Kürt sorununun tanımı olmadığı için mesele çözülemiyor

Prof. Dr. Doğu Ergil
Doğu Ergil
Doğu Ergil

ANKARA (K24)

Uzun yıllar Kürt sorunuyla ilgili önemli çalışmalar yapan siyaset bilimci ve sosyolog Prof. Dr. Doğu Ergil, “Kürt sorununun tanımı olmadığı için mesele çözülemiyor” dedi.

Kürtlerin varlığının sorun haline getirildiğini dile getiren Ergil, “Bu tanımlardan kurtulalım. Önce sorunun bir tanımı yapılmalı, daha sonra sorununun taraflarının oturup çözüm olarak neleri gerçekleştirebilecekleri konusunda anlaşmaya varması lazım” ifadelerini kullandı.

14 Mayıs seçimleri yaklaşırken ittifakların Kürt meselesine bakışını da değerlendiren Ergil, Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Kürt sorununun çözüm adresi meclistir” ifadesini doğru bulduğunu söyledi.

Doğu Ergil, Kürt sorununun çözümüne ve güncel siyasi gelişmelere dair K24’ün sorularına yanıt verdi.

Sondan başlayarak sormak istiyorum: Millet İttifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, İYİ Parti’deki rahatsızlığa rağmen TBMM’de HDP’yi ziyaret etti ve Kürt sorununun çözüm adresinin parlamento olduğunu söyledi. Kılıçdaroğlu’nun ziyaretini, görüşme sonrasındaki açıklamalarını ve parti merkezi yerine meclis grubunu ziyaret etmesini -Pervin Buldan bunu talep ettiklerini söyledi- nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kılıçdaroğlu’nun ziyareti olması gereken bir ziyaretti. Çünkü HDP yasal yollarla seçilmiş, temsilcileriyle Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yer alan bir parti. Adı üstünde ‘Türk Büyük Millet Meclisi’ değil, ‘Türkiye Büyük Millet Meclisi’. Orada var olan bir partiyle diyalog kurması, ülkenin sorunlarına çözüm araması kadar doğal bir şey olamaz. O da (Kılıçdaroğlu) gereğini yapmıştır. O yapmasa AK Parti yapıyor zaten. Eleştiriyi bırakın, sorulacak bir soru bile değil! O yüzden doğru olan yapılmıştır. Hakikaten ülkenin sorunlarının çözüleceği merci meclistir ve ‘Kürt sorunu’ diye tanımladığımız ve şimdiye kadar olmaması, üretilmemesi gereken bir sorunun da burada çözüleceğine vurgu yapmıştır, doğru yapmıştır. Bu sorun o kadar büyük abartıldı, öyle büyük korkulara sebep oldu ki sanki ‘bu temas kurulursa ülkenin üstüne canavarlar çökecekmiş gibi’ bir hava yaratıldı. Mecliste varlıkları ve temsili olan partilerin ve adayların görüşebiliyor olması doğaldır.

Kılıçdaroğlu Kürt sorununun çözümüne vurgu yaptı, Kürtçeye yönelik yasaklardan söz etti ve HDP’yle diyalog geliştirmeye devam edeceklerini dile getirdi ancak bu ziyaretten birkaç gün önce İYİ Parti lideri Meral Akşener, “HDP’nin talepleri masaya getirilemez” demişti.

Buna ‘HDP’nin talepleri’ olarak bakmamak lazım. Yurttaşların talebi olarak bakmamız lazım. Yurttaş belirli taleplerde bulunuyorsa ve bunlar da yasal sınırlar içerisindeyse tabii ki meclise getirilecek ve orada tartışılacak. O yüzden kategorik olarak ‘O parti getirdi’ diyerek buna çıkmak çok anlamlı değil. Meral Akşener milliyetçi bir damardan geldiği ve Türk milliyetçiliği de farklılıklara kuşkuyla baktığı ve ötekileştirdiklerini itmeye dayalı bir ideolojiye sahip olduğu için bir tür refleks olarak böyle davranıyor. Fakat Altılı Masa’nın kendisi bir ittifaktır ve ittifak orta yolda bir yerde buluşmaktır. (Akşener) Buna alışacaktır.

Bir bütün olarak baktığımızda Millet İttifakı’nın Kürt sorununa ve sorunun çözümüne bakış açısını nasıl görüyorsunuz?

Var mı böyle bir bakış açısı bilmiyorum; fakat önce bir tanıma varılması lazım. ‘Kürt sorunu’ nedir? Niye Laz sorunu, Ermeni sorunu, hatta Türk sorunu yok da Kürt sorunu var? Bir halkın varlığı eğer sorun ise, o halkın varlığı sorun haline getirilmiş demektir. O yüzden ‘Niye bu hale geldi?’ diye bir sorgulamak lazım ve buna neden olan bütün faktörlerin tek tek elenerek, bu sorunun ortadan kaldırılması lazım.

Faktörlerin en başında hangisi gelmekte?

Kürtlerin Türklerden farklı bir kültür kümesi olması. Kürtler bir kültür kümesidir ve Türklerden farklıdır. Bunu bir türlü kabul edemedik. Kürtlerin farklı bir dili olması nedeniyle ‘Bölünmeye yol açar’ deniyor. Yerel yönetimlerin başında başarılı Kürt yöneticilerin bulunması nedeniyleyse ‘Ayrılığa kadar gider’ deniyor. Korkulardan kaynaklanıyor. O yüzden bu, başka bir soruna yol açıyor. Toplumsal iradeye karşı çıkılarak kayyum atanıyor. Kayyum atamak ötekileştirmek, dışlamaktır. Birileri kendini ayıracak diye korkarken, sen onları ayırıyorsun.

Türk toplumu neden Kürtlerin anadilinde eğitim görmesini, kültürel haklarının tanınmasını kabullenemiyor?

Böyle bir gelenek yok. Siyasal kültürümüz bu farklılıklara kapalı. Bunlara izin vermiyor.

O halde sorunu nasıl çözeceğiz?

Kabullenerek. Bunu bir siyasal talep olarak değil, dışarı çıkmak için değil; içeri girmek, içeride kalmak için bir talep olduğunu Türklere anlatmak lazım.

‘Çözüm süreci’ bu meseleyi anlatmak için mi vardı?

Aynen, ama sırf bu meseleyi anlatmak için değildi. Kürtlerin varlığı sırf ayrışma nedeni değildir. Farklıkların bir arada yaşaması fiili olarak gerçekleşiyor, bunun siyasal mekanizmalarını da yaratmak gerekiyor. (Çözüm sürecinde) Bunu anlamak ve anlatmaktı amaç. Ama (toplum) bunu benimsemediği için -bunu başlatan hükümet de benimsemedi- vazgeçildi.

Bu arada Kürt kamuoyunda birtakım eleştiriler ve kırgınlıklar söz konusu: Anadilde eğitim, Kürtlerin kültürel haklarının tanınması gibi hususlarda HDP’nin ‘zorlayıcı’ davranmadığını, HDP’nin kendi adayını çıkararak -en azından- ittifakları diyaloğa zorlaması gerektiğini düşünenler var. Bu eleştirilere katılır mısınız?

Birçok Kürt bakan, milletvekili var zaten. HDP yasal bir parti. Yasal bir partinin bakan çıkarması neden ayrılık vesilesi olsun? O yüzden bu korkulara hiç gerek yok. HDP ayrılıkçı bir parti değil. Kürt kültürel haklarının yasal olarak tescil edilmesi ve özgürleştirmesi ötesinde bir talebi yok. Ayrıca Ortadoğu’nun çeşitli ülkelerinde Kürtler var ama bir sürü de Arap ülkesi var. Hiçbiri de ‘Bir araya gelelim de bir Arap ülkesi kuralım’ demiyor. Araplık etnik ve kültürel olarak yaşıyor ama siyasal olarak bir sürü devlete bölünmüş durumda. Türkiye’nin Kürtleri İran’ın Kürtlerinden farklı. Çünkü orada İran kültürü var. Suriye ve Irak’taki Kürtler farklı, çünkü onlarda Arap geçmişi de var. ‘İleride büyük bir Kürdistan yaratılacak ve bu da Türkiye aleyhine olacak’ propagandası aynı Yunanlılar meselesi gibi. ‘Kaybedilmiş olan Anadolu topraklarını yeniden bir araya getirelim’ demek gibi. Ütopik, maksimalist dediğimiz ‘azamici’ bir siyasal hayaldir. İleride belki bir dünya devleti doğacaktır ve hepimiz onun bir parçası olacağız. O yüzden bunlara çok takılmamak lazım. Korkular üzerinden siyaset yürümüyor. Siyasal propaganda yürür de reel siyaset yürümüyor.

Türkiye komşu Kürtlerle (Kürdistan Bölgesi, Rojava ve Rojhilat) nasıl ilişkiler kurmalı?

Hep şunu savunmuşumdur: Kürtlerin yarıya yakın nüfusu Türkiye’dedir. O yüzden oğlan bizim tarafta, kız da diğer tarafta. Niye Kürtler üzerinden bütün Ortadoğu’da bir etkinlik alanı yaratılmıyor? Bu, bana hep saçma gelmiştir. Gidip oradaki Kürtleri bastırarak, tehdit ederek bir şey elde edememektense yani karşıtlık yaratmaktansa orayı geniş bir nüfus alanı haline getirip, buradaki ekonomik, ticari ve kültürel ilişkilerle Türkiye bölgede müthiş bir etkinlik kazanabilir. Türkiye bunu hiç yapmadı. Ahmet Davutoğlu’nun dışişleri bakanlığı ve başbakanlığı sırasında ‘Stratejik Derinlik’ diye yeni bir ‘Osmanlılık’ yaratılması, bir tür ‘Osmanlı Birleşik Devletleri’ hayali güdüldü. Halbuki orada uzanınca dokunabileceğimiz bir Kürt nüfus vardı. Kürt korkusundan ötürü onları da içine alan bir siyasal nüfus alanı genişlemesi -topraktan bahsetmiyorum- hiç düşünülmedi.

Kürtlere karşı Irak ve Suriye’de asker barındırıyoruz. Onların kendi varlıklarını orada sürdürmek ve kanıtlamak için verdikleri mücadeleyi yok etmeye çalışıyoruz. Tamam böyle bir dış politikanız var, e o zaman oradaki hükümetlerle işbirliği yapın. Onu da yapmıyorsun. Hem hükümetiyle kavga ediyorsun hem de Kürtlerle kavga ediyorsun. Mantık dışı bir tavır bu.

Türkiye bunu hangi sözleşmelere, anlaşmalara dayanarak yapıyor?

Sözleşme falan değil! Bunlar korkulara dayanıyor. Bu hükümet şunu çok iyi anlamış: Bir dış sorun olduğu zaman bu içeride farklılıkları bastırmak ve birlik yaratmak için çok işe yarıyor. Bu yüzden Kürt korkusunu da pompalıyor, dışarıya asker göndererek de milli bir dava güdülüyor havası yaratıyor.

Kürt sorunu raporunu hazırlayan bir akademisyen, aydın olarak Kürt sorununun çözüm yolu nedir?

Bir kere Kürtler sorun olarak tanımlanmamalıdır. Kürtler neden sorun olsun? Türkler de Kürtler için neden sorun olsun? Aynı vatanı paylaştığın, aynı kaderi paylaştığın insanlar neden birbirinin sorunu olsun. Bu tanımlardan kurtulalım. Önce sorunun bir tanımı yapılmalı, daha sonra sorununun taraflarının oturup çözüm olarak neleri gerçekleştirebilecekleri konusunda anlaşmaya varması lazım. Kemal Bey’in (Kılıçdaroğlu) dediği doğrudur. Anlaşmanın yeri de meclistir. Zaten meclis sorunu çözemediği için çözüm hep dışarıda arandı. Bugün Kürt sorununun bir tanımı yok. O yüzden de her tanısı konmayan hastalık gibi tedavi edilemiyor.

Dogu Ergil
Doğu Ergil (Foto: Adem Özgür / K24)

Bu arada Cumhur İttifakı kanadında da ciddi bir hareketlilik var. Yeniden Refah Partisi ittifaka dahil edildi, HÜDA PAR Erdoğan’ı destekleme kararı aldı. Erdoğan ve Bahçeli, HÜDA PAR’ın Hizbullah’la ilişkisi olmadığına dair söylemlerine inandıklarını ifade etti Bu blokta neler oluyor?

Bu bakışı savunan partiler çağdaş partiler değil. Hâlâ bir din devleti kurulabileceğine ve toplumun yasalarının dini yasalar olması gerektiğine inanan insanlar bunlar. O yüzden bütün dünyanın ‘eli bıçaklı katiller’ diye tanımladığı Taliban için ‘bize uzak değil’ diyorlar. Ondan sonra Türkiye Hizbullah’ı meselesi… Türkiye Hizbullahı’nın Ortadoğu Hizbullah’ıyla doğrudan bir ilişkisi yoktur. Fakat İslami kesimin mensuplarını kendinden olmadıkları için katletmiş bir geçmişi var. Bunlardan rahatsız olmuyorlar çünkü biraz da böyle düşünüyorlar. Zihni ve duygusal bir yakınlık var, bu vahim tabi! Bir de şöyle bir durum var: Seçimi kazanma şansını oldukça tehlikede görüyorlar ve küçücük oy parçaları getirebilecek bu gruplara -Hizbullah ‘hizip’ demek, Allah’ın hizbi- hiziplere kadar, 0,0’lara kadar tenezzül ediyorlar. Bu çok vahim bir şey. Bir sürü de taviz veriyorlar. Hizbullah’la ilişkisi olmadığını söylüyorlar, olmaz olur mu!

Önceki soruda Erdoğan’dan söz etmişken; ‘Kürt sorunu var ve bu sorun benim sorunumdur’ diyen Erdoğan, yıllar içerisinde ‘Kürt sorunu yok, o konuyu çözdük’ noktasına geldi.

Demek ki doğruyu söylemiyormuş. Ya o zaman söylemiyordu ya da şimdi söylemiyor. Demek ki o zaman söylemiyordu.

Peki seçim sürecinde Erdoğan Kürt seçmene ne anlatacak?

Pek anlatacağı bir şey kalmadı. Zaten Kürt seçmen de artık onu dinlemiyor.

Son olarak, 14 Mayıs gecesi nasıl bir sonuçla karşı karşıya kalacağız?

Hâlâ bu konuda bir netlik yok. Bunun iki nedeni var: Birincisi hükümeti destekleyen çevrelerin çok büyük oy kaybına uğramamasıdır. Tabii ki oy kaybettiler fakat hâlâ dayanacakları kuvvetli çekirdekleri var. İkincisi geçmişte YSK’nın damgasız oyların kabullenmesi büyük bir anayasal skandaldı. Erdoğan’ın üçüncü defa aday olması da anayasal skandaldır. Tüm bunlar net bir tablonun ortaya çıkmasını engelliyor. İnsanlar endişeli. Dürüst, açık bir seçim olmayacağı/ olmaması için altyapısının hazırlandığına ilişkin ciddi kuşkular var.