Kuşun başındaki inci

Kurd24

Kürt mistiklerin evrensel ruha ulaştıkları ana dair anlatılarının en yaygın olanı su ve inci ile ilgilidir. Onlar, bir vecd halinde kendilerini Fırat veya Dicle’nin üstünde bir gemide bulur, suya dalarak nehrin dibinden bir inci çıkarırlar.

Bu sembolik görümde su şeriat, gemi tarikat, inci ise marifettir. Marifetten kasıt yaradılışa dair ilahi bilgi ve sırlardır. Bu üç öğeye çoğu zaman bir kuş eşlik eder; bir kartal, şahin ya da doğan. Kadiri tarikatının kurucusu Evdilqadirê Gêylanî’nin öne çıkmış iki lakabından biri olan Gavs derin sulara dalıp inci çıkaran dalgıç demek iken Baz ise şahin anlamına gelen Kürtçe bir kelimedir. Kimi anlatılar Geylani’nin önce bir şahine dönüştüğünü ardından suya daldığını ve gagasında bir inciyle sudan çıktığı şeklindedir.

Celî sülüs hatla yazılmış “Yâ bâze’leşheb kuddise sırruhû şey’en lillâh” (Ey Baz-ı şeheb! Allah yüce sırrını kutsasın. Allah’tan bir yardım) ibâresiyle bir doğan tasviri. (Şeyh Mustafa Kadiri - 1893)
Celî sülüs hatla yazılmış “Yâ bâze’leşheb kuddise sırruhû şey’en lillâh” (Ey Baz-ı şeheb! Allah yüce sırrını kutsasın. Allah’tan bir yardım) ibâresiyle bir doğan tasviri. (Şeyh Mustafa Kadiri - 1893)

Kürt sufizmindeki bu imgeye aslında Urfa paganizminin önemli unsuru olan Atargatis kültünden aşinayız. Venüs’ü temsil eden tanrıça İştar’ın yansıması olan Atargatis de Fırat’ın dibine dalmış ve içinde bütün bilgilerin olduğu bir inci veya kozmik bir yumurtayla sudan çıkmıştı. Onun hatırasına kutsal kabul edilen balıklar bugün bile Urfa’daki kutsal Balıklı Göl’de yüzüyorlar ve yenilmeleri kesinlikle yasak. Bu kutsal havuzun özel adı Anzelha’dır. Bu isim ve inci meselesi balık ve horoz yemenin yasak olduğu Kürt dini Ezdîlik’in yaradılış efsanesinde bir detaya dikkat çekmemiz için önemlidir.

Selevkos Kralı Eukairos’a ait gümüş para (M.Ö 97-88) . Tanrıça Atargatis, balık bedeninde Fırat’tan çıkardığı inciyi göğsünde taşırken görünüyor.
Selevkos Kralı Eukairos’a ait gümüş para (M.Ö 97-88) . Tanrıça Atargatis, balık bedeninde Fırat’tan çıkardığı inciyi göğsünde taşırken görünüyor.

Mushafa Reş’te anlatılan hikâyeye göre tanrı ilk önce kendi kutsal ruhundan bir inci yaratır ve daha sonra Anfar adlı bir kuşu yaratarak inciyi bu kuşun üstüne koyar. Anfar bu şekilde kırk bin yıl bekler ve sonra tanrı 7 günü ve her gün için de bir meleği yaratır. İlk gün olan Yekşem (Pazar) günü ilk melek olan Azazil yaratılır. Bu melek bütün meleklerin baş sorumlusudur ve biz onu Melekê Tawûs olarak biliriz. Melekê Tawûs’un bronz bir kuş olarak cisimleştirildiği heykelin adı ise Anzel’dir. Bu isim ve kuş-tanrı tasavvuru bize aslan başlı bir kuş olarak tasvir edilmiş olan, Sümer’de İmdugud ve Asur arşivlerinde ise Anzû olarak geçen tanrıyı hatırlatır. Anzû her iki kültürde de ilahi sırlar olan Kader Tabletleri’ni çalmakla suçlanır. Kürtçe’deki Anzel hali, Anzû adı ile tanrı-melek anlamındaki il’in bir araya gelmesiyle oluşmuştur. Nitekim Cebra-il, Mika-il, İsraf-il, Azra-il gibi meleklerin isimlerinde ve dört tanrı anlamına gelen Erb-il şehrinin isminde de aynı durumu görürüz.

Ninurta, Enlil tapınağından Kader Tableti'ni çalmış olan Anzû'yu yıldırımlarıyla takip ederken (Austen Henry Layard, Monuments of Nineveh, 2. Seri, 1853)
Ninurta, Enlil tapınağından Kader Tableti'ni çalmış olan Anzû'yu yıldırımlarıyla takip ederken (Austen Henry Layard, Monuments of Nineveh, 2. Seri, 1853)

Bu yaradılış hikayesine göre tanrı bütün melekleri yaratırken ilk olarak yarattığı incinin içinde oturmaktadır. Sonra her melek kendi kabiliyetleri gereği işlerini yaparken sırtında inci olan Anfar görünür. Simgesi ay olan Şêx Fexreddin’in avatarı Nevrail adlı melek Anfar’ı görünce ona bağırır ve fakat sesinin şiddetinden inci parçalanır. İncinin içinden sular çıkar ve bütün varlık su altında kalır. Melekê Tawûs olayı yatıştırmak için gelir ve bir gemi yapar. Tanrı gemiye binerek dolaşır ve gemi neticede Laleş’e gelip durur, tanrı tahtı oraya yerleştirilir. Dünya önce donar ardından da sallanmaya başlar. Melekê Tawûs, Fexreddin’in sesiyle dörde parçalanan incinin bir parçasını yerin altına diğerini göğün kapısına koyarak dengeyi sağlar; güneşi ve ayı yerine koyar ve incinin diğer parçalarından da yıldızları oluşturarak onları gökyüzüne asar. Bu hikayede de su, inci ve kuş, ilahi sır bir aradadır.

Melekê Tawûs, hilalin ortasına kurulan ve dörde bölünmüş incinin üstünde duruyor. Kuşun kuyruğunda 7 gün ve 12 ayı sembol eden ışıklar.
Melekê Tawûs, hilalin ortasına kurulan ve dörde bölünmüş incinin üstünde duruyor. Kuşun kuyruğunda 7 gün ve 12 ayı sembol eden ışıklar.

Bugün Melekê Tawûs dendiğinde akla anavatanı Hindistan’ın güneyi olan tavus kuşu gelir. Oysa Peacock, Pavo Cristatus, Indian Peafowl veya Pavo adlı bu kuş İskender’in seferiyle dünyaya yayılmıştır. Her ne kadar Laleş’te tavus kuşu formunda heykelciklere denk gelinse de Anzel ve diğer altı meleği temsil eden sancak adlı bronz heykeller tavus kuşu şeklinde değil horoz ve doğan görünümündedirler (Bkz: Austen H. Layard, Nineveh and Babylon, 1853, Londra). Nitekim Mushafa Reş’in 24. ayetinde Melekê Tavus’a benzediği için horozun yenilmesi haram kılınmıştır (Bkz: Isya Joseph, Devil Worship: The Sacred Books and Traditions of the Yezidis, 1919, Boston).

Kürt inancındaki kuş imgesinin tavuskuşu olmadığının anlaşıldığı bu durumda horoza bakmakta fayda vardır. Êzdilerde tanrının şahsında Melekê Tawûs’a, onun da sembolü olarak güneşe karşı secde edilir ve Êzidîlere göre horoz, güneşin doğuşunu haber verdiği için kutsaldır. Horoz kelimesi Xorûs şeklindedir ve bugün Kürtçe’nin güney diyalektlerinde Xor kelimesi güneş anlamındadır. Horozun ötüşü ve güneşin doğuşu arasındaki ilişkinin büyüleyiciliği iki şey arasındaki ismin aynılığını da oluşturmuştur. Fakat Xorûs / Horus adı bizi başka bir noktaya, Mısır’a taşır.

Horus tasvirleri (M.Ö. 2000)
Horus tasvirleri (M.Ö. 2000)

Antik Mısır’ın güneş tanrısı Horus, Osiris ile İsis’in oğludur. Dünya üzerindeki tanrı olduğuna inanılan Firavunlar birçok tasvirde Horus’un kucağında resmedilmişlerdir. Horus’un kendisi ise iki tür tasvire sahiptir; şahin başlı bir adam veya başında bir inci (ve dolayısı ile güneş) olan bir şahin. İlginçtir ki başında bir inci olan şahinin bazı tasvirlerinde incinin üstünde siyah bir yılan da vardır. Bu yılan Êzdilik’teki Tufan efsanesinde gemide açılan deliğe kuyruğunu sokarak geminin batmasını engellediği için kutsal olan, bugün Laleş’in girişinde bir kabartma olarak duran ve Kürt ziyaretlerinin bekçisi kabul edilen siyah yılanın bir yansıması olmalıdır.

Büyük Kuroş’un sancağı (M.Ö. 550-530)
Büyük Kuroş’un sancağı (M.Ö. 550-530)

Mısır’daki bu tasvir bize Med İmparatorluğu’nu yıkarak Kürtlerin egemenliğine son veren ve bunun yerine Ahameniş Hanedanı’nı kuran Kuroş’un sancağını hatırlatır. Kırmızı üzerine sarı renkle çizilmiş bu sancakta tıpkı Horus gibi bir kuş (kartal veya şahin) başının üstünde ve pençelerinde birer inci / güneş taşır. Fakat çok daha öncesinde M.Ö 13. yüzyıl dolaylarında Hitit krallarının armalarında kanatlı bir inci / güneş ve başlarında bir inci taşıyan çift başlı kartal imgesi görülür. Onun da öncesinde Kürtlerin atalarından olan Mitanni kralı Şah Uştatar’ın kraliyet mühründe kanatlı bir güneş görürüz. Bu mühürde gördüğümüz figürün aynısı bugün Laleş’te giriş kapısının üstünde yer almaktadır.

Mitanni kralı Şah Uştatar’ın kraliyet mührü (M.Ö. 1500’lü yıllar). Bu figürün aynısı Laleş’in girişi üzerinde mermer kaideye de nakşedilmiştir.
Mitanni kralı Şah Uştatar’ın kraliyet mührü (M.Ö. 1500’lü yıllar). Bu figürün aynısı Laleş’in girişi üzerinde mermer kaideye de nakşedilmiştir.

Daha sonraları Romalılardan Amerika Birleşik Devletleri’ne kadar birçok devlet tarafından kullanılan bu simge Selahaddin’in Kürt İmparatorluğu’nun da devlet armasıdır ve Kahire kalesinin üstüne nakşedilmiştir. Bugün neredeyse bütün Arap devletlerinin bayrak ve armalarında gördüğümüz ve Kürdistan Hükümeti’nin de sembolü olan bu kartallar Selahaddin’in mirasıdır ve fakat yalnızca Kürdistan’ın kullandığı sembolde kartalın başında güneş - inci vardır.

Kahire kalesinde bulunan Selahaddin’in devlet arması ve Kürdistan Hükümeti arması
Kahire kalesinde bulunan Selahaddin’in devlet arması ve Kürdistan Hükümeti arması

Çok daha eskisi de vardır. Güney Kürdistan’daki Şanidar ve Zawi Çemî kazı alanlarında dinsel ayinlerde kullanılmış, cenazelerin üstüne örtülmüş iri kuşlara ait kemikler ve kanatlar bulunmuştur. 10 bin 800 yaşındaki bu kalıntıların kızıl akbaba, kartal ve toy kuşlarına ait olduğu anlaşılmıştır. Fakat çok daha önemlisi 12 bin yıl önceye ait Urfa’daki Girê Miraza (Göbeklitepe) alanında bulunan (D yapısı 43. nolu dikilitaş) bir kızıl akbaba açık kanatlarının üstünde aynı incinin / güneşin ve hemen altında da yılanların bulunmasıdır.

Londra’da bulunan Bahai ruhani lideri Şevki Efendi’nin mezar sütunu
Londra’da bulunan Bahai ruhani lideri Şevki Efendi’nin mezar sütunu

Bugün Êzdilik sembolleri içinde dörde bölünmüş bir incinin üstünde duran tavus kuşu kadim inancımız Yezdaniliğin bir diğer mezhebi olan modern Bahailik dininin sembollerinde de kendini gösterir. 1921-1957 yılları arasında Bahiliğin ruhani lideri olan Şevki Efendi’nin Londra’da bulunan kabrindeki anıt sütunda kuşların sırtında bir inci ve o incinin üstünde Melekê Tawûs’u imleyen altından bir doğan vardır. İster güneşi veya ilahi marifeti simgeleyen inci olsun ya da büyük patlama öncesinde evreni oluşturan tüm maddenin tek bir noktada yoğunlaşmış halindeki kozmik yumurta olsun bu imge, kadim bilgi ve inançlarımız ile günümüzde Êzidîlik, Bahailik ve Kadirilik gibi alakasız görünen inançlar arasındaki bağda kendini ortaya koymaktadır.

Girê Miraza (Göbeklitepe) Kızıl akbaba ve kanatları üstüne bulunan inci, altta yılan figürü
Girê Miraza (Göbeklitepe) Kızıl akbaba ve kanatları üstüne bulunan inci, altta yılan figürü

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar k24 medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.