Sarı Hoca İsmail Beşikçi

Beşikçi, tıpkı Albert Einstein’ın kuramında tanımladığı gibi, Kürtleri ani fren yapan arabanın içinde ileri doğru fırlayan insanlar olarak, gözlemleyen ve buna hayatıyla tanık olan kişidir
İsmail Beşikçi
İsmail Beşikçi

“Merhaba Ali Fikri,

Selamlar, sevgiler

Dalkurd Birinci Lige yükseldi.

Dalkurd'u senin yazılarında izliyorum Ali Fikri

Dalkurd'u kutluyorum, seni kutluyorum.

İsmail Beşikçi…”

Bu özen ve nezaketi hiçbir Dalkurd FF yöneticisi göstermedi; benzer zarif duyarlılığı hiçbir Kürt siyasetçisi, duygularını benimle paylaşma zahmetine katlanmadı; dahası, hiçbir Dalkurd seveni ya da taraftarı, çabalarıma bir kıymet biçip o anın duygusunu benimle paylaşma duygudaşını sergilemedi. Ama İsmail Beşikçi, onca değerli zamanının içinde kağıt ve kaleme sarılıp, bence de Kürtlerin, çok önemli bir seviyede dünyevileştikleri bir anının duygularını benimle paylaşmaktan geri durmadı. Bu bir samimiyettir, bu bir hassasiyettir, bu bir başarı hikayesine ortak olma çabasıdır ve en önemlisi bu Kürtlerin, evrensel manada bulduğu, yerleştiği ve kendine ait kıldığı her zemini çok değerli görme yeteneğidir.

Yaygın inanışın aksine İsmail Beşikçi, sadece bir bilim insanı ve zihnini Kürt meselesinin siyasi çözümüne vakfetmiş bir karakter değildir; Kürtler dair her ne varsa onunla ilgilen ve bu ilgisini Kürtlüğün büyük resmine taşıyan, Albert Einstein’nın “görelilik” kavramını açıklarken kullandığı “sabit gözlemcidir.” İsmail Beşikçi, tıpkı Albert Einstein’ın kuramında tanımladığı gibi, Kürtleri ani fren yapan arabanın içinde ileri doğru fırlayan insanlar olarak, gözlemleyen ve buna hayatıyla tanık olan kişidir. 

Beşikçi’nin düşün dünyasının merkezi sorunu, Kürtleri bütün dünya ile eşitleyecek bir zemin arayışıdır. Sömürge ve sömürgecilik tespiti, çok doğal bir talep olarak sömürgecilik ilişkisinin tasfiyesini gerektirir. İç sömürge kavramının gayri hukuki statüsünü tersine çevirmek, iç sömürge yapısını belirli bir hukuki zemine taşımak, bu tasfiyenin biricik politik amacıdır. Ulus sadece siyasi gücüyle bu tasfiye işine girişmez, ulusu ulus yapan diğer bütün değerler, kültür, sanat, ekonomi, spor ve diğer sosyal olgular, tasfiyeci dinamiğin asli unsurları olarak işlev görürler.

İsmail Beşikçi’nin işaret ettiği bu büyük dönüşüm ihtiyacıdır ve bu dönüşme sürecine denk düşen siyasi talepte, devletleşerek, herkesle eşitlenmektir. Bu bakımdan “Biz devlet istemiyoruz” demek Kürtlere düşmez. Politik konjonktürün elverişli olmaması halinde bile bunu söylemek ve bir söylem haline getirmek Kürtlerin retoriği olamaz.

Kürtlerin bütün dünya ile eşitlik ve özgürlüğü yaşayabilecekleri bir mekana ihtiyacı var. Dünya ile eşitlenmek, dünya ile eşit rekabet koşullarına sahip olmak, diğer bir ifadeyle hiç kimsenin sorgulayamayacağı, dünyevi bir hukuki zemine sabitlenmek, ancak bir devlet ya da devlet benzeri bir organizasyonu yaratmakla mümkündür.

Sevgili Fuat Önen’le sohbet ederken, bir kez şöyle demişti: “İsmail Beşikçi, her zaman bizden bir adım önde olmuştur, o bizim göremediklerimiz görüyor.” Yazının başına aldığım kutlama mesajı, aslında her şeyden önce, Fuat Önen’nin söylediklerini doğruluyor. Çünkü samimiyetle ilgiliyseniz, herkesten önce görürüsünüz. Beşikçi’nin ilgisinden ve samimiyetinden hiç kimsenin kuşkulanmaya hakkı yoktur.

Yazının sonunu Albert Einstein’nın 1916 yılında yazdığı “iki görelilik teorisi” makalesinden bir alıntı ve benzetmeyle bağlayayım: “Hareket sadece göreli bir hareket olarak düşünülmelidir. Bir toprak tepeceği ve bir tren vagonunu düşünün. Burada yer alan hareket olayını iki şekilde ifade edebiliriz; ikisi de aynı ölçüde savunulabilir.

a. Vagon tepeye göre hareket halindedir.

b. Tepe vagona göre hareket halindedir.”

Seçim sizin, İsmail Beşikçi, hem tepedir hem de vagon. İster tepe deyin ister vagon; çünkü İsmail Beşikçi modern Kürt tarihi kayıtlarında sorgulanmayacak bir konuma çoktan yazıldı.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar k24 medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.