Başarılı dış siyasetiyle ünlü Kürt hanedanlığı: Mervaniler

Mervani Devleti Emiri Nasruddevle tarafından 1065 yılında Diyarbakır'da inşa ettirilen On gözlü Köprü
Mervani Devleti Emiri Nasruddevle tarafından 1065 yılında Diyarbakır'da inşa ettirilen On gözlü Köprü
Tarih kitaplarında, 10 ve 11’inci yüzyıllarda hüküm sürmüş olan Silvan merkezli Mervani Hanedenalığı döneminde Diyarbakır’ın ekonomik ve kültürel anlamda en iyi dönemini yaşadığından söz edilir.

M. Ali ERDOĞAN

Tarih kitaplarında, 10 ve 11’inci yüzyıllarda hüküm sürmüş olan Silvan merkezli Mervani Hanedenalığı döneminde Diyarbakır’ın ekonomik ve kültürel anlamda en iyi dönemini yaşadığından söz edilir.

Sadece Diyarbakır değil, Silvan, Hasankeyf, Nusaybin, Erzen ve Cizre başta olmak üzere, o dönemde Urfa’dan Muş, Van ve Musul’a uzanan coğrafya, Mervanilerin diplomasi ve dış ilişkilerdeki mahareti, ekonomik kalkınma, kültür ve sanat alanındaki gelişime verdikleri önem sayesinde gelişmiştir.

10’uncu yüzyılın üç büyük merkezi devletleri olan Abbasi, Bizans ve Büveyhilerin Cezire bölgesi üzerindeki otoriteleri kaybolunca konjöktürel olarak Mervanilere bölgede kendi Emirliklerini kurma fırsatı doğmuştur.

Mervaniler; din, mezhep ve kimlik siyaseti yapmadıkları için, birçok alanda ülkelerinde önemli başarılara imza atmışlardır. O dönemde ekonomik kalkınma, güvenlik, kültürel gelişme ve iltica edenlerin başvurduğu yerlerin başında Mervani devleti toprakları gelmektedir.

983-1085-86 yıllarında hüküm sürmüş olan Kürt Mervani Hanedanlığı en geniş sınırlara, doğudan Van Gölü, batıdan Urfa, kuzeyden Muş, güneyden Musul’a kadar uzanan coğrafyayı elinde tuttuğu dönemde sahip olmuştur.

MERVANİLERİN GÜÇLÜ DIŞ SİYASETİ

Mervani devleti, Baz b. Dostık tarafından Büveyhiler ve Hamdanilerle yapılan savaşlar sonucunda kurulmuştur. Mervanilerin ikinci emiri Ebu Ali, devletin başına geçince dış siyasette değişikliğe giderek yumuşak güç olarak tabir edilen diplomasiye yönelmiş ve İlk pratik adımını da Hamdanilerle var olan düşmanlığa son vererek atmıştır.

Yine bu süreçte Ebu Ali, Bizanslılarla on yıllık bir barış anlaşması imzalamıştır. Halefi olan Mümehhidüddevle de, Bizans İmparatoru ve Mısır’daki Fatımi halifeliği başta olmak üzere dönemin devletleriyle diplomatik ilişkiler kurmuştur.

Mervani devletinin en güçlü hükümdarı Nasruddevle, temeli Ebu Ali tarafında atılmış barışçıl dış siyaseti zirveye ulaştırmıştır. Dönemin hâkim güçleri ve yerel güçleriyle sürekli bir diyalog içerisinde bulunan Nasruddevle, gerektiğinde de dönemin en büyük gücü Bizans’a dur diyebilmiştir.

Nasruddevle, 50 yıllık saltanatı boyunca Ukayliler dışında, bölgedeki emirliklerle savaşmamıştır. Mervani ülkesi Selçukluların öncü birlikleri Türkmenler, tarafından önce istikrarsızlaştırılmış ve 1086 senesinde eski vezirleri İbn Cehir’in kumanda ettiği Selçuklu orduları tarafında ele geçirilmiştir.

Mervaniler, her alanda ülkelerine altın çağ diyebileceğimiz bir dönemi yaşatmışlardır. Bu dönem; refahın, mutluluğun, kalkınmanın, güvenin ve kültürel gelişmenin hâkim olduğu bir dönemdir. Aynı zamanda Mervani ülkesi, kaçıp iltica edenlerin sığınacağı başlıca yerin adıdır.

Mervaniler tarafından Silvan'da inşa ettirilen Malabadi Köprüsü
Mervaniler tarafından Silvan'da inşa ettirilen Malabadi Köprüsü

SÜNNİ - Şİİ KAVGASINDAN UZAK DURDULAR

Öte yandan, Mervanilerin hem iç hem de diş siyasetinde en çok dikkat çeken husus onların kimlik, din ve mezhep siyaseti gütmemeleridir. Mervaniler, bu siyasetin gereği olarak Abbasilerle Fatımiler arasında süre gelen hilafet üzerindeki mücadeleden, başka bir deyişle Sünni-Şii kavgasında uzak durmayı başarmışlardır.

10’uncu yüzyılın sonlarında ortaya çıkmış olan ve Diyarbekir bölgesinde yaklaşık bir asır hüküm süren Mervani Emirliği, dönemin birçok büyük devlet ve emirlikleriyle diplomatik ilişkiler kurmuştur.

Şükrü Erdoğan, “Mervani Devleti’nin Dış Siyaseti” isimli çalışmasında, Mervanilerin dış siyasetinin iki sacayağı olduğunu belirtmektedir. Birincisi kurucusu Baz b. Dostık’ın (982-90) barışa stratejik yaklaşarak ve konjonktürden yararlanarak geliştirmiş olduğu geçiş sürecidir ki bu süreç Mervani Devleti’nin kuruluşuyla sonuçlanmıştır. Diğeri ise, Baz’ın yerine geçen Ebu Ali’nin (990-97) ülkenin dış siyasetini revize ederek, var olanı korumaya yönelik izlediği politikadır.

“BU SAVAŞIN BİZE MALİYETİ NEDİR?”

Mervan bin Kek’in oğlu olan Ebu Ali, yönetime gelince yayılmacı politikayı terk etmiş ve kendisinden sonra gelen diğer Emirler de bunu sürdürmüşlerdir. Bu pragmatik siyaset Nasruddevle (1011-62) döneminde zirveye ulaşmıştır. Çünkü Nasruddevle, bir düşmanla karşılaştığı zaman ona şu soruyu sorardı: “Bu savaşın bize maliyeti nedir?” İşte bu söz Mervani Devleti’nin diş siyasetinin manifestosu olmuştur.

Mervani devletinin kurucusu Baz, ilk askeri hamlesini Van Gölü’nün kuzeyindeki Erciş üzerine yapmıştır. Baz, Bizanslıların ve Büveyhilerin kendi iç sorunlarıyla boğuşmalarından istifade ederek Erciş’ten Âmid’e kadar olan bölgeyi egemenliğine almış, daha sonra güneye doğru ilerleyerek ve Büveyhilere karşı direnişe geçmiştir. Baz, kısa sürede bu siyasetinin meyvelerini toplamıştır.

DİYALOG VE SAVAŞ

Mervani devletinin kuruluş aşamasındaki dış siyasetine bakıldığında bir taraftan askeri politikaları sürdürürken, diğer taraftan da diplomatik ve diyaloga açık bir politika izledikleri görülmektedir. Devletin ilk hükümdarı Baz, 978’de Büveyhilere karşı savunma savaşına girmeden Melik Adududdevle’yle irtibata geçmiş, ancak bir sonuç elde etmediğinden oradan ayrılmış ve onun ölümünden sonra otaya çıkan boşluktan yararlanarak siyasi hayatını pekiştirmek için temaslarını sürdürmüştür.

Aynı şekilde Baz, 983-85’te Silvan/Meyafarqin kentinin hâkimi Hamdani reisiyle mektuplaşarak, kan dökmeden şehre sahip olmuştur. Abbasi halifesi tarafından kendisine Ebu Şuca lakabı verilen Baz, Büveyhi meliki Adududdevle’nin 983’te ölümü üzerine aynı yıl içerisinde iki Büveyhi ordusunu yenmiştir. Ancak Baz, Büveyhi komutan Ziyar b. Şehrâkuveyh’e yenilince onunla irtabata geçmiş ve 984-85 yılında barış yapmış ve böylece Büveyhiler tarafından resmen tanınmıştır.

MERVANİ DEVLETİNİN PARA BASIMI

Mervani-Büveyhi arasındaki barış, 987’de Baz’ın dostu Büveyhilerin Musul Valisi Sa’d el-Hacib ölünce sona ermiştir. Böylece Musul’u alan Baz, kendi adına para basmış ve bağımsızlığa giden yolda ilk adımını atmıştır. Mervani Emiri bunları yaparken Musul halkının sempatisini de kazanmıştır. Daha sonra Baz, Bağdat’ı almak için harekete geçmiş, ancak bu girişim onun hayatına mal olmuştur. Baz döneminin bitmesiyle devletin dış siyasette izlediği birinci aşaması olan, inşa süreci tamamlanmıştır.

Baz’ın 990 senesinde ölümünden sonra Mervani tahtına geçen yeğeni Ebu Ali Hasan b. Mervan döneminde Hamdaniler, 991-92’de Mervanilere karşı savaş ilan ederek ülkelerine saldırmıştır. Bu saldırılar sırasında Hamdani Emirlerinden Ebu Abdullah, iki defa Ebu Ali tarafından esir edilmiş ve Fatımi Halifeliğinin girişimleriyle söz konusu Hamdani Emiri salıverilmiştir.

Mervani Devleti tarafından basılmış bir sikke/gümüş para birimi
Mervani Devleti tarafından basılmış bir sikke/gümüş para birimi

BİZANS İLE 10 YILLIK BARIŞ

Ebu Ali, 993’te Bizanslılarla on yıllık bir barış anlaşması yaparak dış tehditleri bertaraf etmiş ve devletin dış siyaset paradigmasını revize ederek pragmatik bir dış politikaya yönelmiştir. Ebu Ali, belki de iç kamuoyu baskısında çekinerek Hamdanilerle ilişkiler kurmayı girişmiş ve onların prensesiyle nişanlanmıştır. Ancak bundan bir sonuç elde etmeden Âmid’in girişinde düzenlenen bir komplo sonucu öldürülmüştür.

Ebu Ali’den sonra Mervani tahtına kardeşi Mümehhidüddevle geçmiştir. (997-1011) O, Ebu Ali’nin devletin dış sıyaseti için çizmiş olduğu yol haritasına bağlı kalmış, başta Bizans olmak üzere diğer devletlerle güçlü diplomatik ilişkiler kurmuştur. Mümehhidüddevle, danışmanı Şerve’nin düzenlediği bir komplo ile öldürülmüştür.

Yerine geçen kardeşi Nasruddevle ise, Şerve ve taraftarlarıyla savaşarak onları ortadan kaldırarak Mervani Emiri olmuştur.

Ebû Ali’nin öldürülmesiyle yerine kardeşi Ebû Mansûr Mümehhidüddevle Said geçmiş, Mümehhidüddevle’ye de kardeşi Nasruddevle Ahmed halef olmuştur. İbnü’l-Ezrak el-Fâriki’nin naklettiğine göre, Büveyhiler, Fâtımiler ve Bizans İmparatorluğu Nasruddevle Ahmed’e elçiler gönderip onu Diyarbekir emiri olarak tanımışlardır.

Abbâsi Halifesi Kādir-Billâh, Diyarbekir’in menşuru ile birlikte “Nasrüddevle” lakabını da vererek Ahmed’in emirliğini tanımış, (1013). Nasrüddevle 415’te (1024) Diyarbakır’ı, ertesi yıl da Urfa’yı emirliğin topraklarına katmıştır.

NASRUDDEVLE’NİN BAŞARILI SİYASİ ÇİZGİSİ

Nasruddevle, tahta geçtikten sonra kısa bir süre içinde iç sorunlarını halletmiş ve diş siyasette başarılı olmuştur. Bu siyasetin ilk meyveleri; Bizans İmparatorluğu, Abbasi Halifeliği ve Fatımi Halifeliğinin elçileri aynı günlerde Meyyâfarikin’e gelmiş ve Nasruddevle’ye birçok hediye getirmiş ve tebrikler sunmuşlardır. Mervaniler, dış siyasete uluslararası krize yol açan Abbasilerle Fatımiler arasındaki “Hilafet” mücadelesine mesafeli durmuşlardır.

Ekonomik kalkınmayı siyasetinin esaslarından biri olarak gören Nasruddevle Bizanslıların Urfa üzerindeki yayılmacı politikalarına karşı çıkmış ve etrafında bir koalisyon oluşturmayı başarmıştır. Mervani emiri Nasruddevle, bir taraftan Bizans’ın hegemonyasına karşı çıkarken bir taraftan da Bizans’ın müttefikleri Nümeyrilerin düşmanlığını kazanmıştır. Nasruddevle, Bizans ile Selçuklular arasında barışın sağlanması için arabuluculuk yapmıştır.

DİYARBAKIR’IN EN PARLAK DÖNEMİ

Nasruddevle zamanında Diyarbakır bölgesinin tarihinin en parlak dönemlerinden birini yaşadığı, ticari ve kültürel faaliyetler yoğunluk kazandığı ve onun sarayının âlim ve şairlerle dolduğu nakledilir.

50 yıl hükümdarlık yapan Nasruddevle,  Mervanilerin bölgedeki hakimiyetini kuvvetlendirip refahını yükseltmiş, Abbasi Halifeliğin yüksek hakimiyetini tanımış, devrin kuvvetli komşu devletlerinden Bizanslılar ve Fatımiler'e karşı istiklalini korumak için maharetle iyi münasebette bulunmuştur. Mervanilerin hakim olduğu bölgede Şafii mezhebi yayılmıştır.

Nasruddevle zamanında Mervani toprakları, ilk defa 1043 senesinde Büyük Selçuklu otoritesine tabi olan Oğuzların saldırısına maruz kaldı. Mervani emiri Nasruddevle Selçuklu sultanı Tuğrul Bey’le yürüttüğü diplomatik girişimler sonucu Oğuzlar Mervanilere ait Diyarbekir bölgesini terk etmişlerdi. Mervaniler, Nasruddevle zamanında 1049-50’de Tuğrul Bey’in başında bulunduğu Selçuklu Devletine tabi oldu. Bundan sonra Mervaniler, bölgede gelişen siyasi olaylara kayıtsız kalarak, Selçukluların hemen hemen bütün isteklerine boyun eğdiler.

Mervani Emiri Nasruddevle 1062’de ölünce oğlu ve veliahtı Nizameddin tahta geçmiştir. Böylece Mervani prensleri arasında tahttan pay alma kavgası ortaya çıkmış, bunu fark eden Büyük Selçuklular, politik stratejileri gereği Mervanilerin iç çekişmelerine müdahil olmuşlardır. Yine bunların bu siyasetlerinin sonucu Bizanslılar, Mervani topraklarına saldırmıştır.

Nizameddin 1080’de vefat edince Mervanilerin son Emiri oğlu Mansur, Selçukluların tehdidini bertaraf etmek için Ukeylilerle ittifak kursa da Diyarbekir bölgesi 1086’de Selçukluların eline geçmiştir.

MERVANİ - FATIMİ İLİŞKİLERİ

Kahire merkezli Şii Fatımi Devleti, stratejik olarak Abbasilerle halifelik üzerinde çekişmeli bir politika izlediği için yerel Emirliklerin oluşmasından yana bir siyaset izliyordu. Bu nedenle Fatımiler, Mervanilere karşı barışçıl perspektifle hareket ediyordu ve Mervanilerle Cezire Bölgesinde savaşmayan tek devlettir.

KUDÜS’TE DİYARBAKIR HACILARI İÇİN MİSAFİRHANE İNŞA ETMESİ

Nasruddevle, 1053-54 yılında büyük olasılıkla Diyarbekir seyyah ve hacıların kullanımına tahsis edilmek üzere Kudüs kentinde iki ev bağışlamıştır. Bu bilginin kaynağı, Michael Hamilton Burgoyn’un 1977 yılında Kudüs’teki Eyyûbiler yapımı eseri Evhediye Türbesi’nin dış avlusunda rastladığı bir Mervani Kitabesidir.

Bu, o zamana kadar Mervanilerin Diyarbekir dışında bulunan tek kitabesidir. Söz konusu kitabe Kudüs’te muhafaza edilebilmiş en eski Arapça kitabelerden biridir. Şu anda kentteki İslam Müzesi’nde sergilenen kitabede, ( Katalog No: 362, Müze No: 99) yan yana duran bu iki evin asla devredilmemek üzere dini bir vakıf tarafından Diyarbekir’den gelen kutsal mekânları ziyaret edecek kimseler için yaptırıldığı ve her kim bunları amacının aksine kullanırsa, Allah’ın laneti onun üzerine olacağı yazılıdır.

MERVANİ - SELÇUKLU İLİŞKİLERİ VE MALAZGİRT SAVAŞI

Selçuklular, siyasi stratejileri gereği batıya doğru ilerleyip Anadolu’yu Bizanslılardan almayı düşündükleri için Cezire Bölgesi’nde her yönüyle güçlü olan Mervani Emirliği’ni istemiyordu. Bu politik konsept çerçevesinde önce Oğuzların eliyle Mervanileri zora sokmuş ve onları yıkmışlardı. Mervanilerin, Büyük Selçuklulardan Tuğrul Bey, Alparslan ve Melikşah ile Suriye Selçuklularından Tutuş’la ilişki içinde olduklarını belirtilir.

Mervani Emirliği’nin Selçuklularla ilişkileri, siyasi-askeri nedenlerden ötürü genellikle gerginlik içerisinde geçmiştir. Bu gerginlik siyasetinin ilk somut örneği Tuğrul Bey’in Oğuzları Mervanilerin topraklarına göndermesiyle başlamıştır.

Tuğrul Bey, 1049-50 yılında Melik Nasruddevle’den Cuma hutbelerini kendi adıyla okutmayı ve bunu memleketin her tarafına yaymayı istemiş, Nasruddevle de onun bu isteğine olumlu cevap vermiş ve bu talebin yerine getirilmesi için emir vermiştir. Irak Oğuzları’nın Diyarbekir’i yağmalamaları sırasında, Nasruddevle, Tuğrul Bey’in desteğini almıştır.

Selçuklu Sultanı Alparslan, Malazgirt ve Ahlât’a giderken yolda Mervani Emirliği’nden onbin gönüllü Kürt kendisine katılmıştır. Bunun dışında Mervani Emiri Nizamüddin’e ait olan askerlerle birlikte yerel gönüllülerden oluşan on bin kişilik bir Müslüman ve Kürt askeri de katılım göstermiştir.

Sayıca Selçuklu ordusunu 50 bin, Bizanslıları ise 200 bin olarak verilmekle birlikte, Selçukluların asker sayısını 400 bin, Bizanslıların sayısını ise 600 bin olarak verenler de vardır. Sadece Diyarbakır ve Mervanilerden Malazgirt Savaşı’na 26 bin Kürdün katıldığı nakledilmektedir.

Mervaniler devlet iradesi olarak Malazgirt savaşında Selçukluların yanında yer almadığını düşünenler de vardır. Zira Selçuklular, bu savaşın hemen ardından Mervaniler ait Ahlât ve Malazgirt’e birer vali atamış ve bu kentleri Mervanilerin elinden çıkarmıştır.

Malazgirt savaşında Selçuklulara yardım eden Kürtlerin İslamiyeti bağımsız bir kültür olarak kabul ederek yardım ettiği ve devlet olarak Mervanilerin onlara yardım etmediği görüşünü savunanlar vardır. Mervanilerin, Malazgirt Savaşı’na devlet politikası olarak destek vermelerinin var olan siyasi stratejilerine ters olduğu düşünülmektedir. Çünkü Mervaniler, Bizans’ın yayılmacı politikaları dışında onlarla barış içinde yaşamıştır.

Selçukluların Diyarbekir Valisi İbn Cehir, h.478’de Mervanilere ait Cizre’ye bir ordu göndererek orada bulunan Beni Vehbân ailesinin işbirliğiyle kenti ele geçirmişti. Böylece Mervanoğullarının Devleti yıkılmıştır.

DİYARBEKİR İLE MISIR ARASINDA SOSYAL, KÜLTÜREL VE İKTİSADİ İLİŞKİLER

Nasruddevle, bazı aşçılarını oradaki yemek sanatını öğrenmeleri için Mısır’a göndermiş, onların seyahat ve eğitimleri için hiçbir masraftan kaçınmamıştır. Mervani-Abbasi ilişkilerine benzer bir ilişki, Mervani-Fatımi devletiyle de kurulmuş, siyasi, ekonomik ve kültürel bağlar geliştirilmiştir.

Mervani Devleti, özellikle Vezir Ebu’l- Kasım el-Mağribi’nin vasıtasıyla Fatımilerin idari kurumlarından etkilenmiştir. Mervani/Dostiki Emiri Nasruddevle, aşçılardan oluşan heyeti yemek sanatını öğrenmeleri için Kürdistan’dan Mısır’a göndermesi, iki ülke arasındaki kültürel ilişkilerin bir örneğidir.

Kaynaklarda, Tinnis ile Dimyat’ta üretilen kaliteli Mısır kumaşından örneklerin her yıl Mervani ülkesine ulaştırıldığı yazmaktadır.

Mervanilerden günümüze ulaşan paraların tamamı gümüşten darbedilmiştir. Bir kısmı yayımlanan bu sikkelerden emirliğin Silvan/Meyyâfârikİn, Âmid, Cizre, Düneysir, Nusaybin, Ahlat ve Erzen şehirlerine hâkim olduğu anlaşılmaktadır.

MERVANİLERE AİT PARALAR

Mervaniler hakim oldukları topraklarda kendi paralarını basmışlardır. Mervani Emiri Ebu Ali’ye ait olan ve Hicri 385 tarihinde Cizre’de basılan sikke/para, Mervani Emiri Mümehhiduddevle’ye ait olan ve Hicri 397’de Nusaybin’de basılan sikke, Mervani Emiri Nasruddevle Ebu Nasr’a ait olan ve Cizre’de basılan sikke, Mervani Emiri Nasruddevle Ebu Nasr’a ait olan Silvan’da basılan sikke günümüze kadar ulaşmıştır.

Mervanilerin torunlarının bugün hala Suudi Arabistan'da ve Ürdün'de varlığını sürdürdüğü belirtilmektedir.

Diyarbakır Sur içinde Mervanilerin inşa ettiği camii
Diyarbakır Sur içinde Mervanilerin inşa ettiği camii