden Irak güçlerine teslim edilmiş olması, Kürtler’in elde ettiği kazanımlara vurulan büyük bir darbe oldu. Oysa bu bölgelerde, IŞİD'in yayılmasına paralel olarak Irak ordusunun çekilmesiyle ciddi bir yönetim boşluğu oluşmuş, bu boşluğu Peşmerge başarılı bir şekilde doldurmuştu.

O tarihten itibaren de peşmerge, IŞİD saldırılarına karşı tartışmalı bölgeleri etkin şekilde savunmuştu, üstelik demografik yapı itibariyle çoğunluğu Kürt olduğu gibi tarihsel olarak da Kürdistan'ın ayrılmaz parçalarıdır. Ama Kürdistan Bölgesi'nde başgösteren siyasi istikrarsızlık birçok sorunda olduğu gibi tartışmalı bölgeler konusunda da Kürtler’in elini zayıflatan bir tablo ortaya çıkarmaktadır.

Kerkük'ü ele alalım... Kerkük'te neler oluyor?

Takip ettiğimiz kadarıyla yalnızca Kürt sakinleri açısından değil, tüm Kerküklüler açısından oldukça olumsuz bir tablo var ortada. Kentin Kürtler’in kontrolünden çıkması için her türlü propagandayı yapan Arap ve Türkmen bileşenlerin dahi huzur bulamadığı bir kaos hakim şimdilerde. Kerkük'te gün geçmiyor ki faili meçhul saldırılar, adam kaçırmalar, haneye tecavüzler gerçekleşmesin.

Oysa kent ve çevresi peşmergenin kontrolündeyken bölgede ciddi bir asayiş, huzur ortamı hakimdi, idari kurumlarda da Kürtler diğer bileşenleri dikkate alacak bir yönetim sergiliyordu. Buna rağmen varlıklarını Kürt düşmanlığı üzerinden inşa eden Araplar ve bazı Türkmen bileşenler ne yazık ki Kürtler’in ortaya koyduğu olumlu, istikrarlı yönetime her zaman diş bilemekten geri durmadı. Kaybeden ise yalnızca Kürtler değil Kerkük'ü yurt bilen tüm etnik ve dini unsurlar oldu.

Peki, ya Kürtler açısında durum nedir?

Kerküklü Kürtler açısından ise durum çok daha vahim... Her geçen gün kent yönetiminden Kürtler’in tasfiyesi hız kazanıyor, Kürt kimliğine ve sembollerine saldırılar artıyor, Kürtler bilhassa kent çevresindeki köy ve kasabalardan baskılarla, tehditlerle göçe zorlanıyor, yerlerine Araplar yerleştiriliyor. Yani anlayacağınız Saddam yönetimindeki Baas rejiminin Kürtler’e dönük sistematik asimilasyon, sindirme politikası kaldığı yerden devam ediyor.

Onur kırıcı olan ise KYB içindeki belli grup ve Goran yönetiminin sessizliği. Bu hiçbir şekilde anlaşılır değil! Kerkük'ün yeniden kendilerine bırakılacağı beklentisi içindeki Süleymaniye yönetimi istediği alamadıkları gibi, Kerkük başta olmak üzere tartışmalı bölgelerde sahipsiz kalmış Kürtler’e dönük bu soykırıma karşı bir sessizlik içinde. Elbette KYB içinde Mele Bahtiyar, Necmeddin Kerim, Kosret Resul gibi vatanseverlerin, cesur siyasetçilerin başını çektiği grubun çabaları gözlerimizden kaçmıyor.

Kentin yeniden Kürtler’in kontrolüne geçmesi mümkün müdür?

Bir açıdan bakıldığında elbette mümkündür, koşullar yeniden Kürtler’den yanadır fakat diğer bir açıdan bakıldığında ise pek mümkün görünmemektedir.

Hatırlanacağı üzere 16 Ekim'de Kerkük ve diğer tartışmalı bölgelerin işgale uğraması ve kısa sürede el değiştirmesinin asıl nedeni cephedeki yenilgi değildi, cephede ve masada hiç beklemediği üzere uğranılan ihanetti. Cephede herhangi bir ihanete uğradığınızda savaş stratejisi açısından başvurulacak en doğru taktik geri çekilmektir. Üstelik Kürdistan Bölgesi'nin mevcut siyasi ve askeri bölünmüşlüğün yanısıra işgalci güçlerin arkasında İran gibi güçlü ve yayılmacı bir devletin olması Kerkük ve güneyindeki kentlerin işgalini hızlandırmıştı. Sorunuzun yanıtına gelince... Siyasi birlik sağlanamadığı sürece Kerkük'ün yeniden Kürtler’in eline geçmesi zayıf bir olasılıktır.

Neden?

Buna mukabil Erbil ve Süleymaniye arasında ikili yönetimin son bulup ortak bir yönetim oluşturulabilirse Kerkük'ün de Şengal'in de diğer tartışmalı bölgelerin de yeniden Kürt yönetimine katılması için mevcut koşullar oldukça elverişlidir. Bir yandan İran, ABD'nin ciddi ekonomik kuşatılmışlığına maruz kalmakta ve giderek İran'ın bölgedeki siyasi ve askeri nüfuzu zayıflama sürecine girmekte, diğer yandan zaten zayıf olan merkezi Bağdat yönetiminin siyasi ve iktisadi istikrarsızlığı derinleşmekte...

Öte yandan bu bölgelerde yeniden baş gösteren IŞİD saldırılarına karşı Haşdi Şabi'nin yetersizliği ve Sünni halkta oluşturduğu rahatsızlıklar artmaktadır. Dolayısıyla bu bölgelerde peşmergenin yeniden hâkimiyet kurmasının önünde eskisi kadar büyük bir engel bulunmamaktadır, yeter ki Kürdistan Bölgesi'nde siyasi istikrar ve ortak askeri güç oluşturulabilsin.

KDP’nin Kerkük’te seçimlere katılmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yalnız burada belirtmekte fayda gördüğüm bir nokta var, o da Kerkük işgalinin akabinde KDP'nin tüm siyasi gücünü kentten çekmesinin ilerleyen zamanlarda yol açtığı boşluktur. İlk etapta protesto amaçlı sergilenen bu tutum anlaşılır olsa da ilerleyen süreçte bu tutumda inat edilmesi yarar yerine zarar getirdiğini düşünüyorum.

Bilhassa Irak genelinde gerçekleştirilen son seçimlerde de KDP'nin Kerkük'teki seçimlere katılmaması sonrası oluşan siyasi tablo Kürtler’in temsil oranını dolayısıyla siyasi gücünü önemli oranda zayıflatmış oldu. Bu nedenle olacak ki yanılmıyorsam dün KYB Kerkük Teşkilatı Sorumlu Yardımcısı Cemal Şükür'ün açıklamaları dikkate değerdi. Cemal Şükür açıklamasında KDP'siz Kerkük'te Kürtler’in zayıf düştüğünü, kentin yeniden Kürtler tarafından yönetilmesinin KDP'nin yeniden kente dönmesiyle mümkün olacağını söylemesi oldukça önemliydi.

Sonuç olarak…

Hatırlarsanız 16 Ekim olaylarından sonra kaleme aldığım "İran'ın Kerkük İşgalinin Ortaya Koyduğu Gerçekler" başlıklı makalede dile getirdiğim gibi ABD, er ya da geç İran'ın bölgede artan Şii nüfuzuna yönelik caydırıcı politikaları uygulamaya koyacaktı. İçinde bulunduğumuz süreç itibariyle bu öngörüm büyük oranda gerçekleşiyor görünmektedir.

İran'ın iktisadi alanda zayıflatılması beraberinde siyasi ve askeri zayıflamayı getirecektir. Her ne kadar siyasi etik açısından bunu söylemek doğru gelmese de bu durum haliyle Irak Kürdistan Bölgesi açısından önemli bir fırsat doğurmaktadır.

Bugünlerde dikkatlerden kaçan bir gelişme, bölgenin geleceği açısından önemli ipuçları barındırmaktadır. Kürdistan medyasında yer verildiğine göre Talabani ailesi, Başkan Mesud Barzani'ye iade-i ziyarette bulundu. Kamuoyuna yansıtılan daha çok merhum Celal Talabani'nin cenaze merasimine Barzani ailesinin katılımına karşılık gerçekleşen iade-i ziyaret olduğu yönünde olsa da bu üst düzey ziyarette Kerkük ve tartışmalı bölgelerin yanısıra petrol anlaşmaları gibi Kürdistan'ın geleceğini ilgilendirecek önemli başlıkların da ele alındığını düşünüyorum. Dolayısıyla önümüzdeki süreçte geçmişte meydana gelen gelişmelerden çok daha önemli gelişmelere gebe bir süreci yaşamaktayız

PORTRE / ERDEM AYDIN 

Şırnak'ta dünyaya geldi. Bir süre ailesiyle Musul'da yaşadı.

Lisans eğitimine Tarih bölümünde başlasa da beklentilerine karşılık bulamayınca öğrenimini yarıda bırakarak İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'ne geçiş yaptı ve gazetecilik bölümünden mezun oldu.

2010'da İstanbul Ticaret Üniversitesi ’de Uluslararası İlişkiler alanında başladığı yükseklisans eğitimi sırasında Ortadoğu ve Kürtler üzerine yoğunlaştı. Türk Siyasi Tarihi ve Türk Dış Politikası alanlarında ülkenin önde gelen hocaları danışmanlığında "Kürt Jeopolitiğinin Türk Dış Politikasına Etkileri" adlı oldukça yeni ve derinlikli bir çalışma ortaya koyarak master eğitimini üstün başarı ile tamamladı. 2013'te master tezini aynı isimle kitaplaştırdı.

Erdem Aydın'ın halihazırda üzerinde çalıştığı Türk Dış Politikası, Ortadoğu ve Kürtler’i konu alan iki çalışması tamamlanma aşamasındadır.