Diyarbakır’ın Türkiye ortalamasından farklı bir özgürlük sorunu var

Mehmet Kaya
Mehmet Kaya
Mehmet Kaya

DİYARBAKIR (K24)

Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası (DTSO) Başkanı Mehmet Kaya, AK Parti’nin Kürt sorununu çözmek için kendi yöntemleriyle çalışmalar yaptığını söyledi.

Mehmet Kaya, AK Parti’nin hızlıca Kürt oylarını kaybettiğini ve bölgede üçüncü sıraya doğru düşme eğilimde olduğunu ifade etti.

“Diyarbakır’ın Türkiye ortalamasından farklı bir özgürlük sorunu var” diyen Kaya, Kürt sorununun ekonomi sorunundan önce geldiğini belirtti.

Son dönemde devam eden Kürdistan ismi tartışmaları hakkında ise Kaya, “Tabi ki Diyarbakır Kürdistan’dır. Osmanlı tarihinde de burası Kürdistan’dı. Yani 2013 yılında burası Kürdistan’dı da 2021’de mi Kürdistan ismi kaldırıldı?” ifadelerini kullandı.

DTSO Başkanı ayrıca, Erbil-Diyarbakır arasındaki uçak seferlerinin askıda kalmaya devam etmesinin politik olduğunu ve bunun çözülmesi için girişimlerde bulunulduğunu söyledi.

DTSO Başkanı Mehmet Kaya, K24’ün sorularını yanıtladı.

25 Eylül 2017’de Kürdistan Bağımsızlık Referandumu yapıldığı zaman, Türkiye başta Diyarbakır olmak üzere bazı kentlerden Erbil’e giden uçak seferlerini askıya aldı. Bu halen sürüyor. Bununla ilgili herhangi bir girişiminiz oldu mu?

Bu meseleye ilişkin görüşmeler yapıyoruz, geçen hafta da bir görüşmemiz oldu. Türkiye tarafı Erbil’deki havalimanının Bağdat merkezi hükümeti tarafından kontrol edilmesinin yarattığı sorunlar olduğunu ifade ediyor. Bu yüzden hem Diyarbakır hem de Antep’teki uçak seferlerini yapamıyorlar. Bize verilen cevap bu. Anadolu Jet ve THY bizden bir girişimde bulunmamızı istediler, bu hafta böyle bir girişimde bulunacağız. Biz Anadolu Jet ve THY’nin talebini alıp direkt Kürdistan Bölgesi Hükümeti’ne ileteceğiz. Anladığım kadarıyla Anadolu Jet ile THY Bağdat’tan Diyarbakır ile Antep’teki uçuşlar için özel izin istiyorlar. Böyle bir sorun yaşadıklarını ifade ediyorlar. Ankara ile İstanbul seferlerini yapıyorlar ama Diyarbakır ve Antep’le ilgili bir kotaları varmış, bunu kota dışı tutmak istiyorlar. Bağdat da bu izni vermiyor, biz de bunu aşmak için girişimlerde bulunacağız.

Referandumdan sonra yasak başladıysa Türkiye’nin Diyarbakır-Erbil arasındaki uçuşları durdurması bir devlet politikası gibi durmuyor mu?

Değil demiyorum, ben bana söyleneni ifade ediyorum.

Peki, size göre nedir?

Gerekçe tek başına bu mudur? Bence de değildir. Sadece uçuşlar değil, birçok ekonomi sorunu da yaşanıyor. Kürdistan Bölgesi’yle ticaret hacmimiz yarı yarıya düştü. Barış sürecinde Sayın Barzani’nin Diyarbakır’ı ziyaret etmesi döneminde 13-14 milyar dolara çıkan ticaret hacmimiz vardı ama şu an 7 milyar dolarda. Bunun sebebi referandum sonrası Türkiye’nin Kürdistan Bölgesel Yönetimi’yle olan mesafeli duruşu, ticareti önemsememesidir. İşte daha yeni ilk defa Ticaret Bakanı Kürdistan Bölgesi’ne gitti. O da CHP heyeti Erbil’e gittiği için ilk önce Bağdat’a, sonra Erbil’e gitti. Bana da sorsanız şu an Erbil’e uçuşların askıya alınması olsun, ticaretin bu hale gelmesinin ruhunda referandum sonra Türkiye’nin Kürdistan Bölgesi’yle yaşadığı sorunlardır. Bunun böyle olmaması gerektiğini kendi hükümetimize de (Türkiye) anlatıyoruz. Hem Dışişleri Bakanına, hem Ticaret Bakanına hem de Türk Hava Yolları’na. THY aşacağını söylüyor ama destek istiyor.

“HAFIZA ODASI DİYARBAKIR’DA GEREKLİ”

Ahmet Güneştekin’in Diyarbakır’daki ‘Hafıza Odası’ sergisinin bazı çevrelerce protesto edilmesine ilişkin ev sahibi olarak ne düşünüyorsunuz?

Ahmet Güneştekin’in ‘Hafıza Odası’ önemli bir sergi. Protesto sadece bir kesimden olmadı birçok kesimden oldu. İçeriğini biz bilemeyiz, işimiz de değil, biz sadece Keçi Burcu’nun açılışını bu topraklarda büyüyüp dünyaya mal olmuş, dünyanın birçok önemli merkezinde sergiler yapmış bir sanatçıyla açmak istedik. İşin özü bu. İşin politik ve siyasi yanının güçlü olduğunun farkındaydık. Diyarbakır bu anlamda politik yönü güçlü olan bir kent.  Ben burada bazı uygulamaların abartıldığına inanıyorum. Serginin özünün kaçırıldığına inanıyorum.

Burada ne demek istiyorsunuz?

Şimdi orda Ahmet Kaya’ya haksızlık yapmış birinin gelmesi, işte akşam ayrı bir yerde halay çekilmesinin büyütülmesi bir tarafa… Evet sonuçta sergide olmaması gereken bazı davranış şekillerinin yapılması bölgede yaşanan travmayı anlamadığı için işi sadece sanatsal olarak değerlendirip bir sergiye gelmiş sıradan davrananların toplum üzerinde yarattığı ve toplumu özellikle bundan etkilenenlerin incindiğini görebildik.

Böyle bir protestoyu bekliyor muydunuz?

Hayır beklemiyorduk. Bir de içeriğini de çok da bilemeyiz. Çok da karışmıyoruz. Sonuçta nefret söyleminin olmadığı bir gösterinin detayına giremiyoruz. Ama içinde bir nefret ya da ırkçılık varsa tabi doğal olarak izin vermeyiz ama böyle bir şey yok bu sergide. Sonuçta orda faili meçhuller vardı, Ahmet Bey’in kendine göre bir hafıza odası oluşturma gibi bir çalışması vardı. Tepkilerin biraz abartıldığına inanıyorum. Evet, rahatsız olanlar olabilir. Ama şunu da görmek lazım: Bu toplum da yaklaşık beş yıldır neredeyse kendisiyle ilgili böyle bir sergiyi ilk defa yaşıyor. Evet, eksikleri var, evet içinde yanlışlar var ama bence yanlış bir sergi değildir. Bu kentin yaşadıklarının sergilenmesi, insanları bunu yeniden yaşamayacakları şekilde dünyadaki örnekleri de budur, hafızasını görüp herkesin bundan ders çıkarması sergilenmesi yanlış bir sergi değildir. Orda yapılmış yanlışlıklar vardır ama bunlar bu sergiyi örtmemeli. Bence böyle bir hafızaya ihtiyaç var mı yok mu tartışması olmalı. Bu sergi belki biraz bunu tetikleyecektir. İnsanların geçmişte yaşananların bir daha yaşanmaması için bir hafıza merkezine ihtiyacı vardır. Bu sergi zamanla belki bunun tartışmasını sağlayacaktır.

“DİYARBAKIR’DA BİR ÖZGÜRLÜK SORUNU VAR”

Diyarbakır’ın en önemli sorunu nedir? İnsanlar ne istiyor? İş mi, aş mı istiyor, fikir özgürlüğü mü ya da başka bir şey mi?   

Diyarbakır’ın Türkiye ortalamasından farklı bir özgürlük sorunu var. Evet, kentin bir ekonomik sorunu var elbet. Şu an Türkiye’de sorsanız ekonomi ve hayat pahalılığı birinci sırada çıkar. Diyarbakır’da da hayat pahalılığı ve işsizlik var. Diyarbakır’da Kürt sorununun çözülmemesinden kaynaklı bir özgürlük sorunu var.

Bunu biraz daha açar mısınız?

Bu sadece kişinin kendini ifade etmesi ya da etmemesinden çok, sorunun çözülmemesinden kaynaklanan bir umutsuzluk, bir beklenti oluşturamama var. Yani insanlarda Kürt sorunu çözülmediği sürece her an bölgenin yeniden bir çatışmalı sürece dönüşebileceği, Kürt sorunundan kaynaklanan provokasyonların her an olabileceği korkusu var. Bu da bir sanayiciyi etkilediği gibi kente yaşayanları da etkiliyor. Çünkü çatışmaların yaşandığı bir dönemde kentte sadece iş insanları değil, burada yaşayanlar da rahatsız oluyor. Bunu bir şekilde barış içerisinde sonlanmasını isteyen bir talep birinci sıradadır. Siz bugün insanlara sorsanız ‘Siz bir daha çatışmanın olmadığı bir barış mı istersiniz, yoksa iş mı istersiniz?’ diye, ilk önce; ‘Ya hele bir barış sağlansın da iş ne de olsa gelir’ cevabını alırsınız. Onun için dönüp baktığımızda kentin önceliği barışın sağlanmasıdır. 

Peki genel olarak Türkiye’nin ekonomi durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sorun çok. Artışlar inanılmaz derecede yükseliyor. Bu inşaat sektöründe öyle, gıda sektöründe öyle, tekstil sektöründe öyledir. Şimdi pandeminin etkilediği bir süreç vardı. Ama yaşadığımız süreç pandemiyi aşan bir durum. Türkiye’nin dış politikasının bu krizde büyük etken olduğuna inanıyorum. Yani şimdi yine Kürdistan Bölgesi’nden örnekler verirsek, Türkiye dış yatırımcı ve dış ticaretle büyüyen bir ülke. Ama son dönemlerde özellikle Türkiye hükümetinin bazı davranışları yatırımcıların gelmesini engeller hale geldi. İnsanlar Türkiye’ye gelip yatırım yapmak istemiyorlar. Bir de komşu ülkelerle ticaret hacminiz de ilişkilerden ve özellikle Kürt sorunundan dolayı düştü. Türkiye’nin ticaretinde yer alan ilk 5 ülke Avrupa ülkesi ve Irak’tır en çok da Kürdistan Bölgesi’dir. Şimdi siz bunlarla böyle siyasi sorunlar yaşarken Avrupa’daki yatırımcının gelip Türkiye’de yatırım yapma şansı yok. Son dönemlerde özellikle Avrupa’da Türkiye temsilciğini yapanlar oralardaki üreticileri Türkiye’ye yetirmekte zorlanmaya başladılar. Bunlar Avrupa’nın başka ülkelerinde toplantılar yapmaya başladılar. Türkiye’nin bu siyasi çıkmazdan çıkması gerekiyor. Bu siyasi çıkmazdan çıkmadığı sürece, doların yükselişi, bu yükselişin maliyetlere yansıması ve beraberinde dünya ticaretinde bir tıkanma var. Bunu da görmek lazım. Dünya ticaretinde bir tıkanma varken sizin ülkenizde başka adımlar atmanız gerekiyor ki bu krizi daha az etkilenerek geçirin. Ama Türkiye dünya kriziyle birlikte ülkedeki siyasi kriz ister istemez ekonominin daralmasına ve krizin gelişmesine sebep olacaktır. Türkiye tam da bunu yaşıyor. Dünya ile kavga ederek ekonomide istediğinizi elde edemezsiniz. Türkiye şu an bu konumda.

“AK PARTİ KÜRT SORUNUYLA İLGİLİ ÇALIŞMALAR YAPIYOR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan iki gün önce Batman’da ‘100 yıllık sorunu çözmeye çalıştık ama örgüt bırakmadı’ dedi. Daha öncede ‘Kürt sorunu yoktur, çözüm süreci de bitti’ demişti. Yeni çözüm ve açılımlara ihtiyaç var mı? 

Yeni bir çözüm süreci olmak zorunda. Bunu AK Parti de görüyor, muhalefet partileri de görüyor. Çünkü Türkiye tıkandı. Türkiye Kürt sorununu çözmediği için işte bugün Kürdistan Bölgesi’yle ticaret gittikçe düşer bir pozisyonda. Bugün bölgeye (Kürt kentleri) yatırımcı gelme konusunda halen tereddütler yaşıyor. İşte en son Tekstil Organize Sanayi Bölgesi yaptık, İstanbul’dan gelen 26 firmanın hepsi bölge insanı ve Kürt. Biz halen batıdan yatırımcı getiremiyoruz. Artı Türkiye bütün dış ilişkilerinde Kürt sorunundan dolayı bir politika oluşturamıyor. Herkes Kürt kozunu getirip Türkiye’nin önüne koyuyor. O yüzden Türkiye bu sorunu çözmeden G20’de de kalamaz. Gelişmiş bir ülke de olamaz. Bunu bugünlerde çok sıcak bir şekilde yaşıyor. Tam da bundan yola çıkarak ifade etmeye çalıştım. AK Parti bu sorunu çözmek zorunda ve Kürt sorunuyla ilgili çalışmalar yapıyor ve halen yaptığına inanıyorum, halen çalışmalar yapıyor ama kendine göre ve kendi yöntemleri ve denemeleriyle yapıyor. İşte son olarak Erdoğan’ın Diyarbakır ve Batman konuşması çözüm sürecine döndü ve çözüm sürecine önemli bir değer biçiyor ve ‘Biz bozmadık, PKK bozdu’ diyor.

Erdoğan’ın bu şekildeki söylemlerinden ne çıkarmak gerek?

Bu şunu gösteriyor; her ne kadar kendisi dönem dönem ‘Kürt sorunu yoktur’ dese de şimdiki konuşmalarında çözüm sürecinden bahsederek ‘Kürt sorununu kabul ediyorum’ demek istiyor. Konuşmalar onu gösteriyor. Bu aynı zamanda sorunun çözülemediğini de gösteriyor. Kürt sorunu olmasaydı ya da çözülmüş olsaydı, bugün ‘PKK bozdu’ demezdi. Kürt sorunu durduğu müddetçe yeniden şiddete dönülebilir. Bunu çözmediğimiz sürece bu önümüzde duracaktır. Dışarıdan yatırımcıların bölgeye gelmemesinin sebebi olarak tam da bunu söylüyorum. Batılı yatırımcılar bölgeye geldiklerinde bize; ‘Ya ileride yeniden çatışmalı süreç olursa’ diyorlar. Yatırımcı bölgeye gelmek için güvenlik istiyor. Onun için kalıcı bir barışın olması gerekiyor. ‘Kürt sorunu yoktur’ dediğiniz zaman ne işi var Türk askerinin Suriye’de, Kürdistan Bölgesi’yle bu krizin anlamı ne? Bölge ile ticaret hacmini neden 30 milyon dolara çıkmıyor da 7’ye düşüyor? Dönüp baktığımızda bunların hepsinin temelinde Kürt sorunu var. 

Erdoğan’ın zaman zaman çözüm sürecinden bahsetmesi AK Parti’nin Diyarbakır’da ve bölgede oylarının artmasına veya kaybetmesine neden oluyor mu sizce?

Bölgede hızla azalan bir AK Parti oyu var, bunu görmemiz gerekiyor. Çünkü şu an ortağı MHP ile geliştirdiği politika AK Parti’yi bölgede üçüncü partiye dönüşme riskini oluşturdu. Hızla oy kaybediyor. Bu tür konuşmalar oy artışına sebep olmaz çünkü Kürtler oldukça politize olmuş bir toplum. Politize olmuş toplum sadece söylemlerle değil, artık reel bir çözüm arayışında. Bir de çözüm sürecinin nimetlerini görmüş, çatışmasızlık, ekonomik gelişme, huzur görmüş bir toplumdan bahsediyoruz. Şimdi bunları görmüş bir topluma yeniden güvenlik politikasıyla cevap verip ardından sadece belli söylemleri dile getirmek kendisinin çözüm sürecini bozmadığını dile getirmek tek başına yeterli olmaz. AK Parti oylarını arttırmak istiyorsa daha somut adımlar atması gerekiyor. Bugün gelinen noktada AK Parti bu söylemlerle oylarını arttıramaz, bu mevcut politikayla oyları düşmeye devam edecektir.

AK Parti’nin üçüncü parti olmaya doğru gittiğini söylediğiniz, oyları hangi partiye kayıyor? İkinci sırada hangi parti yer alıyor? 

Yani birçok yerde Kürtler DEVA Partisi ve CHP’ye oy vermeye başladılar. Özellikle muhafazakâr kesim AK Parti’ye oy vermediği noktada başka bir muhafazakar partiyi arar. İYİ Parti olma durumu düşüktür ama bölgede özellikle DEVA ve Gelecek gibi iki tane muhafazakar tabanlı parti Kürtlerden oy alacaklardır.

Yani Kürt kentlerinde AK Parti’nin oyları DEVA ve Gelecek Partilerine mi kayıyor?

Kesinlikle. 

Sosyal medyada ve bazı çevrelerce size yönelik; ‘Mehmet Kaya neden Diyarbakır’ın ekonomisiyle ilgilenmiyor da politikayla ilgileniyor’ şeklinde bazı eleştiriler var.

Bunu en az yapmaya çalışıyorum. Doğrusu ben şunu görüyorum; Kürt sorunu çözülmediği sürece benim yalnızca ekonomik çabalarım yeterli olmuyor. Bunu önüme çıkan engellerden net okuyabiliyorum. Sadece ekonomiyi konuşarak Kürt sorununun çözümsüzlüğünü görmezden gelmek deve kuşu gibi kafasını kuma gömmeye benzer. Ama ona rağmen ben halen aslında DTSO Başkanı olarak az siyaset konuştuğumu ve daha fazla konuşmam gerektiğini iddia ediyorum ama konuşmuyorum. Yine de ben mümkün mertebe elimde geldiğince çalışmalarımın tamamında ekonomiyi birinci sıraya koyuyorum. Ve destek bulduğumuz her adımı da götürüyoruz. Benim Kürdistan’ın özgürlüğü ve referandumuyla ilgili söylemim yoktur. Kürdistan Bölgesi’nin referandumundan sonra Türkiye’nin yaptığı ambargoyla ilgili konuşmam vardır. Bu da siyasidir ama aslında söylem ekonomiktir. Çünkü o sorun eğer siyaseten çözülmediği için Kürdistan Bölgesi’yle ticaret hacmimiz 290 milyon dolardan 150 milyon dolara düştü. Şimdi ben bunu neye bağlayalım? Karşımızdaki müşteriye mi yoksa buradaki satıcıya mı bağlayalım? İki taraf da ürünlerini alıp satmak istiyorlar ama ülkeler arasındaki politik sorunlar bizim ticaretimizi engelliyor. Ben Kürt sorununu dile getirmezsem o ticaretin gelişme şansı yok.  

“DİYARBAKIR KÜRDİSTAN’DIR”

Türkiye’de son günlerde ‘Kürdistan’ ismi çok gündemde. ‘Kürdistan’ dediği için gözaltına alınan ve tutuklananlar oldu. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Mesela şu an Diyarbakır’dayız. Diyarbakır Kürdistan mı?

Tabi ki Diyarbakır Kürdistan’dır. Osmanlı tarihinde de burası Kürdistan’dı. Yani 2013 yılında burası Kürdistan’dı da 2021’de mi Kürdistan ismi kaldırıldı? Erdoğan başbakan olduğu dönem Diyarbakır’a geldiğinde ‘Artık cümlelerden korkmayalım, Kürdistan’ı kullanmanın ne zararı var’ dediği zaman da Kürdistan’dı, bugün de burası Kürdistan’dır. Ama şöyle bakmak lazım: Bunu nasıl tartışıyoruz? Bu bir bölünme cümlesi değil, bu ‘Ayrı bir eyalet istiyorum’ cümlesi de değil.

Nedir peki?

Bu bir coğrafi tanımdır. Buna tutup siyasi misyon biçmek isteyenlerin aslında aklı ile ilgili sorunu var. Bunu kriminalize etmektir. Bu hükümet kendisi nasıl ‘Kürtçenin önündeki yasakları kaldırdık’ diyorsa o zaman Kürdistan kavramından korkmamak lazım. Bugün neresi Kürdistan’dır diye sorsanız, tabi ki bu bir coğrafi terimdir. Bunu tutup siyasi bir terime çevirirseniz bu başka bir şey. Bunu savunmuyoruz. Kürdistan diye bir devlet yok ama tarihte Kürdistan diye bir coğrafya var. Niye başka bir isim vermiyorlar? Kürtler yaşadığı için Kürdistan demişler. Maalesef ülkenin güvenlik eksenli politikaları bu tür kavramları siyasileştirip bir şekilde bir çatışma alanına dönüştürüyor. Bence bu yanlış, Türkiye bu korkuları yaşamamalı. Hemen yanı başımızdaki Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni ‘Kuzey Irak’ diye 50 defa söyleyelim de… Arkadaş orası Irak Kürdistan Bölgesi, ha bu coğrafya da Kürdistan… Evet, Türkiye’de deseniz yasal bir tanımı yok. Her yerin kendine göre bir ismi var ama sonuçta bölgenin geçmişten gelen ismi Kürdistan’dır, bu bir siyasi ayrım değildir, bir coğrafi tanımdır.