Biyolojik ve kimyasal tehdide karşı koruyacak ‘İkinci Deri’ üretildi

ABD’de federal araştırmacılar, biyolojik ve kimyasal tehditlere karşı 'İkinci Deri' dedikleri yeni bir koruma giysisi üretti.

HABER MERKEZİ

ABD’de federal araştırmacılar, biyolojik ve kimyasal tehditlere karşı 'İkinci Deri' dedikleri yeni bir koruma giysisi üretti.

Yeni teknolojisi sayesinde bu koruma katmanı askerler ve sağlık çalışanları için akıllı üniformalar haline gelebilir.

Kaliforniya'da bulunan Lawrence Livermore Ulusal Laboratuvarı, Massachusetts Institute of Technology (MIT) ve Pentagon işbirliği ile geliştirilen kumaş nefes alabilen nano teknolojiye sahip.

Mikroskopik tehlikeleri sezinleyen kıyafet insan cildinin nefes almasını sağlamaya devam ederken zararlı partikülleri ve patojenleri otomatik olarak algılayıp korunma sağlıyor.

Vücudu saran bu materyalin işlevi kadar kullanımının rahat olması da önemli. Üzerinde 5-6 yıldır çalışılan bu kumaş ile ilgili ilk test denemeleri ve teknik detaylar Advanced Functional Materials adlı bilimsel dergide yayınlandı.

NASIL ÇALIŞIYOR?

Buna göre kumaş bir tehdit algıladığı anda ultraince copolimer zardan oluşan üst tabakasındaki gözenekleri kapatıyor.

Bu gözenekler, çapı tehdit algısına göre daralıp genişleyebilen tek duvarlı karbon nanotüplerden oluştuğu için oksijen ve su alış verişi devam ediyor ancak tehdide konu olan partiküller şekilleri ve boyutlarından ötürü cilde nüfuz edemiyor.

Karbon nanotüplerin çapı insan saç telinin çapından 5 bin kez daha ince.

Bu zar tabakasının da üstünde tehdide cevap veren dinamik zincir polimer bir tabaka var. Bu tabaka en küçük gözenekten dahi geçebilecek türde kimyasal ve biyolojik saldırılar olduğunda tamamen kapanabiliyor.

Bu kumaştan yapılan giysinin tepkileri otonom ve bölgesel olabiliyor. Yani saldırı cildin neresinde algılanıyorsa o bölgedeki kumaş tepki veriyor. Bu şekilde vücudun kimyasala maruz kalan kısmı korunurken geri kalan kısım normal şekilde nefes almaya ve havalanmaya devam ediyor.

'İkinci Deri' kıyafetinin genel kullanımı için bir beş yıllık daha araştırma geliştirme gerektiği belirtiliyor. (Kaynak: euronews)