DOSYA - Suriyeli kadınlar: Savaş ve mültecilik arasında yaşam mücadelesi

Suriye’de çıkan iç savaştan dolayı göç etmek zorunda kalan kadınların yaşadığı sorunlar bitmek bilmiyor.

Cesim İlhan (K24) - Suriye’de çıkan iç savaştan dolayı göç etmek zorunda kalan kadınların yaşadığı sorunlar bitmek bilmiyor.

Sorumlusu olmadıkları savaşın en büyük mağduru olan Suriyeli kadınlar, evlerini ve yurtlarını terk ederek İstanbul, Ankara, Diyarbakır, Mardin ve Urfa gibi birçok farklı kentte ağır yaşam koşulları altında büyük bir mücadele vermek zorunda kalıyor.

Ayrıca savaşın sebep olduğu yoksulluğun ağır yükünü sırtında taşıyan mülteci kadınların çoğu iş bulamıyor, iş bulabilenler ise tekstil firmalarında ütücülük ve “ortacılık” yaparak hayata tutunmaya çalışıyor.

Evdeki boş tencereyi kaynatmak, ailesini doyurmak için hem annelik hem de mültecilik kimliğiyle var olma mücadelesini veren çoğu kadın, çocuklarıyla birlikte büyük şehirlerde barınma koşulları elverişli olmayan evlerde yaşam savaşı veriyor.

MUTFAK, TUVALET, YATMA YERİ VE SALON BİR ARADA

Suriye’nin Halep kentinden gelerek İstanbul Okmeydanı’na yerleşen Seher Eyse ve 3 çocuğunun durumu savaşın mültecilere yaşattığı örneklerden sadece bir tanesi.

Mutfak, tuvalet, yatma yeri ve salonun bir arada bulunduğu bir binanın girişinde tek kapılı derme çatma bir evde yaşamını sürdüren Seher Eyse, sorunlarına çözüm arıyor, kendisine ve 7 ile 3 yaşındaki kız çocukları ile 11 aylık bebeklerine yardım eli uzatılmasını bekliyor. 

Seher Eyse, tek kapılı bir eve 400 TL kira ödediğini, bazı günler yiyecek ekmek bulamadıklarını söylüyor.

Eyse, “Kimliğimiz olmadığı için devlet bize yardım etmiyor. Hastalandığımız zaman hastane bizi kabul etmiyor. Üçüncü çocuğum olmadan önce tekstil atölyelerimde ortacı işini yapıyordum. Şimdi bebek olduğu için çalışamıyorum. Mahalledeki Suriye bakkalına 3 bin TL borcumuz var. 4 aydır kira ödeyemedik. Gün oluyor yiyecek ekmeğimiz olmuyor, çocuklara verecek süt yok. Çocuklarıma yardım edilmesini istiyorum” diyor.

Eşinin neden sınır dışı edildiğini bilmediğini söyleyen Seher Eyse, “Eşimin İstanbul’a ait mülteci kimliği olmasına rağmen, sınır dışı edildi. İstanbul’dan Kilis’e gönderdiler, oradan da Suriye’nin İdlib kentine gönderildiğini duydum. Orada kimledir, ne yapıyor bilmiyoruz. Kocam 11 aylık bebeğini henüz göremedi, diğer 2 çocuk da babalarını soruyorlar” şeklinde konuştu. 

BARINMA EN TEMEL SORUN

Uluslararası Göçmen Kadınlar Dayanışma Derneği Başkan Yardımcısı Gülrihan Dinç, mülteci kadınlarla birlikte örgütlendiklerini ifade ederek, saha çalışmalarını K24’e değerlendirdi.

Mülteci kadınların en fazla karşılaştıkları sorunların başında barınma geldiğini vurgulayan Dinç şunları söyledi:

“Mülteci kadınlar için en temel sorun barınmadır. İş konusu ve kadına yönelik şiddet de ön plana çıkıyor. Tek çevresi olan kocası tarafından şiddet görüyor. Bırakıp kaçmak istiyorlar ama bu sefer dışarıda başka güveneceği kimsesi yok. Polisin elinde aldığımız kadın kocasından tekrar şiddet görüyor. Bir sürü sorunları var yalnızlık çok büyük bir sorun onlar için. Kendi ülkesinde iki üniversite mezunu olan kadın, burada haftada 300-400 TL’ye çalışıyor. Böyle çok ağır şartlarda çalışan kadınlar var. Özellikle coronavirüs (Covid-19) sürecinde böyle vakalarla çok karşılaştık.”

Mülteci kadınların gıda desteğinin yanı sıra ekonomi ve sağlık hizmeti desteği gibi talepleri olduğunu belirten Dinç, 3 aylık hamile bir kadının kanaması olduğunu, corona nedeniyle devlet hastanelerinden hizmet alamadıklarını ve mecburen göçmen kadını özel hastaneye götürdüklerini ifade etti.

Dinç, valiliğin, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı ve kaymakamlığın göçmen ve mültecilere gerekli desteği vermediğini de belirtti.

KIZLARI İSTANBUL’DA KAÇIRILDI

Suriye’deki savaş nedeniyle İstanbul’a göç etmek zorunda kalan mülteciler için aradan geçen onca yıla rağmen yaşam koşulları hâlâ çok zor. 8 yıldır İstanbul’da bir hayat kurmaya çalışan, şimdilerde Bağcılar’da yaşayan Fehime Ose, 11 nüfuslu bir evin yükünü taşıyor.

Rojava’dan İstanbul’a göç etmek zorunda kalan ailenin savaş mağduru ve yaşam mücadelesinin dışında iki yıl önce 17 yaşındaki kızları Mizgin’in kaçırılması ayrı bir dert oldu onlar için.   

9 kız, 1 erkek çocuğu annesi olan Fehime Ose, kızlarının bulunması için birçok yere başvurduklarını ama henüz olumlu bir sonuç alamadıklarını söylüyor. En son 4 ay önce kızlarının telefonla kendilerini aradıklarını belirten anne Fehime Ose, sonrasında kızlarını kaçıran kişilerin telefonu elinden alıp kapattıklarını ifade etti. 

İstanbul’daki hayatlarının zor koşullardan geçtiğini vurgulayan Fehime Ose şunları söyledi:

“İstanbul’a geldikten sonra ev kirasından dolayı çok ev değiştirdik, çoğu zaman ev kiralarımızı ödeyemiyorduk. Salgın başladıktan sonra daha çok zorlandık. Eşim şu an çalışmıyor. 3 kızım tekstilde çalışıyor. Pandemi yasakları sürecinde 4 ay boyunca hiç birimiz çalışmadı. Elektrik borcumuz var, 1200 TL olan iki aylık kiramızı ödeyemedik. Çünkü tekstilde çalışan çocukların aldığı maaş 1600 TL ve evde 11 nüfus var. Coronavirüsten önce Kızılay’dan aylık 1400 TL yardım alıyorduk ama şimdi almıyoruz.”

GAR RAPORU: AYRIMCILIĞA MARUZ KALIYORLAR

Ayrıca Göç Araştırmaları Derneği’nce (GAR) hazırlanan, “Suriyeli Kadınların Çalışma Deneyimleri ve Toplumsal Cinsiyet İlişkileri” başlıklı rapora göre, Türkiye’de yaşayan Suriyeli kadınlar iş yerinde ayrımcı ve ırkçı uygulamalara maruz kalıyor.

GAR’ın görüştüğü kadınların tamamına yakınının, Türkiye’de geçim sıkıntısı nedeniyle mecburen çalıştığı belirtiliyor.

Ayrıca raporda, eşinin veya ailesinin ev dışında çalışmasına izin vermediği kadınların da ev içinde parça başı işler yaptığı, evde yapılan işlerin hanenin geçimini sağlamaya yetmediği, ancak bütçeye küçük katkılar sağladığı kaydedildi.

MÜLTECİ KADINLARIN KADERİ AYNI

Öte yandan savaş mağduru Suriyeli mülteci kadınların kaderi neredeyse aynı. Yurdunu terk etmek zorunda kalan çok sayıda Suriyeli kadın, kendi evinde huzur içinde yaşarken, bugün yabancısı olduğu yerlerde evsiz ve yurtsuz yaşamak zorunda. Çoğu mültecinin kaldığı evler ya bodrum ya da eski binaların giriş katları oluyor. Bodrum ve giriş katlarının kiraları diğer dairelere göre daha uygun olmasına rağmen, mülteciler bunu ödemekte bile zorlanıyor.

Ayrıca, çoğu kentte bazı ev sahipleri mültecilere evini kiraya vermiyor.

Rutubetli dairelerde sağlıksız koşullarda yaşamak zorunda kalan mülteciler, özellikle salgın sürecinde hijyen ihtiyaçlarının bile karşılanmadığını söylüyor.

Foto: K24 - Cesim ilhan
Foto: K24 - Cesim ilhan

EŞİNİ KAYBEDEN KADINLAR ANLATIYOR

Bağcılardan Okmeydanı’na uzanıyoruz. Mülteci kadınlarla ilgili yaptığımız araştırmalarda karşılaştığımız en büyük sorunlardan birisinin de çoğu kadının eşlerinin hayatta olmaması nedeniyle yaşadıkları sorunlar olarak dikkat çekiyor.

Savaşta yaşamını yitirenlerin yanı sıra, hastalanarak eşini kaybeden çok sayıda Suriyeli mülteci kadın bulunuyor. 40 yaşındaki Zübeyde Muhammed genç yaşta dul kalan kadınlardan biri.

Zübeyde Muhammed, Rojava’nın Afrin kentinden İstanbul Okmeydanı’na yerleşen bir başka mülteci kadın…7 yıl önce savaştan dolayı 5 kişilik ailesiyle İstanbul’a yerleşen Muhammed, eski bir binanın bodrum katında yaşamını sürdürüyor.

Genç yaşta eşini kaybettiğini söyleyen Zübeyde Muhammed, “5 yıldır bu evdeyiz, 800 TL kira ödüyoruz. Tekstilde 17 ile 20 yaşlarında iki oğlum çalışıyor, her biri ayda 1400 TL eve gelir getirebiliyor. Bir kızım ve 8 yaşında bir oğlum daha var, onlar da okula gidiyor. Eşim de burada daha 40 yaşında iken kalp kriz geçirdi. Mahalle bakkalına 2 bin 500 TL borcumuz var. Belediye bazen gıda yardımı yapıyor, Kızılay da iki öğrenciye 2 ayda bir 70 TL’lik kart veriyor” şeklinde konuştu.

Yine 5 yıldır Okmeydanı’nda yaşayan ve 5 yıl önce eşini kaybeden Adla Mesken (46), çocuklarıyla beraber eski bir binada yaşam mücadelesi veriyor.  

Suriye’nin Halep kentinden İstanbul’a göç ettiğini ifade eden Adla Mesken, kendisinin şeker hastası olduğunu söylüyor:

“Kendim şeker hastasıyım. Tansiyonum var, ilaçlarım çok pahalı, eşim 5 yıl önce öldü. Beş yıldır İstanbul’dayız şimdiye kadar yardım eden olmadı. Sadece küçük oğluma Kızılay tarafından 3 ayda bir 100 TL’lik bir kart veriliyor. Benim, 3 kızımın ve küçük oğlumun oturumları İstanbul’a ait ama büyük oğlumun oturum kimliği Urfa’da. Geçen gün komşularımız bize çay içmeye geldiler, şekerimiz yoktu. Oğlumu bakkala gönderdim, bakkal da veresiye şeker satmadı. Kaldığımız evin kirası 1200 TL. Birçok mülteci gibi biz de zor durumdayız.”

FOTO: K24 - Cesim ilhan
FOTO: K24 - Cesim ilhan

EŞİ KANSERDEN ÖLDÜ, YOKLUK İÇİNDE YAŞIYORLAR

Savaştan dolayı 6 yıl önce Afrin kentine bağlı Cinderes kasabasından kaçarak İstanbul’un Esenyurt ilçesine yerleşen Rojavalı Esma Muhammed (53), eşini iki yıl önce kanserden kaybetmiş.

Bir oğlunun hasta olduğu için çalışamadığını, bir oğlunun da günlük işlerde çalışarak geçimlerini sağladığını ifade eden Esma Muhammed, yaşadıkları sıkıntıları şöyle anlatıyor:

“Birlikte yaşadığımız bir oğlum hasta, dilinde sorun var rahat konuşamıyor. Bir oğlum da günübirlik işlerde çalışıyor. Bazen iş bulamıyor. İstanbul’daki yaşantımız çok zor geçiyor. 2 yıl önce kocam kanserden öldü. İstanbul’da toprağa verdik. Kendim hastayım doktora gidemiyoruz. Paramız yok, kimseyi tanımıyoruz, dil bilmiyorum. İnsanların bize yardım etmesini istiyorum.”

“EN BÜYÜK SORUN DİL”

Türkiye Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı Şiddet Önleme Merkezi’nden Psikolog Muradiye Oral, şiddet gören, çeşitli nedenle kuruluşlarına sığınan mülteci kadınlarla yaptığı görüşmeleri K24’e değerlendirdi:

“Mülteci kadınlar daha çok dil sorunuyla karşılaşıyorlar. Suriyeli mülteci kadınların kültürlerinden kaynaklı olarak sosyalleşmekle ilgili bir dil problemleri var. Eşleri evden çıkmalarına izin vermiyor, kısıtlanıyorlar, dil öğrenemiyorlar. Sadece Suriyelilerle görüşüyorlar. Dil bilmedikleri için dışlanmaktan korkuyorlar. Türklerin onları istemedikleri şeklinde kaygıları var. İzole kalıyorlar, hayatın içine giremiyorlar. Ayrıca çalışmak isteyen Suriyeli mülteci kadınlar Türk vatandaşı olamadıkları için zorlanıyorlar. Çalışmak isteyenlerin çoğu düşük ücretle kayıt dışı çalışabiliyor. Karşılaştığımız kişilerin çoğu eğitimli olmadığı için daha çok beden gücü gerektiren işlerde çalışıyorlar. Ayrıca karşılaştığımız kadınların çoğu daha özgür olmak istiyorlar. Kendi kültürleri onları hapsettiği için Türkiye’de de özgür olamıyorlar. Türkiye’deki yasaların farkında olmadan baskı altında tutuluyorlar. Sadece genç kızlar bunun farkındalar ve bu izolasyondan çıkmak istiyorlar. Ama çoğunlukla aileleri bunu engelliyor. Burada 14 yaşında rızası olmadan evlendirilenler var.”

“TÜRK ERKEKLERİ BASKI UYGULUYOR”

Savaştan dolayı Suriye’den gelip burada Türklerle evlenen kadınların olduğunu da ifade eden Oral, “Genelleme yapmak doğru değil ama görüştüğümüz birkaç kadın vardı Türkçe de öğrenmişlerdi. Yalnız olmaları suiistimal edilmeleri, burada destekçilerinin olmadığı için şiddet görmüş kadınlar var. Haklarını tam savunamadıkları için Türk erkeklerinin baskısı altında kalabiliyorlar. Türk erkeklerinin daha çağdaş olduğunu düşünüyorlar ama evlendiklerinde hayal kırıklığı yaşıyorlar. Türk erkekleri ile evlenen bazı mülteci kadınlar baskı altında olduğunu söylüyor. Evlenirken daha rahat yaşayacaklarını düşünüyorlar ama karşılaştıkları erkekler onların yalnız olmalarından istifade ederek daha çok baskı uygulayabiliyor, sınır dışı edilmekle tehdit edebiliyorlar. Bu tür durumlarla karşılaştım. Özellikle Suriye’den gelen kadınlarda böyle bir tablo vardı. Yani her şekilde istismara açık oluyorlar” şeklinde konuştu.

EZİDİ KADIN EŞİNİ ARIYOR

Yine Bağcılar’da ailesiyle birlikte yaşayan Ezidi Kürt kadını Dijle İlyas (28) ve iki çocuğu da savaşın getirdiği çaresizliği yaşıyorlar.

Dijle İlyas, iki çocuğuyla birlikte İstanbul’daki hayatlarını tek başına sürdüremedikleri için yine savaştan dolayı mülteci duruma düşen ailesiyle birlikte yaşamak zorunda kaldığını söylüyor.  

İki çocuğuyla birlikte 11 nüfuslu olan ailesiyle yaşadıklarını ifade eden Dijle İlyas, “Bir tekstil firmasında temizlikçi olarak çalışıyorum. Haftada 5 gün çalışarak 2 bin TL maaş alıyorum. Bu parayla 9 ve 8 yaşlarında olan Nejdet ve Abdullah adındaki çocuklarımı okutuyorum kalanıyla da aileye destek oluyorum” diyor.

Dijle ve ailesi Suriye’deki iç savaştan önce Halep’te yaşıyordu. Savaşın Halep’e sıçraması üzerine, aile önce memleketi olan Afrin’e dönüş yapıyor sonrasında da İstanbul’a göç ediyor.

Dijle İlyas ise, iki çocuğu ve eşi Cemal Abdo Kılli ile birlikte Afrin’den Kürdistan Bölgesi’ne gitmeye çalışırken, siyah elbiseli, sakallı, silahlı kişilerce Azez’de yolları kesiliyor. Dijle, burada bir hafta işkence gördükten sonra, çocuklarıyla birlikte Afrin’e geri gönderiliyor, eşi ise silahlı kişilerin elinde kalıyor. O günden sonra Dijle İlyas eşinden bir daha haber alamıyor ve 7 yıldır eşinin yollarını gözlüyor.

ERKEN EVLİLİK VE KUMALIK SORUNU

İnsani Yardım Derneği çalışanı ve Sosyal Meslek Uzmanı Hatice Kaya, sığınmacılarla ilgili saha çalışması yaparken karşılaştığı en büyük sorunun Suriyeli mülteci kadınların ekonomik çaresizliğin getirdiği erken evlilik ile birlikte ikinci ve üçüncü eşliliği kabul etmeleri olduğunu belirtiyor.

Sosyal Meslek Uzmanı Hatice Kaya, mülteci kadınların sorunlarını şu şekilde sıraladı:

“Şimdi mülteci kadınların yaşadıkları sorunlar genel olarak kadınların sorunlarıyla çok paralellik gösteriyor. Onun için ailelerin geçim sıkıntıları var. Çok fazla çocuk olduğu için dışarıda çalışamıyorlar. Mülteci kadınlara yönelik güvenceli işler yok. Çocukları olduğu için yaşamın dışında kalıyorlar. Eşleri de genel olarak düzenli işlerde çalışamadığı için aile içerisinde yaşanan ekonomik sıkıntı, evde kadına ve çocuklara şiddet olarak dönüyor. Özellikle pandemi döneminde bunlar çok yaşandı ve kadının evin içerisindeki yükü de arttı. Ayrıca aileler çok fazla geçim sıkıntısı yaşadığı için mülteci kadınlar erken evlilik ve nikahsız olarak ikinci ya da üçüncü eş olarak evlendirilebiliyorlar. Kuma olarak gittiklerinde çok fazla psikolojik ve fiziksel şiddette maruz kalıyorlar.

Zaten Suriyelilere yönelik olumsuz bir durum söz konusu. Kim ikinci eş olarak gitmek ister ki? Ama işte mecbur, çaresizlikten gidiyorlar. Çünkü çok fazla kadın ve çocuk savaştan dolayı mağdur oldu ve ortada kaldılar. Ayrıca işkenceler ve intihar olayları da çok fazla. Onun dışında Suriyeli kadınlar burada erkekler gibi iş konusunda kendilerine çok alan yaratamıyorlar. Birçoğunun dil sorunu var. Dil bilmemeleri onları daha çok güvencesiz işlere itiyor. Çalıştıkları yerlerden paralarını alamayanlar var, emeğinin karşılığını tam olarak alamayanlar var. Bu iş gücü ve emek sömürüsüne giriyor.”

Foto: K24 - Cesim İlhan
Foto: K24 - Cesim İlhan

KADINLAR SAVAŞIN BİTMESİNİ İSTİYOR

Suriye’nin Şam kentinden İstanbul Şişli’deki Mahmut Şevket Paşa Mahallesi’nde eşi ve 4 çocuğuyla birlikte yaşayan 31 yaşındaki Silva Cemaleddin, 7 yıldır aynı evde yaşıyor. 800 TL de kira ödüyor.

Silva Cemaleddin, Rojava’nın Serêkaniyê bölgesinden, eşi de Hasekeli. İkisi de moda bölümü mezunu. 

Aile, Suriye’deki savaştan önce Şam’da yaşıyordu. Rejimin 2012 yılında Şam’da sivillerin yaşadığı bölgeleri bombalaması sonucu eşi bir gözünü kaybediyor. İstanbul’a göç etmek zorunda kaldıklarını ifade eden Silva Cemaleddin, “Eşimle birlikte Şam’da tekstil atölyemiz vardı, ikimiz de çalışıyorduk. Ekonomik durumumuz çok iyiydi. Ama burada daha ucuza çalıştırmak için insan yerine bile koymuyorlar. Eşimin bir gözü görmediği için çizim yapamıyor” diyor.  

Silva Cemaleddin, Suriyeli mülteci kadınların yaşadıklarını şu sözlerle anlattı:

“Suriye ve Rojava’dan buraya gelen mülteci kadınların durumu çok kötü. Tanıdığım birçok kadının eşi savaşta öldü, bazılarının eşi de burada hastalanarak öldüler. Ayrıca birçok kadın da eşi tarafından terk edildi. Kimisinin eşi de Yunanistan’a gitti, orada gözaltına alındı kendisi burada kaldı. Çoğu kadın işi bulamıyor, çalışanlar ise tekstil atölyelerinde temizlik yapıyor. Evde çalışanlar da az bir ücretle boncuk ve tespih yapıyor. Birçok mülteci kadının eşi çalışmıyor, çocuklarına bakabilmesi için kadın çalışmak zorunda kalıyor. Ayrıca kimliği olmayan mülteci kadınlar sağlık hizmetinden faydalanamıyorlar. Birçok sağlık kuruluşu ‘Siz Suriyeliler hayırdır niye geldiniz, sadece çocuk doğuruyorsunuz artık gidin’ diyorlar. Savaş olmasaydı bizim burada zaten bir işimiz olmazdı. Bir de siyah çarşaf giyen kadınları sevmiyorlar burada. DAİŞ’e benzetiyorlar.”

Suriyeli mülteci kadınların hayalinin aynı olduğunu ifade eden Silva Cemaleddin, şunları söylüyor:

“Suriyeli mülteci kadınlar savaşların, yaşarken ölen mağdurlarıdır. Çünkü bu kadınların iki kimliği var; biri kadın olmaları diğeri mülteci olmaları. Çocuklarının karnının doyurması anneden isteniyor. Bir yandan kadın olmanın getirdiği yük, diğer yandan mültecilik, kadınlar için zor. Bütün mültecilerin hayali aynı: Suriye’de savaşın bitmesi ve herkesin kendi topraklarına geri dönmesi. Kadınlar artık acılarıyla hayatlarına, savaşsız bir Suriye’de devam etmek istiyorlar.”

İHD RAPORU: HAK İHLALLERİ VE ŞİDDET

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nin, Göçmenlerin Ulusötesi Mücadele Günü dolayısıyla mültecilere yönelik Ocak - Eylül arasında hazırladığı ve 17 Ekim’de açıkladığı raporda, hak ihlallerinin yanı sıra mülteci kadınlarının da şiddete maruz kaldığına dikkat çekiliyor. 

Raporun sonuç kısmında bu sorunların çözümüne ilişkin şu önerilere yer verildi:

- Nefret dilinin yaygınlaşmasının önüne geçilmeli. Mülteciliği temel bir hak olarak tanımlayan uluslararası sözleşmelere uyulmalı.

- Kadına yönelik şiddet önlenmeli ve çalışan mültecilerin hakları korunmalı.

- Nefret saldırılarında cezasızlık uygulamalarına son verilmeli.

- Göç İdaresi’nin uluslararası koruma ve ikamet başvuruları alınmalı.

- Suriyelilere uluslararası koruma başvurusunda bulunma yolu açılmalı.

- Eğitim, sağlık, barınma ve çalışma gibi temel haklar bakımından vatandaşlarla eşit haklar sağlanmalı.

- Mültecilere kendi dillerinde hizmet sunacak merkezler kurulmalı.

- Uzun süre Türkiye’de yaşayan ve geri dönmesi savaş etkilerinin neden olduğu koşullar çerçevesinde mümkün görünmeyen mültecilere vatandaşlık sağlanmalıdır.