Şehrin Külleri

Kurd24

Hiç bir rasathanenin şiddetini ölçemeyeceği bir depremin enkaza çevirdiği şehrin külleri savruluyor toprağa. Mavi gökyüzünün dumana toza ve sise bulanmış nemli gözlerinden dökülen keder, yürek burkan tarifsiz acılarımızın ağıdını yakıyor. Şimdilerde ayrılığın dayanılmaz ağırlığı ve  dönmek ile kalmak arasındaki belirsizliğin kemirdiği kocaman bir boşluğu iş makinalarının gürültüsü dolduruyor. Kameraların kadrajına sıkışan bir kaç karede bir şehir canlı yayında dümdüz ediliyor.

Önce efsane vardı, Nuh'un gemisi, tufan ve insanlığın vurduğu kıyıdan yeniden hayata tutunma çabası. Tarihe ve toprağa kök salmış bir peygamberin soylu evlatlarının kurduğu bir uygarlık ve destansı bir aşk öyküsünün taşına ilmik ilmik işlendiği bu diyar bugünlerde ölüsüne ağıt yakacak dengbêjlerin, şairlerin de ölü olduğu yalnızlığın ve terk edilmişliğin kasıp kavurduğu bir cehennemi andırıyor. Eskinin eksik, yeninin yitik ve her şeyin anlamsız bir altüst oluşa evrildiği bu kadim coğrafyanın insanına reva görülen kadere isyan etmemek mümkün mü?

Her şeyin garip bir tevekülle karşılandığı, kaçınılmaz alınyazısı ve kader olarak okunduğu bir atmosferde hayatımıza kurulan barikatların, mezarımıza dönüşen hendeklerin üzerinden aşma kabiliyetimizi ilk günden yitirmiştik. Son çırpınışlarımıza ve cılız isyanlarımıza muktedirlerin kulaklarını kapatması bu yüzdendi. Toplumsal bir felaketten zafer devşiren ağızların yirmibirinci yüzyılı, naylon çadırlarda "komün yaşamı inşa eden halkların" direniş destanı olarak ezberletmesi de. Aklın safdışı bırakıldığı, hayata dair her şeyin politize edildiği, toplumsal değerlerin yerle yeksan edildiği ve her şeyin yeni bir dil ve kimlik etrafında yeniden biçimlendirildiği son derece müdahaleci ve sert bir ideolojik hegemonyaya tutsak olmamız da bu yüzdendi.

Şiddetin kutsanması, şiddet dışı siyaset tasavvurlarının yok sayılması ve ne yazık ki bu muktedir akla direnç gösterecek bir siyasal kültürün henüz oluşmamış olması koca şehirlerin yok olmasına, binlerce insanın hayatının kararmasına sebep olmuştur. Hayatımızı içerden kuşatan şiddet sarmalına direnç gösterememenin, derinden yükselen itirazlara eşlik etmemenin diyetini ödüyoruz bugün. Sorgusuz sualsiz bir amentüye iman etmenin, otoriteye biat ve itaat etmenin bedelini.

Sadece sokakların değil, hayata açılan tüm kapı ve pencerelerin üzerimize kapatıldığı, yasakların rutine bindiği kuralın istisna istisnanın kural olduğu bir kanun hükmündeki kararnameler ikliminde yaşıyoruz. 5 aydır süren ve ne kadar süreceği meçhul olan sokağa çıkma yasağını dört gözle bekleyen insanlara "hikmeti hükümetinden sual olunmaz siyasal iktidarımızın " sürprizi ise tenzili rütbe ile Şırnak ilinin statüsünü ilçeye, ismini de Nuh'a dönüştürme teşebbüsü olmuştur. Garabetin böylesine ancak Türk filmlerinde rastlanan ve mutlu son ile bitmeyecek bu senaryonun süregelen trajediyi daha da derinleştirmek ve vicdanları yaralamak dışında bir işlev görmeyeceği apaçık ortadır. Bazı aklı evvelllerin hayal mahsulü tasavvurlarına göre kaderimiz dizayn edilecekse bazı şeylerin halktan sorulmasında yarar olduğu kanaatindeyim. Ne de olsa dara düşen herkesin sarıldığı kurtuluş ipi olan demokrasi bugünler için var. Gerisi teferruat.

Bir şehrin külleri savruluyor toprağa, enkazından ölü insan bedenleri çıkıyor. Şiddetin, savaşın varlığa, varoluşa dair her şeyi yok ettiği, yok saydığı büyük bir tutarsızlık hali ile yıkılıyoruz. Çok uzak bir yerde yaşadığımızı biliyoruz, gözlerden gönüllerden çok uzak. Tarihin dışında, edebiyatın ötesinde, belki yerkürenin en ücra köşesinde, belki başka bir galaksi de. Unutulmaması gereken tek şey uzak olsak da insan olarak varlığımızı koruduğumuz.

  • kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.