K24 ÖZEL - Konya’daki Kürt köylerinin belgeselini çeken Danimarkalı gezginlerin hikayesi

Bundan 35 yıl önce Konya’nın Kulu ilçesine bağlı Kürt köylerinde günlük yaşama dair belgesel ve fotoğraf çeken Danimarkalı araştırmacı/belgeselciler, amaçlarının iki kültür arasında yetişen çocukların hikayelerine odaklanmak olduğunu söylüyor.
Foto: Konya'nın Kulu ilçesine bağlı Yeşilyurt köyünden (Niels E. Pedersen'in arşivi)
Foto: Konya'nın Kulu ilçesine bağlı Yeşilyurt köyünden (Niels E. Pedersen'in arşivi)

ANKARA (K24)

Orta Anadolu Kürtleri Ankara, Konya ve Kırşehir olmak üzere Orta Anadolu bölgesinin tamamında yer alan ve varlığını uzun yıllardır sürdüren bir topluluk. Araştırmalara göre sadece Ankara, Konya ve Kırşehir’de Kürtlerin bölgedeki nüfusu 300 bin olarak hesaplanıyor. Buna Aksaray, Çorum, Çankırı ve Yozgat gibi iller eklendiğinde ve bölgedeki dağılımlarına bakıldığında bu sayının bir milyon olduğu tahmin ediliyor.

Kimi araştırmacıya göre bölgede 1184’te Kürtlerin izine rastlanılıyor, kimine göre zorunlu göç politikası I. Selim (Yavuz Sultan Selim, 1470-1520) döneminde oluyor, kimine göre ise bu göç hareketi Osmanlı devletinin zayıfladığı dönemde gerçekleşiyor. “Göçebe Kürt aşiretlerinin yerleşik hale getirilmesi, vergiye bağlanması, aşiretlerin göç yollarında birbirine kırdırılması, Kürt gençlerinin askere gönderilmesi ve asimilasyonun hızlandırılması” başlıca sürgün nedenlerinden kabul ediliyor.

Orta Anadolu Kürtleri ile ilgili yapılan ilk çalışmalar yabancı araştırmacılara ait. 19’uncu yüzyılda Orta Anadolu’da çeşitli incelemelerde bulunan ve bunları yazılı hale getiren yabancı araştırmacılar, bugün birçok araştırmacıya ışık tutuyor. Bu araştırmacıların arasında W. F. Ainsworth, Helmut von Moltke, W. J. Hamilton, P. V. Tschihatschef, Georges Perrot, Vital Cuinet, W. M. Ramsay, Friedrich Sarre, P. H. Massy, Mark Sykes, Hermann Wenzel, WolfDieter Hütteroth, F. Loewe, W. Ruben, Wolfram Eberhad, Jan Hjarno, Ingrid Lundberg yer almaktadır. Bu çalışmaların ilki Hamilton ve Ainsworth’ta ait.

Bunlara örnek verilirse Hermann Wenzel, Kürtlerin Tuz Gölü civarında tuz ticareti yaptığını, Ankara keçisinin asıl yetiştiricilerinin Kürtler olduğunu aktarıyor. Wenzel’e göre bu hayvanı yetiştirme sanatını en iyi bilen Kürtlerdi. Araştırmacıların ilgisini ciddi olarak Anadolu Kürtleri konusuna çeken ilk kişi ise Fransız arkeolog Georges Perrot’dur. Perrot’nun 1865’te kaleme aldığı “Haymana Kürtleri (Les Kurdes de L’Haimaneh)” adlı incelemesi, şimdiye kadar yöre Kürtleri ile ilgili yapılmış olan uzun incelemelerin ilki olarak biliniyor.  Perrot, Haymana’da yaşayan Kürtlerin Kürtçe dışında başka hiçbir dil bilmediğini ve Kürtlerle Türkler arasında köken ve kültürel bağlamda hiçbir ilişkinin olmadığını aktarıyor.

1
Iben Niegaard ve Jimmy Andreasen

İKİ DANİMARKALI BELGESELCİNİN KÜRT KÖYÜ İZLENİMLERİ

Yukarıdaki bilgileri aktarmamızın nedeni, Orta Anadolu Kürtlerine dair araştırmacıların yaptıkları çalışmaların dışında belgeselci veya fotoğrafçıların da bu bölgedeki izlenimlerine yer vermektir.

Örneğin 1985’te Konya’nın Kulu ilçesine bağlı Kırkpınar (Kürtçe adıyla Celikan) köyünü ziyaret eden Danimarkalı iki belgeselci olan Jimmy Andreasen ve Iben Niegaard, köydeki günlük yaşamı iki çocuğun gözüyle Avrupalı sinemaseverlere anlatıyor.

Sosyal medya hesapları üzerinden ulaştığımız Jimmy Andreasen ve Iben Niegaard, Kürt köyünde geçirdikleri zamanı, belgeseli çekme hikayesini ve yaptıkları çalışmaları K24’e anlattı.

2
Foto: Konya'nın Kulu ilçesine bağlı Kırkpınar köyünden (Iben Niegaard ve Jimmy Andreasen'in arşivi)

“İKİ DÜNYA ARASINDA ÇOCUK”

İki belgeselci, 1970’lerin sonlarında ve 1980’lerin başlarında Pakistan, Türkiye ve eski Yugoslavya’dan çok sayıda erkek göçmenin Danimarka’nın yanı sıra Batı Avrupa’ya yerleşme öyküsünü ele alan “İki Dünya Arasında Çocuk” (Barn af to verdener) adlı bir çalışmaya imza atıyor. Danimarkalı belgeselciler, ilk başta Avrupa’ya yerleşen erkek göçmenlerin ülkelerine dönmek istediğini fakat değişen şartlar nedeniyle birçoğunun geri dönmeyi ertelediğini ve zamanla ailelerini de yanlarına aldırdığını söylüyor.

Andreasen ile Niegaard, göç hikayelerini çocukların gözünden anlatan bir dizi belgesel yapmak istediklerini belirterek, bunu “İki Dünya Arasında Çocuk” belgeseliyle dört bölüm şeklinde sonuçlandırdıklarını aktarıyor. İlk bölümde Kürt ve Pakistanlı çocukların gözünden ailelerin hayatını anlatmak istediklerini söyleyen Danimarkalı belgeselciler, bunu şöyle açıklıyor:

“İlkinde Kırkpınar (Kulu) köyünden Danimarka’nın Jutland eyaletine bağlı Holstebro ilçesine göç eden Türkiyeli Kürt bir aile vardı. Bu çalışmada ailenin günlük yaşamlarıyla ilgilendik. Yaz tatilinde ailesiyle birlikte köyüne giden çocukları çektik. İkincisinde Pakistan’ın Sialkot şehrinde çektiğimiz görüntülerdi. Ramazan ayı boyunca ailelerin günlük yaşamlarıyla ilgilendik.”

Hikayelerin esasen farklı kültürler içerisinde bölünmüş çocukların gözünden verildiğini dile getiren Andreasen ve Niegaard, bu belgeselde Kürt çocukları Remo (Ramazan) ile Necla’nın başrolde olduğunu ifade ediyor.

2
Foto: Konya'nın Kulu ilçesine bağlı Kırkpınar köyünden (Iben Niegaard ve Jimmy Andreasen'in arşivi)

“BÜYÜK BİR HEYECANDI”

Danimarka’dan Türkiye’ye ya da Pakistan’a yaptıkları ziyaretlerden söz eden araştırmacılar, “Araştırmamız Danimarka'daki bazı Türk ve Pakistanlı öğretmenlerin yardımıyla ve ailelerle görüşmeler yoluyla yapılmıştır. Aileleri ve akrabalarıyla birlikte yaşayan Kırkpınar köyünü ziyaret etmek büyük bir maceraydı. Kırkpınar ziyaretimiz sırasında hemen hemen her gün evlere davet edildik ve bu çok büyük bir deneyimdi. Köylülerin bir kısmı daha önce Danimarka'da yaşamış ve birkaç yıl sonra Kırkpınar'a dönmüşlerdir. Diğerlerinin yanı sıra köyün muhtarı geri dönmeye karar vermeden önce birkaç yıl Danimarka'da yaşamış” diyor.

3
 Foto: Konya'nın Kulu ilçesine bağlı Kırkpınar köyünden (Iben Niegaard ve Jimmy Andreasen'in arşivi)

1985’te çekilen dört bölümlük filmler 30’ar dakikadan oluşuyor. Andreasen ve Niegaard, söz konusu belgesellerde aileleriyle birlikte Avrupa’ya göç eden çocukların iki kültür arasında nasıl geliştiklerini anlamaya çalıştıklarını vurguluyor. Onlara göre Danimarka’da yaşayan çocuklar o ülkenin bir parçası olduğu gibi kendi kültürlerinden de uzaklaşmayarak, her iki kültürü bir arada sürdürmeyi başarıyor.

Danimarkalı belgeselciler, “Göçmen çocukların koşullarına daha fazla anlayış ve saygı göstermeyi amaçlayan bir dizi idi” diyor.

FOTOĞRAFLARLA KÜRT KÖYLERİNİN GÜNLÜK YAŞAMLARINI BELGELEDİ

Belgeselcilerin yanı sıra aynı yıllarda birçok gazeteci, araştırmacı ve fotoğrafçı da Kulu’daki köyleri gezerek entegrasyon, göç ve kültürel yaşama dair araştırmalar yaptı. 1986’da Konya’ya giden Danimarkalı araştırmacı ve fotoğrafçı Niels E. Pedersen de onlardan biri.

7
Foto: Konya'nın Kulu ilçesine bağlı Yeşilyurt köyünden (Niels E. Pedersen'in arşivi)

K24’e konuşan Niels E. Pedersen, “Uzun yıllar önce eşimle birlikte Türkiye’ye gitmiştik. Sorduğun bu soruyla, yıllar önce yaptığımız yolculuğun hikayesini hatırlamaya çalışıyorum” diyerek edindiği izlenimlerden söz ediyor.

4
Foto: Konya'nın Kulu ilçesine bağlı Yeşilyurt köyünden (Niels E. Pedersen'in arşivi)

Niels E. Pedersen, eşiyle birlikte Danimarka’nın başkenti Kopenhag'ın kuzeyinde yaşadıklarını, ancak o sıralarda (1986) Türkiye’den birçok göçmenin bulunduğu başkentin bir banliyösü olan Avedøre'de çalıştıklarını dile getiriyor. Sözünü ettiği Avedøre banliyösünde halen yüzlerce Kürt ve Türk aile bulunuyor.

5
Foto: Konya'nın Kulu ilçesine bağlı Yeşilyurt köyünden (Niels E. Pedersen'in arşivi)

Avedøre'de Kürt ve Türk çocuklarıyla tanıştıklarını söyleyen Pedersen, şunları kaydediyor: “Eşim bir sosyal antropolog olarak eğitim gördü ve ardından öğretmen oldu. Türkiye’ye giderek, çocukların ailelerinin nerede yaşadıklarını ve nasıl bir hayat sürdürdüklerini görmek istiyordu. Türkiye’nin Kürt köyünden Danimarka’ya gelen çocuklar için bir video çalışması gerçekleştirme arzusu birleşince, bunun benim için de iyi bir fikir olduğunu düşündüm.”

5
Foto: Konya'nın Kulu ilçesine bağlı Yeşilyurt köyünden (Niels E. Pedersen'in arşivi)

Kulu’nun Yeşilyurt, Karacadağ, Kozanlı (Türk köyü) ve Şerefli köyleri ile Cihanbeyli’nin Bulduk köylerini ziyaret ettiklerini dile getiren Pedersen, Yeşilyurt’ta geçirdikleri üç hafta boyunca köylülerin Kürtçe konuştuklarına işaret ediyor.

Konya, Ankara ve Kırşehir’in Kürt köylerinde 2000’li yıllara kadar çocuklar okula başlayıncaya değin Kürtçe konuşuyordu. Bu durum okul taşımacılığının kentlere doğru artması, Türk kentleriyle gelişen ilişkiler ve dijital teknolojinin evlere daha çok hasıl olması nedeniyle zamanla azalmaya başladı. Şu anda Kürt köylerinde çocuklar kısmen Kürtçe konuşsa da bu durum Pedersen’in aktardığı zamandan çok daha farklı.

6
Foto: Konya'nın Kulu ilçesine bağlı Yeşilyurt köyünden (Niels E. Pedersen'in arşivi)

“OTURMA DÜZENİ BİZİ ÇOK ŞAŞIRTTI”

Yıllar sonra köyün son haline baktığında ciddi değişiklikler gördüğünü dile getiren Niels E. Pedersen, o günün izlenimlerine dair şunları aktarıyor:

“Örneğin o dönem genç kızlar genelde çeşmenin başına su sırasını bekliyorken, şu anda sanırım her evde musluk suyu mevcut. O dönemki oturma odalarının düzeni bizim için çok ilginçti. Aile üyeleri ya da arkadaşlar eve geldiğinde daha genç olanlar saygılarını belirtmek için ayağa kalkardı. ‘En saygın’ olanlar sola, küçükler ise sağa otururdu ve ‘en çok saygı duyulanlar’ kapıda uzakta otururken, ‘daha az saygı duyulanlar’ kapının daha yakınında oturuyor.”

9
Foto: Konya'nın Kulu ilçesine bağlı Yeşilyurt köyünden (Niels E. Pedersen'in arşivi)

Pedersen’ın ilginç bulduğu durum halen geçerliliğini koruyor. Misafir ya da evin en büyüğü ve genellikle erkek her zaman evin en köşesinde, kapıya daha uzakta otururken, çocuklar ve genç kadınlar ise kapıya daha yakın yerde oturuyor.