Deprem felaketinin sonucundan devletin ve halkın sorumluluğu görülmeli

Kurd24

Ortadoğu deprem bölgesidir. Kürdistan da Ortadoğu’nun merkezinde bir ülke olmasından dolayı depremleri fazlasıyla yaşayan bir ülke konumundadır. 

Kısa bir süre önce Kürdistan halkı, Kürdistan’ın doğusundaki Xoy şehri depreminin acısını yaşadı. Bu acı sonuçlanmadan, yeni iki deprem felaketiyle karşı karşıya kaldı. Üstelik de bu iki deprem uzmanların deyimiyle “100 yılın felaketi” olarak tanımlanmaktadır. Etkisi de yüzlerce atom bombasının yarattığı sonuç ve etki olduğu konusunda da bir görüş birliği var.

Bilindiği gibi halkımız Kürdistan’ın doğusunda sık sık deprem felaketini yaşıyor. Bundan bir yıl önce deprem felaketini yaşadı.  Bu deprem felaketlerinin sonucunda evlerin depreme dayanıksızlığından dolayı büyük can kayıpları ve maddi kayıplar yaşandı.

Kürdistan’ın kuzeyinde Malatya ve Elazığ şehirlerinde iki yıl önce dramatik bir deprem yaşadık. Canlarımızı, evlerimizi kaybettik. Enerjimizi ve zamanımızı kaybettik. Üretimin kısıtlanması kaçınılmaz oldu.

Bilindiği gibi Kürdistan’ın kuzeyinde yine ve batısında 6 Şubat 2023 tarihinde de saat 04.17 ve 13.25 saatlerinde ortalama 7.7 şiddetinde büyük iki deprem yaşandı. Bu depremler aynı zamanda Suriye ve Türkiye’nin belirli Türk ve Arap şehirlerinde de gerçekleşti. Türkiye ve Suriye resmi yetkililerinin verdiği bilgiye göre Kürdistan’ın kuzeyi ve batısında, Türkiye ve Suriye’nin Türk ve Arap şehirlerinde ölülerin sayısı artmaya devam ediyor. Somut duruma ve gelişmelere bakıldığı zaman, ölülerin sayısının astronomik bir şekilde artacak bir halin okunmasını sağlıyor.

Bu deprem Türkiye ve Kürdistan’da 10 önemli şehri (Maraş, Diyarbakır, Malatya, Adıyaman, Antep, Urfa, Osmaniye, Adana, Kilis, Hatay) etkisi altına aldı. Ama görüleceği gibi genel olarak Kürdistan şehirlerinde gerçekleşen bir deprem. Bu iki şiddetli depremin olduğu bölgede 13,5 milyon nüfus mevcuttur. Üretime ve diğer nüfus hareketlerine bağlı olarak 20 milyon nüfusun aktif olduğu bir bölge.

Kürdistan deprem bölgesi olduğu için, daha önceki tarihlerde de depremleri, hem de büyük depremleri yaşadı. 20. yüzyılın ortalarında ve 21 yüzyılın başlarında Erzincan, Erzurum, Varto, Bingöl, Van, Malatya-Elazığ, Lice depremleri bunların belli başlıları. Kürtler olarak bu depremlerde de büyük kayıplar verdik. Türkiye’de de yakın tarihte Türk şehri Kocaeli, Gölcük ve Düzce şehirlerinde depremler yaşandı. En büyük kayıp Kocaeli ve Gölcük’teki depremde 1999 yılında gündeme geldi.

Söz konusu ettiğimiz depremlerin hepsi tek-tek şehirlerle sınırlı ve yerel kalan depremler oldu. Şimdilerde yaşamakta olduğumuz deprem bölgesel (Türkiye ve Suriye), Kürdistan çapında (Kürdistan’ın kuzeyi ve batısı) oldukça yaygın bir deprem. Bugüne kadar yaşanan depremlerden daha şiddetli, daha yıkıcı  ve geniş kapsamlı depremlerdir.

Bu iki depremin sonucunda Kürt, Türk, Arap halkları büyük acılara ve yıkıma gömülmüş durumdadır. İnsanlarımızın büyük bir kesimi bu kış günü evsiz kaldı, kendi sıcak yuvasının dışında devletin tahsis ettiği alanlarda yaşamına devam etmektedir.  İki şiddetli depremin gerçekleştiği bölgede üretim asgari düzeyde seyretmektedir. İstanbul Borsası günlerdir kapalıdır. Yollar büyük zarar görmüş ve çökmüş durumdadır. Hatay Havaalanı büyük bir tahribatla karşı karşıyadır. Onarılması için zamana ihtiyaç var. Eğitim durmuş durumdadır. Öğrenci yurtlarının depremzedelerin yerleşmesine açılması için üniversite eğitimine yaza kadar uzaktan devam edilecektir.  Özcesi Türkiye ve Kürdistan’ın deprem bölgeleri sınırsız maddi ve manevi büyük kayıpları yaşamaktadır. Bu acıların on yıllarca devam edeceği de tecrübelerle biliniyor.

Deprem tartışmasız olarak bir doğa olayıdır. Hiçbir kimsenin, emperyalist büyük güçlerin, rejimlerin, devletlerin, diktatörlerin, kralların engelleyemeyeceği bir doğa şiddetidir. Doğanın, insanlığın kendisine yönelik yaptığı kötülüğe karşılık,  bir anlamda insanlığı cezalandırma sopası olduğunu düşünüyorum.

Devletlerin doğa olayını engellemesi mümkün olmamasına rağmen, depremle birlikte yaşamın zorunluluğunu bilerek alacakları tedbirlerle insanların ölümlerini engelleyebilirler. Japonya bir depremler ülkesi olduğu halde, çok insan kaybının arkasından depremlere dayanıklı evler yapma becerisini göstererek, insanlarını depremin şiddetinden ve belasından kurtarmışlardır. Devletin TOKİ eliyle yaptığı evlerin iyi bir sınav vermiş olması da söylediğimizi doğrulamaktadır. Ne yazık ki devletin ilgili kurumlarının özel teşebbüsçü müteahhitleri, özel olarak ev yapan insanları sıkı kontrol etmemesinden dolayı depremlerde ortaya çıkan sonuçlardan devletin sorumlu olduğundan hiçbir şüphe yoktur.

Ne yazık ki, Ortadoğu’daki devletlerin hepsi, Kürdistan’ı sömürgeleştiren ve işgal eden 4 devlet (Türk, Arap, İran devletleri) insanı devletler olmadığı,  devlet insanın hizmetinde olmadığı otoriter ve teokratik devletler olduğu için, vatandaşları için her alanda olduğu gibi deprem alanında da gerekli tedbirleri bugüne kadar almama sorumsuzluğunu gösterdiler. Bunun sonucu da yaşananlar kör gözlere ve sağır kulaklara batacak kadar vahim ve gerçek.

Kürtler ve Kürdistan söz konusu olduğu zaman, sömürgeci devletler birkaç kat daha fazla sorumsuzluk göstermişlerdir.  Bundan dolayı da Kürtler, bu sömürgeci devletlere karşı haklı tepkiler ve farklı nitelikte bir mücadele içinde olmuşlardır. Ne yazık ki bu mücadelelerde sömürgeci devletler tarafından barbarca davranılarak kanla ve katliamlarla bastırılmışlardır.

Çok açık ki, bu şiddetli iki depremden sonra Kürtler, 1919 sonrasındaki Kürt milli direniş hareketlerinde yaşadığı bir psikolojiye sahip.  Bir anlamda toplu bir katliam ve sürgün yaşanıyor. Şehirlerimizin demografisi değişiyor Şehirlerimiz ruhlarını kaybediyor. Gelecekle ilgili umutlar azalıyor.

Devletlerin ve Türk devletinin deprem konusundaki sorumsuzluğunu dile getirerek onlara çuvaldızı batırırken, bizim,  halkımızın payına düşen bir sorumsuzluktan bahsetmemek de doğru olmaz. Devletin tedbir almadığını, depremlere göre şehirleri yapılandırmadığını, evleri depreme uygun inşa konusunda halkı teşvik etmediğini bildiğimiz halde halk olarak kendimize düşeni yaptık mı?

Çok açık ki, halk olarak bizim de bir sorumluluğumuz var. Biz kendi milli çıkarlarımızız geniş alanda koruyamadığımız ve savunamadığımız gibi, depremle ilgili de sorumsuzluk içindeyiz. Evlerimiziz yaparken sorumlu hareket etmiyoruz. Bu sorumsuz yaklaşım bize bugüne kadar büyük bir yıkım ve can kaybı getirdi. Bunu davranış tarzımızı devam ettiremeyiz. Çocuklarımızın yaşamına değer vereceksek,  Bu davranış tarzımızı değiştirmek zorundayız.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir