Newroz 2017: Yüksek Katılım, Düşük Umut

Kurd24

“Newroz ateşiyle yüreği tutuşan, meydanları hınca hınç dolduran yüz binler, milyonlar artık barış diyor, kardeşlik diyor, çözüm istiyor. Bugün artık yeni bir Türkiye'ye, yeni bir Ortadoğu'ya ve yeni bir geleceğe uyanıyoruz. Çağrımı bağrına basan gençler, mesajımı yüreğine katan yüce kadınlar, söylemlerimi baş-göz üstüne diyerek kabul eden dostlar, sesime kulak kesilen insanlar;

 

Bugün yeni bir dönem başlıyor. Silahlı direniş sürecinden, demokratik siyaset sürecine kapı açılıyor. Artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun. Bu bir son değil, yeni bir başlangıçtır. Bu mücadeleyi bırakma değil, daha farklı bir mücadeleyi başlatmadır. Yeni mücadelenin zemini fikir, ideoloji ve demokratik siyasettir, büyük bir demokratik hamle başlatmaktır.”

PKK lideri Öcalan, 2013’teki Newroz çağrısında böyle sesleniyordu kitlelere. 2012’nin son ve 2013’ün ilk günlerde devlet ile PKK arasında bir görüşme süreci başlatmıştı. Öcalan bu ifadeleriyle süreci toplumsallaşmasına ivme kazandırıyor ve Kürt meselesinde yeni bir dönemin kapısını açıyordu. Artık silahın dönemi kapanmıştı; 1984-2013 arasında 30 yıl boyunca süren ve her alanda devasa tahribatlara yol açan çatışmaya bir son verilmeli, mücadele demokratik alana taşınmalıydı.

Taktik değil stratejik değişim

Öcalan’ın çağrısı bir nitelikteydi. Özü itibariyle miadını dolduran silahın yerini siyasetin almasını içeriyor ve “taktik değil stratejik bir değişimi” yansıtıyordu. 2013 Newrozuna hâkim olan duygu, bu değişim umuduydu. İnsanlar silahların susmasını, sorunların çözümünde siyasi mekanizmaların kullanılmasını ve hepsinden mühimi gençlerin toprağa düşmemesini istiyorlardı. Newroz, bu isteğin vücut bulmasını sembolize ediyordu.

2014 ve 2015 Newrozlarında da bu umut ayaktaydı. Gerçi çözüm süreci bazen tekliyor, tarafların dili çatallaşıyordu. Ama insanlar yine de sürecin tamamına ereceğine dair ümitlerini muhafaza ediyorlardı. Lakin olmadı. Ele geçen büyük bir fırsat, hatırı sayılır bir mesafe kaydedilmesine rağmen, heba edildi. Gerek sürecin mimarisindeki hatalar ve gerek Ortadoğu kazanının fokurdaması nedeniyle çözüm süreci çöktü. Temmuz 2015’ten itibaren tekrardan sert bir çatışma dönemi başladı. Savaş, şehir merkezlerine taşındı.

Çatışmaların alevlenmesiyle gündem değişti. Süreç boyunca favori konular; PKK’nin silahlı güçlerini sınır dışına çekmesinin ve silahlı mücadeleyi terk etmesinin yolları, barışın inşası,  toplumsal uzlaşmayı taçlandıracak yeni bir anayasanın yapılmasının olanağı, vb. idi. Çatışmalar ile birlikte gibi konular konuşulurken, çatışmalar birlikte sokağa çıkma yasakları, operasyonlar, göçler, kent yıkımları ve ölümler konuşulmaya başlandı. 2016 Newrozu bu çatışmaların ve ölümlerin gölgesinde kaldı. Üç yıl boyunca süren iyi bir şeyler olacağına yönelik umut ve heyecan yerini karamsarlığa bırakmıştı.

OHAL’de Newroz

2017 Newrozuna böyle gelindi. 2002’den sonra ilk kez olağanüstü hal koşullarında Newroz kutlandı. Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve Demokratik Bölgeler Partisi, 21 il ve ilçede Newroz kutlamaları gerçekleştirdi.

Bu yıl en çok merak edilen husus, katılımın ne oranda gerçekleşeceğiydi. Çünkü PKK’nin hendek ve barikatlarla savaşı kentlere indirmesi ve HDP’nin yanlışlığı apaçık olan bu girişime gerektiği gibi karşı çıkmaması, tabanı ile HDP’nin arasının açılmasına neden olmuştu. Bilhassa iktidar yakın medyada, HDP’nin kitlelerle irtibatının tamamen koptuğuna, tabanın artık hiçbir koşulda HDP’ye arka çıkmayacağına dönük çok sayıda yorum yapılıyordu. Newroza katılımın gözle görülür derecede düşük olması bu tür yorumların teyidi olarak okunacaktı. Bu nedenle gözler özellikle Diyarbakır’daki kutlamalara çevrilmişti.

Ancak Diyarbakır Newroz’una katılım beklenenin üstünde oldu. Gerek OHAL koşulları ve gerek son bir yılda yaşananlar hesaba katıldığında katılımın az olması sürpriz olmazdı. Ama 2013, 2014 ve 2015 kutlamalarına nazaran daha düşük olsa da, 2016’ya göre daha yüksek bir katılım gerçekleşti.     

Söz konusu katılımdan iki sonuç çıkarmak mümkün: İlki, HDP’nin seçmenleriyle ilişkisinin tamamen bittiği veya büyük ölçüde sönümlendiğine dair iktidar etrafında pek revaçta olan tez, gerçeklere tekabül etmiyor. Bir mesafe konulmuş olsa da seçmeni ile HDP arasındaki varlığını koruyor. Ve ikincisi, bu katılım –HDP ve PKK çevrelerinin iddia ettiği gibi HDP ve PKK’nin son dönem politikaların tasdik edildiği gibi bir anlam da taşımıyor. Tabanı HDP’nin siyasi alandaki varlığına ve gücüne önem atfediyor. Ama bu, HDP’nin politik tercihlerinin koşulsuz kabul ettiğini göstermiyor.  

Referandum ve Müzakere

Newroz’da Ahmet Türk ve Osman Baydemir’in yaptığı konuşmalarda öne çıkan üç başlık vardı: Birincisi, 16 Nisan’da yapılacak olan halk oylamasıydı. Hem Türk hem de Baydemir, Kürtlerin güçlü bir “Hayır” demelerini gerektiğini ifade ettiler. Alandaki kitle buna karşılık verdi ama “Hayır”ın bütün bir Kürt coğrafyasını saran heyecan verici bir hissiyat olduğunu söylemek mümkün değil.

Bir kere 16 Nisan, Kürtlerin ajandasında öncelikli bir yeri işgal etmiyor. Etrafta bir seçim havası yok. İnsanlar büyük bir facianın ardından yeniden doğrulmaya çalışıyorlar. Keza “Hayır” seçeneğinin ne iktidar yapılanmasını değiştirecek bir gücü ne de Kürt meselesi hakkında bir vaadi bulunuyor. Ayrıca hayırcı cephesinin bir kısmının Kürt karşıtlığı üzerinden kampanya yürütüyor. Tüm bunlar hayır üzerinden bir dalgalanmayı imkânsız kılıyor. Araştırmalar HDP seçmenin ağırlıklı bir kısmının –gerek kökleşmiş bir AKP ve Erdoğan karşıtlığından ve gerek son dönemdeki tutuklamalar ve kayyum atamaları gibi uygulamalardan ötürü- “hayır” tavrı koyacağını gösteriyor. Ama bu “hayır”ın canı gönülden bağra basıldığını göstermiyor.      

İkincisi, çatışmalarının bitirilmesi ve müzakerelere dönüş çağrısıydı. Çatışma, halka kaybettiriyor. Dolayısıyla çatışmanın bitmesi ve siyaseti merkeze alan bir sürece tekrardan yol verilmesi, geniş kesimlerin ortaklaştığı bir arzuyu yansıtıyor. Ne var ki mevcut koşullar böyle bir süreçten çok uzak olunduğuna işaret ediyor. Suriye’deki belirsizlik derinleşiyor. Devlet ile PKK’nin karşıtlıkları derinleşiyor. Verili şartlar altında siyasetin egemen olacağı bir yeni bir sürecin başlamasının çok da mümkün olmadığı görülüyor. Bu nedenle müzakere çağrısı da bir coşku yaratmadı.

Şengal hadisesi

Üçüncüsü, Şengal’de beliren tehlike ve dolayısıyla Kürt siyasi grupları arasındaki sorunlardı. Ahmet Türk, bu noktaya özellikle temas etti. Son derece özenli bir dil kullandı. Ortadoğu’da dengelerin yeniden tanzim edildiği bir dönemde Kürtlerin birbirlerine girmesinin yine en fazla Kürtlere kaybettireceğini söyledi. Kimseyi suçlamadı, herkesin sorumlulukla hareket etmesi gerektiğine dikkat çekti.  

Şengal hadisesinden sonra PKK medyasının Barzani’ye ve KDP’ye yönelik hakaretamiz yayınları toplumda bir karşılık bulmamış, tersine PKK tabanında bile rahatsızlık yaratmıştı. Bu nedenle Türk’ün Kürtler arasında çatışmayı kesin bir dille reddeden ve yapıcı bir diyalog mecburiyetini öne çıkaran mesajı, sanırım 2017 Newrozunun en dikkat çeken ve en çok destek gören mesajı oldu. Doğaldı bu; zira hem geniş coğrafyadaki Kürtlerin gerçek yaşamın yaşamına değiyordu ve hem de hem de alanda olsun olmasın Kürtlerin ortak bir talebini yansıtıyordu.

  • kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.